Kendi kendine konuşmaktır Aşk

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Bu gece öyle çok ihtiyacım var ki sana sarılmaya, abartıyorum seni… Bu şehir, bu hayat, içimdeki gizli ve yabancı korkular öylesine hırpalıyor ki insanı, öylesine kimsesiz bırakıyor ki, abartıyorum sana duyduğum aşkı…


Öylesine korkuyorum ki bu gece evini bulamamaktan,, elimdeki telefonu sımsıkı tutuyorum. Kaybolmamak için adını tekrarlıyorum durmadan. Sanki evini bulursam bütün o eski günahlarım affedilecek. Diyorum ya işte, bu gece seni ve aşkımızı abartıyorum…


Düşünüyorum da sen hiçbir zaman çağdaş, akılcı bir kadın olamadın. Hep başkalarının acısını kendi acın gibi yaşadın. Eski bir fotoğraftan kesilip bu dünyaya yapıştırılmış gibiydin hep…


Kalbin sebil çeşmeler gibiydi. Hoyrattı herkes sana, mecburdu sanki insanlar seni kullandıktan sonra ihmal etmeye…


Bir kibrit alıyorum büfeden. Geceleri hele bir başına ıssız sokaklarda yürürken insan sigaraya ne çok ihtiyaç duyuyor. İnsan kimseye anlatamadığı şeyleri sigarasına anlatıyor.


Dünya neden böyle bir yer? Geceleri sadece sigaramızla konuşacaksak, herkesten ve her şeyden şüphe ederek sürekli saklanarak yaşayacaksak neden buradayız?


Birbirimiz karşı hep taktikler, planlar uygulayarak ve uygun zamanları ve fırsatları kollayarak yaşayacaksak neden bir arada olmak için uğraşıp duruyoruz.


Peki sen, bunca iyiyken ve senin bu yüzden bu yüzyılda ve gelecek yüzyıllarda hiç şansın olmadığını kendime inandırırken bile sormadan edemiyorum. Yalnızlık korkun mu seni bana bağlayan? Beni zaman zaman hiç tanımadığını ve asla bütünüyle tanıyamayacağını aklına getirmedin mi? Hiç şüphelenmedin mi benden? Hiç korkup tiksinmedin mi? Hiç senden çok fazla olan yaşımı, yılların ruhumdaki telafi edilemez olan yorgunluğumu düşünmedin mi?..


İnsanlardan çok çabuk bıkışımı ve kimselere haber vermeden ansızın alıp başımı başka şehirlere gitme huyumu. Hastalıklı ve artık genç ve diri olmayan bedenimi. Alkole düşkünlüğümü ve keder bağımlısı oluşumu düşünüp uzaklaşmak istemedin mi benden? ..


Sevgi de, aşk da lekeli ve bu dünyanın kirli kurallarından uzak değildir değil mi?


Sevgililer de birbirlerine her şeylerini anlatmıyor, kaybetme korkusu çoğu kez dürüstlüğün önüne çıkmıyor mu?


Boşluğa düşmemek için insanlar delicesine severken bile bir yanlarını korumaya almıyorlar mı?.


Söylesene, senin de böyle şeyler geçmiyor mu aklından?


Ne tuhaf, seni çok iyi tanıdığımı sanırken bile bunları düşünüp düşünmediğinden bir türlü emin olamıyorum… Bense bu dünyanın çıkarcı mantığına güçlükle direnen çocuksuluğumla ve sana duyduğum sevginin boyutunu kendime kanıtlayabilmek için önce kimselerle paylaşmadığım kitaplarımın birkaçını, sonra yarısını, bu da yetmedi kitaplarımın tümünü sana verdim hayalimde. Kötü. Zor günler için biriktirdiğim paramın önce yarısını, sonra da hepsini verdim. Önce bir bölümünü, ama o da yetmedi aşk bittiğinde geri almak üzere özgürlüğümün tümünü verdim sana hayalimde…


Ama yine de düşünmedim değil senin için… Senin için ölmeyi göze aldığım anlarda bile teninin gençliğini düşündüm.


Göğüslerinin diriliğini. Kokunu… Estetik güzelliğini… Bütün bunların beklentilerime uygun olup olmadığını…


Senin için ölmeyi göze aldığım anlarda bile bir yanınla yabancımdın benim. Rakibimdin…


Sensiz yaşayamayacağım anlarda bile sana çok da ihtiyacım yokmuş gibi davrandım. Başka alternatiflerim varmış gibi yaptım. Seni kaybetme korkum yüzünden yasak düşlerimi gizledim senden… Kitap okumaktan sıkıldığın için bir süre sonra seninle konuşacak bir şey bulamayacağımı ve senden sıkılacağımı düşündüm. Banyodaki o bir türlü değiştirmediğin plastik ve çoğu kez ıslak olan terliklerini bile, odanın duvarına yapıştırdığın o piyasa işi kartpostallarını; zevksiz, yapma çiçeklerini, adını bile bilmediğim kimi yeni pop sarkıcıların o anlamsız şarkılarını klip yayınlayan kanallarda elinde bırakmadığın kumanda aletiyle ısrarla arayıp bulmanın ne kadar can sıkıcı olduğunu bile düşündüm…


Sanki sevmenin bilimsel ve sosyolojik bir açıklaması varmış gibi ben böyle bir kadını nasıl sevebilirim, diye düşündüm…


Ne zaman bunlar aklımdan geçse durdurmak isterdim kaygılı bir telaşla. Çünkü böyle anlarda kimse değil, kendi sevgime kendim rakip oluyordum, kendime yabancı…


Böyle anlarda seni, seninle beraber olan kendimi ve bu ilişkiyi dışardan gözetleyen üçüncü bir kişi olurdum.


Üçüncü bir kişi olduğumda senin böylesi düşüncelere kapılmadığına inanır ve acırdım sana, benim gibi yanlış ve içtenliğini hayatın kurallarıyla kirletmiş bir adama sevgiyle bağlandığın için derinden acırdım…


Senin için canımı verecek olsam bile bu üçüncü kişiyi belki de hiçbir zaman bilemeyeceğin için derinden acırdım sana…


İşte sokağını buluyorum. Birazdan kapını açacaksın bana. Kısık, miyop gözlerinle, üşümüş omuzların, titreyen bacakların, komik geceliğinle karşılayacaksın… Sevginin hayaletine bakar gibi şaşkın bakışlarla bakacaksın bana… Belki de o bir zamanlar çok özlediğin, ama o bunu bildiği halde eve ayda yılda bir uğrayan babanı karşıladığın zamanlarda hissettiğin o tarifsiz sevinç ve heyecan da karışacak bu beni gördüğün andaki sevinç ve heyecana…


Hiçbir sevgi, hiçbir aşk lekesiz, saf değildir değil mi?


İnsan uğradığı bütün haksızlıklar, çektiği bütün acılar, yaşadığı bütün korkularla, o geçmiş, o bir türlü kavuşamadığı eski özlemleriyle sever… Katlanarak ve eksilerek sever insan…


Erken ölümlerin yüreğine bıraktığı o çaresiz yaralarla sever. Ama ne kadar istese de saf, lekesiz, hesapsız kitapsız olmayı başaramaz değil mi?


Ne kadar sevse de elinde değildir, insan canından bile çok sevdiği insanı başkalarıyla kıyaslamadan edemez. Ama bilirsin, kıyaslama başladığında aşkın sonu gelmiş demektir.


Ve bir gün onun kendisini terk edeceğini düşünüp bir yanını hep saklı ve korunaklı tutar hep değil mi?


Her şeyini, bütün gizini sevgiyle paylaştığına ne kadar inandırsa da aslında bilir ki kendi kendine konuşmaktan başka bir şey değildir aşk…


Çünkü ne kadar saklansa da bir yanı kirlidir, karanlıktır aşkın. Bilinmezlikler ve ürkütücü sırlarla doludur.


Kim bilir, sen belki dışardan gelen ürkütücü seslerden korktuğun için ve beni bu gece seni tehdit eden korkulardan koruyacağım için bu denli sevinçle karşılıyorsundur…


Olsun. Benim de çok yüce, çok kutsal sebeplerim yok beni sana getiren…


Bu şehir, bu hayat, içimdeki gizli ve yabancı korkular çok hırpaladı beni; bu gece senin bana bu dünyadaki en yakın insan olduğuna kendimi inandırmış olduğum için sana, yumuşaklığına sarılıp uyumak istedim. Hepsi bu.


Bunun için her türlü yalanı söyleyebilirim. Aşkı abartabilirim mesela… İlişkimizin lekesiz, saf, hesapsız ve kitapsız hazır olduğuma inanabilmek için, kendime sana her türlü yalanı söyleyebilirim…


Bu korkularla dolu ve ıssız gecede aşkımızı hiç olmadığı kadar abartabilirim…


Bu gece sen de aşkın, kirli karanlık yanlarına ilişkin bildiğin her şeyi unut sevgilim…


Bu gece sen de aşkımızı abart…


Hem sen de bilirsin, kendi kendine konuşmaktır aşk…

Cezmi Ersöz
 
Geri
Top