Sevmeye kendimizden başlamak gerektiğini düşünüyorum. Kendimi sevmeliyim; çünkü kendisiyle barışık olmayan ve kendini sevmeyen başkalarını da sevemez.
Sevmek, insanda olumlu çağrışımlar bırakan ancak tam olarak anlatılmayan ya da tarif edilemeyen bir kelimedir. Hep bir şeylerle tarif edilmeye çalışılan ya da bir şeylere benzetilerek anlatılmaya çalışılan bir kelime. Çok ya da az olup olmaması önemli olan bir kelime.
“Ne kadar seviyorsun?” “Dünyalar kadar.” “Nasıl seviyorsun?” “Canım gibi”. Sevginin derecesini bu dünyada büyük bildiğimiz şeylerin miktarıyla ya da varlığımızın temeli olan can ile anlatmaya çalışmaktayız. Demek ki sevginin tarifi ya da anlatımı da o kadar zor.
Herkesi seveceksin, der büyüklerimiz. Anneni, babanı, kardeşlerini, arkadaşlarını, eşini dostunu, dünyayı, ağaçları, kuşları, canlıları velhasıl her şeyi seveceksin derler.Seveyim; ama niye önce onları sevmekle başlıyorum ki? Kendimi sevmeden onları nasıl seveceğim. Kendimi sevmemi niye öğretmediler ki? Önce kendini seveceksin, sonra başkalarını seveceksin demiyorlar.
Siz hiç duydunuz mu önce kendini sev sonra da beni sev diyeni.
“Seversen yavrunu o da sever yavrusunu der.” atalarımız. Doğru fakat ben kendimi sevmedikçe, kendimle barışık olmadıkça nasıl sevebilirim insanları? Bahçesinde gül olmayan bir kimse bahçesinden size gül verebilir mi? Haydi sevelim diyelim, sizce bu yapmacık bir hareket olmaz mı?
Siz hiç suratı asık ve kızgın bir kimsenin, “Seni seviyorum.” kelimesinden hoşnut olur musunuz? Cevabınızın hayır olacağını tahmin ediyorum.
Gelin isterseniz sevmeye kendimizden başlayalım. İnanın çok şeyin içinizde değiştiğini hissedeceksiniz. Nasıl ki başkasının bahçesine gül dikmekle kendi bahçemize gül dikmek arasındaki farkı bildiğimiz gibi.
Ben bugünden itibaren kendimi sevmeye ve bunu kendi kendime söylemeye karar verdim yolda. İşte söylüyorum: “Kendimi seviyorum.” Sadece başkalarından değil, kendimden de duymak istiyorum “Kendimi seviyorum.” cümlesini.
Kendimi seviyorum dedim kendi kendime. İçime sanki oksijen doluyormuş gibi hissettim. Bir daha söyledim sihirli cümlem olan “Kendimi seviyorum’u.” İçimdeki oksijenlerin mutluluğa dönüştüğünü hissettim. Mutlu olduğumu ve mutluluğumun içime sığmadığını hissettim.
Mutluluğumun içime sığmadığını ve bunu paylaşmam gerektiğini hissettim. Okul bahçesinde oyun oynayan 2. sınıf öğrencilerine de “Kendimi seviyorum.” dedim; onlar da garip garip baktılar. Niye öyle baktınız, kendimi sevemem mi dedim. Onlar da: “Yok öğretmenim, sevebilirsin.” dediler.
Çocukların garip garip bakmalarına da bir şey diyemiyorum. Onlara da hep başkalarını sevmeleri öğretildi; ama kendilerini sevmeleri öğretilmedi. Başkasına verilecek sevgi ve değerin kendimize verilmesi öğretilmedi.
Okul bahçesinde oyun oynayan diğer çocuklara: “Kendimi de sizi de seviyorum, dedim. Hatta sizin öğretmeniniz olmaktan, sizin bana öğretmenim demenizden, sizinle konuşmaktan da mutluluk ve gurur duyuyorum” dedim.
Çocuklar o kadar güzel olumlu geri bildirimler verdiler ki, buna ben de şaşırdım kendileri de çok şaşırdılar. Bu olumlu duyguların etkilerine çocuklarla birlikte şahit oldum. Zamanla okul bahçesinde “Ben de kendimi seviyorum.” diyerek mutluluğunu paylaşan çocuklara şahit olmaya başladım.
“Öğretmenim kendinizi sevmeye devam ediyor musunuz?” diyen bir çocuğa: “Evet” cevabım onda da geri bildirim olarak “Ben de” öğretmenim oluyor. Çocuk kendisini sevmesi gerektiği modelini de bulmuştu nasıl olsa. Kolay kolay bırakmaz sevme konusunda; kendini ve başkalarını.
Evet, sevelim ama sevmeye önce kendimizden başlayalım. Ben kendimle barışık olup kendimi seversem başkalarına mutluluk dağıtabilirim. Sevelim, kendimize haksızlık etmeden ve kibirlenmeden sevelim. Sevmek ve sevilmeye fazlasıyla layığız biz.
Kendimizi sevdiğimiz gibi kendimizi tebrik etmesini de bilmeliyiz. Başkalarının yaptığı olumlu davranışları tebrik ettiğimiz gibi kendimizin yaptığı olumlu davranışları da tebrik etmeliyiz. Kendimizi herkesten önce biz kendi kendimize kutlamalıyız. “Kendimi tebrik ediyorum ve kendimle gurur duyuyorum.” demeliyiz. Tebrik edilecek ilk insanın inanın önce kendimiz olduğunu ve bunu hak ettiğimizi düşünüyorum.
Evet; sevelim, tebrik edelim,kendimizle gurur duyalım; fakat bunu kibir boyutuna getirmeyelim; çünkü Allah kibirlenenleri sevmez.
“… doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara,190 - Mâide,87)
“… Bilin ki Allah kendini beğenen ve övünüp duran kimseleri sevmez.” (Nisâ,36)
“ İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez.” (Lokman,18-Hadid, 23)
Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kalbinde hardal tanesi kadar kibir, büyüklenme olan kişi Cennete giremeyecektir. Yine kalbinde bir hububat ağırlığında iman olan kimse de Cehenneme girmeyecektir” (Müslim, İman,31)