Star TV'deki Kiralık Aşk'ın başrol oyuncuları Barış Arduç ve Elçin Sangu kimdir?.. Kiralık Aşk neden bu kadar popüler... Elçin Sangu ve Barış Arduç sırrını açıkladı.
Yaz aylarında bir çok dizi ekranla buluştu. Kimi erken veda etti, kimi ise yeni sezonda da kendine yer buldu. İçlerinden biri var ki ilk bölümünden itibaren herkesin aklında yer etti. Cuma günlerinin vazgeçilmezi oldu! Fragmanları bile heyecanla beklenen Ortaks Yapım’ın ‘Kiralık Aşk’ dizisi aslında 2015 yılının en başarılı projelerinden biri oldu. Ve ‘Kiralık Aşk’ın iki yıldızı: Elçin Sangu ve Barış Arduç... Daha önce pek çok projede izlediğimiz oyuncular bu diziyle kariyerlerinin en başarılı yılına imza attı. İstanbul Life dergisine konuşan ikili bu başarının sırrını açıkladı.
Geriye dönüp baktığınızda 2015 yılı sizin için nasıl geçti?
Elçin Sangu: Herhalde en şanslı olduğum yıl. ‘Kiralık Aşk’ dizisinden dolayı böyle düşünüyorum. Bundan sonrasının ise daha şanslı geçeceğine inanıyorum. 2015 benim için başlangıçtı, sonrası daha güzel gelir diye umuyorum. Hem sıkıntılar geride kalacak hem de yükselişin tadına varılacak.
Barış Arduç: 2015 şahane geçti benim için. Bu yıl yeni bir işe başladık. Eminim, hem benim kariyerim, hem Elçin’in kariyeri, hem de ekip için her şey şahane gidiyor.
‘Kiralık Aşk’ dizisi hayatınıza nasıl girdi?
Elçin Sangu: Dizi hayatıma aniden girdi. Yaz mevsimiydi. Aslında evde biraz dinlenmeyi düşündüğüm zamanda geldi. Biraz tereddüt ettim çünkü yeni bir işim bitmişti. Bu dizi projesi gelince romantik komediyi de denemek istedik.
Barış Arduç: Bu projeden önce Hande Doğandemir ile ‘Racon’ dizisini yapmıştık. O dizi biraz kısa sürmüştü. Ancak bana çok yararlı oldu. Piyasayla alakalı biraz daha farkındalık sağladı. ‘Racon’dan sonra yaklaşık 12 tane iş teklifi geldi. ‘Kiralık Aşk’ da bunlardan bir tanesiydi.
Elçin Sangu 30, Barış Arduç 28 yaşında
Senaryo geldiğinde, okuduğunuzda zihninizde neler canlandı? Nasıl buldunuz?
Elçin Sangu: Defne sevebileceğim bir karakterdi bu yüzden çok fazla tereddüt etmedim. Kafamda soru işareti yoktu. Senaryoyu okuduğunuzda karakter hemen hemen canlanıyor kafanızda. Ve kabul ettim. Tabii bunda Ümmü Burhan’ın da, Ali Leskay’ın da etkisi var, onları da es geçmeyeyim. İlk tereddüt ettiğim zaman benimle çok güzel bir konuşma yaptılar. İkna olmamı sağladılar aslında.
Barış Arduç: Açık konuşmak gerekirse Türkiye’de, içinize sinse de sinmese de, bir iş geliyor çok iyi diyorsun ama sonra işler umduğun gibi gitmeyebiliyor. Başarı için birçok unsurun ortak noktada buluşması gerekiyor. Yapımcısı, yönetmeni, senaristi, oyuncular, bütün ekip... Hepsinin arasının tutması gerekiyor. Onlar denk geldi de bence bu hale geldi. Ne sadece benimle, ne sadece Elçin’le uyumumuzla, ne de sadece yapımcıyla alakalı... Hepsinin beraber iyi bir enerji yaratmasıyla alakalı bir durum. İlk okuduğumda senaryo çok heyecanlandırdı beni. Ama yine de kaygılarımız olabiliyor tabii ki. Siz ne kadar inanırsanız inanın izleyiciyle buluşacak mı diye de kaygılanıyor insan... Ancak şu an çok mutluyum, iyi ki işin içine girdik ve güzel bir şey başardık. Dolu dizgin gidiyoruz.
Peki sizin kendi hikayeniz? Oyunculuk hayatınıza nasıl girdi?
Elçin Sangu: O da her şey gibi çok ani oldu. Oyunculuğu hiç meslek olarak yapmayı planlamamıştım. İzmir’de büyüdüm. Mersin’de opera okudum. “Hadi, ben bir oyuncu olayım İstanbul’a gelip bir ajansa yazılayım” gibi bir düşüncem de yoktu. Karşıma Başay Okay çıkmasaydı muhtemelen böyle bir şeye adım atmayacaktım. Amatör bir tiyatroda oyunculukla uğraşırken İzmir’de çekilen bir dizinin seçmelerine ailemin de ısrarıyla katıldım. O iş olmadı tabii ki. Enteresan bir seçmeydi. Başay Okay oradan bana ulaştı. Yapar mıyız, yapamaz mıyız diye konuşurken ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ dizisi hayatıma girdi. Orijinal kızıl, piyano çalmayı, şarkı söylemeyi bilen, bir de İtalyanca bilen bir kız… Buna sanırım nokta atışı deniliyor. Zaten dizi için görüşmeye geldim. Sonrasında iki gün içinde sadece valiz toplama süresi verdiler ve hemen İstanbul’a yerleştim. Çok, çok ani... ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’, bittikten sonra da İzmir’e dönmeyi düşündüm. Çünkü İstanbul’da tanıdığım biri yok. Ne yapacağım burada! İşte o bekleme süresinde İzmir’de olayım, olursa geri gelirim diye düşündüm. Ancak İzmir’e dönmedim, bir süre beklemeye karar verdim. İstanbul’da tek olmak zordu. Ancak bu dönemi de çabuk atlattım. Şehre çok çabuk adapte oldum. Sonrasında da pek çok proje geldi. Başrol teklifleri gelmeye başladı. Ancak ben ikinci rollerle devam edeyim istedim. Başrolün bir zamanı var. Zamanı gelecek ve ondan sonra kabul edeceğim diye düşündüm. Birkaç yıl böyle gitti. Bu benim altıncı işim ve beşinci yılım. ‘Kiralık Aşk’ dizisine kadar da ‘Kurt Seyit ve Şura’, ‘Bir Aşk Hikayesi’, ‘Aşk Kaç Beden Giyer’, ‘Sevdam Alabora’ dizilerinde oynadım.
Barış Arduç: Ben aslında çelebi gibi gezdim. İsviçre’de doğdum. 8 yaşında Türkiye’ye geldim. Adapazarı’nda ilkokulu okudum. İlkokul 3 ve 4. sınıfları Gölcük’te okudum. O zamana kadar halamla birlikteydim. Çünkü ailemin İsviçre’deki işlerini tamamlayıp gelmeleri için belirli bir zamana ihtiyaçları vardı. 5. sınıfa kadar Gölcük’te kaldım, sonra 1999 depremi oldu. Oradan Bolu’ya gittik. Bolu’ya da gider gitmez 12 Kasım depremi oldu. Orada da ortaokul ve lise 1’i okuyup sonra İstanbul’a geldim. Oyunculuk hayatım nasıl başladı? Aslında inanın lise sona doğru ya konservatuar ya da spor akademisi diye iki açmazda kaldım. O zaman da hayatımın her alanında spor olduğu için okul takımında yaptığım sporlardan dolayı spor akademisi daha ağır bastı. Kayseri Erciyes Üniversitesi’ni kazandım. Bir seneyi aslında çok da doldurmadan bırakmak zorunda kaldım. Yine çok tesadüfi bir durumla Ayla Algan ile tanıştım. Ekol Drama’da eğitim aldım. Çok şey borçluyum Ayla Algan’a. Birçok önemli insan daha var. Bir süre sonra Sadri Alışık Tiyatrosu’unda tiyatro eğitimi alıp bir yandan da sette bulundum. Tiyatro aslında aktif olarak yapmadım. Ama sadece tiyatral bir eğitim aldım. Yani bu işin mutfağında vardım.
‘Kiralık Aşk’ ise benim baş tacım diyebilirim. Tabii ki diğer yaptığım işlerin hepsine saygım sonsuz, hepsinin bana kattığı birçok şey var. Şu an ‘Kiralık Aşk’ta performansımın beğenilmesi ya da kendi kaderimi daha sağlamlaştırdığım ana geldiysem bunu daha önceki işlerime de borçluyum. Size bir şekilde pratik yaratıyor. İşle alakalı daha çok deneyim kazandırıyor. Belki de hepsi sizi bu güne hazırlıyor. Şu an tabii ki hazırım demiyorum, yapacak bir sürü işim var. Ama ‘Kiralık Aşk’, gerçek anlamda para kazanıp, kendi manevi doygunluğumu da yaşamamı sağlayan ilk işim diyebilirim.
Kariyerimde ise ilk ‘Küçük Hanımefendi’ adlı diziyle ekranda oldum. Ondan sonra BKM ile yaptığımız ‘Deliha’ filmiyle de o farkındalık başladı, ‘Racon’la perçinlendi, ‘Kiralık Aşk’la da tam istediğimiz noktaya geldi. Arada ‘Bugünün Saraylısı’ da var. Onu da es geçersem ayıp etmiş olurum. ‘Benim İçin Üzülme’de ise 17-18 yaşlarında bir genci canlandırmıştım. Spor tutkusu olan, Trabzonspor’da futbol oynamak isteyen biri. O karakter sadece ilk bölümde vardı. Geri kalan bölümlerde ise diziye ‘flashback’ olarak devam etti. Ama hakikaten beni en çok tatmin eden işlerden biriydi, çünkü karakter o kadar çok sevildi ki öldüğü günden sonra Trabzonspor tribünlerinde, “Kalbimizi kazandı” diye büyük bir pankart açtılar. Yani o tabloyu gördükten sonra insan herhalde doğru yoldayım diye düşünüyor, mutlu oluyorsunuz.
Yaz aylarında bir çok dizi ekranla buluştu. Kimi erken veda etti, kimi ise yeni sezonda da kendine yer buldu. İçlerinden biri var ki ilk bölümünden itibaren herkesin aklında yer etti. Cuma günlerinin vazgeçilmezi oldu! Fragmanları bile heyecanla beklenen Ortaks Yapım’ın ‘Kiralık Aşk’ dizisi aslında 2015 yılının en başarılı projelerinden biri oldu. Ve ‘Kiralık Aşk’ın iki yıldızı: Elçin Sangu ve Barış Arduç... Daha önce pek çok projede izlediğimiz oyuncular bu diziyle kariyerlerinin en başarılı yılına imza attı. İstanbul Life dergisine konuşan ikili bu başarının sırrını açıkladı.
Geriye dönüp baktığınızda 2015 yılı sizin için nasıl geçti?
Elçin Sangu: Herhalde en şanslı olduğum yıl. ‘Kiralık Aşk’ dizisinden dolayı böyle düşünüyorum. Bundan sonrasının ise daha şanslı geçeceğine inanıyorum. 2015 benim için başlangıçtı, sonrası daha güzel gelir diye umuyorum. Hem sıkıntılar geride kalacak hem de yükselişin tadına varılacak.
Barış Arduç: 2015 şahane geçti benim için. Bu yıl yeni bir işe başladık. Eminim, hem benim kariyerim, hem Elçin’in kariyeri, hem de ekip için her şey şahane gidiyor.
‘Kiralık Aşk’ dizisi hayatınıza nasıl girdi?
Elçin Sangu: Dizi hayatıma aniden girdi. Yaz mevsimiydi. Aslında evde biraz dinlenmeyi düşündüğüm zamanda geldi. Biraz tereddüt ettim çünkü yeni bir işim bitmişti. Bu dizi projesi gelince romantik komediyi de denemek istedik.
Barış Arduç: Bu projeden önce Hande Doğandemir ile ‘Racon’ dizisini yapmıştık. O dizi biraz kısa sürmüştü. Ancak bana çok yararlı oldu. Piyasayla alakalı biraz daha farkındalık sağladı. ‘Racon’dan sonra yaklaşık 12 tane iş teklifi geldi. ‘Kiralık Aşk’ da bunlardan bir tanesiydi.
Elçin Sangu 30, Barış Arduç 28 yaşında
Senaryo geldiğinde, okuduğunuzda zihninizde neler canlandı? Nasıl buldunuz?
Elçin Sangu: Defne sevebileceğim bir karakterdi bu yüzden çok fazla tereddüt etmedim. Kafamda soru işareti yoktu. Senaryoyu okuduğunuzda karakter hemen hemen canlanıyor kafanızda. Ve kabul ettim. Tabii bunda Ümmü Burhan’ın da, Ali Leskay’ın da etkisi var, onları da es geçmeyeyim. İlk tereddüt ettiğim zaman benimle çok güzel bir konuşma yaptılar. İkna olmamı sağladılar aslında.
Barış Arduç: Açık konuşmak gerekirse Türkiye’de, içinize sinse de sinmese de, bir iş geliyor çok iyi diyorsun ama sonra işler umduğun gibi gitmeyebiliyor. Başarı için birçok unsurun ortak noktada buluşması gerekiyor. Yapımcısı, yönetmeni, senaristi, oyuncular, bütün ekip... Hepsinin arasının tutması gerekiyor. Onlar denk geldi de bence bu hale geldi. Ne sadece benimle, ne sadece Elçin’le uyumumuzla, ne de sadece yapımcıyla alakalı... Hepsinin beraber iyi bir enerji yaratmasıyla alakalı bir durum. İlk okuduğumda senaryo çok heyecanlandırdı beni. Ama yine de kaygılarımız olabiliyor tabii ki. Siz ne kadar inanırsanız inanın izleyiciyle buluşacak mı diye de kaygılanıyor insan... Ancak şu an çok mutluyum, iyi ki işin içine girdik ve güzel bir şey başardık. Dolu dizgin gidiyoruz.
Peki sizin kendi hikayeniz? Oyunculuk hayatınıza nasıl girdi?
Elçin Sangu: O da her şey gibi çok ani oldu. Oyunculuğu hiç meslek olarak yapmayı planlamamıştım. İzmir’de büyüdüm. Mersin’de opera okudum. “Hadi, ben bir oyuncu olayım İstanbul’a gelip bir ajansa yazılayım” gibi bir düşüncem de yoktu. Karşıma Başay Okay çıkmasaydı muhtemelen böyle bir şeye adım atmayacaktım. Amatör bir tiyatroda oyunculukla uğraşırken İzmir’de çekilen bir dizinin seçmelerine ailemin de ısrarıyla katıldım. O iş olmadı tabii ki. Enteresan bir seçmeydi. Başay Okay oradan bana ulaştı. Yapar mıyız, yapamaz mıyız diye konuşurken ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ dizisi hayatıma girdi. Orijinal kızıl, piyano çalmayı, şarkı söylemeyi bilen, bir de İtalyanca bilen bir kız… Buna sanırım nokta atışı deniliyor. Zaten dizi için görüşmeye geldim. Sonrasında iki gün içinde sadece valiz toplama süresi verdiler ve hemen İstanbul’a yerleştim. Çok, çok ani... ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’, bittikten sonra da İzmir’e dönmeyi düşündüm. Çünkü İstanbul’da tanıdığım biri yok. Ne yapacağım burada! İşte o bekleme süresinde İzmir’de olayım, olursa geri gelirim diye düşündüm. Ancak İzmir’e dönmedim, bir süre beklemeye karar verdim. İstanbul’da tek olmak zordu. Ancak bu dönemi de çabuk atlattım. Şehre çok çabuk adapte oldum. Sonrasında da pek çok proje geldi. Başrol teklifleri gelmeye başladı. Ancak ben ikinci rollerle devam edeyim istedim. Başrolün bir zamanı var. Zamanı gelecek ve ondan sonra kabul edeceğim diye düşündüm. Birkaç yıl böyle gitti. Bu benim altıncı işim ve beşinci yılım. ‘Kiralık Aşk’ dizisine kadar da ‘Kurt Seyit ve Şura’, ‘Bir Aşk Hikayesi’, ‘Aşk Kaç Beden Giyer’, ‘Sevdam Alabora’ dizilerinde oynadım.
Barış Arduç: Ben aslında çelebi gibi gezdim. İsviçre’de doğdum. 8 yaşında Türkiye’ye geldim. Adapazarı’nda ilkokulu okudum. İlkokul 3 ve 4. sınıfları Gölcük’te okudum. O zamana kadar halamla birlikteydim. Çünkü ailemin İsviçre’deki işlerini tamamlayıp gelmeleri için belirli bir zamana ihtiyaçları vardı. 5. sınıfa kadar Gölcük’te kaldım, sonra 1999 depremi oldu. Oradan Bolu’ya gittik. Bolu’ya da gider gitmez 12 Kasım depremi oldu. Orada da ortaokul ve lise 1’i okuyup sonra İstanbul’a geldim. Oyunculuk hayatım nasıl başladı? Aslında inanın lise sona doğru ya konservatuar ya da spor akademisi diye iki açmazda kaldım. O zaman da hayatımın her alanında spor olduğu için okul takımında yaptığım sporlardan dolayı spor akademisi daha ağır bastı. Kayseri Erciyes Üniversitesi’ni kazandım. Bir seneyi aslında çok da doldurmadan bırakmak zorunda kaldım. Yine çok tesadüfi bir durumla Ayla Algan ile tanıştım. Ekol Drama’da eğitim aldım. Çok şey borçluyum Ayla Algan’a. Birçok önemli insan daha var. Bir süre sonra Sadri Alışık Tiyatrosu’unda tiyatro eğitimi alıp bir yandan da sette bulundum. Tiyatro aslında aktif olarak yapmadım. Ama sadece tiyatral bir eğitim aldım. Yani bu işin mutfağında vardım.
‘Kiralık Aşk’ ise benim baş tacım diyebilirim. Tabii ki diğer yaptığım işlerin hepsine saygım sonsuz, hepsinin bana kattığı birçok şey var. Şu an ‘Kiralık Aşk’ta performansımın beğenilmesi ya da kendi kaderimi daha sağlamlaştırdığım ana geldiysem bunu daha önceki işlerime de borçluyum. Size bir şekilde pratik yaratıyor. İşle alakalı daha çok deneyim kazandırıyor. Belki de hepsi sizi bu güne hazırlıyor. Şu an tabii ki hazırım demiyorum, yapacak bir sürü işim var. Ama ‘Kiralık Aşk’, gerçek anlamda para kazanıp, kendi manevi doygunluğumu da yaşamamı sağlayan ilk işim diyebilirim.
Kariyerimde ise ilk ‘Küçük Hanımefendi’ adlı diziyle ekranda oldum. Ondan sonra BKM ile yaptığımız ‘Deliha’ filmiyle de o farkındalık başladı, ‘Racon’la perçinlendi, ‘Kiralık Aşk’la da tam istediğimiz noktaya geldi. Arada ‘Bugünün Saraylısı’ da var. Onu da es geçersem ayıp etmiş olurum. ‘Benim İçin Üzülme’de ise 17-18 yaşlarında bir genci canlandırmıştım. Spor tutkusu olan, Trabzonspor’da futbol oynamak isteyen biri. O karakter sadece ilk bölümde vardı. Geri kalan bölümlerde ise diziye ‘flashback’ olarak devam etti. Ama hakikaten beni en çok tatmin eden işlerden biriydi, çünkü karakter o kadar çok sevildi ki öldüğü günden sonra Trabzonspor tribünlerinde, “Kalbimizi kazandı” diye büyük bir pankart açtılar. Yani o tabloyu gördükten sonra insan herhalde doğru yoldayım diye düşünüyor, mutlu oluyorsunuz.
Son düzenleme: