Kolera, fazla sayıda ishal ve kusma ile çok miktarda sıvı ve elektrolit kaybedilmesine sebep olan bir ince barsak hastalığıdır.
XIX. yüzyılda Hindistan’da Bengal’de görülen hastalık ticaret yollarıyla yayılmış, 1817′de Japonya’da, 1826′da Moskova’da, 1831′de Berlin’de, Paris’te ve Londra’da salgınlar yapmıştır. Daha sonra Londra’dan göçmenlerle Kanada’ya ulaşan salgınlar birçok insanın ölümüne neden olmuştur. Örnek vermek için 1892′de Hamburg’da çıkan bir salgında 17.000 kişinin hastalandığını ve yarısının öldüğünü söylemeliyiz. Klasik koleranın etkeni, Vibrio cholerae (Vibrio comma) adı verilen, virgü! şeklinde, hareketli, gram negatif bir bakteridir. Kolera vibriyonu asitlere, ısıya ve kuruluğa çok hassastır. Çeşitli eşya ve besinler üzerinde birkaç gün canlı kalabilir.
Kolera etkeni, ağız yoluyla bulaşır. Kuluçka devri birkaç saatten 1 haftaya kadar değişir. İshal sırasında karın ağrısı yoktur, dışkı adeta boşalır tarzda çıkar. Pirinç suyu gibi bulanık olan dışkının içinde pirinç taneleri şeklinde taneler (flakonlar) vardır. Ağır vakalarda hasta günde 15-20 litre arasında su kaybeder. Koltuk altı ısısı 32-35°C’ye düşerken, makattan alınan rek-tal ısı 38-39°C’ye çıkar. Dehidratasyon yani su kaybı nedeniyle dil kurur, gözler çukura kaçar, yüz kederli ve endişeli bir hal alır. Eller, fazla su kaybı nedeniyle «çamaşırcı eli» tabir edilen şekilde buruşur. Fazla su kaybetmiş hastalarda en çok bal*dırlarda, daha sonra ön kolda ve karın kaslarında kramplar meydana gelir. Koleraya yakalanmış gebe kadınların hemen yarısında düşük olur. Hastalarda ses kısıklığı, kulak çınlaması ve işitme bozukluğu, reflekslerin azalması görülür. Bilhassa göz refleksleri kaybolur, pupillalar genişler ve göz kapakları tam olarak kapanmaz.
Bu belirtilerin görüldüğü safhaya stadium algidum adı verilir ve genellikle 3-5 gün sürer. Koleradan ölümlerin 2/3′ü bu safhada olur. Bu safhayı geçirenler, yavaş yavaş iyileşme dönemine girerler. Kolera mikrobu alan herkes hastalanmaz. Ağız yoluyla alınan vibriyonlar midede asit etkisi ile ölebilirler. Bazı kimseler ise in-feksiyondan sonra dışkıları ile vibriyon çıkarırlar, fakat hastalık belirtileri göster*mezler, yani porton olurlar. Bazı kimselerde kolera, günde 2-3 defa az şekilli veya sulu dışkı ile kendini belli eden, hafif bir hastalık şeklinde seyreder. Buna «kolera di-yaresi» denir. Ağır vakaiardaki belirtilerin, 2-3 gün içinde iyileşmesi halinde «kolerin» den bahsedilir. Kolera vibriyonları portör, hasta ve nekahatte olanların dışkıları ile atılır ve kolera hastalığı bu vibriyonların ağız yoluyla alınması ile bulaşır. Vibriyon için tek kaynak insandır. Hastalardı ve portörlerin çıkardığı vibriyonların suya karışması pek çok kimsenin hastalanmasına ve geniş salgınlara sebep olur. Salgınlar bilhassa yaz aylarında meydana gelir. Koleradan korunmak için hastaların en yakın sağlık kuruluşuna ihbar edilmesi ve dışarıyla temasının kesilmesi lazımdır. Şüpheli şahıslarda portör kontrolü yapmak gerekir. Hasta ile temas edenler veya kolera bulunan bir yerden gelenler 5 gün karantinaya alınırlar. Dezenfekte edilmiş bol su temini, düzgün kanalizasyon tesisatı en önemli hususlardır. Kanalizasyon bulunmayan yerlerde talimata uygun hela çukurları açılması lazımdır. Kolera vakaları görülen bir bölgede, sokakta her türlü yiyecek ve içeceğin açıkta satılması, lokantada soğuk içecek ve yemek servisi yasaklanır. Çiğ yenen meyve ve sebzeler önemli bir infeksiyon kaynağıdır.
Koleraya karşı birçok aşılar vardır. Fakat diğer aşılarda olduğu gibi salgınlar olmadığında yaygın bir kullanımı yoktur
Kolera
Kolera, sık ishal ve kusma ile çok miktarda sıvı ve elektrolit kaybedilmesine sebep olan ve ince bağırsağı etkileyen bir hastalıktır. 19. yüzyılda Bengal’de görülen hastalık çeşitli ticaret yollarının bu bölgeden geçmesi sayesinde yayılmış, 1817′de Japonya’da, 1826′da Moskova’da, 1831′de Berlin’de, Paris’te ve Londra’da salgınlar yapmıştır. Sonrasında Londra’dan göçmenlerle Kanada’ya ulaşan salgınlar birçok insanın ölümüne neden olmuştur. 1892′de Hamburg’da çıkan bir salgında 17.000 kişinin hastalandığını ve yarısının öldüğünü bilinmektedir.1830′larda ise Modern Avrupa’da kolera salgını yüzünden binlerce kişi öldü.
Hastalık ve etkileri
Hastalık, genellikle,kirli su ya da bu sularla yıkanmış gıdalar aracılığı ile yayılır. Bu yüzden kanalizasyon veya su arıtım tesislerindeki her hangi bir hasar veya yanlış uygulama, koleranın büyük çapta bir alana kısa sürede yayılmasına yol açabilir. Basit bir tedaviye sahiptir ama tedavi edilmezse de %50 oranında ölümle sonuçlanabilir. Her yıl 100.000′in üstünde insan kolera hastalığı yüzünden ölmektedir. Gelişmiş ülkelerde kolera salgınları artık pek sık yaşanmazken, temiz suyu bulmanın zor olduğu ve kanalizasyon sistemlerinin tam olarak gelişmediği 2. ve 3. dünya ülkelerinde büyük çaplı kolera salgınları yaşanabilmektedir.
Vibrio cholerae, kirli su veya yiyecek ile vücuda girer. Kuluçka dönemi (enkübasyon) sadece 1-5 gündür. Bakterinin ürettiği enterotoksin özgün olarak bağırsak iç yüzeyini etkiler. Sonuç kusma ve ağır bir ishaldir. Kısa bir sürede vücut çok büyük miktarlarda su kaybedebilir; örneğin, ağır kolera hastalarında günde ortalama 10-15 dm³ (litre) su kaybı (dehidrasyon) yaşanabilir. Eğer bu duruma müdahale edilmezse, hastalık büyük oranda ölümle sonuçlanır. Ve herkes bu hastalık tan kurtulmaya çalışmıştır.yanlış bilgiler vardı hem de eksikti ben alper ustaoğlu değiştirdim saolunn
Tedavisi
Ölüm riski bu kadar yüksek olan ve bugün hâlâ binlerce insanın ölümüne yol açan koleranın tedavisi aslında fazlasıyla basittir. “Oral rehidrasyon tedavisi” (ağızdan sıvı tedavisi) olarak da adlandırılan tedavi ile kolera hastaları kısa sürede sağlıklarına kavuşabilirler. Bu tedavide, kaybedilen su ve elektrolit (sodyum, potasyum, klor, bikarbonat) kaybını yerine koyabilmek ve normal beslenemeyen hastaya enerji sağlayabilmek amacıyla, hastaya vücudun normal sıvı-elektrolit dengesine eşdeğer (izotonik) bir tür tuz ve glikoz karışımı içirilir. Herhangi bir şey içemeyecek durumda olan daha ağır hastalara (toplam hastaların yaklaşık %10-20′si) ise karışım damardan verilir. Durumu çok ağır ve acil olan hastalara ise tetrasiklin vb. antibiyotiklerle antibakteriyel tedavi uygulanır.
Antibakteriyel İlaç Tedavisi
Erken dönemde ağızdan uygulanacak etkin bir antibakteriyel ilaç ile 48 saat içinde Vibrio cholerae basillerinin yok edilmesi, dışkı hacminin %50’ye varan oranlarda azaltılması ve ishalin durdurulması mümkündür. Hangi ilacın seçileceğini hastalığa yakalananların dışkı örneklerinden yalıtılan V. cholerae suşunun hangi antibakteriyel(ler)e duyarlı olduğu belirler.
Salgın Sebebi Olan V. Cholerae Suşlarının Genellikle Duyarlı Olduğu Antibakteriyel İlaçlar Şunlardır:
Tetrasiklin grubunda: tetrasiklin, doksisiklin
Nitrofuran grubunda: furazolidon
Makrolid grubunda: eritromisin
Trimetoprim-sulfametoksazol (kotrimoksazol)
Florokinolon grubunda: norfloksazin
Kalıcı dişlerinin tamamını henüz çıkarmamış (genellikle 8 yaşından küçük) çocuklara yönelik tedavide tetrasiklin, düşük olasılıkla da olsa dişlerde kalıcı renk bozukluklarına yol açmak gibi bir yan etkisi olduğu için, tercih edilmeyebilir.
Önlem
Her şeyden önce su kaynaklarının ve içme suyunun temiz olması çok önemlidir. Eğer kullanılacak suyun temizliğinden şüphe varsa, suyun önce kaynatılıp sonra kullanılması daha sağlıklı olacaktır. Dışkıların hijyenik bir biçimde yaşama ortamından uzaklaştırılması, düzgün bir kanalizasyon sistemi çok önemli bir faktördür. Pişmemiş yiyeceklerin yenmemesi, çiğ gıdalardan uzak durmak ve özellikle çiğ balık ve kabuklu deniz ürünlerinin tüketilmemesi koleraya karşı korunmak için önemlidir.
Aşı
Her ne kadar bazı ülkelerde kolera aşıları mevcut olsa ve uygulansa da (Dukoral, Mutacol vs.), bu aşıların hastalığa karşı güçlü bir bağışıklık geliştirdikleri söylenemez. Geçmişteki kolera aşılarından daha iyi bir bağışıklığa neden olsalar ve daha az yan etki barındırsalar da, bu aşılar hâlâ ideal seviyeye ulaşamamıştır ve bu yüzden de birçok ülkede kullanılmamaktadır. İdeal bir kolera aşısı için yapılan araştırmalar hâlâ devam etmektedir.