Genel Bilgiler
Nöroloji pratiğinde bilinçlilik (consciousness) kişinin uyanık, kendisi ve çevresinden haberdar olduğu durum anlamına gelir. Koma ise bunun tam karşıtıdır. Bu iki ucun arasında ise ara kademeler vardır.
Somnolans (letarji) : Hasta uykuya eğilimlidir. Sesli uyaranlarla uyanıp sorulanlara doğru cevaplar verir. Fakat kendi haline bırakılınca yeniden uyuklamaya başlar.
Stupor : Sesli uyaranlara cevap alınamaz. İlişki kurabilmek için kuvvetli uyaran uygulamak gerekir. Tekrarlanan uyaranlarla hasta gözlerini açar. Bu sırada sözlü emirleri yerine getiremez veya emri yavaş ve yetersiz şekilde uygular.
Koma : Hasta dış uyaranlarla uyandırılamaz. Hafif ve orta dereceli komada hasta ağrılı uyaranı lokalize edip eliyle uzaklaştırmak ister. Yahut, yüz buruşturma gibi genel bir cevap verir. Derin komada ise her türlü uyarıya refleks düzeyde bir cevap bile alınamaz. Sadece vejetatif fonksiyonlar korunmuştur.
İnsanda uyanıklığın asandan retiküler aktivatör sistem (ARAS) adı verilen anatomik bir yapı tarafından sağlandığı kabul edilmektedir. Bu yapı, dağınık hücre grupları halinde beyin sapında rostral pons ve mezensefalon tegmentumunun paramedyan bölgesinden başlayıp talamus düzeyinde posterior paramedyan, parafasikuler ile sentromedyan ve intralaminer çekirdeklerin medyal bölgesini içine alarak korteksin her tarafına projete olan yaygın bağlantılardan oluşmaktadır. Bu yapıları etkileyen metabolik (örneğin hipoglisemi) veya yapısal her türlü değişiklik (örneğin beyin kanaması) komaya yol açabilir. Yani koma bir hastalık olmayıp çeşitli etyo-patolojik süreçler sonucu gelişen klinik bir tablodur.
Asandan retiküler aktivatör sistem (G.J Tortora, ve S.R.Grabowski, Principles of Anatomy and Physiology. New York: Harper Collins Publishers, 1993;
Koma, hekimliğin acil problemlerinden biridir. Böyle bir hasta ile karşılaşıldığında birçok faktör hızla hasta ve hekimin aleyhine çalışmaya başlar. Nedeni ortaya konulduğunda tedavisi mümkün bazı komalar (örneğin hipoglisemi) kısa sürede irreverzibl döneme girip ağır beyin hasarı veya ölümle sonuçlanabilir.
Böyle bir hasta beslenme ve solunum gibi iç gereksinmelerini karşılayacak durumda olmadığından hekimin ilk görevi vital fonksiyonları ayakta tutacak önlemleri almaktır. Bunun yanısıra elden geldiğince yeterli bir anamnez ve başlıca nörolojik oryantasyonlu bir muayeneyle komanın değerlendirilmesi, muhtemel sistemik veya nörolojik nedenlerin araştırılarak nedene yönelik (kozal) tedaviye başlanması büyük önem taşır. Böyle bir hastada başarılı bir yaklaşım, komalı hastanın nasıl muayene edileceğini çok iyi bilmekten geçer. Merkez sinir sistemi işlevlerinin yukarıdan aşağıya doğru (diensefalon, mezensefalon, ponto-bulber) bozulduğunu gösteren bulgular her çeşit komada ortaya çıkabilir
Komalı bir hastaya nörolojik bir anlayış içinde yaklaşıldığında bir yandan patolojik sürecin santral sinir sisteminin hangi düzeylerini etkilediği anlaşılırken bir çok kez de komaya yol açan nedenin aydınlatılması mümkün olabilir.
Komalı Hastada Anamnez
Anamnez, her nörolojik olguda olduğu gibi, komaya neden olan patolojik sürecin natürü hakkında güvenilir bilgiler verir. Hastayı yakından tanıyan bir kişinin eski sağlık sorunları ve alışkanlıkları (diyabet, yüksek kan basıncı, kalp ve böbrek hastalığı, habis hastalıklar, epilepsi, toksik madde alışkanlığı vb) konusunda vereceği bilgiler problemin çözülmesini çok kolaylaştırabilir.
Akut gelişen koma tablolarında hasta çoğu kez olaya tesadüfen şahit olan veya kendisini bilinçsiz halde bulan kişiler tarafından hekime getirilir. Bununla birlikte, bu kişiler bir epilepsi nöbetini güzelce tarif edebilir. Hastanın bulunduğu yer ve pozisyon, bir kafa travması geçirip geçirmediği sorulmalıdır.
Hastanın cebinde bulunacak bir reçete, ilaç kutusu (örneğin antikonvülziv) veya tıbbi bir kayıt önemli bir ipucu olabilir.
Hasta çevresinin bir süreden beri başağrısı, ilerleyici hemiparezi ve son günlerde giderek artan uyanıklık kusuru tanımladığı bir hastada intrakranyal bir YKL (yer kaplayıcı lezyon) akla gelmelidir. Böyle bir hasta birkaç ay önce bir kafa travması geçirmişse subdural hematom söz konusu olabilir.
Hastanın bulunduğu andan hekime getirildiği ana kadar geçen zamanda bilinç durumundaki değişiklikler de sorulmalıdır. Alınan cevap hızla ilerleyen bir komayı gösterebileceği gibi iyileşen bir uyanıklık kusurunu da (örneğin epilepsi komasında olduğu gibi) telkin edebilir.
Komalı Hastanın Muayenesi
Komalı hastanın nörolojik bir anlayış içinde muayenesi iki konuda yararlı bilgi verir:
1- Komaya yol açan olay primer olarak merkez sinir sisteminden mi kaynaklanmaktadır ?
2- Nedeni ne olursa olsun, santral sinir sistemi ne derece etkilenmiştir ?
Olay beyin sapını ilgilendirdiği oranda kötü sonuçlanacağından muayenede elde edilen bulgularla beyin sapı yapılarının ne oranda etkilendiği anlaşılmaya çalışılır. Hastanın uyanıklık durumu, solunum ritmi, pupillalar, gözlerin istirahatteki pozisyonu ve refleks göz hareketlerinin değerlendirilmesi bu konuda oldukça güvenilir bilgiler verir.
Uyanıklık Durumu
Bu bölümün girişinde özetlenmiştir.
Solunum
Cheyne-Stokes solunumu : Başlangıçta derinliği artan inspiryum-ekspiryum periyodları giderek yüzeyselleşir ve kısa bir süre için solunum durur (Apne). Apneyi izleyerek solunum ritmi yavaşça geriye döner, giderek derinleşir ve benzer şekilde yavaşlayarak yeni bir apne ortaya çıkar (Şekil 15.2 A). Bu solunum tipi çeşitli metabolik komalar ve özellikle komaya yol açan sürecin iki yanlı serebral hemisfer düzeyinde olduğu durumlarda görülür.
Santral Nörojenik Hipervantilasyon : Birbirini izleyen derin inspiryum ve ekspiryumdan oluşan ve sıklığı dakikada 40 ile 70 arasında değişen bir solunum tipidir (Şekil 15.12 B). Komaya yol açan patolojik sürecin mezensefalon - üst pons seviyesini etkilediğini gösterir.
Apnöstik Solunum : Her inspiryumu izleyen bir apne periyodu vardır (Şekil 15.12 C). Orta-alt pons seviyesindeki lezyonlarda ortaya çıkar.
Ataksik Solunum : Son derece düzensiz bir solunum ritmidir ve aşağı beyin sapı (bulbus) lezyonu, dolayısıyla kötü bir pognozu gösterir (Şekil 15.2 D).
Pupilla
Pupillaların büyüklüğüne, eşit olup olmadıklarına ve ışık cevabına bakılır (Tablo 15.1).
Tablo 15.1. Farklı neden ve lokalizasyona bağlı komalarda pupilla değişiklikleri ve ışık refleksi.
1. Komalı hastada pupillalar normal büyüklükte, eşit ve ışık refleksi normal
olabilir.
2. İki yanlı ileri derecede dar pupilla (iğne başı pupilla) : Morfin zehirlenmesi,
talamus ve pons kanamalarında görülür. Talamus kanamasında ışığa cevap yoktur, gözler aşağı ve içe bakar. Pons kanamasında ise ışık refleksi korunmuştur.
3. Tek taraflı geniş ve ışığa cevabı azalmış pupilla: Anlamı: Geniş pupilla tarafındaki beyin hemisferinde kitle etkisi yapan lezyon (tümör-hematom).
Mekanizma : Kitlenin bulunduğu tarafta temporal lobun unkusu tentorium cerebelli açıklığında aşağıya doğru fıtıklaşarak n. oculomotorius ‘u bastırır. Buna temporal, unkal veya transtentoryal herniasyon denir.Unkal herniasyonda N.oculomotorius basısının erken belirtisi genellikle lezyon tarafında pupilla ışık refleksinin alınmamasıdır.Basının devamı halinde pupilla yuvarlak görünümünü kaybederek oval şekil alabilir.
Temporal fıtıklaşmanın ilk belirtisi olan, lezyon tarafında pupillanın genişlemesi nörolojik komalarda çok acil bir durumun göstergesidir. Çünkü fıtıklaşan nöral yapılar kısa bir süre sonra üst beyin sapını bastırarak ölüme yol açar.
4. İki yanlı genişlemiş ve ışık cevabı azalmış-kayıp pupilla :
Anlamı: Orta beyin yapılarının yaygın ve ağır şekilde etkilendiğini gösterir. Pupillalar genellikle 5 milimetreden büyüktür ve ışık refleksi kaybolmuştur. Koma ve komalı hastanın nörolojik muayenesi konusunu inceleyen Plum ve Posner supratentoryel yer kaplayıcı lezyon nedeniyle orta hat yapılarının aşağı doğru fıtıklaşarak üst beyin sapını iki yanlı bastırması sonucu gelişen santral transtentoyel fıtıklaşma'ya bağlı komalarda beyin işlevlerinin rostral-kaudal yönde yıkıldığını ileri sürmüşlerdir.Yazarlar bu olgularda rostrokaudal yıkılmanın değişik basamaklarını yansıtan bilinç, solunum, göz hareketleri bozukluklarını tanımlamışlardır. Bu değerlendirmede iki yanlı orta büyüklükte genişlemiş ve ışığa cevap vermeyen pupilla ölüme gitmekte olan komalı hastada ağır beyin sapı yıkımını gösteren bir bulgudur. Benzer pupilla değişikleri atropin ve aynı yönde etki eden ilaç zehirlenmelerinde de görülebilir.
Yanılgıya yol açmamak için hastanın gözüne midriyatik damlatılıp damlatıldığını araştırmak gerekir. Gözdibini görmek amacıyla atropin v.b ilaçların damlatılması komanın gidişini pupillalardan izleme olanağını ortadan kaldırır.
Göz Küreleri
Gözlerin istirahat pozisyonu ile spontan ve refleks göz hareketleri incelenir.
1- Gözler kendiliğinden sağa-sola hareket edebilir (Spontan salınım hareketleri). Anlamı : Beyin sapının sağlam olduğu.
2- Gözler orta hatta ve hareketsiz olabilir. Bu durumda iki olasılık vardır : a. Beyin sapı sağlamdır, fakat o sırada göz hareketi yoktur, b. Beyin sapı işlevleri bozulduğundan bu hareketler yapılamamaktadır. İkisi arasında ayırım iki tür refleks göz hareketi aranarak yapılır :
A. Okülosefalik Refleks (Bebek gözü hareketi: Doll’s head eye movement) : Gözler açık tutularak hekim hastanın başını iki eliyle kavrar hızla sağa ve sola çevirir. Beyin sapı sağlamsa her iki göz – tıpkı bir taş bebekte olduğu gibi – başın çevrildiği yönün karşı tarafına sapar. Komanın beyin sapını etkilediği durumlarda ise bu sapma görülmez, gözler ilk pozisyonlarında kalır (Şekil 15.3 A).
B. Okülovestibüler refleks : Gözler açık tutularak dış kulak yoluyla buzlu su ş ırınga edilir. Beyin sapı sağlamsa gözler yavaşça uyarılan kulağa doğru sapar. Aksi halde gözlerde bir hareket görülmez (Şekil 15.3 B).
Gözleri orta hatta hareketsiz olan komalı bir hastada eğer okülosefalik ve okülovestibüler refleksler alınmıyorsa ağır bir beyin sapı bozukluğu var demektir.
A: Okülosefalik refleks, B: Okülovestibuler refleks muayenesi.
3- Hastada gözler sağa veya sola sapmış olabilir. Bazen buna başın da aynı yöne çevrilmesi eşlik edebilir.
Kısa anatomo-fizyolojik açıklama : Gözlerin yanlara konjüge bakışı iki düzeyli bir mekanizmayla sağlanır :
A. Frontal konjüge bakış alanı gözlerin beraberce karşıya bakmasını sağlar. Bu nedenle frontal lezyonlarda hasta karşı tarafa bakamayacağı için göz küreleri sağlam hemisferin etkisinde sapacaktır. Yani, hastanın gözleri lezyona bakacaktır (Vulpian belirtisi). Örneğin bir sağ hemisfer lezyonu (intraserebral hematom gibi) sonucu komaya giren hastada gözler sağa deviye olacak, sol tarafta ise hemipleji tesbit edilecektir.
Böyle bir hastada olay beyin sapından yukarda olduğundan daha önce anlatılan refleks göz hareketleri korunacaktır.
Vulpian belirtisi
B. Konjüge bakış mekanizmasının ponstaki parçası n.abducens’ in çekirdeğine komşudur. Buna pontin paramedian retiküler formasyon (PPRF) denilmektedir. Bu merkezin frontal lobla bağlantısı çaprazdır. Örneğin, sağ frontal konjüge bakış alanından kalkan sinir telleri ponsun sol yarısındaki PPRF ile bağlantılıdır. Bu merkez ise gözlerin ipsilateral yöne dönmesini sağlar. Lezyonunda, gözler aynı tarafa bakamadığından karşı yöne sapacaktır. Örneğin, ponsun sağ yarısındaki bir lezyonda gözler sola deviye olacak, ponsun sağındaki bu lezyon sonucu ayrıca sol hemipleji görüleceğinden hasta lezyona değil, hemiplejisine bakmış olacaktır.
Böyle bir hastada pons düzeyindeki refleks arkları bozulduğundan okülosefalik ve okülovestibüler refleksler alınamayacaktır.
Özetle, frontal lob hastalığında hasta lezyonunun olduğu tarafa bakar, refleks göz hareketleri bozulmamıştır. Pons lezyonlarında ise, tam tersine hasta hemiplejisine bakar, refleks göz hareketleri bozulmuştur.
Nöroloji pratiğinde bilinçlilik (consciousness) kişinin uyanık, kendisi ve çevresinden haberdar olduğu durum anlamına gelir. Koma ise bunun tam karşıtıdır. Bu iki ucun arasında ise ara kademeler vardır.
Somnolans (letarji) : Hasta uykuya eğilimlidir. Sesli uyaranlarla uyanıp sorulanlara doğru cevaplar verir. Fakat kendi haline bırakılınca yeniden uyuklamaya başlar.
Stupor : Sesli uyaranlara cevap alınamaz. İlişki kurabilmek için kuvvetli uyaran uygulamak gerekir. Tekrarlanan uyaranlarla hasta gözlerini açar. Bu sırada sözlü emirleri yerine getiremez veya emri yavaş ve yetersiz şekilde uygular.
Koma : Hasta dış uyaranlarla uyandırılamaz. Hafif ve orta dereceli komada hasta ağrılı uyaranı lokalize edip eliyle uzaklaştırmak ister. Yahut, yüz buruşturma gibi genel bir cevap verir. Derin komada ise her türlü uyarıya refleks düzeyde bir cevap bile alınamaz. Sadece vejetatif fonksiyonlar korunmuştur.
İnsanda uyanıklığın asandan retiküler aktivatör sistem (ARAS) adı verilen anatomik bir yapı tarafından sağlandığı kabul edilmektedir. Bu yapı, dağınık hücre grupları halinde beyin sapında rostral pons ve mezensefalon tegmentumunun paramedyan bölgesinden başlayıp talamus düzeyinde posterior paramedyan, parafasikuler ile sentromedyan ve intralaminer çekirdeklerin medyal bölgesini içine alarak korteksin her tarafına projete olan yaygın bağlantılardan oluşmaktadır. Bu yapıları etkileyen metabolik (örneğin hipoglisemi) veya yapısal her türlü değişiklik (örneğin beyin kanaması) komaya yol açabilir. Yani koma bir hastalık olmayıp çeşitli etyo-patolojik süreçler sonucu gelişen klinik bir tablodur.
Asandan retiküler aktivatör sistem (G.J Tortora, ve S.R.Grabowski, Principles of Anatomy and Physiology. New York: Harper Collins Publishers, 1993;
Bağlantıyı görüntüleme izniniz yok, görüntülemek için:
Giriş yapın veya üye olun.
)Koma, hekimliğin acil problemlerinden biridir. Böyle bir hasta ile karşılaşıldığında birçok faktör hızla hasta ve hekimin aleyhine çalışmaya başlar. Nedeni ortaya konulduğunda tedavisi mümkün bazı komalar (örneğin hipoglisemi) kısa sürede irreverzibl döneme girip ağır beyin hasarı veya ölümle sonuçlanabilir.
Böyle bir hasta beslenme ve solunum gibi iç gereksinmelerini karşılayacak durumda olmadığından hekimin ilk görevi vital fonksiyonları ayakta tutacak önlemleri almaktır. Bunun yanısıra elden geldiğince yeterli bir anamnez ve başlıca nörolojik oryantasyonlu bir muayeneyle komanın değerlendirilmesi, muhtemel sistemik veya nörolojik nedenlerin araştırılarak nedene yönelik (kozal) tedaviye başlanması büyük önem taşır. Böyle bir hastada başarılı bir yaklaşım, komalı hastanın nasıl muayene edileceğini çok iyi bilmekten geçer. Merkez sinir sistemi işlevlerinin yukarıdan aşağıya doğru (diensefalon, mezensefalon, ponto-bulber) bozulduğunu gösteren bulgular her çeşit komada ortaya çıkabilir
Komalı bir hastaya nörolojik bir anlayış içinde yaklaşıldığında bir yandan patolojik sürecin santral sinir sisteminin hangi düzeylerini etkilediği anlaşılırken bir çok kez de komaya yol açan nedenin aydınlatılması mümkün olabilir.
Komalı Hastada Anamnez
Anamnez, her nörolojik olguda olduğu gibi, komaya neden olan patolojik sürecin natürü hakkında güvenilir bilgiler verir. Hastayı yakından tanıyan bir kişinin eski sağlık sorunları ve alışkanlıkları (diyabet, yüksek kan basıncı, kalp ve böbrek hastalığı, habis hastalıklar, epilepsi, toksik madde alışkanlığı vb) konusunda vereceği bilgiler problemin çözülmesini çok kolaylaştırabilir.
Akut gelişen koma tablolarında hasta çoğu kez olaya tesadüfen şahit olan veya kendisini bilinçsiz halde bulan kişiler tarafından hekime getirilir. Bununla birlikte, bu kişiler bir epilepsi nöbetini güzelce tarif edebilir. Hastanın bulunduğu yer ve pozisyon, bir kafa travması geçirip geçirmediği sorulmalıdır.
Hastanın cebinde bulunacak bir reçete, ilaç kutusu (örneğin antikonvülziv) veya tıbbi bir kayıt önemli bir ipucu olabilir.
Hasta çevresinin bir süreden beri başağrısı, ilerleyici hemiparezi ve son günlerde giderek artan uyanıklık kusuru tanımladığı bir hastada intrakranyal bir YKL (yer kaplayıcı lezyon) akla gelmelidir. Böyle bir hasta birkaç ay önce bir kafa travması geçirmişse subdural hematom söz konusu olabilir.
Hastanın bulunduğu andan hekime getirildiği ana kadar geçen zamanda bilinç durumundaki değişiklikler de sorulmalıdır. Alınan cevap hızla ilerleyen bir komayı gösterebileceği gibi iyileşen bir uyanıklık kusurunu da (örneğin epilepsi komasında olduğu gibi) telkin edebilir.
Komalı Hastanın Muayenesi
Komalı hastanın nörolojik bir anlayış içinde muayenesi iki konuda yararlı bilgi verir:
1- Komaya yol açan olay primer olarak merkez sinir sisteminden mi kaynaklanmaktadır ?
2- Nedeni ne olursa olsun, santral sinir sistemi ne derece etkilenmiştir ?
Olay beyin sapını ilgilendirdiği oranda kötü sonuçlanacağından muayenede elde edilen bulgularla beyin sapı yapılarının ne oranda etkilendiği anlaşılmaya çalışılır. Hastanın uyanıklık durumu, solunum ritmi, pupillalar, gözlerin istirahatteki pozisyonu ve refleks göz hareketlerinin değerlendirilmesi bu konuda oldukça güvenilir bilgiler verir.
Uyanıklık Durumu
Bu bölümün girişinde özetlenmiştir.
Solunum
Cheyne-Stokes solunumu : Başlangıçta derinliği artan inspiryum-ekspiryum periyodları giderek yüzeyselleşir ve kısa bir süre için solunum durur (Apne). Apneyi izleyerek solunum ritmi yavaşça geriye döner, giderek derinleşir ve benzer şekilde yavaşlayarak yeni bir apne ortaya çıkar (Şekil 15.2 A). Bu solunum tipi çeşitli metabolik komalar ve özellikle komaya yol açan sürecin iki yanlı serebral hemisfer düzeyinde olduğu durumlarda görülür.
Santral Nörojenik Hipervantilasyon : Birbirini izleyen derin inspiryum ve ekspiryumdan oluşan ve sıklığı dakikada 40 ile 70 arasında değişen bir solunum tipidir (Şekil 15.12 B). Komaya yol açan patolojik sürecin mezensefalon - üst pons seviyesini etkilediğini gösterir.
Apnöstik Solunum : Her inspiryumu izleyen bir apne periyodu vardır (Şekil 15.12 C). Orta-alt pons seviyesindeki lezyonlarda ortaya çıkar.
Ataksik Solunum : Son derece düzensiz bir solunum ritmidir ve aşağı beyin sapı (bulbus) lezyonu, dolayısıyla kötü bir pognozu gösterir (Şekil 15.2 D).
Bağlantıyı görüntüleme izniniz yok, görüntülemek için:
Giriş yapın veya üye olun.
Komalı hastada solunum tipleri:A. Cheyne –stokes solunumu, B. Santral nörojenik hiperventilasyon, C. Apnöstik solunum, D. Ataksik solunum.Pupilla
Pupillaların büyüklüğüne, eşit olup olmadıklarına ve ışık cevabına bakılır (Tablo 15.1).
Tablo 15.1. Farklı neden ve lokalizasyona bağlı komalarda pupilla değişiklikleri ve ışık refleksi.
1. Komalı hastada pupillalar normal büyüklükte, eşit ve ışık refleksi normal
olabilir.
2. İki yanlı ileri derecede dar pupilla (iğne başı pupilla) : Morfin zehirlenmesi,
talamus ve pons kanamalarında görülür. Talamus kanamasında ışığa cevap yoktur, gözler aşağı ve içe bakar. Pons kanamasında ise ışık refleksi korunmuştur.
3. Tek taraflı geniş ve ışığa cevabı azalmış pupilla: Anlamı: Geniş pupilla tarafındaki beyin hemisferinde kitle etkisi yapan lezyon (tümör-hematom).
Mekanizma : Kitlenin bulunduğu tarafta temporal lobun unkusu tentorium cerebelli açıklığında aşağıya doğru fıtıklaşarak n. oculomotorius ‘u bastırır. Buna temporal, unkal veya transtentoryal herniasyon denir.Unkal herniasyonda N.oculomotorius basısının erken belirtisi genellikle lezyon tarafında pupilla ışık refleksinin alınmamasıdır.Basının devamı halinde pupilla yuvarlak görünümünü kaybederek oval şekil alabilir.
Temporal fıtıklaşmanın ilk belirtisi olan, lezyon tarafında pupillanın genişlemesi nörolojik komalarda çok acil bir durumun göstergesidir. Çünkü fıtıklaşan nöral yapılar kısa bir süre sonra üst beyin sapını bastırarak ölüme yol açar.
4. İki yanlı genişlemiş ve ışık cevabı azalmış-kayıp pupilla :
Anlamı: Orta beyin yapılarının yaygın ve ağır şekilde etkilendiğini gösterir. Pupillalar genellikle 5 milimetreden büyüktür ve ışık refleksi kaybolmuştur. Koma ve komalı hastanın nörolojik muayenesi konusunu inceleyen Plum ve Posner supratentoryel yer kaplayıcı lezyon nedeniyle orta hat yapılarının aşağı doğru fıtıklaşarak üst beyin sapını iki yanlı bastırması sonucu gelişen santral transtentoyel fıtıklaşma'ya bağlı komalarda beyin işlevlerinin rostral-kaudal yönde yıkıldığını ileri sürmüşlerdir.Yazarlar bu olgularda rostrokaudal yıkılmanın değişik basamaklarını yansıtan bilinç, solunum, göz hareketleri bozukluklarını tanımlamışlardır. Bu değerlendirmede iki yanlı orta büyüklükte genişlemiş ve ışığa cevap vermeyen pupilla ölüme gitmekte olan komalı hastada ağır beyin sapı yıkımını gösteren bir bulgudur. Benzer pupilla değişikleri atropin ve aynı yönde etki eden ilaç zehirlenmelerinde de görülebilir.
Yanılgıya yol açmamak için hastanın gözüne midriyatik damlatılıp damlatıldığını araştırmak gerekir. Gözdibini görmek amacıyla atropin v.b ilaçların damlatılması komanın gidişini pupillalardan izleme olanağını ortadan kaldırır.
Göz Küreleri
Gözlerin istirahat pozisyonu ile spontan ve refleks göz hareketleri incelenir.
1- Gözler kendiliğinden sağa-sola hareket edebilir (Spontan salınım hareketleri). Anlamı : Beyin sapının sağlam olduğu.
2- Gözler orta hatta ve hareketsiz olabilir. Bu durumda iki olasılık vardır : a. Beyin sapı sağlamdır, fakat o sırada göz hareketi yoktur, b. Beyin sapı işlevleri bozulduğundan bu hareketler yapılamamaktadır. İkisi arasında ayırım iki tür refleks göz hareketi aranarak yapılır :
A. Okülosefalik Refleks (Bebek gözü hareketi: Doll’s head eye movement) : Gözler açık tutularak hekim hastanın başını iki eliyle kavrar hızla sağa ve sola çevirir. Beyin sapı sağlamsa her iki göz – tıpkı bir taş bebekte olduğu gibi – başın çevrildiği yönün karşı tarafına sapar. Komanın beyin sapını etkilediği durumlarda ise bu sapma görülmez, gözler ilk pozisyonlarında kalır (Şekil 15.3 A).
B. Okülovestibüler refleks : Gözler açık tutularak dış kulak yoluyla buzlu su ş ırınga edilir. Beyin sapı sağlamsa gözler yavaşça uyarılan kulağa doğru sapar. Aksi halde gözlerde bir hareket görülmez (Şekil 15.3 B).
Gözleri orta hatta hareketsiz olan komalı bir hastada eğer okülosefalik ve okülovestibüler refleksler alınmıyorsa ağır bir beyin sapı bozukluğu var demektir.
A: Okülosefalik refleks, B: Okülovestibuler refleks muayenesi.
3- Hastada gözler sağa veya sola sapmış olabilir. Bazen buna başın da aynı yöne çevrilmesi eşlik edebilir.
Kısa anatomo-fizyolojik açıklama : Gözlerin yanlara konjüge bakışı iki düzeyli bir mekanizmayla sağlanır :
A. Frontal konjüge bakış alanı gözlerin beraberce karşıya bakmasını sağlar. Bu nedenle frontal lezyonlarda hasta karşı tarafa bakamayacağı için göz küreleri sağlam hemisferin etkisinde sapacaktır. Yani, hastanın gözleri lezyona bakacaktır (Vulpian belirtisi). Örneğin bir sağ hemisfer lezyonu (intraserebral hematom gibi) sonucu komaya giren hastada gözler sağa deviye olacak, sol tarafta ise hemipleji tesbit edilecektir.
Böyle bir hastada olay beyin sapından yukarda olduğundan daha önce anlatılan refleks göz hareketleri korunacaktır.
Vulpian belirtisi
B. Konjüge bakış mekanizmasının ponstaki parçası n.abducens’ in çekirdeğine komşudur. Buna pontin paramedian retiküler formasyon (PPRF) denilmektedir. Bu merkezin frontal lobla bağlantısı çaprazdır. Örneğin, sağ frontal konjüge bakış alanından kalkan sinir telleri ponsun sol yarısındaki PPRF ile bağlantılıdır. Bu merkez ise gözlerin ipsilateral yöne dönmesini sağlar. Lezyonunda, gözler aynı tarafa bakamadığından karşı yöne sapacaktır. Örneğin, ponsun sağ yarısındaki bir lezyonda gözler sola deviye olacak, ponsun sağındaki bu lezyon sonucu ayrıca sol hemipleji görüleceğinden hasta lezyona değil, hemiplejisine bakmış olacaktır.
Böyle bir hastada pons düzeyindeki refleks arkları bozulduğundan okülosefalik ve okülovestibüler refleksler alınamayacaktır.
Özetle, frontal lob hastalığında hasta lezyonunun olduğu tarafa bakar, refleks göz hareketleri bozulmamıştır. Pons lezyonlarında ise, tam tersine hasta hemiplejisine bakar, refleks göz hareketleri bozulmuştur.