İlkokula gidiyordum. Çocukluğumun yoksulluk günleriydi. Babamın işsiz olduğu tarihlere denk gelir. O gün okuldan çıkmıştım, babamla bir lokantaya girmiştik. Tezgâhta daha önce soframıza hiç teşrif etmemiş bir yemek görmüştüm. Köfteler sulu patatesin içindeydi. Hiç unutmam.
Yemeğin adı İzmir köftesiydi. Görünüşüyle çok hoşuma gitmişti. Babam ne yemek istediğimi sorduğunda, ona o yemeği göstermiştim. Serde yoksulluk olduğu için, önce fiyatını sordu babam mecburen. İyi hatırlıyorum o günün şartlarına göre, tezgâhta en pahalı yemek oydu.
Babam önce bana baktı sonra yemeğe. "Şu fiyata olmaz mı? Çocuğun canı çekmiş" dedi. Tezgâhın arkasındaki adam gayet umursamaz bir sesle "olmaz" diye karşılık verdi.
O gün, babamın yüzünde gördüğüm o çaresizlikten sonra çocukluğum boyunca, bir daha babamın yanında hiç acıkmadım.
Şimdiler de, nerede bir lokantanın önünde çocuk görsem sofraya buyur ederim.
Çocuklar doysun, en çok da gülmeye...
Yemeğin adı İzmir köftesiydi. Görünüşüyle çok hoşuma gitmişti. Babam ne yemek istediğimi sorduğunda, ona o yemeği göstermiştim. Serde yoksulluk olduğu için, önce fiyatını sordu babam mecburen. İyi hatırlıyorum o günün şartlarına göre, tezgâhta en pahalı yemek oydu.
Babam önce bana baktı sonra yemeğe. "Şu fiyata olmaz mı? Çocuğun canı çekmiş" dedi. Tezgâhın arkasındaki adam gayet umursamaz bir sesle "olmaz" diye karşılık verdi.
O gün, babamın yüzünde gördüğüm o çaresizlikten sonra çocukluğum boyunca, bir daha babamın yanında hiç acıkmadım.
Şimdiler de, nerede bir lokantanın önünde çocuk görsem sofraya buyur ederim.
Çocuklar doysun, en çok da gülmeye...