~meLek~
GalataSaray'ım
Mahmut Bey kardeşim anlatıyor:
Atatürk at yarışlarını pek severdi.
O haftaki koşulara yanlarında İnönü de olmak üzere maiyeti ile birlikte gitmişti. Ata'nın koşulara şeref vermesi halk tarafından içten gelen sevgi ile karşılanırdı. Atatürk neşeli olduğu zamanlar güvendiği hayvanlardan biri için bilet aldırır, kazanırsa isabetinden dolayı gurur ve sevinç duyardı. O hafta da seçeceği hayvanı merakla bekliyorduk. Biraz sonra Ata'nın yanına zamanın kumandanlarından bir albay geldi. Sert bir selâmdan sonra:
- Atam; bugün bendenizin yetiştirdiği atlardan biri koşacak, neticeden ümitvarım, arzu buyurursanız bu hayvan için bir bilet alın, kulunuza büyük bir şeref bahşedersiniz! dedi.
Atatürk, albayı yukarıdan aşağıya süzdü. İnönü'ye:
- Paşam, dedi. Bu at için siz de birkaç bilet alın. Buna İnönü:
- Efendim, bu hafta siz oynayıp kazanın, ben de haftaya oynar, kazanırım şeklinde bir cevap verdi.
Ata, yaverine döndü:
- Bana bu at için 100 liralık bilet alın.
Albay teşekkür etti selâm verdi ve kenara çekildi.
Biz de heyecan ile o koşuyu beklemeye başladık. Birkaç dakika içinde 13 numaralı hayvana 100 liralık bilet alındığının, sıra ile başların bize dönmesinden bütün sahaya yayıldığını anladık. Fakat netice ne oldu bilir misiniz ? Bizim at 13 numara sırasını bozmak istemiyormuş gibi en geride, 13'üncü geliyor. Çok geçmeden Ata, albayı buldu. Yüzü gerilmiş bir vaziyette:
- Albay bu ne? Ne halt ettin?
O, kıpkırmızı kulaklarından kan fışkıracak sanki önüne bakıyor. Gözlerinden hiçbir şey kaçırmayan Atatürk beni farketti ve:
- Baytar yine ne var?
Diye sordu. Fırsatı yakalamıştım. Hemen:
- Paşam siz albaya kızarak onu sakın hırpalamayınız. Bilâkis onu mükâfatlandırın, tebrik edin! Çünkü ''kumandan atı kaçmaz, kovalar''. İşte onun hayvanı da diğerlerini önüne katarak yarışı bitirdi!
Cevabını verdim.
Biraz evvelki yakan gözler, sertleşen yüz adaleleri yerini eski hatıraların tatlı gülüşüne bıraktı. Albayı bu suretle dehşetli bir azar yemekten kurtarmış oldum.
Selim Cavit Yazman
Atatürk at yarışlarını pek severdi.
O haftaki koşulara yanlarında İnönü de olmak üzere maiyeti ile birlikte gitmişti. Ata'nın koşulara şeref vermesi halk tarafından içten gelen sevgi ile karşılanırdı. Atatürk neşeli olduğu zamanlar güvendiği hayvanlardan biri için bilet aldırır, kazanırsa isabetinden dolayı gurur ve sevinç duyardı. O hafta da seçeceği hayvanı merakla bekliyorduk. Biraz sonra Ata'nın yanına zamanın kumandanlarından bir albay geldi. Sert bir selâmdan sonra:
- Atam; bugün bendenizin yetiştirdiği atlardan biri koşacak, neticeden ümitvarım, arzu buyurursanız bu hayvan için bir bilet alın, kulunuza büyük bir şeref bahşedersiniz! dedi.
Atatürk, albayı yukarıdan aşağıya süzdü. İnönü'ye:
- Paşam, dedi. Bu at için siz de birkaç bilet alın. Buna İnönü:
- Efendim, bu hafta siz oynayıp kazanın, ben de haftaya oynar, kazanırım şeklinde bir cevap verdi.
Ata, yaverine döndü:
- Bana bu at için 100 liralık bilet alın.
Albay teşekkür etti selâm verdi ve kenara çekildi.
Biz de heyecan ile o koşuyu beklemeye başladık. Birkaç dakika içinde 13 numaralı hayvana 100 liralık bilet alındığının, sıra ile başların bize dönmesinden bütün sahaya yayıldığını anladık. Fakat netice ne oldu bilir misiniz ? Bizim at 13 numara sırasını bozmak istemiyormuş gibi en geride, 13'üncü geliyor. Çok geçmeden Ata, albayı buldu. Yüzü gerilmiş bir vaziyette:
- Albay bu ne? Ne halt ettin?
O, kıpkırmızı kulaklarından kan fışkıracak sanki önüne bakıyor. Gözlerinden hiçbir şey kaçırmayan Atatürk beni farketti ve:
- Baytar yine ne var?
Diye sordu. Fırsatı yakalamıştım. Hemen:
- Paşam siz albaya kızarak onu sakın hırpalamayınız. Bilâkis onu mükâfatlandırın, tebrik edin! Çünkü ''kumandan atı kaçmaz, kovalar''. İşte onun hayvanı da diğerlerini önüne katarak yarışı bitirdi!
Cevabını verdim.
Biraz evvelki yakan gözler, sertleşen yüz adaleleri yerini eski hatıraların tatlı gülüşüne bıraktı. Albayı bu suretle dehşetli bir azar yemekten kurtarmış oldum.
Selim Cavit Yazman