Kur’an , yüce Rabbimizin ifadesine göre; insanlığı, cehaletin, sıradanlığın, kanıksanmışlığın karanlığından; imanın, farkındalığın, ferasetin aydınlığına çıkarmak için gönderilmiştir. Kur’an; insanlığın, rehberi, ışığı, yol göstericisi, yani hidayet kaynağıdır.
Çünkü Kur’an, anlaşıldığında, yaşandığında, uygulandığında gayesine ulaşır. Yoksa kapalı kapaklar, süslü bezler, çantalar içinde mahkum olarak, özgürlüğüne kavuşup hidayet olma özelliğini kazanacağı günü hasretle bekler.
Arapça bilmeyen birisinin Kur’an ile muhataplığı doğal olarak mealler ile olacaktır. İşte muhatabın meali algılama ve ilahi kelam ile iletişim kurması için kendisine engel olacak olan ön yargılardan zihnini arındırması gerekir.
Kur’an meali okumaya karar veren bir insanın niçin Kur’an meali okumak istediğinin de cevabını vermesi gerekir. Meal okumak istemesinin amacı nedir? Çünkü bu okuma sonunda elde edeceği şey bu amaca uygun olacaktır. Meali, sevap kazanmak veya başkalarının ruhunu şad etmek için mi okumak istemektedir? Ancak böyle bir okuma onu Kur’an’ın anlam dünyasına sokmaz. Bazı ifade ve sahneler dikkatini çekse de zihin dünyasına fazla bir şey katmaz. Dediğimiz gibi önemli olan ruhen, zihnen Kur’an’ın muhatabı olmaktır. Ancak muhatap olduğunda kendisi için okuduğunda ilahi kelam ona açılır.
Kur’an bugün bir kitap olarak elimizde olsa da, O’nun bildik kitaplardan çok farklı olduğunun, konuların bildik kitaplardaki yöntemlerden çok farklı yöntemlerle ele alındığının da bilinmesi gerekir. En azından o kitaplardaki, giriş, gelişme ve sonuç bölümleri Kur’an için söz konusu değildir. Kur’an’daki 114 sure ayrı bir kitap olarak ele alınabilir. Kur’an’ın bir bütün olarak kendi iç bütünlüğü bulunsa da surelerin de kendine özgü bir iç bütünlüklerinin olduğu unutulmamalıdır.
Bu açıklamalardan sonra okuyucu “Meali okumaya nasıl ve nereden başlayalım” diye sorabilir. Bizim kanaatimiz, Kur’an’ın 23 yıllık bir zaman diliminde nazil olması nedeniyle onu okumanın da buna uygun olması gerekir. Yani mevcut nüzul sıralarından birisine göre okunabileceği gibi, bu durumu az çok yansıttığı için Nas, Felak, İhlas… suresinden Fatiha suresine doğru da okunabilir.
Okuyanın Kur’an metni içerisinde muhataplarının Müşrikler, Yahudi ve Hristiyanlar ve Müslümanlar olduğunu bilmesinin onu anlamasına büyük katkıları olacaktır.
Bütün bunlardan sonra okuduğu metin mütercimin hazırladığı bir meal olsa da, hazırlanan metin Allah’ın kelamıdır. Bu nedenle onu dikkatle, özenle ve düşüne düşüne okumak gerekir. Okurken acele etmemeli, bu konuda sabır en önemli yardımcımız olmalıdır. Sabır bizi peşin hükümlülükten ve acele yargılardan korur. Kur’an mealini tekrar tekrar okuduğumuzda birçok yanlış anlayışımızın zaman içerisinde düzelmiş olduğuna şahit oluruz.
Son söz olarak şu da eklenebilir: Kur’an teorik tartışmalar kitabı değildir. Günlük sıkıntı ve ihtilaflarımıza onu alet etmememiz, yani Kur’an’ı, kendi düşüncelerimizi veya yaptıklarımızı meşrulaştırıcı bir araç olarak görmememiz gerekir.
Mehmet Yaşar Soyalan
Çünkü Kur’an, anlaşıldığında, yaşandığında, uygulandığında gayesine ulaşır. Yoksa kapalı kapaklar, süslü bezler, çantalar içinde mahkum olarak, özgürlüğüne kavuşup hidayet olma özelliğini kazanacağı günü hasretle bekler.
Arapça bilmeyen birisinin Kur’an ile muhataplığı doğal olarak mealler ile olacaktır. İşte muhatabın meali algılama ve ilahi kelam ile iletişim kurması için kendisine engel olacak olan ön yargılardan zihnini arındırması gerekir.
Kur’an meali okumaya karar veren bir insanın niçin Kur’an meali okumak istediğinin de cevabını vermesi gerekir. Meal okumak istemesinin amacı nedir? Çünkü bu okuma sonunda elde edeceği şey bu amaca uygun olacaktır. Meali, sevap kazanmak veya başkalarının ruhunu şad etmek için mi okumak istemektedir? Ancak böyle bir okuma onu Kur’an’ın anlam dünyasına sokmaz. Bazı ifade ve sahneler dikkatini çekse de zihin dünyasına fazla bir şey katmaz. Dediğimiz gibi önemli olan ruhen, zihnen Kur’an’ın muhatabı olmaktır. Ancak muhatap olduğunda kendisi için okuduğunda ilahi kelam ona açılır.
Kur’an bugün bir kitap olarak elimizde olsa da, O’nun bildik kitaplardan çok farklı olduğunun, konuların bildik kitaplardaki yöntemlerden çok farklı yöntemlerle ele alındığının da bilinmesi gerekir. En azından o kitaplardaki, giriş, gelişme ve sonuç bölümleri Kur’an için söz konusu değildir. Kur’an’daki 114 sure ayrı bir kitap olarak ele alınabilir. Kur’an’ın bir bütün olarak kendi iç bütünlüğü bulunsa da surelerin de kendine özgü bir iç bütünlüklerinin olduğu unutulmamalıdır.
Bu açıklamalardan sonra okuyucu “Meali okumaya nasıl ve nereden başlayalım” diye sorabilir. Bizim kanaatimiz, Kur’an’ın 23 yıllık bir zaman diliminde nazil olması nedeniyle onu okumanın da buna uygun olması gerekir. Yani mevcut nüzul sıralarından birisine göre okunabileceği gibi, bu durumu az çok yansıttığı için Nas, Felak, İhlas… suresinden Fatiha suresine doğru da okunabilir.
Okuyanın Kur’an metni içerisinde muhataplarının Müşrikler, Yahudi ve Hristiyanlar ve Müslümanlar olduğunu bilmesinin onu anlamasına büyük katkıları olacaktır.
Bütün bunlardan sonra okuduğu metin mütercimin hazırladığı bir meal olsa da, hazırlanan metin Allah’ın kelamıdır. Bu nedenle onu dikkatle, özenle ve düşüne düşüne okumak gerekir. Okurken acele etmemeli, bu konuda sabır en önemli yardımcımız olmalıdır. Sabır bizi peşin hükümlülükten ve acele yargılardan korur. Kur’an mealini tekrar tekrar okuduğumuzda birçok yanlış anlayışımızın zaman içerisinde düzelmiş olduğuna şahit oluruz.
Son söz olarak şu da eklenebilir: Kur’an teorik tartışmalar kitabı değildir. Günlük sıkıntı ve ihtilaflarımıza onu alet etmememiz, yani Kur’an’ı, kendi düşüncelerimizi veya yaptıklarımızı meşrulaştırıcı bir araç olarak görmememiz gerekir.
Mehmet Yaşar Soyalan