Küresel ısınma ciddi bir tehlike mi?

Bir düşünürsek yapmadığımız kalmadı şu dev mavi miskete, kesin bu yüzdendir son yıllardaki isyanı, ne de olsa o dakocaman canlı bir organizma, insanoğlunun kendisine bütün bu yaptıklarınavolkanlarıyla, hortumlarıyla, selleriyle, kasırgalarıyla, depremleriyle karşılık veriyor...
Atmosferimizi kirlettik, Ozon tabakasını incelttik, denizlerimizi mahvettik, ormanları tahrip Ettik, Dünya'nın manyetik dengesini bozduk bütün bunların sonucunda ekosistem denilen; Dünya'daki canlılar ve içinde yaşadıkları biyolojik ortamı, ciddi risk altına soktuk...Geçenlerde ekosistemimiz hakkında tüm Dünya'ya 'sert bir uyarı' niteliğinde geniş kapsamlı bir rapor sunuldu...
95 ülkeden, 1360 bilim adamı tarafından "Milenyum Ekosistem
Değerlendirmesi" isimli raporda yeryüzünde yaşamın devam edebilmesi için gereken doğal kaynakların üçte ikisinin insanlar tarafından tüketilmekte olduğu belirlendi...İnsanoğlu Kurduğu Uygarlığı Yok Ediyor...
Su ve besin maddelerinin yeniden kullanımını sağlayacak döngüye geri dönülemez şekilde zarar verildiği, bunun sonucu olarak da, insan türünün hem kendisi, hem de dünya üzerindeki diğer 10 milyon canlı türü için tehlike oluşturduğu vurgulandı...Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi'nin bazı tespitleri şöyle:
- İnsanların yiyecek, tatlı su, kereste, lif ve yakıta yönelik yoğun talebi nedeniyle sadece son 60 yıl içinde tarım arazisi haline getirilen bölgelerin yüzölçümü, 18'inci ve 19'uncu yüzyıllarda bu amaçla kullanılan alanların toplamını geçti.
- Yeryüzündeki karaların yüzde 24'ü ekilip biçilir hale geldi.İnsanlar sulardaki ekosistemlerinde de dengeyi bozmak için üstün başarı sağladılar! Göl ve nehirlerdeki su çekilmesi son 40 yıl içinde iki katınaçıktı. İnsanlar şu an yüzeydeki bütün tatlı su kaynaklarının yüzde 40 ile
yüzde 50 arasında bir bölümünü tüketiyor.
- Bazı bölgelerde av balığı sayısı, endüstriyel balıkçılık öncesi dönemin yüzde 1'i seviyesine düştü! Ormanların yok olması ve diğer olumsuz değişiklikler sıtma ve kolera riskini artırabilir. Bilinmeyen yeni hastalıklar ortaya çıkabilir.
- Karbondioksit oranı artıyor,okyanuslar ısınıyor, buzullar eriyor,deniz seviyesi yükseliyor, orman yangınları artıyor, buzul tabakaları parçalanıyor, göller küçülüyor, kurak dönemler uzuyor, ırmaklar kuruyor...
- Kış sıcaklıkları artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, bitkiler erken çiçek açıyor, göç dönemleri değişiyor, yaşama alanları farklılaşıyor, kıyı şeritleri erozyona uğruyor, mercan resifleri ağarıyor, kar yığınları azalıyor, bulut ormanları kuruyor, hastalıklar yayılıyor, yüksek enlemlerde sıcaklık artıyor...
- 1960'lardaki kirlenme, buzulların yüzde 20'sini eritti. Kuzey Kutbu'ndaki ısınma dünyanın geri kalanından iki kat daha hızlı.Bugünkü ise 2070'te dünyayı buzulsuz bırakacak, küresel çölleşme olacak,denizler yükselecek.
- Dünya küresel ısınma yüzünden 10 yıl içinde geri dönülmez bir noktaya gelecek. Ormanların yok olması sonucu çölleşme yaşanacak, bu tarıma da yansıyacak, deniz seviyesi yükselecek ve dünya salgın hastalıkların pençesine düşecek.
- Sıcak dalgaları ve seller daha sık meydana gelmeye başlayacak.Hızlı ısınma böyle giderse 2080 yılından itibaren kışlar tamamen ortadan kalkacak, yaz aylarıysa daha da sıcak olacak...
- Avrupa kıtası diğer bütün kıtalara göre çok daha hızlı ısınmakta, "2050 yılına kadar" Alp buzullarının 4'te 3'ü tamamen dünyadan silinecek...
- Dünya bir kez daha büyük bir iklim değişikliğiyle yüz yüze ve bunun sebebi insan kaynaklı. Sera gazı emisyonları dünyanın iklimini etkiliyor ve bu yüzyılda da devam edecek...
Düşünebiliyor musunuz ne ürkütücü tespitler bunlar; ancak biz kısacık ömrümüzde "sadece ben yaşayayım, adam sende, bana ne dünyadan,çevreden, börtü böcekten" mantığıyla torunlarımıza güzel bir mirasbırakmak zorunda olduğumuzu hiç düşünmeden yağmalayıp, yakıp, yıkarak,hızla kirleterek bencil yaşamımızı sürdürüyoruz...
Raporda yer alan bu anlatılanların bazıları felaket senaryoları gibi gözükse de değil, "korkutucu" fakat ne yazık ki " böyle gidersek hepsi birer birer gerçekleşecek"...
Doğanın en vahşi hayvanı insan BM şemsiyesinde yürütülen bir çalışma, insanoğlunun yeryüzündeki biyo-çeşitliliğe bıraktığı zararın muhasebesini çıkardı. Rapora göre balık türlerinin yüzde 90’ı son 100 yılda yok oldu. 20 Mayıs 2005’te Kanada’nın önde gelen araştırma kurumlarından McGill Üniversitesi’nde yapılan konferansta açıklanan bir rapor teknolojik gelişmenin ekosistemi ve buna bağımlı yaşayan yerli topluluklara zarar verdiğinin altını çiziyor. Uzmanların tahminine göre, biyoçeşitlilik geri döndürülemez eşiğe yaklaştı ve bir süre sonra tüm çabalara karşın doğa, çöküş sarmalına girecek..
İklim değişikliğine çözüm yok.İklim değişikliği sorununun çözümü için ise yöntem bulunamıyor.Son olarak 20 ülkenin enerji ve çevre bakanları İngiltere’nin başkenti Londra’da bir araya gelerek, atmosferi en fazla kirleten ülkeleri, küresel ısınmaya yol açan sera gazı emisyonlarını azaltmaya ikna etmek için görüşmelerde bulundu. Ancak, tatmin edici bir sonuca ulaşılamadı. 20 ülkenin enerji ve çevre bakanlarının Londra’da katıldığı çevre zirvesinden tatmin edici bir çözüm önerisi çıkmadı.
Bakanlar toplantıda, gelişmekte olan ülkelerin sera etkisi yayan gazların atmosfere yayılımını ekonomik büyümelerini etkilemeden nasıl sınırlandırabileceklerini araştırdı. Çin ve Hindistan sera gazı emisyonlarını sınırlayıcı bir hedef henüz koymuş değil, Amerika Birleşik Devletleri ise bu uygulamayı tümüyle reddediyor. Üretim kapasitesi hızla artan Çin ve Hindistan’ın önümüzdeki yıllarda sera etkisi yaratan gazların yayılımını artıracaklarına kesin gözüyle bakılıyor.
Öte yandan, Birleşmiş Milletler Kanada’nın Montreal kentinde ay sonunda iklim değişikliği zirvesi düzenleyecek. Zirveye 150 ülkeden yetkililerin katılması bekleniyor. Zirvenin konusu ise Kyoto
Protokolü .141 ülkenin imzaladığı Kyoto Protokolü sera etkisi yaratan gazların yayılmasına kısıtlamalar getiriyor. Ancak atmosfere en çok sera gazı yayan ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nin KyotoProtokolünü uygulamayı reddetmesi anlaşmanın etkinlik kazanmasına büyük darbe
vuruyor.Küresel ısınma Türkiye’yi de vuracak
Climateprediciton.net araştırmasının sonuçlarına göre Akdeniz havzası küresel ısınmadan en çok etkilenecek bölgeler arasında yer alıyor. İstanbul’da 4 - 6 Mayıs 2005 tarihleri arasında düzenlenen“Forum İstanbul” etkinlikleri çerçevesinde bir konuşma yapan Oxford Üniversitesi profesörü Dr. David Stainforth, karbondioksit emisyonlarının artmasının dünya sıcaklığının 2 ila 11 derece arasındayükselmesine neden olacağı uyarısında bulundu.Dr. Stainforth, toplantıda, Akdeniz havzasında yer alan Türkiye’nin bu bölgede yaşanacak köklü değişiklerden payınıalacağını söyledi. İklimbilimci Profesör David Stainforth, Oxford Üniversitesi'nde yürütülen iklim tahmin projesinin başında bulunuyor.Oxford Üniversitesi tarafından 2000 yılında başlatılanClimateprediction.net projesinin yöneticisi olan iklimbilimci Dr.Stainforth, karbondioksit düzeyinin Endüstri Devrimi öncesinin iki katına çıkması durumunda, küresel iklimde köklü değişiklikler meydana gelebileceğinin altını çizdi.Dünya 11 derece ısınabilir.Proje kapsamında 150 ülkeden 110 bini aşkın bilgisayar kullanıcısının PC’lerine gönüllü olarak yükledikleri bir yazılımı kullanarak,geleceğe yönelik iklim projeksiyonları yapan Dr.Stainforth,gerçekleştirilen 70 bine yakın projeksiyonun sonuçlarını açıkladı.
Climateprojection.net yazılımı, kurulduğu bilgisayarların atıl işlemci gücünü iklim hesaplamaları yapmak için kullanıyor. Farklı değişkenleri göz önüne alarak yürütülen projeksiyonlar, dünya üzerindeki toprak ve su sıcaklıklarının gelecek 50 - 150 yıl arasında 2 ile 11 derece arasında
değişeceğini gösteriyor.
Karbondioksit salınımlarının bugün tamamen kesilse bile, küresel ısınmanın gelecek 20 sene boyunca seyrinin geriye dönmeyeceğini belirten David Stainforth, ısı değişimlerinin 6 dereceyi bulması durumunda yaşanacak iklim değişikliklerini “felaket” olarak nitelendirdi. 21’inci yüzyılın ikinci yarısında meydana gelebilecek böyle bir değişim, mevcut pek çok yerleşimin ve tarım alanının uygun koşullarını kaybetmesine neden olacak. Yerleşim birimleri, su kaynakları ve tarım alanlarındaki kaymalar pek çok yerel ve uluslararası soruna ve çatışmaya yol açacak boyutta olacak. Tarım arazileri çölleşen bölgelerde,tarım başka noktalara aktarılacak. İngiliz uzman bunun birçok ülke arasında sınır çatışmalarını tetikleyeceğini öngörüyor.Türkiye turizmi etkilenecek.Dr. Stainforth, Akdeniz havzasında meydana gelecek ısınmanın
bölgede yazların çok daha sıcak ve kurak geçmesine ve bitki örtüsünün dejenere olmasına yol açacağını, bu nedenle de Türkiye’nin güney kıyılarındaki turizmin olumsuz etkilenebileceğini söyledi.
NASA’dan küresel ısınma raporu Geçtiğimiz aylarda Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA,küresel ısınmanın arttığını gösteren yeni bir rapor yayınladı. NASA,küresel ısınmanın etkilerini incelemek üzere uydu ve bilgisayarlardan yararlanarak okyanuslarda bir araştırma yaptı. Araştırmanın sonuçları küresel ısınmanın giderek artığını bir kez daha gözler önüne serdi.
NASA bilim adamları, araştırmalarında dünyanın uzayageri yansıttığından daha fazla güneş enerjisi emdiğini bir kez daha kanıtladı. Bu durum dünyanın enerjisinde dengesizliğe yol açıyor ve küresel ısınma meydana geliyor. Atmosferde karbondioksit ve metan gazlarının oluşturduğu kirlilik dünyanın aldığı güneş enerjisini uzaya geri yansıtmasına engel oluyor. Bunun sonucunda da dünya daha fazla güneş enerjisi emmek zorunda kalıyor. NASA bilim adamları oluşan bu enerji dengesizliği nedeniyle dünya ikliminin bu yüzyılın sonunda 0.6 santigrat ısınacağı uyarısında bulundu.
Karbondioksit rekor düzeyde
Atmosferde ısınmaya yol açtığı düşünülen sera gazları bugün 650 bin yıldır hiç olmadığı kadar yoğun.. Bilim adamları, tarih öncesinden en yaşlı buz tabakalarını inceledi. İklimdeki değişiklikleri inceleyen 10 Avrupa ülkesinden uzmanlar, bu hükme tarih öncesinden günümüze en yaşlı buz tabakalarını inceleyerek ulaştı. Veriler, sadece son beş yılda bile ortalama küresel sıcaklığın normalden 100 kat hızlı arttığını gösteriyor.
Yaklaşık iki milyon yıldır dünya dönem dönem buzul çağlarına giriyor, dönem dönem de şu anda yaşadığımız gibi, daha ılıman bir iklime kavuşuyor. Güney kutbunda kilometrelerce derine inen sondalarla eski buz katmanlarına ulaşan Avrupalı bilim adamları şimdi son yarım milyon yılı
aşkın sürede bu iklim değişiklikleri sırasında atmosferin nasıl bir yapıgösterdiğine dair veriler elde etti. Bulgular, öncelikle karbondioksitte büyük bir artışa işaret ediyor.
İncelenen dönem içinde karbondioksit oranı buzul çağlarında milyon birimde 180 birime kadar iniyordu, ama hiç milyon birimde 300’ün üzerine çıkmamıştı. Ta ki son yüz yıla dek... Şu anda atmosferdeki karbondioksit tarih öncesinde kaydedilen azami miktarın, neredeyse yüzde 30 daha fazla ve insanların faaliyetlerinin de etkisiyle sürekli artıyor.Daha da kuvvetli bir sera gazı olan metan ise şimdi tarih öncesindekinden iki kat daha fazla.
Bu veriler tek başlarına bize iklimde yakın gelecekte ne gibi bir değişiklik göreceğimize dair ipucu vermiyor. Ama araştırmacılar verileri bu konuda tahminler yapılmasını sağlayacak modeller geliştirmekte kullanabilir.Dünyalı olarak üzerimize düşen görevler ve çözümler
Tabi ülkelerin yöneticilerine, sivil toplum örgütlerine, yerel yönetimlere,çevre bilimcilere bu konuda büyük görevler düşüyor...
Gelecek kuşaklara güneşi kararmamış, suları kirlenmemiş, havası bozulmamış, yeşili ve toprağı tükenmemiş, yaşanabilir bir dünyabırakmanın bilincini toplumlarının her kesimine nasıl aşılayacaklar? Büyük problem ...
Çevresel açıdan "yaşanabilir" bir dünya yaratmak için bireysel çabaların yanında uluslararası çok ciddi, göstermelik olmayan kararlı ortaklıklar ve uygulamalar da mutlaka gerekli.
Özellikle zengin ve gelişmiş ülkeler global çevresel problemler hakkında sorumluluklarını kabul etmelidirler çünkü bu duruma gelinmesinin başlıca sorumluları onlar.
Çevre bilimciler ve uzman bilim adamlarından oluşturulan uluslararası bir ünite,temiz enerji üretimi, doğal kaynakların kullanımı ve çevresel yanlışların giderilmesi vb. konularda politikalar üretmelidir.Hatta diyelim ki dünya üzerinde söz hakkını elinde tutan, tüm siyasi ve toplumsal sorunların üstünde, bütün ülkelere söz geçirebilen bir bilim-konseyi oluşturulsa ve sadece dünyanın kıt kaynaklarını ve ekolojikdengesini denetlese ve bu konuda tartışılmaz bir erke sahip olsa.
Konunun ciddiyetini ülkelerin devlet başkanlarına, başbakanlarına,bakanlarına ve Dünya kamuoyuna açıkça anlatsalar, nasıl olur?
Gerçi bunun ilk adımı 92'de Rio'da atılmış, 182 devlet tarafından,
sonuçları "Gündem 21" diye imzalanan dünyanın doğal kaynaklarının
korunması için çok önemli uluslararası bir anlaşma yapılmış sorun olarak
şu konular ele alınmıştı:
1) Nüfus artışı...
2) Global ısınma ve sera etkisi...
3) Ozon tabakasının incelenmesi...
4) Asid yağmurları...
5) Ormanların azalması, çölleşme ve toprak kaybı...
6) Kirlilik ve su kaynaklarının tüketilmesi...
Alınan kararların neden uygulanmadığını kim açıklayacak?
Yukarıdaki konu başlıklarında yapılan anlaşmadaönemli sayılabilecek kararlar alınmıştı, uzun uzadıya içeriğine girmek istemiyorum.Ancak bu "Dünya Zirvesi" kritik ve olumlu bir adım
olmuşsa da alınan kararlar politik nedenlerle hiçbir zaman tam anlamıyla uygulamaya bir türlü konulamadı.Daha sonra '97 'de Kyoto protokolü ile (başını Amerika,Avustralya, Kanada ve Japonya'nın çektiği gelişmiş ülkeler) ve 2001'de Cenevre'de açıklanan raporla Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü (UNEP) ve Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından yapılan araştırmaların sonucunda dünyanın yaşanabilir bir gezegen olarak kalabilmesi için daha kapsamlı bir çabaya ihtiyaç duyulduğu 100 ülke temsilcisi tarafından bilimsel olarak açıklandı ve onaylandı.
92'yılındaki "Dünya Zirvesi"nden günümüze 13 yıl geçmesine ve durumun daha da kötüleşmesine karşın gerekli radikal tedbirler alınamadı ve önceden alınan kararları hayata geçirmek için ciddi bir çaba maalesef sarf edilemedi...
Çevresel problemlerin aciliyetine, dünyanın çevresel açıdan durumu kötüden daha da kötüye doğru hızla gitmesine rağmen (bu konuda güncel bilimsel raporlar ortada bazıları yukarda anlatıldı) sorunları çözmek için gerekli olan siyasiler üstü bir iradeyi oluşturmakta nedense başarısız kalınıyordu...Bu durumda mevcut koşullar altında olumlu bir gelişmenin sağlanabilmesi çok zor görünmektedir. Yukarıda anlattıklarımın günü kurtarmaya çalışan, geçim derdi içinde boğulan, yeryüzünün sorunlarına gömülmüş, hatta açlık sınırlarında yaşayan pek çok kimseye bir şey ifade
etmediğini biliyorum, oysa hepimiz bu mavi dev bilyeden geminin içindeyiz...
Uzayda ayrı bir yaşam kolonisi kuracak halimiz yok değilmi?
Geçtiğimiz günlerde Kanada’nın Montreal şehrinde yapılan görüşmelerde, istemeden de olsa gezegenimiz üzerinde aslında ne kadar tehlikeli bir deney yapmakta olduğumuz dünyaya hatırlatıldı.Birleşmiş Milletler himayesinde toplananan temsilciler iklim değişikliğiyle mücadele önlemleri içeren Kyoto Protokolü’nün süresinin 2012’de dolması ardından atılacak adımları tartıştı. Ancak ABD’nin protokole imza koymak istememesi çok manidar karşılandı...
Sorunlarımız ortak; tüm dünya insanının sorunları, uzaydan ülkelerin sınırları görünmüyor; bu noktada "Dünya Gezegeni" adına söz söyleme hakkına kim ya da kimler sahip olmalıdır bu sorunun cevabını gerçekten merak etmekteyim...
Çünkü şu anda insanlığın yapması gereken kendi türünün ölüm kalım mücadelesi adına topyekün bir "bilinçlenme harekatı"dır...
Gezegenimizin tüm canlı türleri ile gözünün içine bakılacak bir "yuva gezegen" olduğunun bencil kafalara nakşolup bir an önce önlemler alınması için önümüzde ne yazık ki EN FAZLA BİRKAÇ ON YILLIK bir süre kalmıştır...

Dr.Levent Altaş
 
Geri
Top