• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Kürtçe bir dil mi?

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
KÜRTÇE BİR DİL Mİ?


KÜRTÇE DİYE BİR DİL YOKTUR!... Evliya Çelebi 15 AYRI LEHÇE saymıştır. V.MİNORKSKY de FARSÇA'dan FARKLI özellikler gösteren BİR ÇOK LEHÇE'den söz eder. (23) Rusya'nın Erzurum konsolosu olarak görev yapmış olan Auguste Jaba, 1860 yılında Kürtçe üzerine derlemelerini yayınlamıştır. Daha sonra da Sen Petersburg Bilimler Akademisi'nin F. Justi isteği üzerine Kürtçe-Rusça-Almanca Lugat'taki 8378 kelimelik bir "Kürtçe" sözlük hazırlanmıştır. Daha sonra da V. Minorsky gibi kürdologlar tarafından bu sözlük tasnif edilmiştir. Buna göre:

3080 kelime ............. TÜRKÇE
1030 kelime ..................Farsça
1200 kelime .......... Zend lehçesi
370 kelime ............... Pehlevi lehçesi
2000 kelime .............. Arapça
220 kelime ........... Ermenice
108 kelime ......... Keldanî
60 kelime ......... Çerkesçe
20 kelime ................ Gürcüce
300 kelime ........ menşei belli olmayan

olduğu anlaşılmıştır. (Prof. Dr. A. Haluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, sf. 119)

Ahmet Buran'ın "Doğu Anadolu Ağızlarının Kelime Haznesi" başlıklı araştırması, "Kürtçe'de var olan 2000-3000 Arapça ve Farsça kelimenin (aslında sözlüğe bakarsanız 5500) %80'inin OSMANLI TÜRKÇESİ, %40-50'sinin de BUGÜNKÜ TÜRKÇE olduğu"nu ortaya koymuştur. Yeni yayınlanan ve 20.000 kelimelik olduğu söylenen "kürtçe" sözlük de, ilkinden farklı değildir.

Öte yandan, Alman Prof. De Groot en az "1300 öncesine ait GÖKTÜRK ve UYGUR TÜRKÇESİ'nden 532 kelimenin bugün "Kürtçe" diye bilinen ağızlarda hâlâ kullanılmakta olduğu"nu tesbit etmiştir. Bu kelimelerden bazıları şunlardır:

GÖKTÜRK .............Kürtçe ...............Anlamı
apa .......................... apo ....................... amca
mın ................................ min .............. ben, benim, bana
ka ....................... ka/ko ............... aile büyüğü, yaşlı kişi
kent .......................... gend/gund ........................ şehir, köy
buge ................... bug(e) ......................... gelin
kon ........................ kon ...................... çadır, konak yeri
kutay .................. kutni .................... parlak kumaş
eke ..................kako/kek/keko ................ ağabey
eke .................... axe ..................... ağa
kalın ................... khalın ................. başlık parası
lor ...................... lor ................. süt, lor peyniri
iğit ..................... eğit................... yiğit
ilan .................... ilan ........................ yılan

Kürt ayırımcılar buna karşılık TDK Sözlüğünü ele alarak Türkçe sayılan pek çok kelimenin de Arap-Fars-Latin kaynaklı olduğunu gösterirler. Ama önemli olan kelimeler değil, dil yapısıdır. TÜRKÇE yabancı kelimeleri dahi kendi dil yapısı içinde kullanır. Yani "nev'i şahsına münhasır" bir dil yapısı vardır!..

Kürtçe öyle mi?.. Hayır. Pek çok lehçenin birbirini tutan bir grameri yoktur. Kaldı ki, Kürtlerin çoğu, o Kürtçe olduğu iddia edilen 20.000 kelimenin büyük kısmını hayatlarında bir kere bile duymamışlardır, hiç kullanmazlar!.. Öte yandan bu kişilerin konuşma tarzı, vurguları, kelimeleri telaffuz edişleri hep ORTA ASYA TÜRKLERİ'ne, özellikle ÖZBEKLER'e ve TACİKLER'e benzer. Kürt ayırımcılar hele bir o diyarlara uzansalar, kendilerini hiç te yabancı bulmayacaklardır!..

Öte yandan ilk TÜRKÇE sözlüğün neredeyse 1000 yıl önce Divan-ı Lugat-ıt TÜRK olarak Kaşgarlı Mahmud tarafından hazırlandığı unutulmamalıdır... ve bu sözlük tümüyle TÜRKÇE kelimelerden oluşur. Ayrıca Ali Şir Nevai'nin "TÜRKÇE'nin Farsça'dan dahi üstün olduğu"nu oraya koyan 500 yıl önceki eserleri mevcuttur.

Nikitine'e göre, "Kürtçe'nin Hint-Avrupaî (Aryan) bir dil olduğu" tartışmalı olup, mutlak bir kabul değildir!.. Gürdal Aksoy ise, "Aryan" tabirinin Avrupa burjuvazisi tarafından uydurulmuş bir kavram olduğunu "su götürmez bir gerçek" sayar!.. (Kürt Dili ve Söylenceleri, sf. 148)

Bu "aryan" tezini Maurice Duvarger, "saçmalık" olarak niteler ve:

- "Adı var kendi yok bir dille tanımlanan; bu adı var kendi yok halk topluluğunu bir çok sözde bilgin bir yere yerleştirmeye çalıştı. Vardıkları sonuçların birbirini tutmazlığı, bunların saçmalığını da açıkça ortaya koymaktadır,"

der ve, Aryan (Hint-Avrupaî) toplulukların bu tutarsız bilginler tarafından Hindistan'dan Kuzey Afrika'ya, Macaristan'dan Baltık bölgesine kadar 8 ayrı "çıkış noktası" gösterdiklerini belirterek saçmalıklara örnek diye verir!

F. Rödiger ve A.F. Pott "Kürtçe'nin KALDECE (SAMÎ) ile ilgisinin olmadığını, bu dilin İran menşeli olduğu"nu ileri sürerler. Prof. Vladimir Minorsky Kürtçe'yi Kuzey-Batı İran dillerinden biri kabul eder. Ancak bugnkü Farsça'dan ayırır. Kürtçe'nin BAŞKA bir kökenden gelmesi gerektiğini ileri sürer!. Farkları şöyle sıralar:

- Telâffuz farkları,
- Şekil Farkları,
- Nahiv (cümle yapısı) farkları,
- Kelime farkları,
- Ses değişimleri farkları.

Bu büyük farklardan sonra, Kürtçe eğer SAMÎ değilse, eğer FARS (HİNT-AVRUPAÎ) değilse, başka ne olabilir?.. Tabii ki, URAL-ALTAY kökenli!..

Kürtçe ağızlar şöyle sıralanabilir:

Kırmanç : Büyük Zap Suyu'nun Dicle'ye bağlandığı noktadan yukarıya, Zap Suyu boyunca, Urumiye Gölü'ne kadar çizilen hattın yukarısında kalan bölgede konuşuluyor.

Soranî: Bu hattın altında Irak ve İran'da konuşuluyor. Soranî ile Kırmanç dilbilgisi arasındaki fark, İngilizce ile Almanca arasındaki fark kadar büyüktür. Ancak kelimeler Felemenkçe ile Almanca kadar yakındır. Her iki ağız da köyden köye fark gösterir. Samandağ'la Kirmanşah arasındaki Kürtler, bugünkü Farsça'ya yakın bir dil konuşur.

Zazaca : Sivas-Erzincan-Malatya-Diyarbakır-Bingöl dairesinde konuşuluyor.

Gurânî : Halepçe'nin karşısında İran'da, ve Haningi'nin karşısında İran'da küçük birer dairede konuşuluyor. Zazaca ile Gurânî birbirleriyle bağlantılıdır. Bu da Zaza ve Gurânîler'in aynı ortak kökten geldiğini, muhtemelen Hazar Denizi'nin güneybatı yakasındaki Deylem ve Gilan taraflarından olduklarını gösterir. Bu yüzyıla kadar Süleymaniye bölgesindeki bazı köylülerin "Gurânî" olduğu, ve bölgedeki Kürtler'den farklı olduğu kabul edilirdi. Gurânî halkını, Gurânî konuşanları ve bu köylüleri aynı kökten kabul etmek şüphelidir. Yazar David Mc Dowall, Zaza ve Gurânîler'in Kırmanç ve Soranîler'den önce Zagros bölgesine geldiğini öne sürüyor.

Güney-Doğu Lehçeleri: Bu başlık altındakilerin küçük bir kısmı Haningin-İran sınırı arasında Irak'ta, ve Halepçe-Haningin-Kirmanşah-Sananda dairesinde konuşuluyor.

Zazaki'nin Kırmanç veya diye Kürt ağızlarından tamamen farklı olduğu ise V. Minorsky, Prof. Haddank, Prof. David Mac Kenzie, Ingmar Sauberg, Terry L. Todd, W.B. Lockwood, T.M. Jhonstone ve Prof. Dr. Gouchıe Kojima kesin bir dille ifade edilmiştir. Yani armutlar ile elmalar toplanıp "kürtçe" sayılamaz!.. Ne var ki, echel-ü cühelâ (cahiller cahili) politikacılarımız, aydınlarımız ve TRT yöneticileri hâlâ Zazaki'yi "Kürtçe lehçe" diye sunmakta, Avrupa Birliği'nin aynı yöndeki raporlarına sessiz kalmaktadırlar!

Kaldı ki, KIRMANÇ kelimesi dahi TÜRKÇE kökenlidir!.. KIRMANÇ, KURMANÇ, GURMANÇ diye geçer, KUMAN TÜRKLERİ ile bağlantısı bir yana; KURMAN kelimesi Divan-ı Lugat-ıt TÜRK'te "gedelgeç, yay konan kap, yaylık" (OĞUZ ve KIPÇAK lehçeleri) anlamına geldiği belirtilir. Ayrıca KURMAN büyük bir TÜRK boyunun adıdır. (Macar bilim adamı L. Rasonyi, Dünya Tarihinde TÜRKLÜK, sf. 139,148) KAZAK ve KIRGIZLAR'ın CAPPAS ve MASKAR kollarından birer boyun adı da KURMAN'dır... Yani iki KURMAN oymağı ORTAASYA'da, bir KURMAN-Ç boyu da ANADOLU'dadır!..

KÜRTÇE aslında "DİLLER KARIŞIMI BİLE OLMAYIP, KELİMELER KARIŞIMI BİR AĞIZ"dır!... Özellikle Kırmançça kelimeler büyük ölçüde TÜRK yapısı üzerine kurulmuştur. KÜRTÇE ASLINDA, ESKİ TÜRK LEHÇELERİNDE KAYBOLMUŞ KELİMELERİ ÇIKARMAK İÇİN BULUNMAZ BİR HAZİNEDİR!.

Mesela, Pülümür'de kış mevsimine doğru açan bir çiçeğe, yöre halkı KARBELİK der. Bu sözü Kürtçe sayar. Halbuki KAR'ın yağacağını BELLİ eden bu çiçeğe, bundan uygun TÜRKÇE bir ad olabilir mi?.. (24)

Bazı Kürt oymaklarının öz-be-öz TÜRKÇE adları da müslümanlığı kabul etmelerinden sonra değişmiştir. HALDİ-HALİDİ, CAFARLI-CAFERİ, (ABAZA) ABHAS-ABBAS, KURİS-KUREYŞİ, HASARENLİ-HASENANLI gibi...

V. MİNORSKY, "KÜRTLERİN İRANÎ SAYILMASI, IRKÎ OLMAKTAN ZİYADE; DİL VE TARİH MÜTALÂALARINA DAYANMAKTADIR. Kürtlerin merkezi sahaya yerleşmeden evvel, oralarda isimleri kendilerininkine benzeyen, fakat başka menşeli KARDU adlı bir kavim yaşamış olduğu ve bunların SONRADAN İran menşelilerle KARIŞMIŞ olduğunu ileri sürmek mümkündür," der.

Bu ifade dahi Kürt bölücülerin sahiplenmeye çalıştığı KARDULAR'ın KÜRT olmadığını, KÜRTLER'İN DE İranlı, yani ARYAN OLMADIĞINI göstermektedir.

Ayırımcılar "kürtçe"yi ayrı bir dil gibi yutturmak isterler. Halbuki TEK bir "kürtçe" olmadığı gibi, hiç bir "kürtçe" ağız da yazıya geçmiş değildir!..

Kürtçe denilen ağızların pek çoğunda gramer TÜRKÇE'yi andırır...

Mesela cümlede öğelerin sıralanması çoğu zaman TÜRKÇE gibi

ÖZNE + TÜMLEÇ + YÜKLEM

şeklindedir. Hint-Avrupai dillerdeki gibi

ÖZNE + YÜKLEM + TÜMLEÇ

şeklinde değildir... Bu da bizim uydurmamız değil, bilakis Kürtçülerin yayınlarında yer alan hususlardır.

Örnekler:

Ez it we re dibejim .... Min jı wi re da .... Kürtçe

Ben ona söylüyorum .... Ben ona verdim .... TÜRKÇE

I am telling him .... I gave it to him .... İngilizce

Min sev heye .... Ez dewlemend bum .... Kürtçe

Benim elmam var .... Ben zengin idim .... TÜRKÇE

I have an apple .... I was rich .... İngilizce

Wi lı ser reki ne aw heye ne çamor .... Kürtçe

O yolun üstüne ne su var ne çamur .... Türkçe

There is neither water nor mud on that road .... İngilizce

Ez Kırmanç ım .... Ez civan ım .... Kürtçe

Ben Kırmanç'ım .... Ben civanım (gencim) .... TÜRKÇE

I am Kırmanç .... I am young .... İngilizce

Zu vare, kalemiha hılda, hikatamın binvise .... Kürtçe

Çabuk gel, kalemini al, hikayemi yaz .... TÜRKÇE

Come quickly, take your pencil, write my story .... İngilizce

Ez dıbıjim, Kırmançi TURANİ'ye, ew dibiye na .... Kürtçe

Ben diyorum ki, Kırmanç TÜRK'tür, o diyor ki, hayır .... TÜRKÇE

I say that Kırmanç is Turk, he says no .... İngilizce

Vare, çay veho .... Kürtçe

Gel, çay iç .... TÜRKÇE

Come, have tea .... İngilizce

Bu örnekler Hint-Avrupaî olduğu iddia edilen "kürtçe" cümlelerin nasıl TURANÎ bir gramer yapısına sahip olduğunu göstermektedir.

Kürtçe denilen şahıs zamirlerinden ilki EZ, Farsça gibi görünür ama aslı ÖZ'dür. ORTAASYA'da TÜRKLER "ÖZÜM KIRGIZ" der... Bu ifadenin EZ KIRMANÇ IM ile yakınlığına dikkatinizi çekeriz.

İkincisi MİN'dir ki, ANADOLU TÜRKÇESİ'nde BEN, Azeri lehçesinde MEN şeklindedir. ORTAASYA'da kullanılır. Birinci şahıs takısı yukarda görüldüğü gibi değişmemiştir bile!...

Azeri'nin MEN TÜRKEM demesi ile, ayırımcının MIN KIRD IM demesi arasında ancak ağız farkı vardır!.. Denizli ağzında MUSTEFALİ (Mustafa Ali) bile daha fazla farklılık gösterir!..

Öte yandan ORTAASYA'da Kürt kelimesi KURT veya KIRT olarak kullanılır. Bir TÜRK boyu olan BAŞKIRTLAR gibi!...

İkinci şahıs TU veya TE'dir ki, SEN'den bozma olduğu ortadadır... Üçüncü şahıs EW'dir. "W" harfinin V'den farkı; birincinin ağzı "O" der gibi yuvarlattıktan sonra telaffuz edilmesidir ki, TÜRKÇE'de TAVUK derken çıkar... Böylece EW'in aslında EO olduğu ve "O" kelimesinden bozma olduğu görülür!...

Şu halde sıralarsak MİN-TE-EW, BEN-SEN-O'dan başka bir şey değildir!... (Bak: Kürtçe Gramer, yazarı Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Deng Yayınları, 1991... Bu sözde Kürtçü ayırımcı yazarın adı bile Türk'tür. Han ünvanını Türkler'den başkası kullanmaz!)

"Kürtçe" ağızların İran'la olan bağlantısına gelince Pers, Sasanî dillerinde, diğer Aryan dillerde de Kürt kelimesi yoktur. Med dilinde de yoktur... Arapça'ya ise sonradan girmiş olup, Etrak (TÜRKLER) gibi çoğul haliyle Ekrad olarak alınmıştır. En eski devirlerden beri göçebe-konargöçer anlamında kullanılmıştır.

Yani Kürtler İranlılardan etkilenmişlerdir, bazı Fars kökenli Kürt aşiretleri vardır ama; köken olarak tümüyle onlara bağlı değillerdir.

451 yılında Kafkasya üzerinden Mugan'ın güneyinde yerleşmiş olan Akhun TÜRK topluluklarından, 12. yüzyılda Harzemşahlar döneminde MUGAN TÜRKMENLERİ olarak bahsedilmektedir.. Bu TÜRKMENLER Arap kaynaklarında Ekrad-ı bi-iskan, yani yerleşik olmayan Kürtler olarak geçer.

Açıkça görülmektedir ki, Arap kaynakları henüz yerleşik hayata geçmemiş ve belki de müslüman olmamış TÜRK boylarını ayırt etmek için Ekrad ifadesini kullanmaktadırlar... Çünkü göçebe de olsa müslüman Türkler'e TÜRKMEN adı verilmesi de bu dönemdedir.

Böylece GURTİ-KARDU gibi yakıştırmaları bir kenara bırakırsak; ilk defa bir BOY olarak Kürt adına ORHUN kitâabelerinde rastlıyoruz... Bu uruğun GÖKTÜRK diye bilinen devletin içinde ve diğer TÜRK boyları arasında yaşadığı ve liderinin adının ALP URUNGU olduğu tartışma götürmez.

Herat'tan üç fersah yukarıda Ulenknişin yaylasının batısında Kürtnişin adında bir köy vardır... Anadolu Kürtleri o diyara bir sefer yapmadıklarına göre, bu adın yöre Türkleri tarafından verildiği ortadadır.

Aslında bunda şaşacak bir şey yoktur!.. Çünkü Kürt kelimesi TÜRKÇE'dir ve zengin mânâlar taşır:

KÜRT : Kar yığını, çığ, bir çeşit kayın ağacı, ayva ağacı

KÜRÜD: Merih gezeğeni (Ayrıca Beyşehir kenarında eskiden göçebe olan Türkmenlerin
oturduğu Kürtler köyünde ise "süpürge otu" anlamına gelir.)

KÜRT : kalın kar yığını (Kazak lehçesi)

KÜRTİK: yeni yağmış kar (Kazak ve Tarançi lehçesi) çığ (Sor Lehçesi)

KÖRT : Kar yığını (Kazan Tatar lehçesi) Karların dağlarda teşkil ettiği saçak,
kar yığıntısı (Çuvaş lehçesi)

KÖRTÜK: kar denizi veya kar çölü (Uygur lehçesi)
kar yığını (Teleüt, Soyon ve Karakırgız lehçesi)

KÜRTKÜ: kar yığını (Karakırgız lehçesi)

KÜRTÇÜK: kar yığını (Yakut ve Çeremis lehçesi)
(Kürt Meselesi, M. Şükrü Sekban, 1979, sf.18-19)

Daha da enteresanı, STV televizyonunda konuşan ve ülkesini tanıtan Afganistan Büyükelçisi gösterilen filimdeki bir halıyı "KÜRDÎ" diye adlandırdı... Kendisine, "Niye bu halının adı KÜRDÎ?" diye sorulunca, ne cevap verdi, biliyor musunuz?..

- "Çünkü bu tür halılar Afganistan'daki DAĞLI BİR KABİLE tarafından dokunur,"

dedi!.. Bu da "Kürt" ifadesinin DAĞLI GÖÇEBELER için kullanıldığını desteklemektedir.

Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu asla bir "Kürt Bölgesi" değildir!.. Bölgede 11. asırdan itibaren devlet kuran Artukoğulları, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Saltukoğuları, Mengücükoğulları hep OĞUZ boyundandır. Aralarında hiç Kürt devleti yoktur!... Çünkü devlet kuran yerleşik hayata geçer, yerleşik olanın da Kürtlüğü sona erer!.. Çünkü KÜRTLÜK, DAĞ GÖÇEBELİĞİ DEMEKTİR!

Dil farklılığın sebebi, yörenin sarp dağlık olması ve Arap-Acem etkisinin hissedilmesidir...

Van Milletvekili İbrahim Aras dönemin GERDİ aşireti reisi OĞUZ Bey'e sorar:

- "Bu ad TÜRK adıdır, (Sen Kürt'sen) sana nasıl gelmiş?"

- "Bendeniz 21. OĞUZ'um... Bizde baba evlâdına kendi babasının adını verir, bu böylece devam eder, gider," cevabını alır.

Ama maalesef öz-be-öz TÜRK olan bu aşiret reisi, TÜRKÇE bilmiyor, yörenin karmaşık ağzını kullanıyordu!...

Amcası KILIÇ Bey de!.. Adı TÜRK, KOÇBEYİ aşireti reisi Mehmet Emin Bey de!...
(Doğu Anadolu Gerçeği sf. 31)

Kürtçe denilen ağızlarda cümleler Farsça-Arapça kelimelerden oluşsa da cümle yapısı, yani grameri genelde TÜRKÇE'dir!..

Ve bilindiği gibi bir dilin aslını tesbite yarıyan kıstas ta gramerdir!..

Öte yandan, biliyorsunuz, artniyetli Avrupa Birliği'nin baskısı ile bir "kürtçe" yayın furyası başladı. Bu son derece komik ve amaçsız bir faaliyet...çünkü Kurmançça ve Zazaca yapılan bu yayınları dinleyenler Kurmanç ve Zaza grubundan dahi olsalar anlayamıyorlar. Mesela Mahsun Kırmızıgül annesinin Zaza olmasına rağmen, yayını anlayamadığını açıkladı!... Çünkü bir Japon dil uzmanının dediği gibi 30'a yakın ağız var. İki komşu köyün "kürtleri" bile zaman geliyor, birbirini anlamıyor!...

_________________________

(23)- Yavuz, Edip; aynı eser.

"Kürt" tarihçi Celile Celil bunu destekler mahiyette şöyle diyor:

"Zazaki ve Kuzey Sorani GÜNEY Kürtçesidir. Benim konuştuğum KUZEY Kürtçesidir. Bundan başka Gorani var, Lori var, Mukri var... Kurmançi Arap dilinin etkisi altındaydı... Sorani ise Fars edebiyatı(nın)..."
(Yeni Ülke Gazetesi, 1992 sayı 28)

(24)- Yavuz, Edip; aynı eser.

Bir başka örnek te Kürt ayırımcılar tarafından verilmektedir. Bu kişiler bölgeye sahip çıkabilmek için Nemrut Dağı'ndaki heykellerin ait olduğu KOMMAGENE Krallığı'na bir kulp bulmuşlardır. Sözüm ona bu ad Kürtçe "KONE GİYA = herkesin çadırı" ifadesinde gelmekteymiş!..
(Kafaoğlu, A.Başer-Yücel, Müslim; "Kurtarıcı mı, Masal mı?"
Özgür Gündem Gazetesi, 27.7.1992 günlü sayısı)

KON gerçekten Kürtçe'de çadır demektir. Ama bu kelime öz-be-öz TÜRKÇE'dir!.. Bir yere "konmak"tan gelir. Türk göçebe kültürünün temel kavramlarından birini teşkil eder. O kadar ki, KONAK kelimesi şehir kültürüne bile yansımıştır. konaklamak, konuk bir yana; şimdinin göçebeleri GECE-KONDU'larda dur-durak bulur!..
 
Ya yabancı sözcükler girmiş olabilir, sempati duymayada bilirsin ama bir dili inkar edemezsin kardeşim.
Yöresel farklılıklardan kaynaklanan şiveleri bile kabul ediyorken kürtçeyi bir dil değil diye görmek de saçmalık. Türkçe çok mu duru? O zaman ana dilimizi de inkar edelim.
 
Birincisi duruluk ayrıdır ama tamamen sağdan soldan derleme toplama ortaya karışık çıkarma ayrıdır ikincisi ilkokuldan üniversiteye kadar Dilin tanımlamasını hatırla bir dilin dil olabilmesi için tarihi geçmişi ile bir milletin olması gerekir kürtler tarih boyunca bir toprak bir bayrak bir millet olmayı basaramamıslardır ki bir dilleri olabilsin.
 

Günümüzde bazı siyasal olaylarda kullanılan ve bazen Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne aykırı davranışlar içerisinde olanlar tarafından “alet” edilen kürtçe, düşüncelerine değer verilen birçok dil bilimci tarafından bir “dil” olarak bile kabul edilmiyor. Kuşkusuz milyonlarca insan, onunla anlaşmaya çalışıyor; fakat bu, kürtçenin gerçekten “dil” sayılabileceği anlamına gelmiyor. Bir dilin, “dil” olarak nitelenebilmesi için “dilsel yeterlilikleri” taşıması gerekiyor. Burada kürtçenin bir dil sayılamayacağını ortaya koymak, “kürtlerin varlığını inkar etmek” veya onların değer yargılarını yermek amacını değil; kürtçenin bilimsel gerçekliklere göre bugün ne durumda olduğunu gösterebilmek amacını taşımaktadır. Araştırmalar, kürtçenin gerçek anlamda bir dil olmadığını ortaya koymakta ve onun ne kadar düzensiz ve temelsiz bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Şimdi kürtçenin niye bir dil sayılmaması gerektiğini açıklamaya çalışacağım:

Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Diller, toplumların gereksinimleri sonucunda doğal olarak ortaya çıkar. Yani kişiler tek tek bir dil yapmak için uğraşmazlar, dil kendi düzenliliği içerisinde kendi yapısını oluşturur. Bugüne kadar soyları ve dilleri üzerinde pek çok tartışmaların yaşandığı kürtler, henüz bir ulus veya toplum olamamışlardır. Sürekli yaşadıkları çevrelerdeki büyük devletlerin çatısı altında yaşayan kürtler, bir toplum olamadıkları için bir dil de oluşturamamışlardır. Yani kürtçe, bir dilin dil olarak kabul edilebilmesi için tarihsel süreç içerisinde aralarında ortak bir geçmiş bulunan insanlardan oluşan bir “toplum” tarafından oluşturulma niteliğinden mahrumdur.

Diller, türetme özelliklerine, edebi anlamda kullanılabilirliklerine, bilimsel alandaki geçerlilik ve işlevselliklerine, söz varlıklarına, köklülük ve güçlülüklerine, düzenliliklerine, geniş alanda kullanılıp kullanılmadıklarına göre değer kazanırlar. Bazı diller, dil bilimsel anlamda pek değerli olmadıkları hâlde, pek çok insan tarafından kullanıldıkları için değerlidir; bazı diller ise onun köklü ve güçlü geçmişi neticesinde sağlam dil bilimsel yapısı nedeniyle değerlidir. Kürtçe ise, geniş bir alanda kullanılmadığı ve bir düzenliliğe sahip olmadığı hâlde, bir dilmiş gibi gösterilmektedir. Ulus bilincine sahip olmayan toplulukların bir dil oluşturabilmeleri toplumbilimsel açıdan olanaksızdır.

Kürtçede var olduğu söylenen 8308 sözcükten; 3080 tanesi Türkçe, 2000 tanesi Arapça, 1200 tanesi Zent Lehçesi, 1030 tanesi Farsça kökenlidir. Geri kalan yaklaşık 1000 sözcüğün ise yaklaşık 700 tanesi Ermenice, Çerkezce, Gürcüce, Pehlevice… gibi dillerden geldiği bilinmektedir. Bu sözcükler de çıkarıldıktan sonra, geriye yalnızca 300 tane sözcük kalmaktadır. Yani kürtçede var olduğu söylenen 8308 sözcükten, yalnızca 300 tanesinin kökeni bilinmemektedir. Bir sözcük kümesinin “dil” olarak sayılabilmesi için, onun ciddi anlamda bir söz varlığının olması gerekmektedir. Bu anlamda 97 si yabancı dillerden alıntılanan sözcüklerden oluşan bir söz varlığıyla bir dilin olduğunu düşünmek, gerçekten kabul edilir bir şey değildir. Ayrıca burada yüz yıllardır işlenerek günümüze kadar gelen Türkçemiz ile, kürtçeyi karşılaştırıyormuşum gibi bir hisse kapılmayın. Ben, sadece insanların bu tür söylemler içerisine girdiklerini görerek, bu bağlamda açıklamalar yapabilmek amacıyla bunu yazıyorum.

Kürtçenin bir dil olduğunu kabul etmeyenler, özellikle ortada bir “söz varlığının” olmadığını vurgulamaya çalışması, kürtçenin bir dil olduğu konusundaki düşünceleri “saplantı” hâline gelmiş kişilerce şöyle eleştirilmektedir: “Efendim, her dilde yabancı sözcükler vardır. Tükçede de Arapça ve Farsçadan alınmış binlerce sözcük vardır. O zaman Türkçe diye bir dil yoktur mu dememiz gerekiyor?” Bu tür insanlar, gerçekten bu söylemleriyle bile, çürütülmeye uygun bir düşünce yapısına sahiptirler. Bir kere Türkçe gibi 8500 yıllık (*) bir tarihi olduğu kabul edilen bir dille, henüz dil olmadığı ortada olan bir dilimsinin veya dilcenin karşılaştırılması bile gaflettir. Türkçedeki deyimler bile, kürtçenin bütün söz varlığından daha zengindir. Türkçedeki toplam 105 bin sözcüğün, sadece 15 bin tanesi yabancı kökenlidir. Bu da Türkçedeki yabancı sözcüklerin oranının ortalama 14 olduğunu göstermektedir. 97´si yabancı kökenli sözcüklerden oluşan bir dilce nerede, 14ü yabancı olan Türkçe nerede? Ayrıca, Türkçedeki yabancı sözcükler olduğu gibi kullanılmaz. Alıntılanan yabancı sözcükler, Türkçenin ses ve şekil özelliklerine uyacak biçimde dile alınır. Fakat kürtçedeki temel sözcükler bile alındığı dildeki biçimiyle aynıdır.

Kürtçenin bir dil olduğunu gösterebilmek için, onun dünya üzerindeki dört büyük dil ailesinden birine bağlı olduğunu kanıtlamak gerekmektedir. Genel olarak kürtçenin “Hint - Avrupa Dil Ailesi” içerisinde yer aldığı söylense de, Prof. Dr. Vladimir Minorsky kürtçenin bu dil ailesi içerisinde kabul edilmemesi için; “telaffuz farklılıkları, şekil farklılıkları, cümle yapısı farklılıkları, sözcük farklılıkları ve ses değişimi farklılıkları” gibi maddeler sıralamıştır. Zaten tümce kuruluşu açısından da, normalde Hint - Avrupa dillerinde söz dizimi “Özne + Yüklem + Tümleç“ biçiminde olmasına rağmen, kürtçede “Özne + Tümleç + Yüklem” biçimindedir. Bu da, bu dilin Hint - Avrupa dilleri arasında olmadığını göstermeye yeterlidir. Eğer kürtçe Hint - Avrupa Dil Ailesi içerisinde değilse, “Sâmi” ailesinin içine konulabilir ki bu da imkânsızdır. Kürtçe, cümle kuruluşları açısından da Türkçe ile yakınlık göstermektedir. Örnek verecek olursak:

Benim elmam var. (Türkçe)

Min sev heye. (Kürtçe)

I have an apple. (İngilizce)

Yukarıdaki örnekte de göreceğiniz üzere, kürtçedeki söz dizimi, Türkçedekiyle aynıdır. Normalde Hint - Avrupa dillerinde yüklem ortada olurken, kürtçede Türkçedeki gibi yüklem sondadır. Bu da kürtçenin, Türkçe temelinde farklı sözcüklerle oluşturulabileceğine işaret etmektedir. Ki zaten “kürt” ve “kurmanç” sözcükleri bile Türkçe kökenlidir. İşte bu iki sözcüğün Türkçedeki anlamları:

Bugün bir kürt boyu olarak gösterilmeye çalışılan “kırmanç / kurmanç” boyunun adı bile, Kuman Türkleri ile bağlantılıdır ve bu adın tarihteki büyük bir Türk boyu olan “Kurmanlar“dan geldiği düşünülmektedir. Daha birçok sözcük, Eski Türkçedeki sözcüklerde çok yakındır. İşte onlardan bazıları;

Eski Türkçe Kürtçe Anlamı

apa apo amca

mın min ben, benim, bana

ka ka / ko aile büyüğü

kent gend / gund şehir, köy

buge bug(e) gelin

kon kon konak yeri, çadır

kutay kutni parlak kumaş

(Kaynak: Türkiye’nin Etnik Yapısı - Ali Tayyar Önder)

Kürtçenin ses ve biçim bakımından özgün olmadığını, çevre dillerden yapılan alıntılardan oluştuğunu görmek yukarıda anlatılanlar neticesinde pek de zor değildir. Kürtçe, tıpkı Osmanlı Türkçesi gibi Arapça, Farsça ve Türkçenin karışımından oluşan bir dil olarak da görülmemeli, olsa olsa sırf farklılaşmak adına sözcükleri birbirine karıştırarak oluşturulan bir “ağız” olarak kabul edilmelidir.

Bugün, Türkiye’de kürtçe konuştuklarını zannedenler, aslında uydurma bir takım sözcüklerle yaşamlarını devam ettirmeye çalışırlar. Zaten Türkiye’nin doğusunda birbirine yakın iki köyde yaşayan kürtler bile birbirlerini anlamazlar. Elbette bu, her yer için genellemelere uygun değildir. Bir de “Düzensizlik içinde bile bir düzen vardır.” felsefesiyle yapılmış olsa gerek, çeşitli bölgelerde kullanılan farklı söyleyişler için “Soranice” ve “Guranice” gibi lehçeler (?) uydurmuşlar. Daha bir dil olduğu bile kabul edilmeyen bir dilcenin, nasıl lehçesi olur, anlamış değilim. Zaten kürtçe, yazı diline de sağlam bir biçimde yansımış değildir. Sırf farklılaşmak adına “w, é, û” gibi harflerin Latin alfabesine eklenmesi neticesinde oluşturulan uyduruk bir alfabe ile, biçimsiz dizilişler ve görünüşler gösteren yazılar yazılmaya çalışılmaktadır. Kuşkunuz olmasın, temeli sağlam olmadığı için bir kürdün yazdığını, çoğu zaman başkası anlamaz. Çünkü rastgele yazılışlar vardır. Birisi “kardeş” anlamına gelen sözcük için “keko” der, diğeri “keki” der, başka biri “keke” der… Bu söyleyiş yazıya da yansıyınca, edebi değer taşıyan bir eser bile vermemiş olan bu uydurma dillin, tek heceli olabileceğini bile düşündürebilecek yapılarını görmek, insanı güldürmektedir. (:

Tüm bu anlattıklarım neticesinde; kürtçe, henüz ulus bilincine sahip olmayan ve bugüne kadar “toplum” olamamış kürtler tarafından, başta Türkçe olmak üzere Arapça, Farsça, Ermenice… gibi dillerden alınan sözcüklerle kurulmaya çalışılmış, sağlam bir dil bilimsel yapısı bulunmayan, kişiler arasında tam anlamıyla iletişimi sağlayamayan ve sadece çok basit konuları anlatabilmek için geliştirilmiş; bu nedenle de “sığ” kalmış ve bir “aşiret dili” olmaktan öteye gidememiş bir dilce veya dilimsidir. Bu dilce için, Türkçede dil adlarını yaparken de kullanılan “ca - ce - ça - çe” ekini kullanarak “kürtçe” demek de yanlıştır; fakat günlük yaşamda hep böyle söylenegeldiği için bu hâli kullanılmaktadır. Böylesine derleme ve uydurma dilce için “dil” demek, dil bilimsel gerçekliklerden uzaklaşmayı gerektirdiği için, biraz “yanlı” bir tutum içerisinde olunduğunu gösterir. ´

A L I N T I D I R
 
Birincisi duruluk ayrıdır ama tamamen sağdan soldan derleme toplama ortaya karışık çıkarma ayrıdır ikincisi ilkokuldan üniversiteye kadar Dilin tanımlamasını hatırla bir dilin dil olabilmesi için tarihi geçmişi ile bir milletin olması gerekir kürtler tarih boyunca bir toprak bir bayrak bir millet olmayı basaramamıslardır ki bir dilleri olabilsin.

İster derle, istersen topla. Bir grup insan kendi arasında farklı bir dille anlaşıyorsa o bir dildir. Sevmeyebilirsin hatta nefret edebilirsin ama bu inkar etme anlamına gelmez. Arkadaşlar arasından bile farklı bir dil vardır. Ortaya çıkan soytarı emolara bile garip bir Türkçe anlayışları oldukları için dillerine(Kendi aralarında anlaşma araçlarına) dil diyorsan kalkıp yüzyıllardır konuşulan bir dile yok demek komik olur. Bir anlaşma aracı olarak türkçe, ing, fransızca... veya her ne ise onu kullanmıyor ve adına kürtçe denilen bir anlaşma aracı sağlıyorsa dildir.
Son sözüm
Saygılar...
 
severim sevmem konunun kürt sevgimle bir ilgisi yoktur bilgiler senin gibi şahsi fikirler üzerine değil kaynaklara danyanmaktadır ;) bir oku derim dil nedir lehçe nedir ağız nedir şive nedir dil nedir ve neden dil olamaz gibi sorulara cevap bulacağını tahmin ediyorum bilgiler şahsi fikrim olmayıp tamamen araştırmalar sonucu açıklanan dil bilimcilerinin sözleridir :)
 
dil bilimciler kafalarına göre konuşan insanlar değillerdir :) yeterli araştırma yapmadan konuşmazlar kendi aldığın dil eğitimi bile birleştir sende farklı bir sonuç nasıl çıkıyor :D dili dil yapan milletidir toprağı bayrağıdır sağdan soldan toplama kendi tarihi olmayan bir dil olabilrmi hangi ülkede görülmüş :P
 
Sömürge ülkeler kendi dillerini konuşamaz veya bir dilleri yoktur. Yok mu sayacaksın?
Tüm dil bilimciler de birleşse Kürtçe benim için bir dildir.
 
Geri
Top