• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

La Turquie Kemaliste Dergisi

wien06

V.I.P
V.I.P
Yıl 1933. Türkiye Cumhuriyeti artık on yaşındadır. Cumhuriyetin ilanının ardından inanılmaz yoğunlukta geçen bir on yıldır bu. Uzun yıllar süren savaşların etkisiyle iyice yorgun düşmüş olan ulus, yepyeni bir ruh ve dinamizmle yeni Türkiye’yi kurmaya başlar. Genç cumhuriyet, bu on yıl içinde, çok daha uzun bir sürede bile oluşturulması olanaksız görülen bir yeniden kuruluş bilançosunu arkada bırakmıştır. Artık sırada tüm bu yapılanları dünyaya tanıtma görevi vardır. Vedat Nedim Tör’ün Matbuat Umum Müdürü olduğu tarih de tam bu yıla rast gelir. Görev bellidir. Ama koşullar inanılmayacak kadar kısıtlıdır. Matbuat Umum Müdürlüğü’nün kadrosunda müdür hariç sadece iki kişi vardır ve bütçe de tüm yıl için topu topu 10.000 liradır. İlk iş olarak kadro genişletilir ve üç yeni eleman alınır: Burhan Belge, Server İskit ve Nazlı Tektaş.

Bu dönemi Nazlı Tektaş yıllar sonra şöyle anlatıyor:“O zamanlar vekâlet binaları mevcut olmadığından, Devlet daireleri eski evlerde çalışırdı. Matbuat Umum Müdürlüğüne de Ulus’ta Dâhiliye Vekâletinin bulunduğu binada bir oda tahsis edilmişti. Bu odanın ortasında bir masa vardı ve bütün arkadaşlar etrafında çalışırdık.

Odanın tavan arasında güvercinler yuva yapmışlardı. Çürük tahtalarının aralıklarından çok kere saçlarımızı ve yazılarımızı kirlettikleri olurdu. Kış sabahları tüten sobanın dumanından gözlerimiz fazla yandığı zaman pencereleri açar, içeri giren buz gibi havaya aldırış etmeden çalışmamıza devam ederdik. Bize bu çalışma aşk ve heyecanını veren Vedat Nedim Tör’dü. Sabahları herkesten evvel gelir, akşamları sekizlerde daireden çıkar, durup dinlenmeden çalışır, yeni kurulan Atatürk Türkiye’sini memleket içinde ve dışında tanıtabilmek için çırpınırdı.”Vedat Nedim Tör’ün Matbuat Umum Müdürü olarak ilk önemli icraatı, La Turquie Kemaliste dergisinin çıkarılması olur.

Tör anılarında, bu derginin çıkarılış öyküsünü ayrıntılarıyla aktarır:“O zaman, Kemâlist Türkiye o kadar canlı bir ilgi odağı idi ki, dünyanın dört bir bucağından en ünlü gazeteciler yazarlar gelir, yazılı sorular ve fotoğraf istekleri yağardı. Bir gün vekilime [Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya]:- Beyefendi, dedim, Türkiye’yi kültürü, san’atı ve devrim hareketleri ile dünyaya tanıtacak bir organa şiddetle ihtiyaç var. La Turquie Kemaliste adlı üç ayda bir yayınlanacak bir dergi çıkaralım.- Fikir fena değil... Yalnız Başvekile bir danışayım... Yine bir gün, Vekilim bana:- O senin La Turquie Kemaliste mecmuası meselesini Başvekile açtım.

Bana “Öyle yabancılara sunacak kalitede bir dergi çıkaramayız diye korkarım” dedi, onun için şimdilik vazgeçelim. Bunun üzerine ben:- Beyefendi, sizin Başvekiliniz, sizin Matbuat Umum Müdürünüze âdemi itimat beyan etmişler. Ben yapamayacağım bir şeyi teklif etmem. Müsaade buyurunuz da bir örnek sayı çıkartalım, muvaffak olamazsam istifa ederim, dedim.

Şükrü Kaya, şöyle bir an durdu ve kıpkırmızı kesildi. Sordu:- Kendine bu kadar güveniyor musun?- Evet efendim, güveniyorum.- Peki öyle ise bir dene bakalım...”Vedat Nedim, bir deneme sayısı çıkartmak iznini alınca derhal Dâhiliye Vekili’nin imzasıyla bütün Valilere ve Belediye Reislerine birer genelge yollar.

Onlardan, illerinin tarihî sanat eserleri, arkeolojik zenginlikleri, Cumhuriyetin imar işleri hakkında “artistik” fotoğraflar göndermelerini ister. Kısa bir süre sonra Türkiye’nin dört bucağından zarf zarf fotoğraflar yağar. Ama bunlar ne yazık ki son derece yetersiz görüntülerdir. Vedat Nedim’in uykuları kaçar. İşin sorumluluğunu aldığı için artık neredeyse pişmandır. Derken bir gün, İstanbul’dan büyük bir zarf gelir. İçinde birbirinden güzel, gerçekten çok zevkli fotoğraflar vardır.

Altlarındaki imza ise Othmar Pfershy’dir. Tör, derhal telefonu açıp İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ’dan bu kişiyi bulup, yataklı vagonla Ankara’ya yollamalarını ister. Othmar birkaç gün sonra gelir. Tör’ün Othmar Pfershy’yi ikna etmesi kolay olmaz. Ama sonuçta, Matbuat Umum Müdürlüğü’nün kadrolu fotoğrafçısı olmayı kabul eden Othmar, sonraki beş yıl boyunca Türkiye’yi karış karış dolaşarak 16 bin kare fotoğraf çekecektir.

La Turquie Kemaliste dergisinin basılacağı matbaa olarak, o dönemin en ileri baskı tekniğine sahip olan Devlet Matbaası seçilir. Vedat Nedim, matbaanın müdürü Nail beye şöyle bir mektup yazar:“... Başvekil, yabancılara sunacak kalitede bir dergi basamayız, buyurmuşlar. Biz sorumluluğu üstümüze alarak bir örnek sayı yayınlama denemesine, sizin teknik gücünüze güvenerek girişmek cüretini gösterdik. Eğer Avrupa kalitesinde bir dergi çıkarmak için teknik imkânsızlıklar varsa, Başvekile karşı mahçup düşmeyelim.”Nail beyden gelen cevapta ise şöyle denilmektedir:“... Mektubunuzu teknik servisimizin müdürü Ali Rıza Bey’e havale ettim. O da bütün teknik ekip arkadaşlarını toplamış ve mektubunuzu onlara okumuş.

Avrupa kalitesinde bir dergi çıkartmayı, onlar da bir haysiyet meselesi yapmışlar, bana bu hususta söz verdiler.”La Turquie Kemaliste dergisinin bu ilk sayısının Fransızca çevirilerini Nazlı Tektaş ve Reşat Nuri Drago yaparlar. İlk sayı birçok gidip gelmelerden ve tashihlerden geçerek sonunda çıkarılır. Vedat Nedim ve Burhan Belge elleri titreyek dergiyi incelemeye başlarlar. Sonuç başarılıdır. Derhal Şükrü Kaya’nın önüne bir nüsha konulur. O da uzun uzun inceleyerek bakar, “Olmuş be!” der. Sıra başvekilin beğenip beğenmemesine gelmiştir. Yine Vedat Nedim’in anlatımından izleyelim:“Telefonlar çalıştı. Öğrendik ki, Başvekil, Büyük Millet Meclisi’nde o meşhur merdiven-altı nda oturuyormuş.

Vekilin otomobiline binerek Büyük Millet Meclisine gittik. Şükrü Kaya, Başvekil İsmet İnönü’nün yanına yaklaşarak şakacı bir eda ile:- Paşam, bizim Vedat Nedim, La Turquie Kemaliste dergisi için bir tecrübe sayısı hazırlamış. Ben baktım, galiba hiç de fena olmamış; diye dergiyi Paşaya uzattı. Paşa, dergiyi âdeta kaptı. Gözlüğünü takarak ince ince tetkik etti. Ve en sonunda, arka arkaya sordu:- Bu, burada mı basıldı Vedat? Bu burada mı basıldı? Bu, burada mı basıldı?- Evet Paşam, burada basıldı. Devlet Matbaasında.. .Ve Paşa kalktı, beni alnımdan öptü:- Tebrik ederim, Vedat, tebrik ederim, Vedat... Sevinç ten içim içime sığmıyordu.”

Bu ilk başarı sayesinde, Vedat Nedim Tör güçlerini artırmak için girişimde bulunur. Haziran 1934’de çıkacak yeni bütçelerini 95.944 lira üzerinden, kadrolarını da hademeleri dâhil 20 kişi olarak önerir. Yeni Bütçe ve Teşkilat Kanunlarını geçirmek için milletvekillerine hoş görünmek gerekmektedir. La Turquie Kemaliste’in başarılarına bir yenisini eklemek için, bir zamanlar Hariciye Vekâletince yayınlanan Ayın Tarihi dergisini de yepyeni bir anlayışla çıkarmayı kararlaştırırlar. Bu iki derginin başarısı bütçe ve kanunun hızlı ve eksiksiz çıkmasını sağlar.

Birbiri ardından devrimler yaşamış ve onuncu yılını arkada bırakmış olan Türkiye Cumhuriyeti, tüm dünyanın ilgi ve merak merkezi olmuştu. Tanınmış yazarlar ve gazeteciler Türkiye’ye geliyor, görüşme ve incelemeler yapıyor; ülkelerine dönünce de seri makaleler, kitaplar yayınlıyorlardı. Tüm bu gelenlerle ilgilenmek görevi de Matbuat Umum Müdürlüğü’ne düşüyordu. Müdürlük, bütün bu meraklara cevap verebilmek ve yeni Türkiye’yi tanıtmak amacıyla La Turquie Kemaliste dergisinin yanısıra çeşitli kitaplar, broşürler, albümler, kartpostallar, turistik masa takvimleri yayınlamaya başlar. Ayrıca çeşitli uluslararası toplantılara geniş bir matbuat heyetiyle gidilir, gidilen her kentte “Fotoğraflarla Türkiye” ve “Turistik Türkiye” adlı sergiler düzenlenir, yabancı dilde yayınlar dağıtılır. Ama her durumda La Turquie Kemaliste dergisi tanıtım çalışmalarının gözbebeği olma özelliğini korur. Cumhuriyetin on beşinci yılında devlet tarafından yayınlanan XV. Yıl Kitabı’nda, Matbuat Umum Müdürlüğü’nün beş yıllık icraati sırasında 119.690 nüsha La Turquie Kemaliste dergisi dağıttığı belirtilir.

Dağıtılan tüm diğer yayınların toplamından daha yüksek bir sayıdır bu. Vedat Nedim Tör’ün Matbuat Umum Müdürlüğü 6 Ekim 1933’den, 6 Ekim 1937’e kadar tam 4 yıl sürer. Bir yanlış anlaşılma yüzünden istifası istenir. Vedat Nedim kısa bir süre sonra Turizm Müdürü olarak çalışmaya başlar. La Turquie Kemaliste dergisi ise yayınlanmaya devam etse de, eski gücünü yitirmiştir. Giderek araları artan aralıklarla ve sayıları birleştirilerek 1949 yılına kadar yayınını sürdürür. 1933 yılında başlayan La Turquie Kemaliste serüveni arkasında 49 sayılık bir koleksiyon bırakarak sona erer. Aradan geçen 50 yılı aşkın süre içinde hiçbir zaman aşılamayan, Cumhuriyet’in kuruluş coşkusunu ve güzelliklerini yansıtan gerçek bir belge olarak tarih içinde hak ettiği yeri alır.


bCfFsn3.webp
20-26 Eylül 1937 tarihleri arasında yapılan II. Türk Tarih Kongresi'nde, La Turquie Kemaliste, Aralık 1937, sayı 21-22



Kaynak: Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi
 
Kemalizmi dünyaya bu dergiyle anlattık

1934 yılında Cumhuriyet Türkiyesi’nin İçişleri Bakanlığı uluslararası kamuoyunda tanıtım ve propaganda için ‘La Turquie Kemaliste’ dergisini çıkarmaya başladıDönemin evrensel dili Fransızca yayımlanan dergi, 1948’e kadar Kemalist Türkiye’nin uluslararası kamuoyuna hitap eden sesi oldu...

Bugünün bilgileriyle Mustafa Kemal’in Türkiyesi

“Kemalist Türkiye”nin serüvenine, Birinci ve İkinci Dünya savaşları arasındaki Türkiye’nin serüveni gözüyle de bakılabilir. Bu dönemin özellikleri, bizzat bu dönemi şekillendirmiş insanların kalemlerinden izlendiğinde, ilginç sonuçlar ortaya çıkacaktır. İşte, 1934’ten 1948’e kadar, dönemin Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından, o yılların evrensel diliyle, Fransızca olarak yayımlanan “La Turquie Kemaliste / Kemalist Türkiye” dergileri de, Kemalist rejimin; tarımdan şehirciliğe, ulaşımdan madenciliğe, eğitimden güzel sanatlara, her alandaki hamlelerini ortaya koyar. Ama bu yayının sayfalarındaki makalelere, yarım asırdan fazla bir zaman diliminin ardından ve günümüz uzmanları gözüyle bakabilmek, yani bugünün bilgileriyle “Kemalist Türkiye”yi mesafeli bir biçimde değerlendirmek, daha da ilginç sonuçlar ortaya koyacaktır. İşte bu da, kısa bir süre önce Boyut Yayınları arasında yer alan, “Bugünün Bilgileri ile Kemal’in Türkiyesi - La Turquie Kamâliste” adlı kitabın öyküsüdür.
bCfFsn3.webp
Türkiye’de, değişik dönemlerin farklı koşulları altında, “Kemalizm” sözcüğüne farklı anlamlar yüklenmiştir. Bugün de, daha yaygın bir biçimde, “Atatürkçülük” olarak tanımlanan “Kemalizm” kavramı, aslında “Kuvvayı Milliye” yıllarının mirasıdır.

Kurtuluş Savaşı döneminde, İngiliz istihbarat raporlarından Lord Curzon’un yazışmalarına ya da Başbakan Lloyd George’un İngiliz Parlamentosu’nda yaptığı konuşmalara kadar, Türklerden hep “Kemalistler” diye söz edilir.

Kastedilen, Ankara Hükümeti, milli güçler ve Mustafa Kemal’in önderliğindeki siyasi harekettir. Daha sonraları Anglosakson dünyanın siyaset bilimcileri, dönemin ‘Yeni Türkiye’sine ilgi duyan Avrupalı yazarlar hep ‘Kemalist Türkiye’den söz ederler. Uluslararası kamuoyu, Osmanlı sonrası Türkiye’yi tarif etmek için, ülke adının önüne hep bu sıfatı ekler. Yeni ülke, “La Turquie Kemaliste” (Kemalist Türkiye) ya da “Kemal’in Türkiyesi” diye anılacaktır.

İşte bu çerçevede, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanlığı’na bağlı Matbuat Umum Müdürlüğü, 1934’te yayınına başladığı uluslararası tanıtım ve propaganda dergisinin adını da, “La Turquie Kemaliste” (Kemalist Türkiye ) koyacaktır...

Derginin kapakları tarandığında ise, “La Turquie Kemaliste” adıyla başlanan yayının altıncı sayıdan yirminci sayıya “La Turquie Kamâliste” biçimini aldığı; Aralık 1937 tarihli 21-22’nci sayıdan başlayarak, yeniden “La Turquie Kemaliste”e dönüldüğü ve Mart 1948 tarihli kırk dokuzuncu sayı dahil “La Turquie Kemaliste” adının muhafaza edildiği görülür. Yani toplamı 38 sayıdan oluşan dergi külliyatının Haziran 1935’ten Aralık 1937’ye kadar süren iki buçuk yıl boyunca, 14 sayısı “La Turquie Kamâliste” adıyla yayımlanmıştır.

Ne olmuştur da, döneminin dünya kamuoyuna seslenen böylesi bir yayının adıyla oynanmıştır?

Kemal, Kamâl meselesi

Bu dönem, Türkiye’de “Dil Devrimi”nin en ateşli dönemidir ve bu nedenle, “Kamâliste” sözcüğü de, birçok yayında olduğu gibi, bir süre “La Turquie Kemaliste”in kapağında da hükmünü sürdürür. Mustafa Kemal Atatürk 1935 yılında, “Dil Bayramı” vesilesiyle yayımladığı telgrafta imzasını “Mustafa Kamâl” olarak atar. Dilde özleştirmenin, Öz Türkçe çabalarının bu en yoğun döneminde, Yusuf Ziya Özer ve Naim Hazım Ülkü Onat, “Kemal adının Arapçadan gelme olduğunu ve Türkçe karşılığının ‘Kamâl’ olması gerektiğini” savunarak, Atatürk’ü ikna etmişlerdir. Naim Hazım Ülkü Onat (1889-1953), “Cumhurreisi Gazi Mustafa Kemal”e “Atatürk” soyadının verilmesini teklif eden önemli bir dilcidir. Yusuf Ziya Özer (1870-1947) ise, Türk Dil Kurultayı çalışmalarına katılan hukuk kökenli bir bilim insanıdır.

Bir “düşünce sistemi” olarak da, Kemalizm, yine “Kamâlizm” versiyonuyla ilk kez, Cumhuriyet Halk Partisi’nin1935’te, 9-16 Mayıs tarihleri arasında toplanan Dördüncü Kurultay’ında karşımıza çıkar. Bu kurultayda kabul edilen “1935 Programı”nın giriş bölümünde, “Altı Ok” ilkeleri ayrıntılı bir biçimde ele alındıktan sonra, “Partinin güttüğü bütün bu esaslar, Kemalizm prensipleridir” denilecek ve “Kemalizm” kavramı, Mustafa Kemal Atatürk’ün de katıldığı bu kurultayda, ilk kez resmi olarak tanımlanacaktı...
Sonra aradan yıllar geçecek ve Haziran 1943’teki Altıncı Büyük Kurultay’da Cumhuriyet Halk Partisi, “Kemalizm prensipleri...” kavramını programdan çıkaracaktır. Ama neyse ki, bu kez, Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun ömürlü propaganda ve tanıtım yayını “La Turquie Kemaliste” dergisinin adı değişmeyecektir!

En uzun ömürlü tanıtım yayını

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “en uzun ömürlü” olduğu kadar, “en kapsamlı” da diyebileceğimiz bu tanıtım yayını aslında, iki dünya savaşı arasındaki Türkiye’yi Batılılara anlatmayı hedefler. Bu uzun soluklu yayının sayfaları arasında, bugünün bilgileriyle dolaşıldığında, Türkiye’nin iki savaş arasındaki dönemine ilişkin ilginç sonuçlar ortaya çıkar.

-1934’ten 1948’e uzanan ve o yılların Cumhuriyet Türkiyesi’nin yaşına göre, epey uzun sayılabilecek bir zaman diliminde, o dönemin evrensel diliyle, Fransızca olarak yayımlanan “La Turquie Kemaliste” dergisi, çok zengin bir yazar yelpazesiyle uluslararası okurlarına seslenir.

Öyle ki, Falih Rıfkı Atay, Burhan Belge, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi “demirbaş” yayın kadrosunun ötesinde, La Turquie Kemaliste’in makaleleri; Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün kurucu rektörü Ord. Prof. Dr. Friedrich Falke’den Necip Fazıl Kısakürek’e, Dolmabahçe’deki İnönü Stadı’nın mimarı Paolo Vietti-Violi’den, Türkiye’de ilk haşere ilacı fabrikasının kuruluşunu sağlayan ziraatçı Nihat İyriboz’a, çok farklı alanlardan yerli ve yabancı imzalar taşır.

Bu yabancı isimler arasında, Atatürk’ün 1933’deki “Üniversite Reformu” sürecinde Türkiye’ye yerleşmiş ve çoğu Hitler Almanyasından kaçan mülteci bilim insanları dışında, farklı şahsiyet de yer alır. “Ankara” adlı kitabın yazarı Avusturyalı diplomat Norbert von Bischoff, uluslararası pazar ekonomileri uzmanı Fransız tüccar Charles Gruére, Pierre Devambez ya da Albert Gabriel gibi mimar ve arkeologlar, Amerika Bizans Enstitüsü’nün (1930) kurucu başkanı Prof. Thomas Wittemore bu kişiler arasındadır...

Söz konusu bu yabancılar aslında Türkiye’ye dışarıdan değil içeriden bakan insanlardır. Az ya da çok, Türkiye’de yaşamışlar ve genç Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluş dönemi çabalarının içinde, bir şekilde yer almışlardır.

Yerli imzalara gelince; iki farklı kuşaktan isimlerle karşılaştığımızı görürüz. Derginin kurucusu Vedat Nedim Tör ve onun yakın çevresinde yer alan Burhan Belge, Falih Rıfkı Atay gibi, Cumhuriyet rejimini savunan ve hatta Milli Mücadele günlerinden beri Mustafa Kemal’in yanından saf tutan aydınlar. Bir de Osmanlı’nın son yıllarında yetişmiş ama Kemalist rejimi savunan, Cumhuriyet Türkiyesi’nin kuruluş hamlelerine omuz veren “eski kuşak” aydınlar...

Cumhuriyetin ‘dünya turu’

Genç Cumhuriyet rejiminin onuncu yılı, sınırları Lozan Antlaşması ile çizilmiş ‘Yeni Türkiye’nin hemen her köşesinde, devletin yoğun çabalarıyla kutlanmış, Anadolu insanının bir “ulus” oluşturma çabası, “yedi düvele” gösterilmek istenmişti.

Çünkü uluslararası düzeyde Türkiye, 1930’ların dünyasında, belirli bir yalnızlığa itilmiş durumdaydı. Ayrıca bazı Avrupa devletleri, sistematik bir dezenformasyon politikasıyla, kendi kamuoyları üzerinde farklı bir Türkiye imajı yaratmak istiyorlardı. Bu imaj, Atatürk Türkiyesinin Sovyetler Birliği ile ilişkileri konusunda, gerçeği tam olarak yansıtmayan bir “sıkı fıkılık” havasının varlığını ispatlama peşindeydi.
Bunun da ötesinde, 1930’ların dünyasında, Avrupa ufuklarında, İtalya ve Almanya’da beliren siyasi buhran kıpırtıları, Türkiye’yi de uluslararası ilişkilerini gözden geçirme noktasına getiriyordu. İşte bu çerçevede, Haziran 1934’te, komşu ülke İran’ın lideri Şehinşah Rıza Pehlevi’nin uzun Türkiye ziyareti ve Eylül 1936’da Türk-İngiliz ilişkilerinin yeni bir döneme girmesi, Cumhuriyet yöneticilerinin çabalarıyla gerçekleşen önemli gelişmelerdi.

Özellikle büyük Britanya Kralı VIII. Edward’ın, Atatürk’ün daveti üzerine Eylül 1936’daki İstanbul ziyareti, “tarihî bir barışma” olarak, büyük bir simgesel öneme sahipti. Artık Birinci Dünya Savaşı ve sonuçları çok geride kalmış, İkinci Dünya Savaşı’nın rüzgârları kendini hissettirir olmuştu.
Böylesi bir uluslararası konjonktür, on yıl önce yeni bir rejimin ilk temel taşlarını oturtmaya başlamış Genç Cumhuriyet yöneticilerinin, kendilerini dünyaya anlatmalarını gerektiriyordu: “La Turquie Kemaliste“ (Kemalist Türkiye) dergisi, bu ihtiyacın bir sonucu olarak ortaya çıktı.

‘Kemalist Türkiye’ dergisi tanıtım sayılarında İzmir Fuarı ve Sümerbank’a yer vererek iki dünya savaşı arasındaki Türkiye’yi Batılılara anlatmayı hedefledi.
 
Geri
Top