Lale Devri'nde Neler Yaşandı?
Osmanlı geriledi mi, ilerledi mi? Moralhaber.Net yazarı tarihçi İsmail Çolak Lale Devrinde yaşananları anlattı.
21 Temmuz 1718 tarihinde Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile Osmanlıda Lale Devri diye adlandırılan yeni ve farklı bir dönem başladı.
Padişah III. Ahmed, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, diğer devlet adamları ve İstanbul halkı laleye büyük ilgi gösterdiği ve yaygınlaştığı için bu devir söz konusu bitkinin adıyla anıldı. Öyle ki saraylar, köşkler ve evlerin bahçelerinde 200den fazla lale çeşidi yetiştirildi.
Osmanlının en ilginç dönemlerinden olan Lale Devri üzerindeki tartışmalar hâlâ devam ediyor.
Bu devrede neler yaşandı? Osmanlı geriledi mi, ilerledi mi? Kendini yenileyebildi mi, yoksa bu dönemden başlayarak çağın/Batının gerisinde mi kaldı? Menfi ve müspet yönleriyle konu, henüz tam anlamıyla berraklaşmış değildir.
Naçizane bendeniz de, bu ve takip eden birkaç yazıda Lale Devrini masaya yatırmaya, anlamaya ve anlaşılır kılmaya gayret edeceğim. Bu yazıda Lale Devrinin müspet yüzünü ele alacağım.
OSMANLININ II. RÖNESANSI MIYDI?
Osmanlının, daha II. Osman, IV. Murad ve Köprülüler dönemlerimden başlayarak, Lale Devri olarak tabir edilen dönemden itibaren kendini yenilemeye, aksayan yönlerini düzeltmeye, Batıdaki ilmî, teknolojik ve kültürel gelişmelere paralel olarak yeni bir Rönesans hamlesi gerçekleştirmeye çalıştığı, bu alanda son zamanlarda bazı tarihçiler ve araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen ilmî araştırmalarla ortaya konulmuştur.
Bu devirde Osmanlı Devletinde bilim, teknoloji, sanat, edebiyat ve düşünce alanlarında önemli gelişmeler ve ilerlemeler yaşandı. Birçok yenilikler yapıldı. İstanbulda çini imalathanesi, kumaş dokuma fabrikası, ilk itfaiye teşkilatı olan Tulumbacı Ocağı ve Yalovada kâğıt fabrikası açıldı. En önemlisi de Osmanlının ilk resmi matbaası bu dönemde kuruldu. Ayrıca birçok cami, medrese, kütüphane, saray, köşk, aşevi, çeşme, park inşa edildi.
Lale Devrinde Osmanlı Devleti adına görülen en önemli gelişmelerden birisi de Viyana, Paris gibi çeşitli Avrupa başşehirlerine geçici olarak elçilikler açıldı. Bu anlamda Yirmisekiz Mehmed Çelebi Parise gönderilen ilk resmi elçidir. (Lütfen gelecek yazımı takip ediniz) Ayrıca Avrupa ülkelerine eğitim amacıyla ilk defa öğrenci gönderildi. Yani Avrupadaki bilimsel, teknolojik ve kültürel gelişmeler yakından izlenmeye başlandı.
Lale Devrinde matbaanın kurulmasının yanında bir diğer önemli bilimsel gelişme de Tercüme Heyetinin kurulmasıydı. Yanyalı Esad Efendi, Mehmed Said Efendi ve şair Nedim gibi ilim, fikir ve edebiyat adamlarından kurulan bu tercüme heyeti Doğu ve Batı dillerine ait önemli eserleri Türkçeye çeviriyordu. Bu tercüme faaliyetlerine aşağıda biraz değineceğim.
Devrin padişahı Sultan III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, sanatçıları, yazar ve şairleri destekleyip korudular. Alanlarında kayda değer gelişmelerin yaşanmasını sağladılar. Şair Nedim, Nakkaş (Minyatürcü) Levni bu dönemde yetişmiş meşhur şahsiyetlerdendi.
OSMANLININ İLK DENİZALTISI
Lale Devrinde, Tersane Başmimarı İbrahim Efendi tarafından inşa edilen ve ilk defa Sultan III. Ahmedin şehzadeler için tertiplediği sünnet şöleninde (1 Ekim 1720) görücüye çıkartılan, adeta dev bir timsahı andıran ve dünyada denizaltıcılığın ilk numunelerinden olan ilk Osmanlı tahtelbahiri (denizaltısı), bu devirde Osmanlının geldiği seviyeyi göstermesi, kendini yenilemek için ne denli olağanüstü bir gayret içerisine girdiğini ispatlaması bakımından üzerinde durulması ve incelenmesi gereken çarpıcı bir misaldir. Seyyid Ahmed Vehbi ve Mehmed Hazîn, Surnâme ismini verdikleri eserlerinde bu tahtelbahirin marifetlerini ve yaptığı muhteşem gösteriyi çizimleriyle birlikte anlatmışlardır.
Konuyla ilgili daha fazla bilgiyi Nesil Yayınlarından çıkan OSMANLININ GİZLİ TARİHİ kitabımızda bulabilirsiniz.
LALE DEVRİNDEKİ İLMÎ FAALİYETLER
Lale Devrinde Damad İbrahim Paşa, yirmi beş kişiden oluşan bir tercüme heyeti oluşturmuş, Doğudan ve Batıdan birçok eserin tercüme edilmesini sağlamıştır. Mesela Yanyalı Esad Efendi, Damad İbrahim Paşanın emriyle Aristonun sekiz fizik kitabından üçünü, kendi fikir ve tahlillerini de ekleyerek Yunancadan Arapçaya çevirmiştir.
Bu dönemde Avrupa ile temasların artmasının da tesiriyle birçok ilmî eser ortaya konmuştur. Dönemin önde gelen matematikçisi Halil Faiz Efendi, Fütuhât-ı Alâiye adlı astronomi eserinde tartışmalı konuları ele almış; Makalât-ı Seyyare başlıklı kitabında yıldızların hareketlerini incelemiş ve Es-Savletül-Hizberiyye fî Mesâil el-Cebriyye ismini taşıyan eserinde de cebirden bahsetmiştir.
MATBAANIN GEÇ GELDİĞİNİN ASLI VAR MI?
Osmanlının, Batıya ayak uyduramayıp ilim, teknoloji, kültür ve medeniyette geri kaldığına, yıllardır mesnet yapılan konulardan biri de Osmanlıya matbaanın geç girdiği iddiasıdır. Bunun baş müsebbibi olarak da Osmanlı padişahları, ulema sınıfı, hattatlar, lonca teşkilatı ve dinî yobazlık gösterilmiştir.
Hâlbuki Osmanlı Devleti matbaadan, Avrupada kuruluşundan kısa bir süre sonra, muhtemelen İstanbulun fethini müteakip Fatih Sultan Mehmed devrinde haberdar olmuş ve ilgilenmeye başlamıştır. Bu anlamda matbaa, Alman Mainz Johannes Gutenberg tarafından 1455te kurulduktan 33 yıl sonra II. Bayezid zamanında, İstanbuldaki Osmanlı vatandaşı David ve Samuel Nahmias isimli Museviler vasıtasıyla Osmanlı ülkesine girmiştir.
Padişah II. Bayezidin verdiği izinle Osmanlı Musevileri, 1488den başlayarak 19 kitap neşretmişler, hatta basılan eserlerin kapağına Sultan II. Beyazid Hanın himayesinde neşredilmiştir ibaresi yazılmıştır.
Matbaanın resmen kurulmasının gecikmesini padişahlara, ulemaya ve dinî taassuba bağlamak son derece yanlıştır. Aksine ulema, teşvik edici bir rol oynamış, toplumdan ve esnaflardan gelebilecek tepkilerin önünü alıp yumuşatma vazifesi görmüştür.
Şeyhülislâm Abdullah Efendi, matbaanın kurulmasına dair İbrahim Müteferrikanın dilekçesine, yazdığı fetva ile hemen icazet vermiştir. Padişah III. Ahmedin de bu işi desteklemesi sebebiyle, fetva da ferman da kolay çıkmıştır. Hatta ulemadan on bir kişi, ilk basılan kitabın Vankulu Lügati başına takrizler (övgü yazıları) yazmışlardır.
Bu konuyla ilgili geniş malumat ve bilinmeyen diğer cepheler OSMANLININ GİZLİ TARİHİ kitabımızın genişletilmiş 10. Baskısında mevcuttur.
Osmanlı geriledi mi, ilerledi mi? Moralhaber.Net yazarı tarihçi İsmail Çolak Lale Devrinde yaşananları anlattı.
21 Temmuz 1718 tarihinde Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile Osmanlıda Lale Devri diye adlandırılan yeni ve farklı bir dönem başladı.
Padişah III. Ahmed, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, diğer devlet adamları ve İstanbul halkı laleye büyük ilgi gösterdiği ve yaygınlaştığı için bu devir söz konusu bitkinin adıyla anıldı. Öyle ki saraylar, köşkler ve evlerin bahçelerinde 200den fazla lale çeşidi yetiştirildi.
Osmanlının en ilginç dönemlerinden olan Lale Devri üzerindeki tartışmalar hâlâ devam ediyor.
Bu devrede neler yaşandı? Osmanlı geriledi mi, ilerledi mi? Kendini yenileyebildi mi, yoksa bu dönemden başlayarak çağın/Batının gerisinde mi kaldı? Menfi ve müspet yönleriyle konu, henüz tam anlamıyla berraklaşmış değildir.
Naçizane bendeniz de, bu ve takip eden birkaç yazıda Lale Devrini masaya yatırmaya, anlamaya ve anlaşılır kılmaya gayret edeceğim. Bu yazıda Lale Devrinin müspet yüzünü ele alacağım.
OSMANLININ II. RÖNESANSI MIYDI?
Osmanlının, daha II. Osman, IV. Murad ve Köprülüler dönemlerimden başlayarak, Lale Devri olarak tabir edilen dönemden itibaren kendini yenilemeye, aksayan yönlerini düzeltmeye, Batıdaki ilmî, teknolojik ve kültürel gelişmelere paralel olarak yeni bir Rönesans hamlesi gerçekleştirmeye çalıştığı, bu alanda son zamanlarda bazı tarihçiler ve araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen ilmî araştırmalarla ortaya konulmuştur.
Bu devirde Osmanlı Devletinde bilim, teknoloji, sanat, edebiyat ve düşünce alanlarında önemli gelişmeler ve ilerlemeler yaşandı. Birçok yenilikler yapıldı. İstanbulda çini imalathanesi, kumaş dokuma fabrikası, ilk itfaiye teşkilatı olan Tulumbacı Ocağı ve Yalovada kâğıt fabrikası açıldı. En önemlisi de Osmanlının ilk resmi matbaası bu dönemde kuruldu. Ayrıca birçok cami, medrese, kütüphane, saray, köşk, aşevi, çeşme, park inşa edildi.
Lale Devrinde Osmanlı Devleti adına görülen en önemli gelişmelerden birisi de Viyana, Paris gibi çeşitli Avrupa başşehirlerine geçici olarak elçilikler açıldı. Bu anlamda Yirmisekiz Mehmed Çelebi Parise gönderilen ilk resmi elçidir. (Lütfen gelecek yazımı takip ediniz) Ayrıca Avrupa ülkelerine eğitim amacıyla ilk defa öğrenci gönderildi. Yani Avrupadaki bilimsel, teknolojik ve kültürel gelişmeler yakından izlenmeye başlandı.
Lale Devrinde matbaanın kurulmasının yanında bir diğer önemli bilimsel gelişme de Tercüme Heyetinin kurulmasıydı. Yanyalı Esad Efendi, Mehmed Said Efendi ve şair Nedim gibi ilim, fikir ve edebiyat adamlarından kurulan bu tercüme heyeti Doğu ve Batı dillerine ait önemli eserleri Türkçeye çeviriyordu. Bu tercüme faaliyetlerine aşağıda biraz değineceğim.
Devrin padişahı Sultan III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, sanatçıları, yazar ve şairleri destekleyip korudular. Alanlarında kayda değer gelişmelerin yaşanmasını sağladılar. Şair Nedim, Nakkaş (Minyatürcü) Levni bu dönemde yetişmiş meşhur şahsiyetlerdendi.
OSMANLININ İLK DENİZALTISI
Lale Devrinde, Tersane Başmimarı İbrahim Efendi tarafından inşa edilen ve ilk defa Sultan III. Ahmedin şehzadeler için tertiplediği sünnet şöleninde (1 Ekim 1720) görücüye çıkartılan, adeta dev bir timsahı andıran ve dünyada denizaltıcılığın ilk numunelerinden olan ilk Osmanlı tahtelbahiri (denizaltısı), bu devirde Osmanlının geldiği seviyeyi göstermesi, kendini yenilemek için ne denli olağanüstü bir gayret içerisine girdiğini ispatlaması bakımından üzerinde durulması ve incelenmesi gereken çarpıcı bir misaldir. Seyyid Ahmed Vehbi ve Mehmed Hazîn, Surnâme ismini verdikleri eserlerinde bu tahtelbahirin marifetlerini ve yaptığı muhteşem gösteriyi çizimleriyle birlikte anlatmışlardır.
Konuyla ilgili daha fazla bilgiyi Nesil Yayınlarından çıkan OSMANLININ GİZLİ TARİHİ kitabımızda bulabilirsiniz.
LALE DEVRİNDEKİ İLMÎ FAALİYETLER
Lale Devrinde Damad İbrahim Paşa, yirmi beş kişiden oluşan bir tercüme heyeti oluşturmuş, Doğudan ve Batıdan birçok eserin tercüme edilmesini sağlamıştır. Mesela Yanyalı Esad Efendi, Damad İbrahim Paşanın emriyle Aristonun sekiz fizik kitabından üçünü, kendi fikir ve tahlillerini de ekleyerek Yunancadan Arapçaya çevirmiştir.
Bu dönemde Avrupa ile temasların artmasının da tesiriyle birçok ilmî eser ortaya konmuştur. Dönemin önde gelen matematikçisi Halil Faiz Efendi, Fütuhât-ı Alâiye adlı astronomi eserinde tartışmalı konuları ele almış; Makalât-ı Seyyare başlıklı kitabında yıldızların hareketlerini incelemiş ve Es-Savletül-Hizberiyye fî Mesâil el-Cebriyye ismini taşıyan eserinde de cebirden bahsetmiştir.
MATBAANIN GEÇ GELDİĞİNİN ASLI VAR MI?
Osmanlının, Batıya ayak uyduramayıp ilim, teknoloji, kültür ve medeniyette geri kaldığına, yıllardır mesnet yapılan konulardan biri de Osmanlıya matbaanın geç girdiği iddiasıdır. Bunun baş müsebbibi olarak da Osmanlı padişahları, ulema sınıfı, hattatlar, lonca teşkilatı ve dinî yobazlık gösterilmiştir.
Hâlbuki Osmanlı Devleti matbaadan, Avrupada kuruluşundan kısa bir süre sonra, muhtemelen İstanbulun fethini müteakip Fatih Sultan Mehmed devrinde haberdar olmuş ve ilgilenmeye başlamıştır. Bu anlamda matbaa, Alman Mainz Johannes Gutenberg tarafından 1455te kurulduktan 33 yıl sonra II. Bayezid zamanında, İstanbuldaki Osmanlı vatandaşı David ve Samuel Nahmias isimli Museviler vasıtasıyla Osmanlı ülkesine girmiştir.
Padişah II. Bayezidin verdiği izinle Osmanlı Musevileri, 1488den başlayarak 19 kitap neşretmişler, hatta basılan eserlerin kapağına Sultan II. Beyazid Hanın himayesinde neşredilmiştir ibaresi yazılmıştır.
Matbaanın resmen kurulmasının gecikmesini padişahlara, ulemaya ve dinî taassuba bağlamak son derece yanlıştır. Aksine ulema, teşvik edici bir rol oynamış, toplumdan ve esnaflardan gelebilecek tepkilerin önünü alıp yumuşatma vazifesi görmüştür.
Şeyhülislâm Abdullah Efendi, matbaanın kurulmasına dair İbrahim Müteferrikanın dilekçesine, yazdığı fetva ile hemen icazet vermiştir. Padişah III. Ahmedin de bu işi desteklemesi sebebiyle, fetva da ferman da kolay çıkmıştır. Hatta ulemadan on bir kişi, ilk basılan kitabın Vankulu Lügati başına takrizler (övgü yazıları) yazmışlardır.
Bu konuyla ilgili geniş malumat ve bilinmeyen diğer cepheler OSMANLININ GİZLİ TARİHİ kitabımızın genişletilmiş 10. Baskısında mevcuttur.