Merhamet ve merhametin kaynağı

Suskun

V.I.P
V.I.P
Merhamet ve merhametin kaynağı

Merhamet, herkesin iyiliğini isteyip onlara yardım etme arzusu duymadır. Merhamet tüm insanlar ve tüm canlılar için dünyayı güvenli bir yer kılma duyarlılığına sahip olmadır. Herkese ve her şeye anlayış, acıma ve şefkatle yaklaşmadır. Onları esirgeyip koruma, üzerlerine titremedir. Tüm canlı varlıkların hürriyet ve güven içinde gelişip serpilmesine yardımcı olmak, varlıklarının devamı için güç ve destek vermek merhametin temelini oluşturur. Bizim sahip olduğumuz imkânlara, hak ve hürriyetlere başkalarının sahip olmayışı içimizde onlara karşı bir acıma duygusu uyandırdığında, bunun adı merhamettir. Merhamet, başkasının güçsüzlük, sıkıntı ve derdine ilgi duyma, onun durumuna acıma ve şefkat gösterme, onunla birlikte ıstırap çekmedir. Layık olmadıklarını sandığımız bir kötülükten ıstırap çektiğini gördüğümüz kimselere karşı duyduğumuz şefkat, iyi niyetle karışık bir üzüntüdür. Dert ve sıkıntı içerisinde olan kişinin derdiyle dertlenme, üzüntüsüyle üzülme ve ona yardımcı olmaya çalışmadır. Merhamet, yaratıklardan hiç birine zulüm ve haksızlığı reva görmeyip, içlerinde zararlı olmayan güçsüzlerin zayıf hallerine acıyıp, imdat ve yardımlarına yönelmedir. Merhametin karşıt anlamları; sertlik, acımasızlık, alaycılık, zalimlik, kıskançlık, soğukluk, ilgisizlik, yürek katılığı, bencillik ve duyarsızlıktır.

Merhametli insan, başkalarından apayrı bir benlik ve kişilik olduğunu bilmekle birlikte, başkalarının hal ve durumlarını içten sezinleyerek onlara eşduyum (empati) gösterir. Bir bakıma onlarla özdeşleşme süreci yaşar. İnsanlara merhametle yöneldiğimizde, onların daha iyi hayat şartlarına kavuşmasını, hatta bizim gibi olmasını isteriz. Böylece merhamet aynı zamanda hem adalet hem de eşitlik duygusunun kaynağıdır. Aralarında elbette ki bir fark vardır. Merhamet, iyilik yapmaya, başkalarının durumuna ilgi gösterme ve yardım yapmaya bizi yönelten bir duygudur. Bu ilgi ve yardım, akli, mantıki, hukuki bir ölçü ve ilkeye göre yapıldığında da adalet ortaya çıkar.

Merhamet, karşı tarafın kimlik ve kişiliğini gözetmeden herkese eşit dağıttığımız bir acıma duygusudur. Istırapta eşitlik yoktur, fakat merhamet bize ıstırap ihtimalinin eşitliğini öğretiyor. Bir başkasının başına gelen benim de başıma gelebilir. Merhamet, insanların eşitliği anlayışına dayanıyor. İnsan olarak hepimiz ıstıraba karşı duyarlıyız, acı hepimizi kırılganlaştırıyor. Her bireyin insanlığının eşit değer taşıdığı bir dünya anlayışı içerisinde ancak merhamet barınabilir. Merhamet sahipleri, diğerinin yaşadığı ıstırabın ne kadar acı verici olduğunu tahayyül edebilen insanlardır.

Merhamet, acıya ya da üzüntüye duyulan sempati, başka deyişle, başkasının ıstırabına katılmaktır. Merhamet, ahlaki olarak acı verici bir ıstıraba üzülmektir. Merhamet bu üzüntünün kendisidir, daha doğrusu bu üzüntü merhametin başlangıcı ve en küçük birimidir. Merhamet, başkasının ıstırabını paylaşmaktır. Başkasının ıstırabını paylaşmak, onu onaylamak ya da acı çekmesinin iyi ya da kötü nedenlerini paylaşmak demek değildir. Bu, ne olursa olsun, bir ıstırap karşısında ilgisiz kalmayı ve kim olursa olsun bir canlıyı bir nesne olarak kabul etmeyi reddetmektir. Bu nedenle o, ilkesel olarak evrenseldir ve yöneldiği şeyleri hiç hesaba katmaması bakımından daha da ahlakidir. Bundan dolayı günahkârlara da merhamet duyulur. Kötülük yapan bir kimsenin içindeki kine, üzüntüye, sefalete rağmen, onun ıstırabı ya da deliliği karşısında merhamet duymak, onun içini kemiren kötülük karşısında masum olmaktır. En azından kine kin eklemeyi reddetmektir. Böylece merhamet, başkasının ıstırabından zevk alan ve en büyük kötülük olan acımasızlığın ve bunu dert etmeyen ve tüm kötülüklerin ilkesi olan bencilliğin tersidir.

Merhametin kaynağı

Merhamet tüm varlığı kuşatan evrensel bir değerdir ve kaynağı da Yüce Allah’tır. Varlığın sahibi Yüce Allah, yarattığı tüm varlıkların sadece var olmalarını dileyip onları vücuda getirmemiştir. Onları çaresiz ve yapayalnız kendi kaderlerine terk etmemiş, devam ve kemallerini de murat etmiştir. Bundan dolayıdır ki, “Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır.” (A’raf, 156.) Yüce Allah kendisini merhamet sahibi olarak nitelemiştir. (Bakara, 64.) Bir hadiste dile getirildiği gibi, “Cenab-ı Hak rahmetini yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhametli davranır. Hatta yavrulu hayvan, bir tarafını incitir endişesi ile ayağını yavrusundan sakınır.” (Buhari, Edeb, 19; Müslim, Tevbe 17.)

Varoluşçu filozofların dediği gibi insan yeryüzüne fırlatılıp atılmış, kendi kaderine terk edilmiş, yalnız ve korumasız değildir. Allah’ın yardımı, merhameti, esirgeyip koruması olmasa yeryüzündeki kötülük, dert, acı ve sıkıntılarla başa çıkmak mümkün olabilir miydi? (Yusuf, 53.) Rahmeti, koruyup esirgemesi tüm varlığı kuşatıcı (=Rahman) ve sürekli (=Rahîm) olan Yüce Allah, bunun tecellilerinden biri olarak insanı her türlü güçlüğe katlanabilme yeteneği ile donatmıştır. (Beled, 4.) Daha dünyaya gelmeden önce ana rahminde en güvenli şekilde korunup büyütülen insan yavrusu, hayata gözlerini açtıktan sonra da güvenli bir çevreyle kuşatılmıştır. Hayatın yük ve sorumluluğunu taşıma yetenek ve yeterliliğine ehil kılınan insan, kendisini her zaman bir değerler düzeni içerisinde bulur. Gönülleri birbirine yaklaştıran, çok farklı dünyaları birbirine kaynaştıran, yardımlaşma ve dayanışma ile hayatın zorluklarını kolaylaştıran bu değerler düzenini geliştirme ve koruma görevi layıkıyla yerine getirildiği sürece dünya güvenli bir yer olma özelliğini koruyacaktır.

Hayatın zorluklarına sabır, canlı-cansız tüm varlıkların kendi düzen, istikrar ve gelişimine yönelik dikkat, ilgi ve anlayış, dert, sıkıntı ve ihtiyaç sahiplerine merhamet ve yardım İslami erdemlerin başında gelir. (Beled, 13-17.) Yaratılmışlara karşı gönlünde derin bir merhamet ve şefkat besleyen insan, içinde ilahî bir vasıf taşıyor demektir. Bundan dolayı da her türlü ilgi, ikram ve yardıma, sevgi ve saygıya layık olur.

Allah’tan insanlara doğru yayılan rahmet ve merhamet, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’de zirveye ulaşmıştır. O insanların en merhametlisidir ve bir rahmet peygamberidir. (Tevbe, 128.) Onun merhameti öncelikle çocuklar, kadınlar, yaşlılar; toplumun zayıfları, kimsesizleri, acizleri, yetimleri, yoksulları ve yoksunlarına yöneliktir. Bunun yanında onun şefkat ve merhameti insanları, hayvanları, tüm âlemi kuşatmıştır (Enbiya, 107.); o tam bir merhamet modelidir. Ona bağlanan, onu izleyen Müslümanların da ayırıcı vasfı, birbirlerine karşı duydukları merhamettir. (Fetih, 29.)



Prof. Dr. Hayati Hökelekli
Uludağ Üniv. İlahiyat Fak.
 
Geri
Top