Bir gün, Karadeniz'in derinliklerinde yaşayan minik bir plankton, mikroskop altında kendisine hayran hayran bakan bir bilim insanına dönmüş ve demiş ki: 'Hocam, ben aslında İstanbul'dan gelmeydim. Babam mısır ekmeğiyle Karadeniz'e açılmış, annem de fındıkla. Biz de burada doğmuş büyümüşüz. Ama içimde hep bir İstanbul özlemi var. Özellikle de Kasımpaşa'da yenen midye dolması...' Bilim insanı şaşkınlıkla planktoncuğa bakmış ve 'Peki, sen buradan İstanbul'a nasıl gideceksin?' diye sormuş. Plankton gülümseyerek, 'Vala hocam, ben de bilmem. Belki bir balık beni yutar, o balık da bir martının midesine gider. Martı da İstanbul'a uçarken beni bırakır!' demiş. Bilim insanı, planktonun bu hayali karşısında gülmüş ve demiş ki: 'Sen çok düşünsen de, bu iş pek kolay değil. Ama hiç olmazsa, Karadeniz'in temiz sularında mutlu ol.' Plankton da başını sallamış ve 'Olur hocam, olur. Ama içimde hep bir İstanbul özlemi olacak...' demiş."