Mühür, bir belge, mektup ya da eşyanın gerçek ve onaylanmış olduğunu göstermek, sahibini belirtmek, önemli mektup ve paket*lerin açılmasını engellemek için kullanılır.
Mezopotamya ve Eski Mısır uygarlıklarından bu yana kullanılan mühür, çoğunlukla değerli taşlardan, ya da kauçuktan yapılır. Kullanılan yüzünde, ters olarak kazınmış kişi ya da kurum adı ile çeşitli yazı ve desenler bulunur. Sıcak balmumu üzerine basıldığı gibi, mürekkeplenerek kâğıt üzerine de basılır.
İÖ 6000'lerden kalma Çatalhöyük'te bulunmuş bir mühür. (Fotoğraf: Ara Güler)
Mührün ilk kez Mezopotamya'da kullanıldığı bilinmektedir. Arkeolojik araştırmalarda mühürlenmiş kil tabletler bulunmuştur. Mü*hürlenmiş mektup, sözleşme ve hesap tablet*leri kilden yapılmış bir zarfa konur, zarf da ayrıca mühürlenirdi. Uluslararası antlaşmalar da krallık mühürleriyle mühürlenirdi.
Eski Mısır'da ise papirüse yazılan belgeler rulo yapılıp iple bağlandıktan sonra ipin düğümü mumla kaplanır ve üstü mühürlenir*di. Bu yöntem dünyanın pek çok bölgesine yayıldı. Eski Yunanlılar, Romalılar, Araplar ve Bizanslılar da yazılı belgeleri mühürleme geleneğini sürdürdüler.
Mezopotamya'da bulunan en eski mühürler üzerlerinde çizikler bulunan düğmeye benzer damgalardı. Daha sonra insan figürleri ve doğa motifleri içeren mühürler kullanıldı. Hayvan biçimli küçük mühürlerden sonra silindir biçimli, döndürülerek kullanılan mü*hürler yapıldı. İÖ 6. ve 4. yüzyıllar arasında İran'a egemen olan Ahamenişler'in mühürleri çok ince bir işçilik ürünüydü; üzerlerinde kanatlı akrep ve yarısı aslan, yarısı kartal biçiminde mitolojik simgesel motifler yer alıyordu. Hititler daha çok değerli taşlardan yapılmış damga mühürleri kullandılar. Urartular'da ise hem döndürülerek, hem de bastı*rılarak kullanılan silindir damga mühürleri vardı.
Avrupa'da ortaçağ boyunca krallar, soylular ve din adamları mühür kullandı. Mühürle*rin çoğu yuvarlaktı; ama oval ya da kalkan biçimli olanları da vardı. Bazıları yüzük biçi*minde yapılıp parmağa takılıyordu. Bazı mü*hürler ikiyüzlüydü. Krallık mühürlerinde yönetimdeki kralı genellikle başında tacıyla tahtında oturur biçimde gösteren bir figür olurdu. Soyluların mühürlerinde aile armaları yer alır, din adamlarının mühürlerindeyse melekler, azizler, tapınaklar ya da Kutsal Kitap'tan sahneler bulunurdu. Lonca adı verilen zanaat birliklerinin de kendi mühürleri vardı. Bu mühürlerin üzerinde zanaatkârların ış aletlerini gösteren desenler yer alıyordu. Kentlerin mühürlerinde de genellikle o kenti simgeleyen bir yapının ya da kentin kapıların*dan birinin resmi olurdu.
Kişisel mühürlerde resmin yanı sıra birkaç sözcükten oluşan bir yazı da yer alır, bu yazıda çoğunlukla mühür sahibinin adı ve sanı belirtilirdi. Mühürde bir atasözü ya da duanın yer aldığı da olurdu.
Ortaçağda mühür mumu, balmumunun terebentin ve renk verici maddelerle karıştırılmasıyla yapılıyordu. 16. yüzyılda balmumu yerine Endonezya'dan gelen ve gomalak adı verilen bir tür reçine kullanılmaya başlandı. Hazırlanan mühür mumu çubuk biçiminde kalıplara dökülüyordu. Daha sonra bu kalıplar mühürlenecek olan belge ya da mektubun üzerine tutulup bir alevle kâğıdın üzerine mumun damlaması sağlanıyor ve mum henüz sıcakken üzerine mühür bastırılıyordu.
12.-19. yüzyıllar arasında mektuplar zar*fa konmaz, bunun yerine birkaç kez katlanır ve çoğunlukla bir mühür yüzüğü ile mühürlenirdi. Bugün bile özel ve önemli mektupları içeren zarflar mumdan bir mühür*le kapatılır.
İslam dünyasında da mühür aynı amaçlarla kullanılmıştır. İslam tarihinde bilinen en eski mühür Mısır Valisi Amr İbnü'l-As'a aittir. Hz. Muhammed de 629'da başlayarak üzerin*de "Muhammed Resulullah" (Allah'ın elçisi Muhammed) sözleri kazılı bir mühür kullanmıştır. Osmanlılar'da resmi olsun, kişisel ol*sun bütün önemli belgeler, mektuplar mühürle geçerlilik kazanırdı. En önemli mühür ise sadrazamın taşıdığı ve padişahın mutlak vekili olduğunu simgeleyen mühr-i hümayun'du. Yaygın olarak kullanıldığı için mühür kazıma hakkâklık denen sanatın doğmasına yol aç*mıştı. Hakkâklar isteğe göre çeşitli madenler ya da değerli taşlar üzerine mühür kazırlardı. Osmanlı Devleti'nin ancak son dönemlerinde ve daha çok resmi olmayan işlerde mühür yerine imza kullanılmaya başlandı. Bugünkü hukuk düzeninde mühür yalnızca resmi belge*ler için bir anlam taşımakta, kişiler ise ancak okuma yazma bilmiyorlarsa mühür kullana*bilmektedirler.
Mezopotamya ve Eski Mısır uygarlıklarından bu yana kullanılan mühür, çoğunlukla değerli taşlardan, ya da kauçuktan yapılır. Kullanılan yüzünde, ters olarak kazınmış kişi ya da kurum adı ile çeşitli yazı ve desenler bulunur. Sıcak balmumu üzerine basıldığı gibi, mürekkeplenerek kâğıt üzerine de basılır.
İÖ 6000'lerden kalma Çatalhöyük'te bulunmuş bir mühür. (Fotoğraf: Ara Güler)
Mührün ilk kez Mezopotamya'da kullanıldığı bilinmektedir. Arkeolojik araştırmalarda mühürlenmiş kil tabletler bulunmuştur. Mü*hürlenmiş mektup, sözleşme ve hesap tablet*leri kilden yapılmış bir zarfa konur, zarf da ayrıca mühürlenirdi. Uluslararası antlaşmalar da krallık mühürleriyle mühürlenirdi.
Eski Mısır'da ise papirüse yazılan belgeler rulo yapılıp iple bağlandıktan sonra ipin düğümü mumla kaplanır ve üstü mühürlenir*di. Bu yöntem dünyanın pek çok bölgesine yayıldı. Eski Yunanlılar, Romalılar, Araplar ve Bizanslılar da yazılı belgeleri mühürleme geleneğini sürdürdüler.
Mezopotamya'da bulunan en eski mühürler üzerlerinde çizikler bulunan düğmeye benzer damgalardı. Daha sonra insan figürleri ve doğa motifleri içeren mühürler kullanıldı. Hayvan biçimli küçük mühürlerden sonra silindir biçimli, döndürülerek kullanılan mü*hürler yapıldı. İÖ 6. ve 4. yüzyıllar arasında İran'a egemen olan Ahamenişler'in mühürleri çok ince bir işçilik ürünüydü; üzerlerinde kanatlı akrep ve yarısı aslan, yarısı kartal biçiminde mitolojik simgesel motifler yer alıyordu. Hititler daha çok değerli taşlardan yapılmış damga mühürleri kullandılar. Urartular'da ise hem döndürülerek, hem de bastı*rılarak kullanılan silindir damga mühürleri vardı.
Avrupa'da ortaçağ boyunca krallar, soylular ve din adamları mühür kullandı. Mühürle*rin çoğu yuvarlaktı; ama oval ya da kalkan biçimli olanları da vardı. Bazıları yüzük biçi*minde yapılıp parmağa takılıyordu. Bazı mü*hürler ikiyüzlüydü. Krallık mühürlerinde yönetimdeki kralı genellikle başında tacıyla tahtında oturur biçimde gösteren bir figür olurdu. Soyluların mühürlerinde aile armaları yer alır, din adamlarının mühürlerindeyse melekler, azizler, tapınaklar ya da Kutsal Kitap'tan sahneler bulunurdu. Lonca adı verilen zanaat birliklerinin de kendi mühürleri vardı. Bu mühürlerin üzerinde zanaatkârların ış aletlerini gösteren desenler yer alıyordu. Kentlerin mühürlerinde de genellikle o kenti simgeleyen bir yapının ya da kentin kapıların*dan birinin resmi olurdu.
Kişisel mühürlerde resmin yanı sıra birkaç sözcükten oluşan bir yazı da yer alır, bu yazıda çoğunlukla mühür sahibinin adı ve sanı belirtilirdi. Mühürde bir atasözü ya da duanın yer aldığı da olurdu.
Ortaçağda mühür mumu, balmumunun terebentin ve renk verici maddelerle karıştırılmasıyla yapılıyordu. 16. yüzyılda balmumu yerine Endonezya'dan gelen ve gomalak adı verilen bir tür reçine kullanılmaya başlandı. Hazırlanan mühür mumu çubuk biçiminde kalıplara dökülüyordu. Daha sonra bu kalıplar mühürlenecek olan belge ya da mektubun üzerine tutulup bir alevle kâğıdın üzerine mumun damlaması sağlanıyor ve mum henüz sıcakken üzerine mühür bastırılıyordu.
12.-19. yüzyıllar arasında mektuplar zar*fa konmaz, bunun yerine birkaç kez katlanır ve çoğunlukla bir mühür yüzüğü ile mühürlenirdi. Bugün bile özel ve önemli mektupları içeren zarflar mumdan bir mühür*le kapatılır.
İslam dünyasında da mühür aynı amaçlarla kullanılmıştır. İslam tarihinde bilinen en eski mühür Mısır Valisi Amr İbnü'l-As'a aittir. Hz. Muhammed de 629'da başlayarak üzerin*de "Muhammed Resulullah" (Allah'ın elçisi Muhammed) sözleri kazılı bir mühür kullanmıştır. Osmanlılar'da resmi olsun, kişisel ol*sun bütün önemli belgeler, mektuplar mühürle geçerlilik kazanırdı. En önemli mühür ise sadrazamın taşıdığı ve padişahın mutlak vekili olduğunu simgeleyen mühr-i hümayun'du. Yaygın olarak kullanıldığı için mühür kazıma hakkâklık denen sanatın doğmasına yol aç*mıştı. Hakkâklar isteğe göre çeşitli madenler ya da değerli taşlar üzerine mühür kazırlardı. Osmanlı Devleti'nin ancak son dönemlerinde ve daha çok resmi olmayan işlerde mühür yerine imza kullanılmaya başlandı. Bugünkü hukuk düzeninde mühür yalnızca resmi belge*ler için bir anlam taşımakta, kişiler ise ancak okuma yazma bilmiyorlarsa mühür kullana*bilmektedirler.