YoRuMSuZ
Biz işimize bakalım...
Airball: Şut çekildiğinde topun ne çembere, ne potaya değmemesi. Tribünde "yuh" veya "oha" tezahüratına yol açan şut!
Alley-oop pass: Rakip potaya yönelmiş bir oyuncuya atılan yüksek pas. Elemanın topu havada yakalayıp smaç atması yahut çemberin içine bırakması ile son bulduğunda daha da leziz olur ve asist sayılır. NBA'de bini bir para, bizde olunca jeneriğe girer.
Assist: Sayı pası.
Backcourt: Rakip sahada, yani hücumdayken defans sayılan oyuncular. Genellikle gardlar.
Backcourt violation: Hücum ederken geçtiniz takım halinde santrayı, rakip sahadasınız... Adamlar baskılı savunma yapıyor, topa hakim elemanı ikili sıkıştırmayla ketenpereye getirdiler, göğüsleriyle iteliyorlar gerisin geriye... Adam topu santranın gerisindeki kendi potasının olduğu sahaya değdirir/vurursa yahut topla temas halinde iken ayağını orta çizgiye veya arkasına basarsa, bunun adı "backcourt violation"dır. Statüsü, kategori itibarıyla "top kaybı"na girer, yapan adamın takımdaki statüsü de "itibar kaybı" olarak nitelendirilebilir.
Backdoor play: Top yüksek posttaki adama geçirilir. Savunmanın dikkati buna çekilmişken ters taraftan bir oyuncu kat eder ve ona pas çıkarıldığında açık şutla basket şansı bulur. (İsmet Badem çok sever bu lafı telaffuz etmeyi...)
Backup: İlk beşte yer alan pozisyonların birinde oynayan oyuncuların yedeği. (Örn. Backup PG: Yedek oyun kurucu.)
Ballhandling: Top hakimiyeti... Bunu iyi kıvıran elemanlara "ballhandler" sıfatı yakıştırılır. Adamın göğsü kabarır, havaya girer, varyasyon çekmeye başlar. Top kaybı yapmıyorsa demek ki ünvanı hakediyordur.
Bank shot: Panya tabir edilen, "backboard" yahut "glass" olarak da bilinen, çemberin ardındaki dik düzleme çarptırılarak atılan şut. Panyalı basket atma teşebbüsü.
Baseline: İki potanın arkalarında yer alan, sahanın bitiş çizgisi. "Endline" diye de bilinir ama kullanılmaz pek.
Bench: Yedekler.
Bounce pass: Yerden sektirilerek atılan pas. Baunspas dediğimiz... Arapaslarında çok elverişli bir stildir.
Box out: Ribaunt için avantaj sağlamak amacıyla, vücudunu kullanarak rakiple pota arasında pozisyon almak. "Baks koysana lan" denir ya!
Breaking ankles: Hayır efendim, bileği burkmak filan değil, atlamayın hemen aynalı sazan gibi! Şudur: Crossoverla rakibi geçerken adamı dağıtıp belini kırma hareketinin enbieycesi... (Yine Levent Koralp'ten...) Ben de örnek vereyim: Hani Mike'ın şu meşhur "the last shot"ını hatırlıyor musunuz? 98 finallerinde Jazz'i geberttiği şut... İşte o şuta kalkmadan önce Howard Eisley ya da Bryon Russell, hangisi tam çıkaramadım, o elemana çektiği numara.
Brick: Topun, basket olmakla alakasız biçimde ve sert şekilde panyaya yahut çembere çarpıp uzağa sekmesine yol açan dengesiz şut. (Bunları atanlara da "stone hand/taş elli" denir!)
Body up someone: Savunmada vücudu kullanmak. Faul yapmadan yahut hakemin görmeyeceği sümenaltı faullu hareketlerle ayılık etmek, matchup'ı canından bezdirmek, sindirmek.
Bunny: Markaj altında değil de son derece serbest pozisyonda atılan orta yahut kısa mesafeli, basket olması çok yüksek ihtimalli şut. "Snowbird" de denir. Kaçırana kötü bakılır. Rakip alay eder.
Bury: Orta/uzak mesafeli şutu gömmek. (Yani sayı olması.) "Drain" tabirini de kullanırlar yerine...
Butcher: Kelime anlamındaki gibi, aynen; kasap. Ayı gibi faul yapan oyuncu. (Flagrant foul çalarlar ya hani.) Örnek vereyim mi? Nah, alın: Benetti! Hatırladınız mı? Hani Zoff'lu, Bettega'lı efsanevi İtalya Milli Takımı'nın defans oyuncusu. Zaten lakabı da "Kasap" idi. "Top geçer adam geçmez" lafını hayatta idrak ettiğim şahıstır. Şimdi hemen "E Benetti filan diyorsun, hani futbol yasaktı bu sitede?" diye vızıldanmayın. Benetti'nin oynadığı, futbol filan değildi. Haydi, ikileyin.
Buzzer: Hani arada bir tezahüratı filan bölen "zıvaaaynk!" diye bir ses var ya, odur işte. Peki ne zaman çalar bu düdük? 24 saniye süresi bittiğinde, periyod bittiğinde ya da maç bittiğinde... Takımın bir, iki veya üç sayı gerideyse ve sen bu sesi duyduğunda top da hala elindeyse, tribünlerden o topu ne yapacağına dair bol miktarda öneri duyabilirsin! (buzzer beater: bu düdük çaldığında, "aman üzerimde kalmasın" diyerek şutu atmış olan oyuncunun, eğer top çemberden geçerse coşku içinde layık görüleceği kahramanlık payesi... Bunu becerme adetinde olan oyunculara "clutch player" da denir. Yani oyunun tansiyonun yüksek olduğu son anlarında, skor üretebilme kabiliyetine ve soğukkanlılığına sahip müstesna şahsiyet hesabı...)
Charging: Hücum faul.
Cheerleader (chick): Amigoluk yapan, yani molalarda ve devre arasında sahada cıbıl vaziyette danseden dişi. Ponpon kız. Hani İsmet Badem diyor ya; "Enderciğim sen bırak Allahaşkına saha avantajını filan da, şu kızları niye yakından göstermiyorlar?" İşte o kızlar!
Cherry picking: Savunmaya fazla takılmadan, rakip top kullandığında ufak ufak ileriye tüyerek, pası aldıktan sonra beleş sayı atmak. Bunu yapan, cherry picker! Pek sevilmiyor genellikle. (Levent Koralp'ten geldi)
Charity line: "Charity", hayır işi vs. demek. Deyim, serbest atış çizgisi için kullanılıyor. Faul atışları, kolay sayı bulma kaynağı olduğu için. Gelin görün ki Shaq, Ben Wallace gibi "stone hand" adamlara pek faydası dokunmuyor bu hayırsever çizginin!
Crash the boards: Bir uzun adamın pota altında dominant bir maç çıkarıp yüksek miktarda (20 civarı filan) ribaunt alması. Yahut elemanın bilmemkaçlık maçlık bir seri ya da ay veya sezon boyunca yüksek (mesela 13-15 filan) ribaunt ortalamasını yakalaması.
Coast-to-coast: Sahanın bir ucundan ötekine atılan pas yahut şut.
Crossover: Son derece mühim ve etkili bir driplingle adam geçme hareketi. Karşındaki savunmacının üzerine top sürerek giderken, sağından geçecekmiş gibi, topu da sağ eline alıp vücudunla oraya hamle edersin, eleman da geri geri kendi soluna gitmeye çalışır, ossaat aniden çapraz driplingle topu sola geçirip acar bir vücut çalımıyla elemanı dağıtır, ters tarafından geçer gidersin. Crossover'ı iyi olmayan, iyi gard/forvet olamaz. Kimdir bu hadiseye imza koyanlar? Tim Hardaway, MJ, Gary Payton, Stephon Marbury, Allen Iverson... Eskilerden Sidney Moncrief, Oscar Robertson, Earl Monroe.
Cut: E kat etmek işte, biliyorsunuz bunları!
Alley-oop pass: Rakip potaya yönelmiş bir oyuncuya atılan yüksek pas. Elemanın topu havada yakalayıp smaç atması yahut çemberin içine bırakması ile son bulduğunda daha da leziz olur ve asist sayılır. NBA'de bini bir para, bizde olunca jeneriğe girer.
Assist: Sayı pası.
Backcourt: Rakip sahada, yani hücumdayken defans sayılan oyuncular. Genellikle gardlar.
Backcourt violation: Hücum ederken geçtiniz takım halinde santrayı, rakip sahadasınız... Adamlar baskılı savunma yapıyor, topa hakim elemanı ikili sıkıştırmayla ketenpereye getirdiler, göğüsleriyle iteliyorlar gerisin geriye... Adam topu santranın gerisindeki kendi potasının olduğu sahaya değdirir/vurursa yahut topla temas halinde iken ayağını orta çizgiye veya arkasına basarsa, bunun adı "backcourt violation"dır. Statüsü, kategori itibarıyla "top kaybı"na girer, yapan adamın takımdaki statüsü de "itibar kaybı" olarak nitelendirilebilir.
Backdoor play: Top yüksek posttaki adama geçirilir. Savunmanın dikkati buna çekilmişken ters taraftan bir oyuncu kat eder ve ona pas çıkarıldığında açık şutla basket şansı bulur. (İsmet Badem çok sever bu lafı telaffuz etmeyi...)
Backup: İlk beşte yer alan pozisyonların birinde oynayan oyuncuların yedeği. (Örn. Backup PG: Yedek oyun kurucu.)
Ballhandling: Top hakimiyeti... Bunu iyi kıvıran elemanlara "ballhandler" sıfatı yakıştırılır. Adamın göğsü kabarır, havaya girer, varyasyon çekmeye başlar. Top kaybı yapmıyorsa demek ki ünvanı hakediyordur.
Bank shot: Panya tabir edilen, "backboard" yahut "glass" olarak da bilinen, çemberin ardındaki dik düzleme çarptırılarak atılan şut. Panyalı basket atma teşebbüsü.
Baseline: İki potanın arkalarında yer alan, sahanın bitiş çizgisi. "Endline" diye de bilinir ama kullanılmaz pek.
Bench: Yedekler.
Bounce pass: Yerden sektirilerek atılan pas. Baunspas dediğimiz... Arapaslarında çok elverişli bir stildir.
Box out: Ribaunt için avantaj sağlamak amacıyla, vücudunu kullanarak rakiple pota arasında pozisyon almak. "Baks koysana lan" denir ya!
Breaking ankles: Hayır efendim, bileği burkmak filan değil, atlamayın hemen aynalı sazan gibi! Şudur: Crossoverla rakibi geçerken adamı dağıtıp belini kırma hareketinin enbieycesi... (Yine Levent Koralp'ten...) Ben de örnek vereyim: Hani Mike'ın şu meşhur "the last shot"ını hatırlıyor musunuz? 98 finallerinde Jazz'i geberttiği şut... İşte o şuta kalkmadan önce Howard Eisley ya da Bryon Russell, hangisi tam çıkaramadım, o elemana çektiği numara.
Brick: Topun, basket olmakla alakasız biçimde ve sert şekilde panyaya yahut çembere çarpıp uzağa sekmesine yol açan dengesiz şut. (Bunları atanlara da "stone hand/taş elli" denir!)
Body up someone: Savunmada vücudu kullanmak. Faul yapmadan yahut hakemin görmeyeceği sümenaltı faullu hareketlerle ayılık etmek, matchup'ı canından bezdirmek, sindirmek.
Bunny: Markaj altında değil de son derece serbest pozisyonda atılan orta yahut kısa mesafeli, basket olması çok yüksek ihtimalli şut. "Snowbird" de denir. Kaçırana kötü bakılır. Rakip alay eder.
Bury: Orta/uzak mesafeli şutu gömmek. (Yani sayı olması.) "Drain" tabirini de kullanırlar yerine...
Butcher: Kelime anlamındaki gibi, aynen; kasap. Ayı gibi faul yapan oyuncu. (Flagrant foul çalarlar ya hani.) Örnek vereyim mi? Nah, alın: Benetti! Hatırladınız mı? Hani Zoff'lu, Bettega'lı efsanevi İtalya Milli Takımı'nın defans oyuncusu. Zaten lakabı da "Kasap" idi. "Top geçer adam geçmez" lafını hayatta idrak ettiğim şahıstır. Şimdi hemen "E Benetti filan diyorsun, hani futbol yasaktı bu sitede?" diye vızıldanmayın. Benetti'nin oynadığı, futbol filan değildi. Haydi, ikileyin.
Buzzer: Hani arada bir tezahüratı filan bölen "zıvaaaynk!" diye bir ses var ya, odur işte. Peki ne zaman çalar bu düdük? 24 saniye süresi bittiğinde, periyod bittiğinde ya da maç bittiğinde... Takımın bir, iki veya üç sayı gerideyse ve sen bu sesi duyduğunda top da hala elindeyse, tribünlerden o topu ne yapacağına dair bol miktarda öneri duyabilirsin! (buzzer beater: bu düdük çaldığında, "aman üzerimde kalmasın" diyerek şutu atmış olan oyuncunun, eğer top çemberden geçerse coşku içinde layık görüleceği kahramanlık payesi... Bunu becerme adetinde olan oyunculara "clutch player" da denir. Yani oyunun tansiyonun yüksek olduğu son anlarında, skor üretebilme kabiliyetine ve soğukkanlılığına sahip müstesna şahsiyet hesabı...)
Charging: Hücum faul.
Cheerleader (chick): Amigoluk yapan, yani molalarda ve devre arasında sahada cıbıl vaziyette danseden dişi. Ponpon kız. Hani İsmet Badem diyor ya; "Enderciğim sen bırak Allahaşkına saha avantajını filan da, şu kızları niye yakından göstermiyorlar?" İşte o kızlar!
Cherry picking: Savunmaya fazla takılmadan, rakip top kullandığında ufak ufak ileriye tüyerek, pası aldıktan sonra beleş sayı atmak. Bunu yapan, cherry picker! Pek sevilmiyor genellikle. (Levent Koralp'ten geldi)
Charity line: "Charity", hayır işi vs. demek. Deyim, serbest atış çizgisi için kullanılıyor. Faul atışları, kolay sayı bulma kaynağı olduğu için. Gelin görün ki Shaq, Ben Wallace gibi "stone hand" adamlara pek faydası dokunmuyor bu hayırsever çizginin!
Crash the boards: Bir uzun adamın pota altında dominant bir maç çıkarıp yüksek miktarda (20 civarı filan) ribaunt alması. Yahut elemanın bilmemkaçlık maçlık bir seri ya da ay veya sezon boyunca yüksek (mesela 13-15 filan) ribaunt ortalamasını yakalaması.
Coast-to-coast: Sahanın bir ucundan ötekine atılan pas yahut şut.
Crossover: Son derece mühim ve etkili bir driplingle adam geçme hareketi. Karşındaki savunmacının üzerine top sürerek giderken, sağından geçecekmiş gibi, topu da sağ eline alıp vücudunla oraya hamle edersin, eleman da geri geri kendi soluna gitmeye çalışır, ossaat aniden çapraz driplingle topu sola geçirip acar bir vücut çalımıyla elemanı dağıtır, ters tarafından geçer gidersin. Crossover'ı iyi olmayan, iyi gard/forvet olamaz. Kimdir bu hadiseye imza koyanlar? Tim Hardaway, MJ, Gary Payton, Stephon Marbury, Allen Iverson... Eskilerden Sidney Moncrief, Oscar Robertson, Earl Monroe.
Cut: E kat etmek işte, biliyorsunuz bunları!