“İyi beslenmeyen bir toplum hiçbir sorununu çözemez.”
Türkiye İyi Beslenebiliyor mu?
Türkiye sahip olduğu coğrafya, iklim ve tarım potansiyeli nedeniyle insan beslenmesi için uygun koşullara sahip ender ülkelerden biridir. Ancak ülkemiz sahip olduğu tarım potansiyeline rağmen dünya da iyi beslenemeyen ülkeler arasında sayılmaktadır. Özellikle gıdaların besin elementi ve vitamin içeriğinin düşük olması, ekmek kalitesinin düşüklüğü toplumun sağlık ve düşün hayatına olumsuz etki edeceği kaçınılmazdır. Gıda üretimi, dağıtımı ve bozulan gelir dengesi ve diğer nedenlerden dolayı köylere ve kırsal kesime göre kentlerin hayvansal gıda kaynakları yönünden daha kötü beslendikleri biliniyor. Son yıllarda bir taraftan artan et fiyatlarının yüksekliği, diğer taratan sağlıksız kesilen hayvanlar ve at-eşek eti ile toplum sağlığı ciddi şekilde etkilenmektedir. Sağlıklı bir toplum için herkesin günlük gereksinim duyduğu minimum hayvansal gıdaları sağlıklı et ve et ürünlerinde sağlanması için devletin önlem alması gerekir.
At-Eşek etinin piyasaya çıkması etin pahalı olması sonucu mu?
Son yıllarda Adana kentinin yakasını bırakmayan bir sorun kaçak at-eşek etinin piyasaya sürülmesidir. Sorun eskiden Kayseri’ye mal edilirdi çünkü at-eşek eti ile sucuk yapımı ilişkilendirilirdi. Gerçi geçmişten beri değişik lokanta, kafeterya, kasap ve benzeri işyerlerinde bu etlerin satıldığı söylenirdi ancak Adana’da peş peşe kaçak at-eşek etinin vatandaşa yedirilmesi, bazı ahırlarda yaşlı eşeklerin bulunması kadar etkili olmamıştı. Özellikle Çukurova Üniversitesi öğrencilerinin kaldığı Kredi Yurtlara bağlı Fevzi Çakmak yurduna ve bazı hastanelere söz konusu etlerin aynı firma tarafından sağlanması konunun boyutunun genişlediğini gösteriyor. Üniversite öğrencileri üniversite içinde protesto gösterisi yaptılar. Arkasından basına sızan haberlerde protesto gösterisi yapan öğrenciler hakkında soruşturmanın açılması daha fazla ses getirdi. Adana valisi Sayın İlhan Atış “çok az et kebaplık olarak satılmış” ifadesi ile kamuoyunun tepkisini hafifletmeye çalıştıysa da Adana kentini at-eşek eti yemekle bilinir olma
9 Şubat tarihli gazetelerde Gaziantep zabıta ekiplerinin “Hindistan’dan kaçak olarak getirildiği belirlenen 370 kilo bufalo eti ile 160 kilo kokmuş tavuk eti” yakaladıklarını yazıyordu. Bu haberler okununca doğal olarak sağlıklı gıda bulma konusundaki kaygı ve güvensizlikler daha da artmaktadır.
Neden eşek-at eti yedirilmek isteniyor?
Bir tarım ülkesi olan Türkiye’de hayvancılığın uzun zamandır ihmal edilmesi, Güney doğuda terör nedeniyle başlayan göç, ithal edilen et bugünlerde yaşanacakların habercisiydi. 1980′li yıllarda dışarıdan hayvansal ürünlerin ithal edilmesi ile kendiliğinden ülkemiz hayvancılığı bir anda ekonomik olmaktan çıkmıştır. Kısa sürede vatandaş hayvanlarını elden çıkardı ve kentlerin varoşlarına taşınarak kısa sürede yoksullaşmışlardı. Devlet özelleştirme süreci ile Et Balık Kurumu kelepir fiyatına satıldı ve vatandaşın hayvanları ve et ürünleri alınamaz olmuştu. Bütün bunların sonucunda bugün et fiyatları Avrupa Ülkelerinden daha pahalıya gelince doğal olarak bazı sahtekârlar da yaşlı, hasta hayvanları toplayıp ucuz et üreterek pahalıya satma yoluna gitmişlerdir. 72 milyonluk nüfusu ile ülkemizin et ihtiyacı karşılanamadığı için son yıllarda kırmızı et açığı nedeniyle fiyatların bir yılda yüzde 50′den fazla arttığı ATO başkanı Sinan Aygün tarafından açıklanmıştır.
At-eşek eti yeniliyor mu?
Birçok toplumda at-eşek eti yeniliyor ancak ülkemiz insanın alışık olmadığı ve beslenme kültüründe olmayan bu tür etlerin topluma isteği dışında yedirilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Hiçbir topluma istemediği bir etin bu şekilde yedirilmesi yanlış. Söz konusu etlerin yaşlı, hasta ve hijyen koşullarından uzak ortamda ahırlarda kesilmesi ile sunulması başlı başına sağlık sorununu gündeme getirmiştir.
Maalesef ülkemizde çoğu insanın tüketim alışkanlığı ile satın alma konusunda hassas olmadığı bilindiğinde insana bu şekilde sağlıksız et yedirilmesi kabul edilemez.
Dünyanın En Pahalı Eti Türkiye’de mi yeniliyor?
Ülkemizde hayvan sayısının azalması ile başlayan arz talep dengesi beraberinde et fiyatlarını aniden artırdı. Geçen aylarda bulunduğum bir çok Avrupa ülkesindeki reyonlardaki et fiyatlarının bizim gibi dünyanın 8. büyük tarım ülkesine göre daha ucuz olması beni şaşırttı. Gazete haberlerine göre Almanya’da etin kilosu 7 dolar, Romanya’da 5 dolar, Bulgaristan’da 3.5, Avusturya’da 2.5, Brezilya’da 2 dolar iken Türkiye’de 16 dolar değerindeymiş.
2008 yılında 19 TL olan et fiyatı bugün 30 TL sınırını aşmıştır. Geçen yıldan bu yana %50-60 oranında arttığı belirtiliyor. Yaşanan gelişmeler ve eldeki mevcut hayvan potansiyeli ile talebin karşılanması dikkate alındığında et fiyatlarının daha da artacağı söyleniyor. Basına yansıyan haberler Rusya’nın Türkiye’den beyaz et ithal etme isteği ve bu durumun arz talep dengesinin değişebileceği yönündedir. Türkiye’nin beyaz et üretimi 1.250 .000 ton olan ülkemizin artan ihracat talebi beyaz et fiyatını artırabilir. Türkiye’deki beyaz etin fiyatının da artacağı beklenmesi kırmızı et ile beyaz et arasındaki fiyat farkını 4-5 katından daha farklılaştırabilir. Yoksulun protein ihtiyacı bugün ancak beyaz et ile karşılanıyor. Toplumun ucuz et alamaması toplum sağlığı için ciddi sorun yaratabilir. Et fiyatlarının artması ile birlikte süt ineklerinin kesilmesi ile süt fiyatının da artacağının habercisi. Yeterli protein tüketemeyen ülkemizin elindeki biricik et ve ürünlerinden yararlanması ciddi bir sağlık ve gelecek konusu.
Dünyanın en pahalı eti yeme konumuna gelmemizin temeli verimli bir tarım politikamızın olmaması ve ilgisiz özelleştirmelerin ciddi payı bulunmaktadır.
Canlı Hayvan İthali Çözüm mü?
Tam da böyle dönemlerde canlı hayvan ithali gündeme gelmektedir. Canlı hayvanların bir kısmı et için bir kısmında damızlık amacı ile getirtilmiştir. Ülkemiz bilimsel çalışmalarla önem verip yerli ırkları geliştirip toplumun ihtiyaç duyduğu et üretimini sağlamak erine, dışarıdan bu bölgeye adaptasyon sorunu olan hayvan ithaline yönelmiş. Çok yüksek fiyatlar ile alınan hayvanlar ülkemize adapte olmakta zorlanmış, kimi telef olmuştur. Halen ülkemizin arzu edilen ölçüde belirlenmiş bir politikası ne yazık ki yok.
Et Balık Kurumu Neden Kapatıldı ve Sonra Neden Yeniden Kamulaştırıldı?
Et fiyatlarının artması ile başlayan tartışmada Et Üreticileri Birliğinin yaptığı açıklamada “canlı hayvan ithaline izin verilmeli” ifadesi kullanıldı. Bu açıklama 1980′li yıllarda ithal edilen peynir ve et sonrası hayvancılığımızın zarar görmesi ve arkasında Et Balık Kurumunun Özelleştirilmesi ile başlayan et ve ürünlerinin fiyatlarının bugün geldiği yeri bir kez daha gündeme getirdi. Ülkemiz özelleştirme çerçevesinde önce Et-Balık Kurumunu özelleştirdik sonra Et Balık Kurumu yeniden özelleştirmeden çıkarıldı. Ancak bugün piyasadaki rolü %1 kadar olup arz talep dengesini düzenleyecek konumda değildir. Özellikte Doğu ve Güneydoğuda bir taraftan hayvancılık desteklenirken, diğer tarafta halka ucuz et sağlanıyordu diğer tarafta vatandaşın ürettiği hayvan ürünlerini soğuk hava depoları ile kışlık gıda depolamasına yardımcı olmaktaydı. Şimdi o gelenek ortadan kalktı ve vatandaşın et ve et ürünleri ile beslenmesi vahşi piyasanın kurallarının vicdanına kalmıştır.
Bizim gibi tarımsal nüfusu geniş olan ve halen nüfusunun yarısından fazlasının kırsaldan beslendiği ülkeler de tarıma dayalı özelleştirmelerin getirisi ve götürüsünün iyi hesaplanması gerekir. Et Balık Kurumu, Tekel, Şeker Fabrikaları ve diğer tarıma dayalı Kamu İktisadi Teşebbüslerin günümüz koşullarında özelleştirilmesinin bugün yarardan çok ülkemize ve onunla ilgili geçimini sağlayan kişilere zarar vermiştir. Et-Balık Kurumunun özelleştirilmesinin verdiği zararın etkisi bugün yüksek et fiyatı toplumun yeterince beslenememesi ile yaşanmaktadır.
Ne yapmalı?
Sonuç olarak bir tarım ülkesi olan ülkemizin hayvancılıkta gerilemesi sonucu et fiyatının artması, topluma sahtekârların at-eşek eti yedirmesi ülkemizin büyüklüğüne yakışmıyor. Sorun bir bütün olup, sebep sonuç ilişkisi içinde dün alınan bazı politik kararlar bugün et fiyatlarının artmasına ve bunun sonucu sahtekârların at-eşek eti satması noktasına kadar getirmiştir. Bu durum toplumun belenmesine olumsuz etki etmekte bunun yansıması toplumun verimliliğine mutlaka etki edecektir.
Yapılması gereken, ülkemizin önelcikle bir tarım ve gıda politikasının oluşturulması. Tarım bakanlığı ile Sağlık bakanlıklarının birlikte sağlıklı toplum stratejileri programı hazırlamaları mutlaka sağlanmalı.
Belirlenecek makro projeksiyona ve hedefe uygun stratejiler hayta geçirilmelidir.
Bunun için mutlaka insanımızın günlük et ve protein ihtiyacı dikkate alınarak ona uygun ihtiyaç planlanması yapılmalı.
Yeniden hayvancılığı özel önem verilmeli. Güney Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda’nın ve Arjantin’in hayvancılığa verdiği öneme benzer önlemler alınabilir.
Hayvan yetiştiriciliğinde belirli fonların ve verginin azaltılması ve hibelerin yapılması önemli olabilir.
Yerli ırkların iyileştirilmesi çalışmaları için bilimsel çalışmalarla önem verilmeli ve ihtiyaç duyan büyük işletmelere destek sağlanmalıdır.
Gerekirse arz talep dengesi piyasayı düzenleyecek bağımsız özerk Et Balık Kurumu gibi bir birim yeniden organize edilebilmelidir.
Et Balık Kurumu yeniden etkinleştirmeli ve piyasadaki düzenleyici rolü araştırılmalıdır. Bu konuda gerekli denetimlerin yapılması da gözden kaçırılmamalıdır.
Türkiye’nin et ihracatı takvimi yeniden düzenlenmeli.
Bu arada dışarıdan içeriye kaçak et girişi ve işlenmiş et ürünlerinin girişi engellenmelidir
Ülkemize girecek toplumun alışık olmadığı kaçak et pazarına müsaade edilmemelidir. Meracılık ile hayvan yetiştiriciliği paralel düşünülmeli. Çayır mera alanlarının korunması veya genişletilmesi konusunda yasal düzenleme yapılmalı.
Yayla yasağı kaldırılmalı ve vatandaşların kırsalda hayvancılık yapmasının önü açılmalıdır.
Unutmayalım iyi beslenmeyen bir toplum hiçbir sorununu çözemez.
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ,
Ç.Ü. Ziraat Fakültesi,
Türkiye İyi Beslenebiliyor mu?
Türkiye sahip olduğu coğrafya, iklim ve tarım potansiyeli nedeniyle insan beslenmesi için uygun koşullara sahip ender ülkelerden biridir. Ancak ülkemiz sahip olduğu tarım potansiyeline rağmen dünya da iyi beslenemeyen ülkeler arasında sayılmaktadır. Özellikle gıdaların besin elementi ve vitamin içeriğinin düşük olması, ekmek kalitesinin düşüklüğü toplumun sağlık ve düşün hayatına olumsuz etki edeceği kaçınılmazdır. Gıda üretimi, dağıtımı ve bozulan gelir dengesi ve diğer nedenlerden dolayı köylere ve kırsal kesime göre kentlerin hayvansal gıda kaynakları yönünden daha kötü beslendikleri biliniyor. Son yıllarda bir taraftan artan et fiyatlarının yüksekliği, diğer taratan sağlıksız kesilen hayvanlar ve at-eşek eti ile toplum sağlığı ciddi şekilde etkilenmektedir. Sağlıklı bir toplum için herkesin günlük gereksinim duyduğu minimum hayvansal gıdaları sağlıklı et ve et ürünlerinde sağlanması için devletin önlem alması gerekir.
At-Eşek etinin piyasaya çıkması etin pahalı olması sonucu mu?
Son yıllarda Adana kentinin yakasını bırakmayan bir sorun kaçak at-eşek etinin piyasaya sürülmesidir. Sorun eskiden Kayseri’ye mal edilirdi çünkü at-eşek eti ile sucuk yapımı ilişkilendirilirdi. Gerçi geçmişten beri değişik lokanta, kafeterya, kasap ve benzeri işyerlerinde bu etlerin satıldığı söylenirdi ancak Adana’da peş peşe kaçak at-eşek etinin vatandaşa yedirilmesi, bazı ahırlarda yaşlı eşeklerin bulunması kadar etkili olmamıştı. Özellikle Çukurova Üniversitesi öğrencilerinin kaldığı Kredi Yurtlara bağlı Fevzi Çakmak yurduna ve bazı hastanelere söz konusu etlerin aynı firma tarafından sağlanması konunun boyutunun genişlediğini gösteriyor. Üniversite öğrencileri üniversite içinde protesto gösterisi yaptılar. Arkasından basına sızan haberlerde protesto gösterisi yapan öğrenciler hakkında soruşturmanın açılması daha fazla ses getirdi. Adana valisi Sayın İlhan Atış “çok az et kebaplık olarak satılmış” ifadesi ile kamuoyunun tepkisini hafifletmeye çalıştıysa da Adana kentini at-eşek eti yemekle bilinir olma
9 Şubat tarihli gazetelerde Gaziantep zabıta ekiplerinin “Hindistan’dan kaçak olarak getirildiği belirlenen 370 kilo bufalo eti ile 160 kilo kokmuş tavuk eti” yakaladıklarını yazıyordu. Bu haberler okununca doğal olarak sağlıklı gıda bulma konusundaki kaygı ve güvensizlikler daha da artmaktadır.
Neden eşek-at eti yedirilmek isteniyor?
Bir tarım ülkesi olan Türkiye’de hayvancılığın uzun zamandır ihmal edilmesi, Güney doğuda terör nedeniyle başlayan göç, ithal edilen et bugünlerde yaşanacakların habercisiydi. 1980′li yıllarda dışarıdan hayvansal ürünlerin ithal edilmesi ile kendiliğinden ülkemiz hayvancılığı bir anda ekonomik olmaktan çıkmıştır. Kısa sürede vatandaş hayvanlarını elden çıkardı ve kentlerin varoşlarına taşınarak kısa sürede yoksullaşmışlardı. Devlet özelleştirme süreci ile Et Balık Kurumu kelepir fiyatına satıldı ve vatandaşın hayvanları ve et ürünleri alınamaz olmuştu. Bütün bunların sonucunda bugün et fiyatları Avrupa Ülkelerinden daha pahalıya gelince doğal olarak bazı sahtekârlar da yaşlı, hasta hayvanları toplayıp ucuz et üreterek pahalıya satma yoluna gitmişlerdir. 72 milyonluk nüfusu ile ülkemizin et ihtiyacı karşılanamadığı için son yıllarda kırmızı et açığı nedeniyle fiyatların bir yılda yüzde 50′den fazla arttığı ATO başkanı Sinan Aygün tarafından açıklanmıştır.
At-eşek eti yeniliyor mu?
Birçok toplumda at-eşek eti yeniliyor ancak ülkemiz insanın alışık olmadığı ve beslenme kültüründe olmayan bu tür etlerin topluma isteği dışında yedirilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Hiçbir topluma istemediği bir etin bu şekilde yedirilmesi yanlış. Söz konusu etlerin yaşlı, hasta ve hijyen koşullarından uzak ortamda ahırlarda kesilmesi ile sunulması başlı başına sağlık sorununu gündeme getirmiştir.
Maalesef ülkemizde çoğu insanın tüketim alışkanlığı ile satın alma konusunda hassas olmadığı bilindiğinde insana bu şekilde sağlıksız et yedirilmesi kabul edilemez.
Dünyanın En Pahalı Eti Türkiye’de mi yeniliyor?
Ülkemizde hayvan sayısının azalması ile başlayan arz talep dengesi beraberinde et fiyatlarını aniden artırdı. Geçen aylarda bulunduğum bir çok Avrupa ülkesindeki reyonlardaki et fiyatlarının bizim gibi dünyanın 8. büyük tarım ülkesine göre daha ucuz olması beni şaşırttı. Gazete haberlerine göre Almanya’da etin kilosu 7 dolar, Romanya’da 5 dolar, Bulgaristan’da 3.5, Avusturya’da 2.5, Brezilya’da 2 dolar iken Türkiye’de 16 dolar değerindeymiş.
2008 yılında 19 TL olan et fiyatı bugün 30 TL sınırını aşmıştır. Geçen yıldan bu yana %50-60 oranında arttığı belirtiliyor. Yaşanan gelişmeler ve eldeki mevcut hayvan potansiyeli ile talebin karşılanması dikkate alındığında et fiyatlarının daha da artacağı söyleniyor. Basına yansıyan haberler Rusya’nın Türkiye’den beyaz et ithal etme isteği ve bu durumun arz talep dengesinin değişebileceği yönündedir. Türkiye’nin beyaz et üretimi 1.250 .000 ton olan ülkemizin artan ihracat talebi beyaz et fiyatını artırabilir. Türkiye’deki beyaz etin fiyatının da artacağı beklenmesi kırmızı et ile beyaz et arasındaki fiyat farkını 4-5 katından daha farklılaştırabilir. Yoksulun protein ihtiyacı bugün ancak beyaz et ile karşılanıyor. Toplumun ucuz et alamaması toplum sağlığı için ciddi sorun yaratabilir. Et fiyatlarının artması ile birlikte süt ineklerinin kesilmesi ile süt fiyatının da artacağının habercisi. Yeterli protein tüketemeyen ülkemizin elindeki biricik et ve ürünlerinden yararlanması ciddi bir sağlık ve gelecek konusu.
Dünyanın en pahalı eti yeme konumuna gelmemizin temeli verimli bir tarım politikamızın olmaması ve ilgisiz özelleştirmelerin ciddi payı bulunmaktadır.
Canlı Hayvan İthali Çözüm mü?
Tam da böyle dönemlerde canlı hayvan ithali gündeme gelmektedir. Canlı hayvanların bir kısmı et için bir kısmında damızlık amacı ile getirtilmiştir. Ülkemiz bilimsel çalışmalarla önem verip yerli ırkları geliştirip toplumun ihtiyaç duyduğu et üretimini sağlamak erine, dışarıdan bu bölgeye adaptasyon sorunu olan hayvan ithaline yönelmiş. Çok yüksek fiyatlar ile alınan hayvanlar ülkemize adapte olmakta zorlanmış, kimi telef olmuştur. Halen ülkemizin arzu edilen ölçüde belirlenmiş bir politikası ne yazık ki yok.
Et Balık Kurumu Neden Kapatıldı ve Sonra Neden Yeniden Kamulaştırıldı?
Et fiyatlarının artması ile başlayan tartışmada Et Üreticileri Birliğinin yaptığı açıklamada “canlı hayvan ithaline izin verilmeli” ifadesi kullanıldı. Bu açıklama 1980′li yıllarda ithal edilen peynir ve et sonrası hayvancılığımızın zarar görmesi ve arkasında Et Balık Kurumunun Özelleştirilmesi ile başlayan et ve ürünlerinin fiyatlarının bugün geldiği yeri bir kez daha gündeme getirdi. Ülkemiz özelleştirme çerçevesinde önce Et-Balık Kurumunu özelleştirdik sonra Et Balık Kurumu yeniden özelleştirmeden çıkarıldı. Ancak bugün piyasadaki rolü %1 kadar olup arz talep dengesini düzenleyecek konumda değildir. Özellikte Doğu ve Güneydoğuda bir taraftan hayvancılık desteklenirken, diğer tarafta halka ucuz et sağlanıyordu diğer tarafta vatandaşın ürettiği hayvan ürünlerini soğuk hava depoları ile kışlık gıda depolamasına yardımcı olmaktaydı. Şimdi o gelenek ortadan kalktı ve vatandaşın et ve et ürünleri ile beslenmesi vahşi piyasanın kurallarının vicdanına kalmıştır.
Bizim gibi tarımsal nüfusu geniş olan ve halen nüfusunun yarısından fazlasının kırsaldan beslendiği ülkeler de tarıma dayalı özelleştirmelerin getirisi ve götürüsünün iyi hesaplanması gerekir. Et Balık Kurumu, Tekel, Şeker Fabrikaları ve diğer tarıma dayalı Kamu İktisadi Teşebbüslerin günümüz koşullarında özelleştirilmesinin bugün yarardan çok ülkemize ve onunla ilgili geçimini sağlayan kişilere zarar vermiştir. Et-Balık Kurumunun özelleştirilmesinin verdiği zararın etkisi bugün yüksek et fiyatı toplumun yeterince beslenememesi ile yaşanmaktadır.
Ne yapmalı?
Sonuç olarak bir tarım ülkesi olan ülkemizin hayvancılıkta gerilemesi sonucu et fiyatının artması, topluma sahtekârların at-eşek eti yedirmesi ülkemizin büyüklüğüne yakışmıyor. Sorun bir bütün olup, sebep sonuç ilişkisi içinde dün alınan bazı politik kararlar bugün et fiyatlarının artmasına ve bunun sonucu sahtekârların at-eşek eti satması noktasına kadar getirmiştir. Bu durum toplumun belenmesine olumsuz etki etmekte bunun yansıması toplumun verimliliğine mutlaka etki edecektir.
Yapılması gereken, ülkemizin önelcikle bir tarım ve gıda politikasının oluşturulması. Tarım bakanlığı ile Sağlık bakanlıklarının birlikte sağlıklı toplum stratejileri programı hazırlamaları mutlaka sağlanmalı.
Belirlenecek makro projeksiyona ve hedefe uygun stratejiler hayta geçirilmelidir.
Bunun için mutlaka insanımızın günlük et ve protein ihtiyacı dikkate alınarak ona uygun ihtiyaç planlanması yapılmalı.
Yeniden hayvancılığı özel önem verilmeli. Güney Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda’nın ve Arjantin’in hayvancılığa verdiği öneme benzer önlemler alınabilir.
Hayvan yetiştiriciliğinde belirli fonların ve verginin azaltılması ve hibelerin yapılması önemli olabilir.
Yerli ırkların iyileştirilmesi çalışmaları için bilimsel çalışmalarla önem verilmeli ve ihtiyaç duyan büyük işletmelere destek sağlanmalıdır.
Gerekirse arz talep dengesi piyasayı düzenleyecek bağımsız özerk Et Balık Kurumu gibi bir birim yeniden organize edilebilmelidir.
Et Balık Kurumu yeniden etkinleştirmeli ve piyasadaki düzenleyici rolü araştırılmalıdır. Bu konuda gerekli denetimlerin yapılması da gözden kaçırılmamalıdır.
Türkiye’nin et ihracatı takvimi yeniden düzenlenmeli.
Bu arada dışarıdan içeriye kaçak et girişi ve işlenmiş et ürünlerinin girişi engellenmelidir
Ülkemize girecek toplumun alışık olmadığı kaçak et pazarına müsaade edilmemelidir. Meracılık ile hayvan yetiştiriciliği paralel düşünülmeli. Çayır mera alanlarının korunması veya genişletilmesi konusunda yasal düzenleme yapılmalı.
Yayla yasağı kaldırılmalı ve vatandaşların kırsalda hayvancılık yapmasının önü açılmalıdır.
Unutmayalım iyi beslenmeyen bir toplum hiçbir sorununu çözemez.
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ,
Ç.Ü. Ziraat Fakültesi,