Koyun, keçi, sığır ve deve isimleriyle bilinen erkekli-dişili “sekiz eş” hayvanı, kurban edilebilecek hayvanlar olarak tercih ve tayin etme işinde tek yetkili elbette Kur’ân’dır. Kur’ân’a bakacağız. Cevabımızı Kur’ân’dan alacağız.
İslâmiyet öncesi cahiliye Arapları bazı hayvanları bazı şartlarla haram sayarlar, yemezlerdi. Meselâ beş defa doğuran ve beşinci yavrusu da dişi olan deveye “bahîra” derler ve yemezlerdi. Bu hayvanların kulaklarını çenterler; etini yemezler, sütünü sağmazlardı ve bu hayvanları putlara bırakırlardı. Sâibe dedikleri yine bir kısım develeri putlar n----- serbest bırakırlar; sütünü içmezler ve sütünü sadece misafirlere ikram ederlerdi. Biri erkek, diğeri dişi olmak üzere ikiz doğuran koyun veya deveye vâsile derler ve erkek yavruyu puta kurban ederlerdi. On nesli dölleyen erkek deveye ham derler; etini yemezler, serbest bırakırlardı.
Kur’ân bu batıl anlayışları kökünden reddeder: “Allah bahîra, sâibe, vâsile ve hâm diye bir şey meşrû kılmamıştır. Fakat kâfirler, yalan yere Allah’a iftira etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz.”
Kur’ân aynı anlayışı şu ayetlerde de reddederken “en’âm” dediği hayvanların hangileri olduğunu da isim isim açıklar: “En’âmdan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan O’dur. Allah’ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır. (Onlar) sekiz eştir: Koyundan iki, keçiden iki... De ki: O, bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana ilimle söyleyin. Deveden de iki, sığırdan da iki (yarattı.) De ki: O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah’ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz? Bilgisizce insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim vardır! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”
Görüldüğü gibi bu ayetlerde Kur’ân koyunu, keçiyi, sığırı ve deveyi “sekiz eş nimet hayvanı” sıfatıyla isim isim zikreder ve bunların bazısını bazı şartlarda haram sayan batıl inançları kınar, kökünden söküp atar.
Kur’ân bir diğer ayette de bu “sekiz eş” hayvanın Allah’ın rahmet hazinesinden insanlar için “indirildiğini” kaydeder. Ayet şöyledir: “Allah sizi bir tek nefisten (Âdem’den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi.”
Bu ayette “sekiz eş yarattı” ifadesi yerine, “sekiz eş indirdi.” ifadesinin tercih edilmesi üzerinde yoğunlaşan Üstad Bedîüzzaman hazretleri, sekiz tür mübarek hayvanın biz insanlık için sırf rahmet hazinesinden, yani Cennetten sırf nimet olarak indirildiğini ve gönderildiğini kaydeder. Öyle ki, o mübarek hayvanlar bütün cihetleriyle bütün insanlığa nimettir. Kılından ve yününden evler, ev malzemeleri, çadırlar ve elbiseler; etinden güzel ve leziz yemekler; sütünden, yağından, yoğurdundan benzersiz derecede faydalı ve sıhhî gıda ürünleri; derilerinden giysiler, kürkler, ayakkabılar… Ve hatta gübrelerinden ziraat bitkilerinin rızkı, yiyeceği ve kullanacağı mineraller ve insanların gerek tezek olarak, gerekse bio-enerji olarak yakıtı elde edilmektedir ki, bu yönleriyle bu mübarek hayvanlar insanlık için cisimleşmiş birer nimet külçesi ve rahmet yumağıdır.
Üstad Bediüzzaman’a göre, onun içindir ki, yağmura “rahmet” dendiği gibi, bu hayvanlara da “en’âm” denilmiştir. Yani nasıl ki rahmet cisimleşmiş yağmur olmuş; nimet de cisimleşmiş keçi, koyun, öküz ile manda ve deve şekillerini almışlar. Gerçi bu hayvanların maddeleri ve cismanî vücutları dünyada yaratılıyor. Fakat nimet sıfatı ve rahmet manası bu hayvanlarda, maddî vücutlarının tamamen üstüne çıktığından; “enzele” (=İndirdi) tabiriyle anlaşılıyor ki, Hâlık-ı Rahîm bu mübarek hayvanları doğrudan doğruya rahmet hazinesinin birer hediyesi olarak, yüksek rahmet mertebesinden ve manevî ve ulvî Cennetinden yeryüzüne indirmiştir.
Üstad Bedîüzzaman hazretleri bunu şöyle örneklendirir: Nasıl ki bazen çok kıymetsiz bir maddeye çok kıymetli bir san’at nakşedilebilir. Bu durumda o şeyin maddesi nazara alınmaz ve ona san’at noktasında kıymet verilir. Bazen de bunun tersi olabilir. Aynen bunun gibi bazen cismanî bir maddede o kadar nimet ve rahmet manası bulunur ki, yüz defa maddesinden ziyade ehemmiyetli oluyor. Âdeta cismanî maddesi gizlenir; hüküm nimet cihetine bakar.
Diğer yandan; sivrisinekten yılana, akrepten kurta ve arslana kadar insanlara zarar veren ve korku salan bir yığın hayvana karşı; koca manda, koca öküz ve koca deve gibi mahlûkat insana son derece itaatkâr, insana boyun eğmiş, insanın emrinden çıkmıyor. Hatta zayıf çocuğa kocaman bir devenin yuları verilirse, koca devenin küçük çocuğa itaat ettiği görülüyor.
İşte Kur’ân, “Allah sizin için sekiz eş en’âm (nimet hayvanları) indirdi.” Ayetiyle manen bildiriyor ki: Bu mübarek hayvanlar dünya hayvanları değil ki vahşet versin, korku salsın, zararı dokunsun! Bu hayvanlar bir manevî Cennetin hayvanlarıdırlar. Onun için her yönüyle faydalı ve zararsızdırlar. Çünkü bunların nimet ciheti yukarıdan, yani rahmet hazinesinden indiriliyor. Nitekim bu hayvanların yaşamaları rızık ile mümkündür. Rızıkları ottur. Otların rızıkları yağmurdur. Yağmur ki hayat kaynağıdır, rahmettir ve rahmet cihetiyle elbette semadan gönderilmektedir. Kur’ân’ın “Rızkınız semadadır” ayeti de buna işaret ediyor.
Öyle ise denilebilir ki, zaten Cennetten indirilen bu hayvanlar Allah için kurban edilmekle aslında ölmüş olmamakta, yok olmamakta, hayattan gitmemekte; bilakis, bir nevi şehâdet rütbesi kazanarak Cennetteki derecelerini artırmaktadırlar.
Demek Kur’ân, “Biz, her ümmete, en’âm hayvanlarından kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah’ın adını ansınlar diye, kurban kesmeyi gerekli kıldık…” ayetiyle ve “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” ayetiyle meşru ve vacip kıldığı kurban kesme işini, “en’âm” diyerek birer nimet yumağı olduklarına işaret ettiği ve yukarıya aldığımız ayette de açıkça isimlendirdiği koyun, keçi, sığır, manda ve deve ile sınırlandırmış bulunmaktadır. Binaenaleyh, dişili-erkekli olmak üzere bu dört çift hayvandan kurban olmakta; sâir hayvanlardan kurban olmamaktadır
İslâmiyet öncesi cahiliye Arapları bazı hayvanları bazı şartlarla haram sayarlar, yemezlerdi. Meselâ beş defa doğuran ve beşinci yavrusu da dişi olan deveye “bahîra” derler ve yemezlerdi. Bu hayvanların kulaklarını çenterler; etini yemezler, sütünü sağmazlardı ve bu hayvanları putlara bırakırlardı. Sâibe dedikleri yine bir kısım develeri putlar n----- serbest bırakırlar; sütünü içmezler ve sütünü sadece misafirlere ikram ederlerdi. Biri erkek, diğeri dişi olmak üzere ikiz doğuran koyun veya deveye vâsile derler ve erkek yavruyu puta kurban ederlerdi. On nesli dölleyen erkek deveye ham derler; etini yemezler, serbest bırakırlardı.
Kur’ân bu batıl anlayışları kökünden reddeder: “Allah bahîra, sâibe, vâsile ve hâm diye bir şey meşrû kılmamıştır. Fakat kâfirler, yalan yere Allah’a iftira etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz.”
Kur’ân aynı anlayışı şu ayetlerde de reddederken “en’âm” dediği hayvanların hangileri olduğunu da isim isim açıklar: “En’âmdan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan O’dur. Allah’ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır. (Onlar) sekiz eştir: Koyundan iki, keçiden iki... De ki: O, bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana ilimle söyleyin. Deveden de iki, sığırdan da iki (yarattı.) De ki: O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah’ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz? Bilgisizce insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim vardır! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”
Görüldüğü gibi bu ayetlerde Kur’ân koyunu, keçiyi, sığırı ve deveyi “sekiz eş nimet hayvanı” sıfatıyla isim isim zikreder ve bunların bazısını bazı şartlarda haram sayan batıl inançları kınar, kökünden söküp atar.
Kur’ân bir diğer ayette de bu “sekiz eş” hayvanın Allah’ın rahmet hazinesinden insanlar için “indirildiğini” kaydeder. Ayet şöyledir: “Allah sizi bir tek nefisten (Âdem’den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi.”
Bu ayette “sekiz eş yarattı” ifadesi yerine, “sekiz eş indirdi.” ifadesinin tercih edilmesi üzerinde yoğunlaşan Üstad Bedîüzzaman hazretleri, sekiz tür mübarek hayvanın biz insanlık için sırf rahmet hazinesinden, yani Cennetten sırf nimet olarak indirildiğini ve gönderildiğini kaydeder. Öyle ki, o mübarek hayvanlar bütün cihetleriyle bütün insanlığa nimettir. Kılından ve yününden evler, ev malzemeleri, çadırlar ve elbiseler; etinden güzel ve leziz yemekler; sütünden, yağından, yoğurdundan benzersiz derecede faydalı ve sıhhî gıda ürünleri; derilerinden giysiler, kürkler, ayakkabılar… Ve hatta gübrelerinden ziraat bitkilerinin rızkı, yiyeceği ve kullanacağı mineraller ve insanların gerek tezek olarak, gerekse bio-enerji olarak yakıtı elde edilmektedir ki, bu yönleriyle bu mübarek hayvanlar insanlık için cisimleşmiş birer nimet külçesi ve rahmet yumağıdır.
Üstad Bediüzzaman’a göre, onun içindir ki, yağmura “rahmet” dendiği gibi, bu hayvanlara da “en’âm” denilmiştir. Yani nasıl ki rahmet cisimleşmiş yağmur olmuş; nimet de cisimleşmiş keçi, koyun, öküz ile manda ve deve şekillerini almışlar. Gerçi bu hayvanların maddeleri ve cismanî vücutları dünyada yaratılıyor. Fakat nimet sıfatı ve rahmet manası bu hayvanlarda, maddî vücutlarının tamamen üstüne çıktığından; “enzele” (=İndirdi) tabiriyle anlaşılıyor ki, Hâlık-ı Rahîm bu mübarek hayvanları doğrudan doğruya rahmet hazinesinin birer hediyesi olarak, yüksek rahmet mertebesinden ve manevî ve ulvî Cennetinden yeryüzüne indirmiştir.
Üstad Bedîüzzaman hazretleri bunu şöyle örneklendirir: Nasıl ki bazen çok kıymetsiz bir maddeye çok kıymetli bir san’at nakşedilebilir. Bu durumda o şeyin maddesi nazara alınmaz ve ona san’at noktasında kıymet verilir. Bazen de bunun tersi olabilir. Aynen bunun gibi bazen cismanî bir maddede o kadar nimet ve rahmet manası bulunur ki, yüz defa maddesinden ziyade ehemmiyetli oluyor. Âdeta cismanî maddesi gizlenir; hüküm nimet cihetine bakar.
Diğer yandan; sivrisinekten yılana, akrepten kurta ve arslana kadar insanlara zarar veren ve korku salan bir yığın hayvana karşı; koca manda, koca öküz ve koca deve gibi mahlûkat insana son derece itaatkâr, insana boyun eğmiş, insanın emrinden çıkmıyor. Hatta zayıf çocuğa kocaman bir devenin yuları verilirse, koca devenin küçük çocuğa itaat ettiği görülüyor.
İşte Kur’ân, “Allah sizin için sekiz eş en’âm (nimet hayvanları) indirdi.” Ayetiyle manen bildiriyor ki: Bu mübarek hayvanlar dünya hayvanları değil ki vahşet versin, korku salsın, zararı dokunsun! Bu hayvanlar bir manevî Cennetin hayvanlarıdırlar. Onun için her yönüyle faydalı ve zararsızdırlar. Çünkü bunların nimet ciheti yukarıdan, yani rahmet hazinesinden indiriliyor. Nitekim bu hayvanların yaşamaları rızık ile mümkündür. Rızıkları ottur. Otların rızıkları yağmurdur. Yağmur ki hayat kaynağıdır, rahmettir ve rahmet cihetiyle elbette semadan gönderilmektedir. Kur’ân’ın “Rızkınız semadadır” ayeti de buna işaret ediyor.
Öyle ise denilebilir ki, zaten Cennetten indirilen bu hayvanlar Allah için kurban edilmekle aslında ölmüş olmamakta, yok olmamakta, hayattan gitmemekte; bilakis, bir nevi şehâdet rütbesi kazanarak Cennetteki derecelerini artırmaktadırlar.
Demek Kur’ân, “Biz, her ümmete, en’âm hayvanlarından kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah’ın adını ansınlar diye, kurban kesmeyi gerekli kıldık…” ayetiyle ve “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” ayetiyle meşru ve vacip kıldığı kurban kesme işini, “en’âm” diyerek birer nimet yumağı olduklarına işaret ettiği ve yukarıya aldığımız ayette de açıkça isimlendirdiği koyun, keçi, sığır, manda ve deve ile sınırlandırmış bulunmaktadır. Binaenaleyh, dişili-erkekli olmak üzere bu dört çift hayvandan kurban olmakta; sâir hayvanlardan kurban olmamaktadır