Hayatın içinden kestirme bir yol mu ararsınız? İnceden, nüktedan bir anlatımla yaralanmadan, anne şefkati gibi sarıp sarmalanmak mı? Sevgilerinizi sunmak, fikirleri çoğaltmak mı? Yoksa buluşmak mı senin gibi düşünen diğer insanlarda… Dizeleşen kelimelerde, çoğalmak mı istersiniz? Hayatın bir köşesinde gizlenen dizeler mi, şiirleşen hayatı mı tercih edersiniz?
Gönlün yıkanarak, düşüncelerin billurlaşması, kötü olandan arınması adına söylenirken dizeler incitmeden dizeleşir kelimeler. Bazen okunan, bazen yazılan dizeler; gönül teline basar geçer. Her telse bir duygu sağanağı yaşatır gönülde. Bakışın, duyuşun, düşüncenin iklimleri değişiverir. Ta ki dizelerin girmediği kılcal damar kalmayacak, ta ki geçit vermez kayaları aşan sözcükler, insanın beyninde yaşatacağı patlamalar olana kadar dizeler bekler… Patlamaların gerçekleşmesi ile değişen düşünceler, duygular… Kaba kuvvetin, baskının, şiddetin olmadığı, uçsuz bucaksız deryada dolaşan kendini arayan yolcu misali… Dizelerde kendini bulan insanlar… Dizeler akıp gidecek gönüle, dizeler akıp gidecek kaleme… Sonra insani duyarlılıkla filizlenen, baharı erken yaşatan düşünceler, boy veren sevgiler çoğalacak…
Şiir; sessizce girer koynuna. Kimi gün derin yaralar açar, kimi gün kendinle hesaplaştırır, kimi gün insan olduğumuzu anlatır. Bittiğini yok olduğunu düşündüğümüz insani duyarlılığımızın kanıtı oluverir… Ruhun dili bedense, kalbin dili de sevgiyse bu sevgiyi bu güzel duyguları var eden şiirler…
“Şiir kalesini fethetmek için en kısa yolu tercih eder; onu içten fetheder, kalenin anahtarının teslimine gerek kalmadan.” Şiir; zoru değil kolay yolu tercih eden söz iklimi. Şairlerin silahıdır, dizeler. Okuyan beyninden, yüreğinden alacağı yaralarla hep yeniden doğuşunun güzelliğini yaşayacak… Belki bir aşkın lezzetine dizelerde varacak... Belki hiç hissetmediği ayrılığın kırık kanadını koluna takacak… Belki toplumun yarasını, belleklere kazıyacak. Belki kararan dünyasına pencereler açacak… Belki de bakıp da göremediği güzellikleri keşfedecek… Evet, dizeler hep kendini, okuyanla yenileyecek. Ve can bulacak okuyucuda. Gönüllerde yer eden dizeler, gün gelecek şairin olmaktan çıkacak ve sevenlerin olacak.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dediği gibi “Yanmaktır şiir yazmak, her ozan karanlığı aydınlatmak için kendini yakar bunun adı şiirdir” diyor. Kendini yakan şairlerle, kendini var eden okuyucular çoğalacak kim bilir… Sevgisizliğin arttığı, tahammülsüzlüklerin çoğaldığı toplumda belki Yunus’un sevgi dizeleri yüreğimize sıcak bir dokunuş olacak. Ve gönlümüzü besleyecek… “Sevelim sevilelim,dünya kimseye kalmaz…”
Şiir dilini çok seviyorum. Benim için şiir dili bir araç… En etkili ve en kestirme yol… İyiyi, güzeli, sevgiyi, paylaşımdaki mutluluğu anlatmanın en kolay yolu…İnsanlara olan sevgimi sunmak adına, şiir dilini kendime bir anlatım olarak seçtim. Radyo programlarımda vermeye çalıştığım Şiirleşen Sevgi Dili… Sevginin açamayacağı kapı, aşamayacağı engel olmadığını düşünerek dinleyenlere gönül sesimle dizeleri kendime arkadaş seçtim… Kimi gün sevginin büyüklüğünü paylaştık, kimi gün dostluğun önemini yüreğimize dizelerle işledik…. Ama bir şey vardı ki ; şiirin samimi dili, dinleyenleri her zaman etkiledi… Kimi gün hüzünlendirdi, kimi gün hiç düşünmemiştik dedirterek farklı ufuklar açtı… "Güneşin Olsun Gönlünde Programı”nda ben sadece aracı idim , şiirlerse hep anlattı kendini , dinleyenlere etkili bir dil olma yolunda savaştı… Kimi dinleyici şiiri sevmezken şiirlere yelken açtı. Kimi dinleyen şiir yeteneğini keşfetti… Kimisi affetmenin en büyük erdem olduğunu şiirlerin dizelerinde dinledikçe, beyinsel patlamaları dinleyicilere farklı çıkışlar gösterdi… Beni yalnız bırakmayarak aynı yolda ilerlediğimiz, duyguların dilini birlikte çözdüğümüz tüm radyobek dinleyenlerime, beni yalnız bırakmayan tüm gönül dostlarıma ve tabi ki bu duygu ve düşünceleri dizeleştiren tüm Değerli Şairlerimize çok teşekkür ediyorum… İyi varsınız, iyi ki varız hep birlikte…
Ne mutlu ki şiirler var!
Ne mutlu ki dizeleri yazan değerli şairler var…
Ne mutlu ki şiirlerden hoşlanan, dizeleri anlamaya çalışan güzel dostlar var…
Alıntı
Gönlün yıkanarak, düşüncelerin billurlaşması, kötü olandan arınması adına söylenirken dizeler incitmeden dizeleşir kelimeler. Bazen okunan, bazen yazılan dizeler; gönül teline basar geçer. Her telse bir duygu sağanağı yaşatır gönülde. Bakışın, duyuşun, düşüncenin iklimleri değişiverir. Ta ki dizelerin girmediği kılcal damar kalmayacak, ta ki geçit vermez kayaları aşan sözcükler, insanın beyninde yaşatacağı patlamalar olana kadar dizeler bekler… Patlamaların gerçekleşmesi ile değişen düşünceler, duygular… Kaba kuvvetin, baskının, şiddetin olmadığı, uçsuz bucaksız deryada dolaşan kendini arayan yolcu misali… Dizelerde kendini bulan insanlar… Dizeler akıp gidecek gönüle, dizeler akıp gidecek kaleme… Sonra insani duyarlılıkla filizlenen, baharı erken yaşatan düşünceler, boy veren sevgiler çoğalacak…
Şiir; sessizce girer koynuna. Kimi gün derin yaralar açar, kimi gün kendinle hesaplaştırır, kimi gün insan olduğumuzu anlatır. Bittiğini yok olduğunu düşündüğümüz insani duyarlılığımızın kanıtı oluverir… Ruhun dili bedense, kalbin dili de sevgiyse bu sevgiyi bu güzel duyguları var eden şiirler…
“Şiir kalesini fethetmek için en kısa yolu tercih eder; onu içten fetheder, kalenin anahtarının teslimine gerek kalmadan.” Şiir; zoru değil kolay yolu tercih eden söz iklimi. Şairlerin silahıdır, dizeler. Okuyan beyninden, yüreğinden alacağı yaralarla hep yeniden doğuşunun güzelliğini yaşayacak… Belki bir aşkın lezzetine dizelerde varacak... Belki hiç hissetmediği ayrılığın kırık kanadını koluna takacak… Belki toplumun yarasını, belleklere kazıyacak. Belki kararan dünyasına pencereler açacak… Belki de bakıp da göremediği güzellikleri keşfedecek… Evet, dizeler hep kendini, okuyanla yenileyecek. Ve can bulacak okuyucuda. Gönüllerde yer eden dizeler, gün gelecek şairin olmaktan çıkacak ve sevenlerin olacak.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dediği gibi “Yanmaktır şiir yazmak, her ozan karanlığı aydınlatmak için kendini yakar bunun adı şiirdir” diyor. Kendini yakan şairlerle, kendini var eden okuyucular çoğalacak kim bilir… Sevgisizliğin arttığı, tahammülsüzlüklerin çoğaldığı toplumda belki Yunus’un sevgi dizeleri yüreğimize sıcak bir dokunuş olacak. Ve gönlümüzü besleyecek… “Sevelim sevilelim,dünya kimseye kalmaz…”
Şiir dilini çok seviyorum. Benim için şiir dili bir araç… En etkili ve en kestirme yol… İyiyi, güzeli, sevgiyi, paylaşımdaki mutluluğu anlatmanın en kolay yolu…İnsanlara olan sevgimi sunmak adına, şiir dilini kendime bir anlatım olarak seçtim. Radyo programlarımda vermeye çalıştığım Şiirleşen Sevgi Dili… Sevginin açamayacağı kapı, aşamayacağı engel olmadığını düşünerek dinleyenlere gönül sesimle dizeleri kendime arkadaş seçtim… Kimi gün sevginin büyüklüğünü paylaştık, kimi gün dostluğun önemini yüreğimize dizelerle işledik…. Ama bir şey vardı ki ; şiirin samimi dili, dinleyenleri her zaman etkiledi… Kimi gün hüzünlendirdi, kimi gün hiç düşünmemiştik dedirterek farklı ufuklar açtı… "Güneşin Olsun Gönlünde Programı”nda ben sadece aracı idim , şiirlerse hep anlattı kendini , dinleyenlere etkili bir dil olma yolunda savaştı… Kimi dinleyici şiiri sevmezken şiirlere yelken açtı. Kimi dinleyen şiir yeteneğini keşfetti… Kimisi affetmenin en büyük erdem olduğunu şiirlerin dizelerinde dinledikçe, beyinsel patlamaları dinleyicilere farklı çıkışlar gösterdi… Beni yalnız bırakmayarak aynı yolda ilerlediğimiz, duyguların dilini birlikte çözdüğümüz tüm radyobek dinleyenlerime, beni yalnız bırakmayan tüm gönül dostlarıma ve tabi ki bu duygu ve düşünceleri dizeleştiren tüm Değerli Şairlerimize çok teşekkür ediyorum… İyi varsınız, iyi ki varız hep birlikte…
Ne mutlu ki şiirler var!
Ne mutlu ki dizeleri yazan değerli şairler var…
Ne mutlu ki şiirlerden hoşlanan, dizeleri anlamaya çalışan güzel dostlar var…
Alıntı