Nene Hatun

wien06

V.I.P
V.I.P
NENE HATUN (1857 - 1955)

Erzurum'da doğdu. 98 yıl Erzurum'da yaşadıktan sonra yine Erzurum'da, zatürre hastalığından hayata vedâ etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadınlar Birliği tarafından yılın annesi seçilmişti.

Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı sırasında, Erzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında kahramanca çalıştı. Adını bu şekilde tarihe yazdırdı. Mücâdeleye, küçük yaştaki oğlunu ve kızını evde bırakarak katılmıştı. O sıralarda 20 yaşlarında genç bir gelindi.

7 Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından olan Osmanlı vatandaşı Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir merkezine ulaşıp kara haberi Erzurum'lulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra minârelerden şehir halkına duyuru yapıldı. "Moskof askeri Aziziye Tabyası'nı ele geçirdi." Bu haber, Erzurum halkı tarafından, vatan savunması için emir telakki edildi. Silâhı olan silâhını, olmayanlar; balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya'ya doğru koşmaya başladı. Kadın - erkek tüm Erzurum halkı yollara dökülmüştü. Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan bir tâze gelin de vardı. Ağabeyi bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti . Üç aylık bebeğini emzirmiş, "Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emânet ediyorum." Diyerek vedâlaştıktan sonra birkaç saat önce ölen ağabeyinin kasaturasını alarak sokağa fırlamıştı.


Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası'na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Boğaz boğaza bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Moskof ordusu, baltalı - tırpanlı, taşlı - sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alındı. Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi.


Hemen yaralıların tedâvisine başlandı. Nene Hâtun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek, yaralarını sarmak için çırpınıyordu. Nene Hâtun böyle bir ortamda tanındı ve saygı ile sevil di.


O'nun, vatan için gece başlayan mücâdelesi, tüm düşman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karış toprağında cephâne taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın zaferinde Nene Hâtun'un ve O'nun vatan aşkını paylaşan sivil insanların da payı vardı.


Savaştan sonra da Nene Hâtun, destan kahramanlarına yaraşır bir asâletle yaşadı. Kendisini ziyâret eden NATO'da görevli Amerika'lı subayın bir sorusuna: "O zaman vazifemi yapmıştım. Bu gün de ilerlemiş yaşıma rağmen aynı hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim." cevabını vermişti.
 
f410b5fcef1daaae5ba62ca8067a12ea.jpg

Nene Hatun​

Kahraman kadin​

Doğum
1857 Erzurum

ölüm
1955 Erzurum


Kahraman Türk Kadını (D. 1857, Erzurum – Ö. 1955, Erzurum). Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Çeperler köyünde doğdu. Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Erzurum’daki Aziziye Tabyası’nın savunmasında kahramanca savaşarak adını tarihe yazdırdı. Savaşa, küçük yaştaki oğlunu ve üç aylık kızını evde bırakarak katılmıştı. O sıralarda yirmili yaşlarında, henüz üç yıl önce evlenmiş gencecik bir kadındı.

Türk-Rus Savaşı’nın karışık ve karanlık günleriydi. On beş gün önce, köyleri Rus askerleri tarafından işgal edilince, Nene Hatun ailesiyle birlikte Erzurum’a göç etmişti. Türk ordusu uzunca bir zamandır birçok cephede çarpışıyordu. Savaş Batı cephesinde Gazi Osman Paşa’nın komutasında devam ederken, Doğu cephesinde de Ahmet Muhtar Paşa yönetiminde tüm hızıyla sürüyordu. Erzurum’u ele geçirmeyi hedefleyen Ruslar, şehrin 10 km kuzeydoğusunda bulunan Top Dağı’ndaki Aziziye Tabyası’nı baskınla ele geçirmeyi planlamıştı. Bunun için de Türk dilini konuşan Ermeni köylülerin yardımıyla gizlice harekete geçerek, sinsice yaklaştılar ve o sırada Tabya’yı savunan bir avuç Türk askerini derin uykuda yakaladılar. 8-9 Kasım l877 gecesi saldırıp uykudaki nöbetçileri şehit ettiler. Böylece Rus askerleri hiçbir direnme görmeden Aziziye Tabyası’na yerleştiler. Orada bulunan Türk askerlerini yalnızca biri canını kurtarabilmişti. Erzurum Cephesi Komutanı Ahmet Muhtar Paşa’ya bu kara haberi o asker ulaştırdı.

Bunun üzerine Ahmet Muhtar Paşa, Erzurum halkından yardım istedi.

O gün sabah ezanı yerine minarelerden “Moskof Aziziye Tabyası’na girdi!” sesleri yükselmeye başladı. Bu haberin ardından, Erzurumlular kadın erkek ellerine ne geçirdilerse; silâhı olan silâhını, olmayanlar ise balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak, ölüme gittiklerini bilerek Aziziye Tabyası’na doğru koşmaya başladılar.

O sırada, erkeği cephede savaşan Nene Hatun, henüz yirmi yaşında bir genç kadındı. Kundaktaki üç aylık kızını emzirerek ve ondan biraz büyük olan oğlunu; “Sizi bana Allah verdi. Ben de ona emanet ediyorum.” diyerek onlarla vedalaştıktan sonra, cepheden yaralı gelip birkaç saat önce ölen ağabeyinin tüfeğini aldı ve Tabya’ya doğru koşanlar arasına katıldı.

Erzurumlular Tabya’ya varıldığında, ön sıradakiler Rusların açtığı yaylım ateş karşısında şehit düştüler. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldı, demir kapıları kırıp içeri girildiler ve göğüs göğse bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Rus ordusu; baltalı-tırpanlı, taşlı-sopalı halk karşısında yarım saat tutunabildi. 2300’e yakın Rus askeri öldürülerek Tabya geri alındı. Türkler ise 1000 kadar şehit verilmişlerdi.

Sağ kalanların hemen yaralarının tedavisine başlanıldı. Nene Hatun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek, yaralarını sararabilmek için çırpınıyordu.

Nene Hatun böyle bir ortamda tanındı, sayıldı ve sevildi. Onun vatan için o gece başlayan mücadelesi, tüm düşman Erzurum’dan kovuluncaya dek sürdü. Erzurum’un her karış toprağında cephane taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı.

Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın zaferinde Nene Hatun’un ve onun vatan aşkını paylaşan sivil insanların katkısı büyüktü.

Bir başka öyküde de Nene Hatun’un babası, kardeşi ve kayınbiraderinin cepheye gittiği, Türklerin kılıçtan geçirildiğini duyunca çocuklarını evde bırakıp cepheye koştuğu anlatılır. Babasının, kardeşinin ve kayınbiraderinin cesedini cephede görür, eve döner. Üç aylık kızının karnının Ermeni askerlerince deşildiğini de görür. Bunun üzerine on yedi Ermeni askerini öldürür.

Nene Hatun’un mücadelesi Rusların tümü Erzurum’dan kovuluncaya kadar sürdü. Erzurum’un her karış toprağında cephane taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Savaştan sonra da Nene Hatun, destan kahramanlarına yaraşır bir asaletle yaşadı.

Sonraki yıllarda oğlunu Çanakkale Savaşı’nda şehit veren Nene Hatun, Kurtuluş Savaşı başladığında yaşı ilerlediği için cepheye gidip savaşamadı. 1954 yılında Orgeneral Nurettin Baransel’in gayretleriyle kendisine “3.Ordunun Nenesi” unvanı verilerek küçük bir maaş bağlandı.

1955 yılında, ölümünden birkaç ay önce Türk Kadinlar Birligi tarafından “Yılın Annesi” seçilmişti.

Erzurum’da yapılan NATO manevraları sırasında, Amerikalı General Ridgway bu yüce insanı ziyaret ederek elini öptü.

Nene Hatun, Amerikalı generale, “Ben o zaman gereğini yapmıştım. İlerlemiş yaşıma rağmen bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım. Aynı hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim.” dedi.

Nene Hatun, bir kahramanlık ve analık simgesi olarak 98 yaşına dek yaşadı. 22 Mayıs 1955’te zatürree hastalığından öldü.

Türk kadınlarının kahramanlık simgesi durumuna gelen Nene Hatun’un, türbesi Aziziye Tabyası'ndadır.



Nene Hatun o günleri şöyle anlatmıştı:



“Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da üç aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden ‘Moskof Aziziye’ye girdi’ diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, ‘Seni öldüreni öldüreceğim’ diye ant içtim.

Yavrularımı Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Halk sel gibi Aziziye’ye akıyordu. Tabya’nın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan inip kalkıyordu.”
 
Geri
Top