• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

nerden baksan bir gençliğin ağır bedeli bize hazan bize hüzün

zemheri

Usta
12 Eylül'den bir simitçi hikayesi


İhtilal davul zurnayla gelmişti adeta. Peşinden de artan sıkıyönetim baskısı, tutuklamalar, işkence, eziyet. Şimdilerde Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanmış yürek parçalayıcı hadiseler hatırlatılıyor. Ama o dönemde Ankara'da yani Mamak'ta, İstanbul'da Balmumcu'da yaşanan tablolar da ondan pek farklı değildi. İşte Radikal'den Avni Özgürel'in yazısı



12 Eylül'ün hatırlattığı tablolar

30 seneye yaklaşıyor neredeyse. Altında kaldığımız 12 Eylül çığı kınk dökük anı haline dönüşmeye başladı belleklerimizde. İhtilal tablosunu genç kuşakların gözünde canlandırmak için yaşanan zorluklan hatırlamak dahi sıkıntı veriyor artık. Bir kısmını Zincirbozan'da yazdım bunların. İçlerinde biridir aşağıdaki.

Simitçi Kerim

Anlatacağım olay kaçıncı gözaltına alınışım-daydı hatırlamıyorum şimdi. Gün ışıdığında eve gelmişti jandarma timi. Alışmıştım. Gel, deseler paçaları çorabın içine sıkıştırılmış pijamanın üzerine bir pantolon geçirip sessiz sedasız çıkardım. Ama hiçbir zaman öyle yapmadılar. He defasında sözüm ona sakladığımız bir başka suçlu olup olmadığını kontrol edermişcesine gürültüyle odalara dalıp ortalığı ayağa kal-dırdırdılar, eşimi çocuklarımı korkuttuktan sonra söylediler ne istediklerini.

İndik sokağa, pencerelerden uzanan meraklar bakışlar altında cemseye bindirildim; üsteğmen telsizle 'Dokuz kişiyi aldık geliyoruz' diye anons etti ve yola çıktık. Öndeki jipi takip ediyorduk. Benden başka tanımadığım sekiz kişi daha vardı kasada. Karşılıklı oturmuş iki silahlı askerin yanma dizilmiştik. Dikimevi yoluyla Mamak'a gidecektik. Tam Dikimevi'ne geldiğimizde araçlar durakladı ve muhtemelen böyle bir anı bekleyen gençten biri, şimşek hızıyla cemsenin kasasından dışarı atlayıp çapraz istikametteki Abidinpaşa semti tarafına kaçmaya başladı. Askerler ne olduğunu anlayamamışlardı bile. İnip silaha davrandılar. Dur. Ateş. Falan derken çocuk gözden kayboldu... 'Dokuz kişiyi aldım getiriyorum dememiş olsam neyse' diye homurdandığını duyduğum üsteğmen bir süre bekleyip sonra askerlere cemseye binme emri verdi ve tekrar yola çıktık. Mamak'a doğru giderken bir kere daha durduk.

Sebebini neden sonra fark ettim. Bir simitçi fırında yeni doldurduğu tablasıyla caddeye çıkmak üzereydi. Üsteğmen 'Gel' diye işaret edince adamcağız siftah yapacağı zannıyla koşa koşa geldi. Ve gelmesiyle askerlerin onu karga tulumba kasaya bindirmeleri bir oldu. Dokuza tamamlanmıştı kafile. Ne olduğunu anlamamıştı simitçi. 'Kolorduya gidince yanlışlık olmuş deyip bırakacak seni komutan' diyordu askerler. Sabahın köründe gözaltına alındığımız için açtık, askerler dahil hepimiz birer ikişer simit yedik gidene kadar. Mamak'a indiğimizde bizden önce gelenlerin arkasına eklenip alışılageldiği gibi sıraya dizildik... Üsteğmen ortalıktan kaybolmuştu. Simitçi arada bir 'Ben yanlışlık...' diye ileriye çıkmaya yeltendi ama her defasında nöbetçilerin dipçik darbeleriyle ikazı üzerine sıraya döndü. İlerde bir yüzbaşı

'Sağcı mısın, solcu mu' diye sorup ikiye ayırıyordu gelenleri. Suçsuz olduğunu söylemenin manası yoktu, dinlemiyordu.. Sıranın ön taraflarında biri 'Atatürkçüyüm' demek gafletinde bulundu. Tasnifte öyle bir şey yoktu... Dolayısıyla 'Lan sen benimle dalga mı geçiyorsun' diye tekme tokat girişti çocuğa yüzbaşı... Bu tabloyu görünce korkan simitçi bana sordu 'Ne diyeyim abi' diye. 'Sağcıyım de' dedim. Savcılığa götürülürken yanımdaydı. Adının Kerim olduğunu Kastamonu'nun köylerinden birinden geldiğini o sıra öğrendim.

Günler sonra duruşma için salonlardan birine götürülürken tekrar karşılaştık... 'Hayrola bırakmadılar mı seni daha' diye takılacak oldum. Ama işittiklerim kanımı dondurdu. Kurtuluşçular diye bilinen sol gruptan birini öldürdüğü iddia edilmiş, idam isteğiyle yargılanıyordu. Bankta yan yana otururken anlattı; ifadem işkenceyle alındı, kabul etmiyorum de, hâkim seni serbest bırakır, demiş askeri savcılık emrinde çalışan polisler; imzalatmışlardı ne varsa. Güya adamı öldürdükten sonra tabancayı gömdüğü yeri bile polislere göstermişti; buna ilişkin tutanakta da imzası vardı. Avukat tutmasını tavsiye edebildim sadece..

İki günde bir mahkemeye çıkarıldığım için ara ara denk geldik. Nöbetçilerden fırsat bulduğunda hayrına bir avukatın vekaletini aldığını ama onun da pek ilgilenemediğini söyledi. Derken idama mahkûm edildiğini öğrendim. Beni nezaretten götüren jandarma erlerinden biri geçmişte ara ara onunla konuştuğumu hatırlayıp hemşehri olduğumuz düşüncesiyle söylemek ihtiyacını hissetmişti.

Kendi derdimi unuttum soruşturmaya başladım başına ne geldiğini. Benim davalarıma giren avukatlardan rahmetli Kaya beye rica ettim ilgilenmesini. Emekli askeri hâkimdi Kaya Bey. Onun çabasıyla Kerim'in öldürdüğü iddia edilen genci aynı örgütten bir başka kişinin öldürdüğünü; hatta o şahsın bizim simitçiyle aynı yerde yani Mamak'ta aynı günlerde yargılanıp mahkûm olduğunu öğrendik. Ve o sayede Askeri Yargıtay safhasında Kerim'in darağacından kurtulup beraat ettiğini..
 
12 Eylül üzerine hangi kitaba elim gitse masum yüzlerce insan infazından bahsediliyor yeterince dinlenmeden yargısız infazlardan bugün bir terörist ele bası için bile insan haklarından bahsedilirken onlar için sadece allahtan rahmet diliyorum.
 
Geri
Top