Matematikte nokta boyutsuzdur ama ölçümlerde nirengi noktası olarak kullanılıyor. Cümleleri de bir nokta bitiriyor. Fizikçilere göre evren bir noktadan doğdu ve iş G noktasının keşfine kadar gitti .Peki nokta gerçekte ne ifade ediyor? Nasıl bu kadar anlama bürünebiliyor? Şimdi bir kalem alın ve deftere bir nokta koyun. Bu, ilk bakışta küçücük, önemsiz bir leke gibi görünebilir; ama hiç de öyle değil. Bir kere, kağıttaki nokta tam anlamıyla bir nokta sayılmaz. Nitekim M.Ö. 300'de, Mısır'ın İskenderiye kentinde yaşayan Eukleides de buna itiraz etmişti. Kağıttaki kalem lekesine büyüteçle bakıp dikkatle incelediğinizde, bunun pütürlü kağıttaki birkaç noktadan oluşan bir leke olduğunu görürsünüz. Defterdeki noktanın bir boyu, eni, hatta çapı vardır. İşte bu nedenle de gerçek anlamda bir nokta sayılmaz. Eukleides'e göre, noktanın var olmak dışında hiçbir özelliği yoktur. Hatta, geometri bile çizgilerden türetiliyordu, ama iki nokta arasında çizilen çizgilerden... Örneğin, üçgen, birbirine ikişer noktadan bağlanan üç çizginin çatılmasıyla elde ediliyordu. İşte filozoflar da bu “noktadan” itibaren tartışmaya başladı. Kusursuz üçgen var mıdır, yoksa üçgene benzeyen şeyleri ifade etmek için bunu biz mi uydurduk? Bu bağlamda, sırf tekerlek yuvarlaktır demek ve öküz arabasının tekerleğini çizmek için daireyi mi "icat ettik" diye düşünülebilir. İşte bu yüzden, o dönemlerde bu sorunun cevabını verebilmek; yani, gerçekte nokta diye bir şey olup olmadığını öğrenmek çok önemliydi. Sonuçta, matematikle geometri, mühendislik, teknoloji ve bütün o karmaşık formülleriyle fizik bilimi tek bir "nokta"dan türedi: Eukleides'in noktasından.
Felsefede nokta
Sonraki yıllarda işler daha da karıştı. Filozoflar, "nokta gerçektir", "hayır gerçek değildir" diye ikiye ayrıldılar. Aslında, "kavramlar gerçektir", "hayır kavramlar evreni anlamak için bizim uydurduğumuz ifadelerdir" söylemleri çatışıyordu. Peki, neden küçücük bir noktanın etrafında böyle kızılca kıyamet koparılıyordu? Çünkü nokta ve kavramlar gerçekse, insanoğlu bir gün evrendeki her şeyi kesin olarak bilebilirdi ve inanca gerek kalmazdı. Eğer kavramlar uydurmacaysa, gerçeğe sadece yaklaşık olarak karşılık geliyorsa, mutlak bilgi diye bir şey olmazdı. Tarih boyunca felsefi düzlemde kalan bu tartışmalar, ancak 20. yüzyılda bilimsel bir boyut kazandı.
Einstein'ın ‘Görelilik Teorisi’ne göre, karadeliklerin merkezindeki kütleçekim sonsuzdu. Bu yüzden ışık bile karadeliklerden kaçamıyordu. 25-30 yıl önce, karadeliklerin gerçek olduğu keşfedildi. Keşfedildi keşfedilmesine, ama soru ortada kaldı: Karadeliklerin merkezinde, sonsuz kütleçekim olan bir "nokta" var mıydı? Einstein'ın formüllerine göre vardı. Oysa bazıları, bunun matematiğin sınırlamalarmdan kaynaklandığını söylüyordu. Örneğin 5 sayısını O'a bölemezsiniz. Neden? Tanımsızdır da ondan! Bir şeyi hiçe bölebilir misiniz? Bölemezsiniz.
Zaten fizikçiler de karadeliklerdeki bu noktaya, tekilliğe bulaşmaktan kaçınıyorlar. Onlara göre, ışık hızı fizik yasalarının sınırını çiziyor ve ışık daha karadelikteki tekilliğe ulaşmadan önce, bu karadeliğe çoktan yakalanmış oluyor. Fizikçiler, karadeliğin dış sınırına, bu simsiyah küreye olay utku diyorlar ve karadeliğin çapını buna göre hesaplayarak, tekil1iği bir anlamda görmezden geliyorlar.
Bilimde nokta
İşin "püf noktası" da burada zaten: Acaba, 'Görelilik Teorisi'nde bir tıkanıklık olabilir mi? Ya da sonsuz kütleçekim, sonsuz nicelikler, tanımsız noktalar neden fizikçileri rahatsız ediyor dersiniz? Kuantum fiziği yüzünden elbette! Kuantum fiziğinde, evreni yöneten fizik yasaları, 10-47 saniye ve 10-33 santimetreye karşılık gelen Planck Sabiti'ne kadar geçerli. Daha küçük zaman aralıkları ve daha kısa mesafelerde fizik kuralları işlemiyor. O zaman, karadeliklerin merkezinde sonsuz kütleçekim varsa, o "noktada" neler olup bitiyor? Bilim insanları, başka fizik yasalarının işin içine girdiği kanısında, ama biz bu yasaları bilemiyoruz. Fizikçiler, evrenin, aralarında bir tür boşluk olan "noktalar"dan meydana geldiğini düşünüyorlar. Ve bu noktaların arasını, ‘Kuantum Halka Kütleçekim Kuramı’ gibi tasarımlarla doldurmaya, noktaları bir çizgiyle birleştirmeye çalışıyorlar. Bakalım yakın gelecekte başarılı olabilecekler mi?
Sanatla teknolojinin buluştuğu nokta
Bilgisayar icat edildi mertlik bozuldu. Yağlıboya tablolardaki kusurlu fırça darbelerinin sanatsal bütünlüğünün yerini, ardışık piksellerden oluşan bilgisayar grafikleri aldı. Nedir bu piksel? Piksel, resim noktası demek. Televizyon ya da bilgisayar ekranlarındaki resimler bu ışık noktalarından oluşuyor. Üç ana renk ile gri tonlar da tekselleri, yani desen noktalarını oluşturuyor. Sonuçta tekseller de desenleri meydana getiriyor. Ancak elbette iş, ansiklopedik tanımlar yapmakla sınırlı bir konu değil.
Bazı ressamlar, "bilgisayar sanatçıları"nı suçluyorlar. Onları hiç de sanatsal olmayan ticari grafikler üretmekle itham ediyorlar. "Bilgisayar oyunu grafiklerinin o birbirini tekrar eden desenlerin sanatı olur mu?" diyorlar. 3 boyutlu grafik sanatçılarına göre olur. Ne de olsa bilgisayar oyunlarını da insanlar tasarlıyor. Bu tartışmanın yanıtı, belki de 19. yüzyılın ünlü "noktacı" ressamlarında yatıyor.
Georges Seurat gibi "noktacı" ressamlar, tablolara binlerce küçük renk noktası konduruyorlardı. Resimlere uzaktan bakılınca da bir bütün halinde görülüyordu. Bilgisayar grafikleri de noktalardan oluşuyor. Temel fark, bilgisayar grafiklerinin kusursuz, birbirinin tıpatıp aynısı olan noktalardan oluşması. Rastlantı yok, şans yok, kişisel beceri yok... Üstelik, monitör ve grafik kartının özelliklerini saymazsanız, bütün bilgisayarlarda aynı grafiği görebiliyorsunuz. Leonardo da Vinci'nin Son Akşam Yemeği tablosunu kopyalamayı denediniz mi? Kusursuz olarak kopyalayabilir misiniz? Ve bu kopya, aslını yaşatmaktan başka bir işe yarar mı? Piksel-fırça tartışması kolay sona ereceğe benzemiyor
Basın-yayında nokta
Punto, noktanın İtalyancası ve tipografide harflerin boyunu ölçmekte kullanılan bir ölçü birimi. 1 punto 0,376 milimetreye karşılık geliyor. Bu durumda, 10 puntoluk bir harfin boyu (yüksekliği) 3,76 milimetre ediyor. Bilgisayarlar söz konusu olunca işler biraz karışıyor. Bir true type karakterler var, bir de true type olmayanlar... İster 10 punto olsun ister 20 punto, true type karakterlerin ekranda görülen şekli değişmiyor. Oysa, true type olmayan karakterlerin puntosunu büyütünce, o harfleri meydana getiren pikselleri tırtık tırtık görüyorsunuz!
Seslendirme söz konusu olunca, nokta bambaşka bir anlam kazanıyor. Seslendirmede sözcük sonuna konulan nokta sayısı "es verme" anlamna geliyor ve dublaj sanatçısına iki sözcük arasında ne kadar beklemesi gerektiğini belirtiyor. Yoksa, aktörler, aktrisler, dublaj sanatçıları hiç durmadan motor gibi konuşurlardı ve ne dediklerini anlamak zorlaşırdı.
"Noktalama işaretleri" seslendirmede farklı bir amaçla da kullanılıyor. Dilbilgisi kurallarına göre; nokta, virgül ve benzeri işaretler vurguyu değil, cümleyi ayırmak için kullanılıyor. Oysa seslendirme metninde virgül, dublaj sanatçısına nerede duraklayacağını gösteriyor.
Son olarak ÖSS'ye hazırlananları uyaralım: Siz siz olun, noktalama işaretlerini bir metni sesli okurken nerede soluklanacağınızı işaretlemek için kullanmayın. Yoksa dilbilgisi sorularını yanlış cevaplandırabilirsiniz!
Alıntı
Felsefede nokta
Sonraki yıllarda işler daha da karıştı. Filozoflar, "nokta gerçektir", "hayır gerçek değildir" diye ikiye ayrıldılar. Aslında, "kavramlar gerçektir", "hayır kavramlar evreni anlamak için bizim uydurduğumuz ifadelerdir" söylemleri çatışıyordu. Peki, neden küçücük bir noktanın etrafında böyle kızılca kıyamet koparılıyordu? Çünkü nokta ve kavramlar gerçekse, insanoğlu bir gün evrendeki her şeyi kesin olarak bilebilirdi ve inanca gerek kalmazdı. Eğer kavramlar uydurmacaysa, gerçeğe sadece yaklaşık olarak karşılık geliyorsa, mutlak bilgi diye bir şey olmazdı. Tarih boyunca felsefi düzlemde kalan bu tartışmalar, ancak 20. yüzyılda bilimsel bir boyut kazandı.
Einstein'ın ‘Görelilik Teorisi’ne göre, karadeliklerin merkezindeki kütleçekim sonsuzdu. Bu yüzden ışık bile karadeliklerden kaçamıyordu. 25-30 yıl önce, karadeliklerin gerçek olduğu keşfedildi. Keşfedildi keşfedilmesine, ama soru ortada kaldı: Karadeliklerin merkezinde, sonsuz kütleçekim olan bir "nokta" var mıydı? Einstein'ın formüllerine göre vardı. Oysa bazıları, bunun matematiğin sınırlamalarmdan kaynaklandığını söylüyordu. Örneğin 5 sayısını O'a bölemezsiniz. Neden? Tanımsızdır da ondan! Bir şeyi hiçe bölebilir misiniz? Bölemezsiniz.
Zaten fizikçiler de karadeliklerdeki bu noktaya, tekilliğe bulaşmaktan kaçınıyorlar. Onlara göre, ışık hızı fizik yasalarının sınırını çiziyor ve ışık daha karadelikteki tekilliğe ulaşmadan önce, bu karadeliğe çoktan yakalanmış oluyor. Fizikçiler, karadeliğin dış sınırına, bu simsiyah küreye olay utku diyorlar ve karadeliğin çapını buna göre hesaplayarak, tekil1iği bir anlamda görmezden geliyorlar.
Bilimde nokta
İşin "püf noktası" da burada zaten: Acaba, 'Görelilik Teorisi'nde bir tıkanıklık olabilir mi? Ya da sonsuz kütleçekim, sonsuz nicelikler, tanımsız noktalar neden fizikçileri rahatsız ediyor dersiniz? Kuantum fiziği yüzünden elbette! Kuantum fiziğinde, evreni yöneten fizik yasaları, 10-47 saniye ve 10-33 santimetreye karşılık gelen Planck Sabiti'ne kadar geçerli. Daha küçük zaman aralıkları ve daha kısa mesafelerde fizik kuralları işlemiyor. O zaman, karadeliklerin merkezinde sonsuz kütleçekim varsa, o "noktada" neler olup bitiyor? Bilim insanları, başka fizik yasalarının işin içine girdiği kanısında, ama biz bu yasaları bilemiyoruz. Fizikçiler, evrenin, aralarında bir tür boşluk olan "noktalar"dan meydana geldiğini düşünüyorlar. Ve bu noktaların arasını, ‘Kuantum Halka Kütleçekim Kuramı’ gibi tasarımlarla doldurmaya, noktaları bir çizgiyle birleştirmeye çalışıyorlar. Bakalım yakın gelecekte başarılı olabilecekler mi?
Sanatla teknolojinin buluştuğu nokta
Bilgisayar icat edildi mertlik bozuldu. Yağlıboya tablolardaki kusurlu fırça darbelerinin sanatsal bütünlüğünün yerini, ardışık piksellerden oluşan bilgisayar grafikleri aldı. Nedir bu piksel? Piksel, resim noktası demek. Televizyon ya da bilgisayar ekranlarındaki resimler bu ışık noktalarından oluşuyor. Üç ana renk ile gri tonlar da tekselleri, yani desen noktalarını oluşturuyor. Sonuçta tekseller de desenleri meydana getiriyor. Ancak elbette iş, ansiklopedik tanımlar yapmakla sınırlı bir konu değil.
Bazı ressamlar, "bilgisayar sanatçıları"nı suçluyorlar. Onları hiç de sanatsal olmayan ticari grafikler üretmekle itham ediyorlar. "Bilgisayar oyunu grafiklerinin o birbirini tekrar eden desenlerin sanatı olur mu?" diyorlar. 3 boyutlu grafik sanatçılarına göre olur. Ne de olsa bilgisayar oyunlarını da insanlar tasarlıyor. Bu tartışmanın yanıtı, belki de 19. yüzyılın ünlü "noktacı" ressamlarında yatıyor.
Georges Seurat gibi "noktacı" ressamlar, tablolara binlerce küçük renk noktası konduruyorlardı. Resimlere uzaktan bakılınca da bir bütün halinde görülüyordu. Bilgisayar grafikleri de noktalardan oluşuyor. Temel fark, bilgisayar grafiklerinin kusursuz, birbirinin tıpatıp aynısı olan noktalardan oluşması. Rastlantı yok, şans yok, kişisel beceri yok... Üstelik, monitör ve grafik kartının özelliklerini saymazsanız, bütün bilgisayarlarda aynı grafiği görebiliyorsunuz. Leonardo da Vinci'nin Son Akşam Yemeği tablosunu kopyalamayı denediniz mi? Kusursuz olarak kopyalayabilir misiniz? Ve bu kopya, aslını yaşatmaktan başka bir işe yarar mı? Piksel-fırça tartışması kolay sona ereceğe benzemiyor
Basın-yayında nokta
Punto, noktanın İtalyancası ve tipografide harflerin boyunu ölçmekte kullanılan bir ölçü birimi. 1 punto 0,376 milimetreye karşılık geliyor. Bu durumda, 10 puntoluk bir harfin boyu (yüksekliği) 3,76 milimetre ediyor. Bilgisayarlar söz konusu olunca işler biraz karışıyor. Bir true type karakterler var, bir de true type olmayanlar... İster 10 punto olsun ister 20 punto, true type karakterlerin ekranda görülen şekli değişmiyor. Oysa, true type olmayan karakterlerin puntosunu büyütünce, o harfleri meydana getiren pikselleri tırtık tırtık görüyorsunuz!
Seslendirme söz konusu olunca, nokta bambaşka bir anlam kazanıyor. Seslendirmede sözcük sonuna konulan nokta sayısı "es verme" anlamna geliyor ve dublaj sanatçısına iki sözcük arasında ne kadar beklemesi gerektiğini belirtiyor. Yoksa, aktörler, aktrisler, dublaj sanatçıları hiç durmadan motor gibi konuşurlardı ve ne dediklerini anlamak zorlaşırdı.
"Noktalama işaretleri" seslendirmede farklı bir amaçla da kullanılıyor. Dilbilgisi kurallarına göre; nokta, virgül ve benzeri işaretler vurguyu değil, cümleyi ayırmak için kullanılıyor. Oysa seslendirme metninde virgül, dublaj sanatçısına nerede duraklayacağını gösteriyor.
Son olarak ÖSS'ye hazırlananları uyaralım: Siz siz olun, noktalama işaretlerini bir metni sesli okurken nerede soluklanacağınızı işaretlemek için kullanmayın. Yoksa dilbilgisi sorularını yanlış cevaplandırabilirsiniz!
Alıntı