Aslında hepimizin içinde bu iki kadın bir savaş halinde… Biz hangisini beslersek, savaşı o kazanacaktır.
Birazdan bahsedeceğim konu ile ilgili eminim pek çok yazılar yazılmış ve enine boyuna tartışılmıştır. Niyetim kimseye kafa tutmak, kadınları iki sınıfa ayırmak hiç değil. Aslında bu güncel konu içinde sizlere farkındalık yolculuğunu anlatmak istiyorum.
Bugünkü konumuz 'O kadınlar'.
'O kadınlar' derken kastettiklerim, hani evli olduklarını bilerek kocalarınıza asılan kadınlar. Onları hiç durmadan arayanlar, cep telefonlarına mesaj atanlar, işi bahane edip görüşme talep edenler, evdeki kadınların giymediği açık elbiseleri, yüksek topuklu ayakkabıları giyip salına salına yürüyenler...
Biraz daha detaylandıracak olursak; hani kocaların iş seyahatlerinde birden bire yanlarında bitenler, 3-4 günlük kafa dinlemelerinde onlara eşlik edenlerden, “Acil toplantım çıktı” deyip eve gelinmeyip yanlarına gidilenlerden bahsetmek istiyorum.
Nedir evdeki kadınların onlardan farkı? Evde oturup çocuk bakmak mı? Kocalarını çok sevip kendilerini onlara adamaları mı? Onları memnun etmek için çok sevdikleri mini elbiselerini giymemek mi? Yoksa daha tutumlu olup, hesaplı para harcamaları mı?
Her iki tarafı da daha yoğun anlatabilirim. Bunun yerine size çok güncel bir örnek vereceğim. Biraz dünya magazinini takip edenler bir iki hatırlatma ile hikayeyi anımsayacaklardır. Hepimiz gazetelerde okuduğumuzda çok şaşırmamış mıydık; Bratt Pitt 5 çocuğunun annesini, yani 'Evdeki Kadın' Angelina Jolie’yi çocuk bakıcısı 'O Kadın' ile aldatmıştı. Gerçi bundan çok değil, birkaç sene önce evdeki kadın Jennifer Aniston’ın elinden Brat Pitt’i kapan, ‘O’ kadın da Angelina Jolie değil miydi?
Nedir şimdi olanlar? Her gün bir gazeteler tarafından en güzel, en seksi kadın; hatta en fazla kazanan ilan edilen Angelina Jolie, nasıl oluyor da ‘Evdeki’ Kadın oluyor.
Bu iki kadının farklı yaptığı ne var?
Görünen o ki, zaman zaman yaşadığımız olayların etkileriyle kendi değerimizi unutuyoruz. İlişkinin ilk başlarında kendimize sahip çıkmalarımız daha sonra uyumlu olmak adına kendini unutmaya, kaybetmeye dönüşüyor.
Önceleri çok sevdiğimiz mini etekleri, yüksek topuklu ayakkabıları, dekolte bluzları kaldırıyoruz. Sonra onunla, sevdiğimiz adamla daha çok zaman geçirebilmek adına arkadaşlarımızı daha az aramaya, daha az kitap okumaya başlıyoruz. Eğer onun ilgi alanında yoksa hobilerimizle bile ilgilenmiyoruz. Onun söylediklerini sorgusuzca kabul edip içimize alıyoruz.
Sadece onunla olmak yetiyor da artıyor. O kadar çok O oluyoruz ki, bize yer kalmıyor. Yok oluyoruz. Pasifleştikçe, 'evdeki kadın' olmaya başlıyoruz. İçimizdeki 'O Kadın'ın isteklerini dikkate almıyoruz. Ve sonra da 'Evdeki Kadınlar' olarak dışardaki 'O Kadın'lardan korkuyoruz.
Öyleyse yapmamız gereken nedir?
Hayat yolculuğunda her alanda yaptığımız gibi ilişkilerde de kendimize sahip çıkmalıyız. Evdeki kadının sürekli kendini sınırladığını, geçmiş ve gelecek odaklı olduğunu, bunun yanında 'O Kadın'ın anı yaşayarak sevinci, çoşkuyu , kahkahayı deneyimlediğini unutmamalıyız.
En güzel ilişkinin iki tarafın da kendini ifade edebildikleri, kendilerini ilişki içinde geliştirebildikleri ve ilişkinin sorumluğunu eşit olarak aldıkları ilişki olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Unutmayın; hepimizin içinde her iki kadın da var.
Bu iki kadın sürekli bir savaş içindeler.
Bu savaşı kim mi kazanıyor?
Sizce?
Biz hangisini daha çok beslersek.
Birazdan bahsedeceğim konu ile ilgili eminim pek çok yazılar yazılmış ve enine boyuna tartışılmıştır. Niyetim kimseye kafa tutmak, kadınları iki sınıfa ayırmak hiç değil. Aslında bu güncel konu içinde sizlere farkındalık yolculuğunu anlatmak istiyorum.
Bugünkü konumuz 'O kadınlar'.
'O kadınlar' derken kastettiklerim, hani evli olduklarını bilerek kocalarınıza asılan kadınlar. Onları hiç durmadan arayanlar, cep telefonlarına mesaj atanlar, işi bahane edip görüşme talep edenler, evdeki kadınların giymediği açık elbiseleri, yüksek topuklu ayakkabıları giyip salına salına yürüyenler...
Biraz daha detaylandıracak olursak; hani kocaların iş seyahatlerinde birden bire yanlarında bitenler, 3-4 günlük kafa dinlemelerinde onlara eşlik edenlerden, “Acil toplantım çıktı” deyip eve gelinmeyip yanlarına gidilenlerden bahsetmek istiyorum.
Nedir evdeki kadınların onlardan farkı? Evde oturup çocuk bakmak mı? Kocalarını çok sevip kendilerini onlara adamaları mı? Onları memnun etmek için çok sevdikleri mini elbiselerini giymemek mi? Yoksa daha tutumlu olup, hesaplı para harcamaları mı?
Her iki tarafı da daha yoğun anlatabilirim. Bunun yerine size çok güncel bir örnek vereceğim. Biraz dünya magazinini takip edenler bir iki hatırlatma ile hikayeyi anımsayacaklardır. Hepimiz gazetelerde okuduğumuzda çok şaşırmamış mıydık; Bratt Pitt 5 çocuğunun annesini, yani 'Evdeki Kadın' Angelina Jolie’yi çocuk bakıcısı 'O Kadın' ile aldatmıştı. Gerçi bundan çok değil, birkaç sene önce evdeki kadın Jennifer Aniston’ın elinden Brat Pitt’i kapan, ‘O’ kadın da Angelina Jolie değil miydi?
Nedir şimdi olanlar? Her gün bir gazeteler tarafından en güzel, en seksi kadın; hatta en fazla kazanan ilan edilen Angelina Jolie, nasıl oluyor da ‘Evdeki’ Kadın oluyor.
Bu iki kadının farklı yaptığı ne var?
Görünen o ki, zaman zaman yaşadığımız olayların etkileriyle kendi değerimizi unutuyoruz. İlişkinin ilk başlarında kendimize sahip çıkmalarımız daha sonra uyumlu olmak adına kendini unutmaya, kaybetmeye dönüşüyor.
Önceleri çok sevdiğimiz mini etekleri, yüksek topuklu ayakkabıları, dekolte bluzları kaldırıyoruz. Sonra onunla, sevdiğimiz adamla daha çok zaman geçirebilmek adına arkadaşlarımızı daha az aramaya, daha az kitap okumaya başlıyoruz. Eğer onun ilgi alanında yoksa hobilerimizle bile ilgilenmiyoruz. Onun söylediklerini sorgusuzca kabul edip içimize alıyoruz.
Sadece onunla olmak yetiyor da artıyor. O kadar çok O oluyoruz ki, bize yer kalmıyor. Yok oluyoruz. Pasifleştikçe, 'evdeki kadın' olmaya başlıyoruz. İçimizdeki 'O Kadın'ın isteklerini dikkate almıyoruz. Ve sonra da 'Evdeki Kadınlar' olarak dışardaki 'O Kadın'lardan korkuyoruz.
Öyleyse yapmamız gereken nedir?
Hayat yolculuğunda her alanda yaptığımız gibi ilişkilerde de kendimize sahip çıkmalıyız. Evdeki kadının sürekli kendini sınırladığını, geçmiş ve gelecek odaklı olduğunu, bunun yanında 'O Kadın'ın anı yaşayarak sevinci, çoşkuyu , kahkahayı deneyimlediğini unutmamalıyız.
En güzel ilişkinin iki tarafın da kendini ifade edebildikleri, kendilerini ilişki içinde geliştirebildikleri ve ilişkinin sorumluğunu eşit olarak aldıkları ilişki olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Unutmayın; hepimizin içinde her iki kadın da var.
Bu iki kadın sürekli bir savaş içindeler.
Bu savaşı kim mi kazanıyor?
Sizce?
Biz hangisini daha çok beslersek.