Öfke nedir?
Benliği zedeleyici bir tutum karşısında duyulan saldırganlık tepkisi. Ruhbilim terimi olarak kızgınlığı ve incinmeden doğan sert davranışlara itilmeyi dilegetirir. İnsan, kendisine yapılandan olduğu kadar, başka birine yapılandan da incinebilir ve öfkelenebilir.
Fransız ruhbilimcisi Ribot'ya göre üç türlüdür: Hayvansal, insansal ve zihinsel. Hayvansal öfke saldırgandır, insansal öfke tedbirlidir, zihinsel öfkeyse gizlidir ve içedönüktür. Bu sonuncusu öfkenin en uygarlaşmış biçimidir. Ribot'ya göre amal öfkede insan kendi elini ısırır, tırnaklarını yer, ama karşısındakine saldırmaz ve kendini tutar.
Öfkenin şiddetlisi öcalmaya varır. Theodule Ribot, Psychologie des Sentiments (Duygular ruhbilimi) adlı ünlü yapıtının ikinci cildinin üçüncü bölümünde korunma içgüdüsünün saldırıcı biçimi olarak nitelediği kızgınlığı şöyle anlatmaktadır (Ribot'ya göre korunma içgüdüsünün savunmasal biçimi korkudur): "Yeğin ve kırıp dökücü eğilimlerin ilk örneği (prototipi) olan kızgınlığın kaynağı, saldın biçimindeki bireysel korunma içgüdüsü olup ortaya çıkışı korku'dan sonradır (kimilerine göre doğumun ikinci ayında, kimilerine göre de onuncu ayında belirir).
Kızgınlığın (hiddetin) fizyolojisi pek bellidir: Kan damarları genişler, kan dolaşımı hızlanır, bundan ötürü kızarma ve şişme meydana gelir. Bunlar sevinçte de vardır ama çok daha hafiftir, şah damarlarının ve özellikle de yüz ve alındaki bölümlerinin genişlemesi kızgınlığa özgüdür. Bunun aşırısı kan damarlarının patlamasına ve ölüme neden olur. Kasların gerginliği ve titremesi artar, seste bir aksaklık ve çatlaklık başlar. Beden öne doğru eğilerek saldırıya hazırlanır. Gözler kararır, solunum hızlanır, ağız kapanarak dişler sıkıldığı için solunum burun delikleri açılarak sağlanır. Tükürükteki zehirli madde çoğalır, kızgınlık dişi hayvanlarla kadınların sütlerini zehirler. Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi heyecanlar, fizyolojik ve kimyasal olaylarla yakından ilişkilidirler. Kızgınlıkla korku birbirlerinin karşıtıdır.
Ne var ki kızgınlık, fizyolojik ve ruhbilimsel olarak, korkudan daha karmaşıktır. Korku, bir yılgınlık olarak, elem verici heyecanlardandır. Oysa kızgınlıkta elem kadar haz da vardır. Kızgınlığın en ilkel biçimi hayvansal olanıdır. Hayvansal kızgınlık, pek güçlü olan besinsel içgüdüye bağlıdır. Denilebilir ki kızgınlık yaşam kavgasının en amansız biçimidir. Çünkü onda ya ölmek ya da öldürmek söz konusudur. Kızgınlığın bu türlüsü sadece ilkel insanlarda değil uygar kişilerde de görülür.
Kızgınlığın duygusal biçimi özellikle insansaldır. Kızgınlığın bu biçiminde ruhsal öğeler egemen olduğu gibi kırıp dökücü davranışlar da daha azdır. Kızgınlığın heyecan denilebilecek biçimi budur, bu biçim yüksek hayvanlarda da görülebilir. Daha yüksek bir aşama olarak kızgınlığın bir de zihinsel biçimi vardır ki buna uygar kızgınlık denebilir. İnsan bu aşamada iki karşıt gücün etkisi altına girer: Saldırma içgüdüsüyle onu durduran akıl ve hesap. Eskiler kızgınlığı kısa süren bir delilik saydılar. Ne var ki kendisine ve başkasına bir kötülük getirmedikçe kızgınlık hem doğal, hem de yararlıdır. Çünkü kızgınlık insanın savunma silahıdır ve insan bu silahtan yoksun kalmamalıdır. Ama kızgınlığın hastalıksallığa en elverişli bir heyecan olduğu da gerçektir. Kızgınlık şu üç biçimde hastalıksal olur: Olağanüstü şiddetle, ussal nedenlere dayanmamakla, süreğen (müzmin) ve sürekli olmakla.
Kızgınlığın doğal durumu bir nöbet gibi gelip geçici olanıdır. Akıl hastalıkları arasında kızgınlıktan türemiş iki hastalık vardır ki her ikisi de kızgınlığın büyümüş birer biçimidir: 1. Tutarık deliliği, 2. Manya.
Birincisi kızgınlığın hayvansal biçiminin hastalıklaşması. ikincisi bilinçli biçiminin hastalıklaşmasıdır. Saralılar en sakin zamanlarında bile çatık, karanlık ve çabuk kızandırlar. Hele saldırgan dönemlerinde kızgınlıkları son dereceyi bulur. Schule'nin betimlemesine göre hasta çevresindekilere kuduzca ve hayvansal bir kızgınlıkla saldırarak köpükler saçar, vurur, ısırır, eline geçirdiğini kırar, bağırır. Yüzü kasılmış bir halde gözbebekleri kah büyüyüp kah küçülür, bakışları durgunlaşır. Kimi yazarlar bütün bunları sinir özeklerinin kendiliğinden zehirlenmesine bağlıyorlar. Nöbet geçtikten sonra saralı bunların hiçbirini hatırlamaz. Bir ruhbilim yasasına göre bilincin şiddeti hareketlerin yeğinliğiyle ters orantılıdır. Manyanın türleri pek çoktur, kızgınlığa en yakın türünde melankolik durgunluk dönemi geçtikten sonra birdenbire gelen yeğin tepkiler başlar. Manyaklar yalın irkilmelerden yeğin köpürmelere kadar çeşitli dereceler gösterirler. Hafif biçimlerinde hastada sürekli bir gidip gelme, aralıksız bir hareket etme gereksinmesi, yorulmak bilmez davranışlarda bulunma yeteneği görülür.
Yeğin biçimlerinde saralılarda anlattığımız kudurma durumu başgösterir. Hastanın içinde de buna benzer durumlar olur. içsel hareketler de kasılır, zihinsel taşkınlıklar bir düşünce salatası biçimine girer. Düşünceler düzensiz olduğu kadar da hızlanır. Kimi zaman hastada bir ferahlama, bir haz duygusu görülür. Öyle ki bu hastalıktan kurtulanların çoğu hiçbir zaman bu denli mutlu olmadıklarını söylemişlerdir. Kızgınlığın saldırganca içgüdüye dayanan hastalıksal biçimleri yaralamak, öldürmek, yangın çıkarmak, kırıp dökmekle belirir. Çocuklarda oyunlarının bıraktırılması, ellerinden bir şeylerinin alınması, başka çocukların itip kakıştırması öfke doğurmaktadır. Yüksek okul öğrencilerinde bile isteklerinin önüne geçilmesi öfke doğurur. Yapılan bir araştırmada yüksek okul kızlarının %52 oranında taşanlarına karışılmasından, %21 oranında aşağılanmadan, %13 oranında okul derslerinden öfkelendikleri saptanmıştır.
Öfke, belirli bir sınır içinde, diğer duygulanım ve coşkular gibi kişiliği koruyucu yönde işlev yapabilir. Ayrıca çocukluktan yaşlılığa kadar çeşitli çağlar içinde öfkeyi ortaya çıkaran koşulların ve öfkenin anlatım biçiminin, kişilik yapısının gelişmesinde ve yapılanmasında olumlu olumsuz birçok katkısı olabilir. Yaş ilerledikçe öfkeyi doğuran temel ilkeler ve koşullar aynı kalmakla birlikte, özel koşullarda büyük değişiklik olmaktadır. Çocuğun öfkelenmesine neden olan engellerin birçoğu genç ya da olgun insan için anlamsız olabilir.
İstediğini elde edemeyen ya da oynaması engellenen çocuk öfkeden bağırıp çağırarak tepinirken benzer durumlar genç ve olgun insan için anlamsızdır. Buna karşılık genci ya da olgun insanı öfkeden köpürtecek değişik durumlar söz konusu olabilir. Çoğunlukla öfke hatalı, kötü bir duygulanım ve coşku durumu olarak değerlendirilir. Oysa öfke bir sınır içinde bireyin kendi varlığını koruması, tanıtması ve çevreye kabul ettirmesi için gereklidir. Bu durum özellikle çocukluk çağında önemlidir. Çocukluk ve gençlik çağında belirli engeller karşısında öfkelenmek kişiliğin korunması, saygınlık kazanması ve bu saygınlığın sürdürülmesi açısından geliştirici, yapıcı yönde rol oynar.
Ayrıca gencin özerkliği, özgürlüğü ve sorumluluğu arasındaki sınırın belirlenmesinde de öfkenin ve öfkeye karşı çevrede oluşan tepkinin önemli yeri vardır. Çocukluk ve gençlik çağında bir duygulanım ve coşku biçimi olarak yaşanılan öfkenin kişilik üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler daha sonraki yaşamdaki kin, nefret, kıskançlık, düşmanlık gibi duygulara dönüşebilir. Bu tür duyguların etkisi altında olan insan daha sık ve şiddetli öfkelenir. Böylece öfkeden kaynaklanan kimi davranışlar öfkeyle sonuçlanır.
Hekimlik açısından öfke, anormal bir tepki sayılmaktadır. Patlayıcı öfke tepkisi adı verilen yeğin öfkelerin organsal nedenleri de olabilir, kortikal denetim özeklerinde bir zedelenmeye ya da yıkıma yol açan hastalıklar bunları doğurabilir. Merkez sinir dizgesindekı bozukluklar da öfkenin patlamasını kolaylaştırır. Alkol de böylesine bir etkide bulunur. Öfke patlamalarında bilinç de bulanır. öfkeli yaptıklarının çoğunu hatırlamaz.
Benliği zedeleyici bir tutum karşısında duyulan saldırganlık tepkisi. Ruhbilim terimi olarak kızgınlığı ve incinmeden doğan sert davranışlara itilmeyi dilegetirir. İnsan, kendisine yapılandan olduğu kadar, başka birine yapılandan da incinebilir ve öfkelenebilir.
Fransız ruhbilimcisi Ribot'ya göre üç türlüdür: Hayvansal, insansal ve zihinsel. Hayvansal öfke saldırgandır, insansal öfke tedbirlidir, zihinsel öfkeyse gizlidir ve içedönüktür. Bu sonuncusu öfkenin en uygarlaşmış biçimidir. Ribot'ya göre amal öfkede insan kendi elini ısırır, tırnaklarını yer, ama karşısındakine saldırmaz ve kendini tutar.
Öfkenin şiddetlisi öcalmaya varır. Theodule Ribot, Psychologie des Sentiments (Duygular ruhbilimi) adlı ünlü yapıtının ikinci cildinin üçüncü bölümünde korunma içgüdüsünün saldırıcı biçimi olarak nitelediği kızgınlığı şöyle anlatmaktadır (Ribot'ya göre korunma içgüdüsünün savunmasal biçimi korkudur): "Yeğin ve kırıp dökücü eğilimlerin ilk örneği (prototipi) olan kızgınlığın kaynağı, saldın biçimindeki bireysel korunma içgüdüsü olup ortaya çıkışı korku'dan sonradır (kimilerine göre doğumun ikinci ayında, kimilerine göre de onuncu ayında belirir).
Kızgınlığın (hiddetin) fizyolojisi pek bellidir: Kan damarları genişler, kan dolaşımı hızlanır, bundan ötürü kızarma ve şişme meydana gelir. Bunlar sevinçte de vardır ama çok daha hafiftir, şah damarlarının ve özellikle de yüz ve alındaki bölümlerinin genişlemesi kızgınlığa özgüdür. Bunun aşırısı kan damarlarının patlamasına ve ölüme neden olur. Kasların gerginliği ve titremesi artar, seste bir aksaklık ve çatlaklık başlar. Beden öne doğru eğilerek saldırıya hazırlanır. Gözler kararır, solunum hızlanır, ağız kapanarak dişler sıkıldığı için solunum burun delikleri açılarak sağlanır. Tükürükteki zehirli madde çoğalır, kızgınlık dişi hayvanlarla kadınların sütlerini zehirler. Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi heyecanlar, fizyolojik ve kimyasal olaylarla yakından ilişkilidirler. Kızgınlıkla korku birbirlerinin karşıtıdır.
Ne var ki kızgınlık, fizyolojik ve ruhbilimsel olarak, korkudan daha karmaşıktır. Korku, bir yılgınlık olarak, elem verici heyecanlardandır. Oysa kızgınlıkta elem kadar haz da vardır. Kızgınlığın en ilkel biçimi hayvansal olanıdır. Hayvansal kızgınlık, pek güçlü olan besinsel içgüdüye bağlıdır. Denilebilir ki kızgınlık yaşam kavgasının en amansız biçimidir. Çünkü onda ya ölmek ya da öldürmek söz konusudur. Kızgınlığın bu türlüsü sadece ilkel insanlarda değil uygar kişilerde de görülür.
Kızgınlığın duygusal biçimi özellikle insansaldır. Kızgınlığın bu biçiminde ruhsal öğeler egemen olduğu gibi kırıp dökücü davranışlar da daha azdır. Kızgınlığın heyecan denilebilecek biçimi budur, bu biçim yüksek hayvanlarda da görülebilir. Daha yüksek bir aşama olarak kızgınlığın bir de zihinsel biçimi vardır ki buna uygar kızgınlık denebilir. İnsan bu aşamada iki karşıt gücün etkisi altına girer: Saldırma içgüdüsüyle onu durduran akıl ve hesap. Eskiler kızgınlığı kısa süren bir delilik saydılar. Ne var ki kendisine ve başkasına bir kötülük getirmedikçe kızgınlık hem doğal, hem de yararlıdır. Çünkü kızgınlık insanın savunma silahıdır ve insan bu silahtan yoksun kalmamalıdır. Ama kızgınlığın hastalıksallığa en elverişli bir heyecan olduğu da gerçektir. Kızgınlık şu üç biçimde hastalıksal olur: Olağanüstü şiddetle, ussal nedenlere dayanmamakla, süreğen (müzmin) ve sürekli olmakla.
Kızgınlığın doğal durumu bir nöbet gibi gelip geçici olanıdır. Akıl hastalıkları arasında kızgınlıktan türemiş iki hastalık vardır ki her ikisi de kızgınlığın büyümüş birer biçimidir: 1. Tutarık deliliği, 2. Manya.
Birincisi kızgınlığın hayvansal biçiminin hastalıklaşması. ikincisi bilinçli biçiminin hastalıklaşmasıdır. Saralılar en sakin zamanlarında bile çatık, karanlık ve çabuk kızandırlar. Hele saldırgan dönemlerinde kızgınlıkları son dereceyi bulur. Schule'nin betimlemesine göre hasta çevresindekilere kuduzca ve hayvansal bir kızgınlıkla saldırarak köpükler saçar, vurur, ısırır, eline geçirdiğini kırar, bağırır. Yüzü kasılmış bir halde gözbebekleri kah büyüyüp kah küçülür, bakışları durgunlaşır. Kimi yazarlar bütün bunları sinir özeklerinin kendiliğinden zehirlenmesine bağlıyorlar. Nöbet geçtikten sonra saralı bunların hiçbirini hatırlamaz. Bir ruhbilim yasasına göre bilincin şiddeti hareketlerin yeğinliğiyle ters orantılıdır. Manyanın türleri pek çoktur, kızgınlığa en yakın türünde melankolik durgunluk dönemi geçtikten sonra birdenbire gelen yeğin tepkiler başlar. Manyaklar yalın irkilmelerden yeğin köpürmelere kadar çeşitli dereceler gösterirler. Hafif biçimlerinde hastada sürekli bir gidip gelme, aralıksız bir hareket etme gereksinmesi, yorulmak bilmez davranışlarda bulunma yeteneği görülür.
Yeğin biçimlerinde saralılarda anlattığımız kudurma durumu başgösterir. Hastanın içinde de buna benzer durumlar olur. içsel hareketler de kasılır, zihinsel taşkınlıklar bir düşünce salatası biçimine girer. Düşünceler düzensiz olduğu kadar da hızlanır. Kimi zaman hastada bir ferahlama, bir haz duygusu görülür. Öyle ki bu hastalıktan kurtulanların çoğu hiçbir zaman bu denli mutlu olmadıklarını söylemişlerdir. Kızgınlığın saldırganca içgüdüye dayanan hastalıksal biçimleri yaralamak, öldürmek, yangın çıkarmak, kırıp dökmekle belirir. Çocuklarda oyunlarının bıraktırılması, ellerinden bir şeylerinin alınması, başka çocukların itip kakıştırması öfke doğurmaktadır. Yüksek okul öğrencilerinde bile isteklerinin önüne geçilmesi öfke doğurur. Yapılan bir araştırmada yüksek okul kızlarının %52 oranında taşanlarına karışılmasından, %21 oranında aşağılanmadan, %13 oranında okul derslerinden öfkelendikleri saptanmıştır.
Öfke, belirli bir sınır içinde, diğer duygulanım ve coşkular gibi kişiliği koruyucu yönde işlev yapabilir. Ayrıca çocukluktan yaşlılığa kadar çeşitli çağlar içinde öfkeyi ortaya çıkaran koşulların ve öfkenin anlatım biçiminin, kişilik yapısının gelişmesinde ve yapılanmasında olumlu olumsuz birçok katkısı olabilir. Yaş ilerledikçe öfkeyi doğuran temel ilkeler ve koşullar aynı kalmakla birlikte, özel koşullarda büyük değişiklik olmaktadır. Çocuğun öfkelenmesine neden olan engellerin birçoğu genç ya da olgun insan için anlamsız olabilir.
İstediğini elde edemeyen ya da oynaması engellenen çocuk öfkeden bağırıp çağırarak tepinirken benzer durumlar genç ve olgun insan için anlamsızdır. Buna karşılık genci ya da olgun insanı öfkeden köpürtecek değişik durumlar söz konusu olabilir. Çoğunlukla öfke hatalı, kötü bir duygulanım ve coşku durumu olarak değerlendirilir. Oysa öfke bir sınır içinde bireyin kendi varlığını koruması, tanıtması ve çevreye kabul ettirmesi için gereklidir. Bu durum özellikle çocukluk çağında önemlidir. Çocukluk ve gençlik çağında belirli engeller karşısında öfkelenmek kişiliğin korunması, saygınlık kazanması ve bu saygınlığın sürdürülmesi açısından geliştirici, yapıcı yönde rol oynar.
Ayrıca gencin özerkliği, özgürlüğü ve sorumluluğu arasındaki sınırın belirlenmesinde de öfkenin ve öfkeye karşı çevrede oluşan tepkinin önemli yeri vardır. Çocukluk ve gençlik çağında bir duygulanım ve coşku biçimi olarak yaşanılan öfkenin kişilik üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler daha sonraki yaşamdaki kin, nefret, kıskançlık, düşmanlık gibi duygulara dönüşebilir. Bu tür duyguların etkisi altında olan insan daha sık ve şiddetli öfkelenir. Böylece öfkeden kaynaklanan kimi davranışlar öfkeyle sonuçlanır.
Hekimlik açısından öfke, anormal bir tepki sayılmaktadır. Patlayıcı öfke tepkisi adı verilen yeğin öfkelerin organsal nedenleri de olabilir, kortikal denetim özeklerinde bir zedelenmeye ya da yıkıma yol açan hastalıklar bunları doğurabilir. Merkez sinir dizgesindekı bozukluklar da öfkenin patlamasını kolaylaştırır. Alkol de böylesine bir etkide bulunur. Öfke patlamalarında bilinç de bulanır. öfkeli yaptıklarının çoğunu hatırlamaz.