Başarı en genel tanımıyla kişinin istenen hedeflere ulaşmasıdır. Başarı konusunda günümüz velilerinin en yaygın ölçütünün elde edilen akademik başarı olduğunu görüyoruz. “Çocuklar yüksek not alsın, sınavlarda heyecanlanmasın, iyi okullar kazansın” çoğu ebeveynin başarı kriterlerini karşılıyor. Hatta çocuklara karşı şöyle cümleler kuruyoruz: “Senin bir tek sorumluluğun var, o da ders çalışmak, derslerini çalış, ödevlerini yap biz senden başka bir şey istemiyoruz”. Oysa bu çok yanlış bir düşüncedir. Elbette başka şeyler de istemeliyiz. Çünkü bir çocuğun hayatında var olan tek şey okul değildir. Bununla beraber çocuğun en önemli ve hatta tek sorumluluğunu iyi okullar kazanmak olarak tanımladığımızda çocuklarımızda sorumluluk duygusunu geliştirmemiz mümkün olmaz.
Başarı sınav notlarından ibaret değildir. Çocuklarımızın önüne hayatın her yönüyle ilgili hedefler koymalı, hayatı bir bütün olarak ele almalıyız. Başarıdan önce gelen şey çocuklarımıza vermemiz gereken sorumluluk duygusudur. Sorumluluk duygusu olan bir çocuk, okuldaki sorumluluklarını da yerine getirmesi gerektiğini bilir. O zaman çocuğumuzla” ödev yap, ders çalış” kavgasına tutuşmak zorunda kalmaz, hedeflenen başarıya kendiliğinden ulaşabiliriz.
Eğer çocuklarımız, okul hayatıyla ilgili sorumluluklarını yerine getirsin istiyorsak onlara hayatla ilgili sorumluluklar vermeliyiz. Sorumluluk deyince ilk akla gelen odasını toplaması değil elbette. Çünkü “odasını bile toplamıyor” anne babaların en büyük yakınması. Sanki odasını toplayıp dersini çalıştığında çocuğumuzun gelişimi mükemmel olacakmış gibi düşünüyoruz. Oysa gerçek hayatta çok daha fazlasına ihtiyacımız var.
Çocuklarımızın yaşına ve cinsiyetine uygun görevler vermeliyiz. Ama ne yazık ki pek çok anne ders çalışan çocuklarının meyvesini bile soyarak önüne getiriyor. Çocuk suyunu bile annesinden istiyor. Neymiş, ders çalışıyormuş. Bunlar yanlış şeyler. Kendi işini yapmak bir yana, çocuklar evle ilgili sorumluluklar da almalı. Bulaşık yıkamak, sofra kurmak, çöp atmak, evcil hayvanlara bakmak, markete gitmek, arabada unutulan eşyayı almak, misafire hizmet etmek, çarşafları değiştirmek, bulaşık makinesini boşaltmak gibi hayata dair sıradan işleri çocuklarımızla paylaşmalıyız.”Dersi var şimdi kalkmasın”, “sınavı var ellemeyelim” dediğimizde çocuklarımızı hayat karşısında zayıflatmış oluyoruz.
Öyle ki eve misafir geliyor. Evin çocuğu odasından çıkıp misafire hoş geldin bile demiyor. Buna ses etmeyen aileler var. Buradaki niyet temiz elbette. Dikkati dağılmasın, konsantrasyonu bozulmasın. Oysa ağaç yaşken eğilir. Dağılan dikkati yeniden toplamak mümkündür ama insani ilişkileri öğrenemeyen bir çocuk böyle büyürse ileride bu değerleri kazanması zor olur.
Çocuklarımıza ne tür hedefler koymalıyız. Başarı anlayışı sadece maddi hedeflere ulaşmak gibi algılandığında bu hedeflere ulaşıldığında ortaya çıkan boşluk duygusu kaçınılmazdır.
Her çocuk okula gider ancak hiçbir çocuk Hiçbir çocuk okuldaki derslere tutkuyla bağlanmaz. Derslerini dört dörtlük yapsa da bağlanmaz. Çünkü dersler sıkıcıdır ve bir yerde biter. Dersleri başarıyla bitirenlerin ödülü yüksek statülü mesleklere kavuşmak olur. İyi bir meslek sahibi olmak, bununla beraber yüksek bir maddi gelire sahip ulaşmak, bunu takiben iyi bir eve, arabaya, şık kıyafetlere ulaşmak. Hayalini kurduğu tüm hedeflere ulaşan bir insanın hissettiği duygu hiç de bu hedeflere ulaşmak için gece gündüz çalışırken umduğu gibi olmaz. Hedeflerine ulaşan insan hiç de öyle beklediği gibi mutlu olmadığını görür. İnsan başarıya, üne, mala, mülke kısaca sahip olduğu şeylere alışır. İşte bunun için çocuklarımızın kariyer planlarına, ders başarısına yaptığımız yatırımı onların manevi dünyasını zenginleştirmek ve önlerine bir takım manevi hevesler de koymalıyız. Manevi dünyada sınır yoktur. Ama maddi dünyada tüm hedeflerimize ulaştıktan sonra ya kendimize yeni hedefler koyup çalışmaya devam ederiz, ya da bir takım bağımlılıklar geliştirmek suretiyle elimizdekileri baltalamaya başlarız. Ayrıca insan sürekli olarak kendine hedefler koyup bunları elde etmek için çabalayamaz. Çünkü yorulur, bir yerden sonra tükenir. Çünkü şunu görür. Bir başarı elde ettikten sonra hissettiği tatmin duygusu hiç de beklediği gibi uzun sürmüyor. Hep sahip olmak istediği bir işe sahip, hayalini kurduğu insanla evli, çok istediği bir evde oturuyor olsa da bunlara alışır. Daha fazlası olsa ne olacak o da bitecek nasıl olsa demeye başlar. O zaman da sahip olduklarını baltalayacak bir takım bağımlılıklar ve kötü alışkanlıklar edinebilir.
Hayat asla tek boyutlu değildir. Hayatı sadece maddi boyuttan ibaret gibi algıladığımızda hayatı anlamsız bulur, korkular edinmeye başlarız. Kaygılıi gergin stresli insanlara dönüşürüz. Eskiden başardığımız ve çok kolay yapabildiğimiz işleri bile yapacak gücü kendimizde bulamayız.
Başarı sınav notlarından ibaret değildir. Çocuklarımızın önüne hayatın her yönüyle ilgili hedefler koymalı, hayatı bir bütün olarak ele almalıyız. Başarıdan önce gelen şey çocuklarımıza vermemiz gereken sorumluluk duygusudur. Sorumluluk duygusu olan bir çocuk, okuldaki sorumluluklarını da yerine getirmesi gerektiğini bilir. O zaman çocuğumuzla” ödev yap, ders çalış” kavgasına tutuşmak zorunda kalmaz, hedeflenen başarıya kendiliğinden ulaşabiliriz.
Pek çok anne babanın çocuklarıyla ilgili en büyük şikayeti “ders çalışmıyor, hedefi yok, konsantre olmuyor, potansiyelini kullanmıyor” şeklinde.
Eğer çocuklarımız, okul hayatıyla ilgili sorumluluklarını yerine getirsin istiyorsak onlara hayatla ilgili sorumluluklar vermeliyiz. Sorumluluk deyince ilk akla gelen odasını toplaması değil elbette. Çünkü “odasını bile toplamıyor” anne babaların en büyük yakınması. Sanki odasını toplayıp dersini çalıştığında çocuğumuzun gelişimi mükemmel olacakmış gibi düşünüyoruz. Oysa gerçek hayatta çok daha fazlasına ihtiyacımız var.
Çocuklarımızın yaşına ve cinsiyetine uygun görevler vermeliyiz. Ama ne yazık ki pek çok anne ders çalışan çocuklarının meyvesini bile soyarak önüne getiriyor. Çocuk suyunu bile annesinden istiyor. Neymiş, ders çalışıyormuş. Bunlar yanlış şeyler. Kendi işini yapmak bir yana, çocuklar evle ilgili sorumluluklar da almalı. Bulaşık yıkamak, sofra kurmak, çöp atmak, evcil hayvanlara bakmak, markete gitmek, arabada unutulan eşyayı almak, misafire hizmet etmek, çarşafları değiştirmek, bulaşık makinesini boşaltmak gibi hayata dair sıradan işleri çocuklarımızla paylaşmalıyız.”Dersi var şimdi kalkmasın”, “sınavı var ellemeyelim” dediğimizde çocuklarımızı hayat karşısında zayıflatmış oluyoruz.
Öyle ki eve misafir geliyor. Evin çocuğu odasından çıkıp misafire hoş geldin bile demiyor. Buna ses etmeyen aileler var. Buradaki niyet temiz elbette. Dikkati dağılmasın, konsantrasyonu bozulmasın. Oysa ağaç yaşken eğilir. Dağılan dikkati yeniden toplamak mümkündür ama insani ilişkileri öğrenemeyen bir çocuk böyle büyürse ileride bu değerleri kazanması zor olur.
Çocuklarımıza ne tür hedefler koymalıyız. Başarı anlayışı sadece maddi hedeflere ulaşmak gibi algılandığında bu hedeflere ulaşıldığında ortaya çıkan boşluk duygusu kaçınılmazdır.
Her çocuk okula gider ancak hiçbir çocuk Hiçbir çocuk okuldaki derslere tutkuyla bağlanmaz. Derslerini dört dörtlük yapsa da bağlanmaz. Çünkü dersler sıkıcıdır ve bir yerde biter. Dersleri başarıyla bitirenlerin ödülü yüksek statülü mesleklere kavuşmak olur. İyi bir meslek sahibi olmak, bununla beraber yüksek bir maddi gelire sahip ulaşmak, bunu takiben iyi bir eve, arabaya, şık kıyafetlere ulaşmak. Hayalini kurduğu tüm hedeflere ulaşan bir insanın hissettiği duygu hiç de bu hedeflere ulaşmak için gece gündüz çalışırken umduğu gibi olmaz. Hedeflerine ulaşan insan hiç de öyle beklediği gibi mutlu olmadığını görür. İnsan başarıya, üne, mala, mülke kısaca sahip olduğu şeylere alışır. İşte bunun için çocuklarımızın kariyer planlarına, ders başarısına yaptığımız yatırımı onların manevi dünyasını zenginleştirmek ve önlerine bir takım manevi hevesler de koymalıyız. Manevi dünyada sınır yoktur. Ama maddi dünyada tüm hedeflerimize ulaştıktan sonra ya kendimize yeni hedefler koyup çalışmaya devam ederiz, ya da bir takım bağımlılıklar geliştirmek suretiyle elimizdekileri baltalamaya başlarız. Ayrıca insan sürekli olarak kendine hedefler koyup bunları elde etmek için çabalayamaz. Çünkü yorulur, bir yerden sonra tükenir. Çünkü şunu görür. Bir başarı elde ettikten sonra hissettiği tatmin duygusu hiç de beklediği gibi uzun sürmüyor. Hep sahip olmak istediği bir işe sahip, hayalini kurduğu insanla evli, çok istediği bir evde oturuyor olsa da bunlara alışır. Daha fazlası olsa ne olacak o da bitecek nasıl olsa demeye başlar. O zaman da sahip olduklarını baltalayacak bir takım bağımlılıklar ve kötü alışkanlıklar edinebilir.
Hayat asla tek boyutlu değildir. Hayatı sadece maddi boyuttan ibaret gibi algıladığımızda hayatı anlamsız bulur, korkular edinmeye başlarız. Kaygılıi gergin stresli insanlara dönüşürüz. Eskiden başardığımız ve çok kolay yapabildiğimiz işleri bile yapacak gücü kendimizde bulamayız.