Okültizm - Astral İlke Reenkarnasyonu

  • Konuyu açan Konuyu açan ZeyNoO
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Okültizm - Astral İlke Reenkarnasyonu

1- Astrolojik Tesirler

Astral ilkelerin reenkarnasyonu meselesini ele almadan evvel astrolojik ya da daha doğrusu astrozofik (Yunanca'dan) astro: yıldız; sophia: bilgelik.] bir inceleme yapmak gerekmektedir. Bu, yeryüzü ile, şimdi inceleyecek olduğumuz astral güçler plânı arasındaki ilişkilerin tetkik edilmesidir. Bu incelemeyi eksiksiz biçimde gerçekleştirebilmek ve bir insan rahmine gelip yerleşen bu muazzam güç akımlarım iyi tasvir edebilmek amacıyla, eski Mısırlıların veya modern inisiyelerin yaşanmış ilimlerinin bütünü gerekmektedir.

Tamamıyla çözüme kavuşturamayacak olsak dahi, yine de meselenin ana unsurlarını elimizden geldiğince ortaya koymaya gayret edeceğiz.

Mavi Kuş isimli eserinde Maeterlinck, enkarne olacak Ruhların ülkesinin bir tasvirini yapar. Bu ruhlardan her birinin iyi ya da kötü bir misyonu vardır ve bu ruh dünyaya, o misyonu yerine getirmek için doğmaktadır. Burada söz konusu olan, ruhsal ilkenin reenkarnasyonudur. Ancak, görünmez âlemde geçirmiş olduğu süre içerisinde ruh, gelecekteki fizik bedenini oluşturur ve bu işi astral güçler vasıtasıyla gerçekleştirir. Hamilelik sırasında, fizik bedenin oluşturulması için geçen dokuz ay boyunca meydana gelen astronomik olaylar nelerdir? Çözümlemek durumunda olduğumuz ilk husus budur.

Hayatta iken manevî bakımdan çözülmesi gereken yegâne mesele, bir insan varlığının kendi tasarrufu altında bulunan astral güçlerin onun daha çok içgüdülerinin mi yoksa ruhunun mu hizmetinde olacağıdır. Burada, astral tesirlerin fiziksel hayat tarafından bir evolüsyonu ya da envolüsyonu söz konusudur; ölümden sonra etki sahibi olacak astral kabukların yaratılması da bundan kaynaklanır. Mistiklerin lisanı ile ifade edecek olursak, Fisagor'un adlandırdığı ya da Saint Paul'ün (Aziz Pavlus) açık bir tarzda tanımladığı gibi, ruhumuzun arabasını biz kendimiz yaratırız.

Eğer tüm güçlerimizi içgüdülerimizin tatmin edilmesi için kullanırsak, eğer hayat bizim için yalnızca servet peşinde koşmaktan ve bizden daha az varlıklı insanların bundan faydalanmalarını reddederek sadece kendi çıkarlarımızı gözetmekten ibaretse, bu durumda "ruhumuzun arabası"nı yaratabilmek için kullanabileceğimiz hiçbir astral cevhere sahip değilizdir; bir yeryüzü zenginiyizdir, ancak astralde fakirizdir.

Tüm bu fikirlerin insanoğlunun sefaletini ciddiye almama ve tevekkül sahibi olmayı yayma amacıyla hareket eden rahipler tarafından icat edilmiş olduğu da iddia edilmektedir; ancak, Mısırlı rahipler sonuca ulaşıcı, durugörür, görünür âlemdeki öğretilerinin tümünün görünmez âlemde doğrulamasını yapan insanlardı. İnsanların geri kalanı da nasıl olsa tüm filozoflar gibi günün birinde ölümün kapılarından geçecekler ve inisiyelerin uydurduğu bir masal olduğunu iddia ettikleri şeyin, gerçeğin ta kendisi olduğunu göreceklerdir.

Böylece, gelecekteki astral durumumuzun tüm evolütif ve envolütif eğilimlerini, emrimiz altındaki astral güçleri kullanışımız ile, hayatımız esnasında bizzat kendimiz yaratmış oluruz.

Fiziksel ölüm anında astral iki bölüme ayrılır: Bu astralin bir bölümü insan varlığının imajını, idolünü oluştururken astral biçimi de, göçlerini ve evrimlerini yönetmek suretiyle hayatiyetlerini oluşturduğu fiziksel (bedensel) hücrelere bağlı hâlde kalır; bu astralin diğer bölümü de, kendisine kabuk (dış zar) vazifesi gördüğü ve böylelikle astral bölgelerden geçmesini sağladığı ruhsal ilkeye bağlı kalır. Demek ki, ölüm olayı sonucunda, astral iki plânda evrimini sürdürür.

Dublenin bu astral hayatını kuramsal ve uygulamalı olarak en derinlemesine ve kapsamlı incelemiş olanlar, hiç kuşkusuz, Mısırlılardı. Mısırlılar, yaşam sırasında, ruhun, bedenin tüm eylemlerini gökyüzünde Kutup Yıldızı'nın bulunduğu bölgeden yayılmakta olan güçler vasıtasıyla yönettiğini iddia ediyorlardı; piramitlerin girişlerinin son derece matematiksel bir kesinlikle daima Kutup Yıldızı'na yöneltilmiş olmasının sebebi budur.

Ölüm olayını takiben Mısırlılar fizik bedeni ilk önce, üç ay boyunca tuzlamak suretiyle, daha sonra da ona aromalar enjekte etme yöntemiyle muhafaza ediyorlardı. Böylece, onu mumyalama vasıtasıyla fiziksel hücrelerin bozulup dağılmasını engelliyorlar ve bu fiziksel hücrelerin ayrışmasına neden olacak olan astral gücün uzaklaşması olayını önlüyorlar ve bu gücün beden çevresinde sabitleşip kalmasını sağlıyorlardı.

Daha da ileri gidiyorlardı: Çok karmaşık bir majik ayin vasıtasıyla Kutup Yıldızı çevresinde dolanan astral güçleri davet ediyorlar, bunları mumyanın, bu bir tür astral varlık içine reenkarne olmuş olan dublesine aktarıyorlar ve bu dubleyi, gerek mumyanın bizzat kendi içine, gerekse de mumyanın çevresine yerleştirilmiş olan tahtadan ya da pişmiş topraktan yapılma heykelcikler içine enkarne ediyorlardı.

Mısırlılar böylece, yaşayan astral varlıklardan oluşan gerçek yeraltı kentleri oluşturmuşlardı ve bu yöntemle öncelikle yeryüzü astraline etkide bulunarak uygarlık kutbunun kendi ülkeleri üzerinde çok uzun süre sabitleşmesini, ardından da kader güçleriyle ilim yoluyla mücadele ederek insan varlıklarının reenkarnasyonunun geciktirilmesini sağlıyorlardı. İleride, günün birinde antik Mısır'ın ilminin hakikî yüzü ortaya çıktığı zaman, büyük şaşkınlıklara yol açacaktır.

Ancak olağanüstü durumları burada bir kenara bırakıp, şimdi tekrar normal ölüme dönelim ve astralin böyle bir anda iki bölüme ayrıldığını hatırlayalım: Bu bölümlerden biri "ruhun arabası"nı oluşturur ve ruhu kuşatır ve diğer bölüm de astral gücü oluşturur ve dağılacak olan fizik bedeni kuşatır.

Şayet insan varlığı kendi "ruh arabası"nı iyi oluşturmuşsa ve eğer iyilik, fedakârlık klişeleri bu astral kitlenin ışıltılı yıldızlarını teşkil ediyorsa, bu durumda gelecekteki astral bedenin evrimi kesinleşmiştir.

2- Fiziksel Biçimlerin Astraldeki Evrimi

Burada, son derece önemli bir meseleden söz etmek zorundayız. Bilginler, yeryüzündeki canlı varlıklar dizisinin gayet belirgin bir tür hiyerarşi oluşturduğunu saptamışlardır: Bazı canlı varlıkların bedenleri, kendilerinden daha aşağı seviyede ya da yukarı bir seviyede bulunan varlıkların bedenlerinden çok az bir farklılık göstermektedir.
Darwinciler tarafından da pek sevilen şu canlı varlıkların evrimi meselesine yön vermiş fikrin kökeni burada yatar.

Halbuki bu evrimin, genel şartlarda, dünya üzerindeki mevcudiyetini saptayabilme imkânı yoktur; yeryüzünde organlarda değişim gibi, yaşanmakta olan bölgeye uyumlanma gibi durumlar mevcuttur, ancak bir köpek bedeninin evrim geçirmek suretiyle bir maymun bedeni hâline ya da bir maymun bedeninin bir insan bedenine dönüştüğü görülmemiştir. Bunun nedeni basittir: Çünkü evrim, fiziksel enkarnasyon sırasında değil, fiziksel ölümün hemen ardından gelen astral hâl sırasında gerçekleşmektedir.

Astral beden işte bu esnada evrim geçirir, dönüşüme uğrar ve bir üst seviyedeki varlığın astral bedeninin menşei durumuna gelir. Bu astral beden de kendi sırası geldiğinde fiziksel organları imal eder ve işte böylece de, doğrudan bir üst seviyeye mensup bir varlık, bir alt seviyeye mensup olan eski varlığa ait biçimleri spiralin daha yüksek bir plânına enkarne etmek üzere dünyaya gelir.

Doğadaki tüm fizik bedenler gerçekte insan varlığına ait fizik bedeni oluşturabilmek amacıyla evrim geçirirler; ancak bu evrim astral plânda gerçekleşir.

Demek ki, reenkarne olacak varlığa bağlı olarak süresi uzayıp kısalabilen bu astral dinlenme sürecinden sonra reenkarnasyon anı gelip çattığında, gelecekteki astral beden, enkarne olmuş olan ruhun evvelki hayatındaki hâl ve gidişine bağlı olarak önceki astral bedeninden farklı olmaktadır; gelecekteki fizik bedenin güzelliğinin ya da çirkinliğinin, gelecekteki organların güçlü ya da zayıf oluşunun, astral güçlerin, yani ruhu çevreleyen bu güçlerin çıkıp gelecek oldukları zodyak burcunun astral güçlerinin yükseltme kudretlerinin ve ruhsal reenkarnasyonun gizli yasalarının tümünün kökeni burada aranmalıdır.

Bu astral tesirler, halk masallarında, dünyaya gelen her insan varlığının beşiğinin çevresine toplanan iyi ve kötü periler şeklinde anlatılır.

Hamile kalma esnasında, geleceğin bu ana babasının fiziksel (bedensel), manevî (moral) ya da ruhsal varlıkları vasıtasıyla tasarrufta bulundukları astral güçler ne kadar yoğun olursa, çekim güçleri de o orantıda kuvvetli olur. Demek ki, hamile kalma aynı zamanda astral güçler bakımından da son derece ciddî bir olaydır.
 
Geri
Top