Okültizm - Astral Seyahat
Doğu inisiyasyon topluluklarında, gerçek inisiyeler, Güneş Sistemimizi oluşturan gezegenleri tanımlamaları ile ayırt edilirlerdi. Astral ayrışmanın en iyi kanıtlarından birini, psişik hâl sonucu ulaşılmış olan astral merkezlerin tasvir edilmesi oluştururdu.
İsis sırlarına inisiye olanlar, tüm inisiyasyonlarda "yılan" ile sembolize edilen bu astral güçler selini aşarlardı. Güneş'in Dünya üzerinde meydana getirdiği çekim gücü, fizik bedene bağlanmış durumda iken bu denli hissedilmez. Ama astral plâna açılındığında bu çok belirgin hâle gelir ve bu çağlayanı aşabilmek için özel bir güç gerekmektedir. Bu çekim gücü kuyruğunu ısıran yılan ile sembolize edilirdi. Bu, aynı zamanda "dairevî kader" imajıdır.
Bu bölge geçildikten sonra inisiye, insanların zodyak sınırı ve okültistlerin, esrarengiz varlıklarca korunan göğün kapıları olarak adlandırdıkları bölgeye gelirdi. Yerküremiz 24 saat içinde, sırasıyla bu 12 kapının her birinin önüne gelir ve inisiye de, bir iki ayrışma seansından sonra bu 12 kapıyı koruyan görünmez varlıkları teşhis edebilirdi.
Dünyaya dönüşte, bu zodyak sırlarının kavramlısı, inisiyenin giydiği ve değişik renklerde olan 12 elbise ile sembolleştirilirdi.
Bu astral inisiyasyonun yanı sıra bir de, hâkimler önünde itiraf aşaması vardı. Ama bu huzura çıkış büyük ihtimalle astral âlemde gerçekleşmekteydi. Burada, deduble vaziyetteki inisiyenin ruhsal yöneticilerin huzuruna çıkışı düşünülmektedir. Aslında bu hüküm verme işi, biri fizik âlem, diğeri görünmez âlemde olmak üzere iki taneydi: Birincisi, inisiyasyondan önce rahipler (yaşayan ilâhlar) huzurunda, diğeri de görünmez âlemde, İsis Plânı'nın hâkimleri önünde.
Okültistler, astral âlemin aşağı tabakalarının bu mahkemesinin gerçek olduğunu ileri sürerler. Nitekim bunun, inisiyasyonu umuma açıklayanlarca, örneğin Virjil, Hora, Homeros ve Dante gibi kişilerce de tasvir edilmiş olduğunu belirtirler. Buna sembolik olarak cehennemlere iniş denir. Bu işlem aslında insanın kendi kendisiyle hesaplaşması, yaşamlar boyu biriktirdiği tortuları temizlemeye çalışmasıdır. Astral bedeni bu kara paslardan temizlemekle yükümlü varlıklar, inisiyasyonun bu safhasında, inisiyelerce sinasefal (bir tür maymun) şeklinde, yiyici birtakım varlıklar olarak tanımlanırlar.
İnisiyenin gözleri önüne serilen bu tablolar, astral vizyonların gerçek birer görünüşleridir. İsis inisiyasyonu büyük ölçüde pratiğe dayanıyordu. Astral seyahatlerin ve ilâhların mahkemesi huzuruna çıkışının sonucunda inisiye, yaşayan Osiris olarak nitelendiriliyordu. O, yaşayan bir ilâhtı artık.
Diğer insanların peşinden koştukları, tutku hâline getirdikleri, arzuladıkları tüm şeylere karşı bir ilgisizlik, bir nefret, onun benliğini kaplardı. Para ve dünyasal hazlar, onun için hiçbir şey ifade etmezdi. Çünkü o, başka bir plânda yaşar ve mutluluğunu o plândan çekip alırdı. Ama inisiye olduğu için, bir vazifesinin de insanlar arasına karışmak, onları bilgilendirmek, şuurlandırmak ve hatta gerekiyorsa bunun için ölüme dahi gitmek olduğunu bilirdi. Onun için ölüm diye bir kavram yoktu. Herhangi bir insanın uyumaya gidişi gibi o, ölüme gidebilirdi. Her vecd hâlinde o, bilmeyenlerin çok korktukları bu âlemden zaten geçiyordu.
Doğu inisiyasyon topluluklarında, gerçek inisiyeler, Güneş Sistemimizi oluşturan gezegenleri tanımlamaları ile ayırt edilirlerdi. Astral ayrışmanın en iyi kanıtlarından birini, psişik hâl sonucu ulaşılmış olan astral merkezlerin tasvir edilmesi oluştururdu.
İsis sırlarına inisiye olanlar, tüm inisiyasyonlarda "yılan" ile sembolize edilen bu astral güçler selini aşarlardı. Güneş'in Dünya üzerinde meydana getirdiği çekim gücü, fizik bedene bağlanmış durumda iken bu denli hissedilmez. Ama astral plâna açılındığında bu çok belirgin hâle gelir ve bu çağlayanı aşabilmek için özel bir güç gerekmektedir. Bu çekim gücü kuyruğunu ısıran yılan ile sembolize edilirdi. Bu, aynı zamanda "dairevî kader" imajıdır.
Bu bölge geçildikten sonra inisiye, insanların zodyak sınırı ve okültistlerin, esrarengiz varlıklarca korunan göğün kapıları olarak adlandırdıkları bölgeye gelirdi. Yerküremiz 24 saat içinde, sırasıyla bu 12 kapının her birinin önüne gelir ve inisiye de, bir iki ayrışma seansından sonra bu 12 kapıyı koruyan görünmez varlıkları teşhis edebilirdi.
Dünyaya dönüşte, bu zodyak sırlarının kavramlısı, inisiyenin giydiği ve değişik renklerde olan 12 elbise ile sembolleştirilirdi.
Bu astral inisiyasyonun yanı sıra bir de, hâkimler önünde itiraf aşaması vardı. Ama bu huzura çıkış büyük ihtimalle astral âlemde gerçekleşmekteydi. Burada, deduble vaziyetteki inisiyenin ruhsal yöneticilerin huzuruna çıkışı düşünülmektedir. Aslında bu hüküm verme işi, biri fizik âlem, diğeri görünmez âlemde olmak üzere iki taneydi: Birincisi, inisiyasyondan önce rahipler (yaşayan ilâhlar) huzurunda, diğeri de görünmez âlemde, İsis Plânı'nın hâkimleri önünde.
Okültistler, astral âlemin aşağı tabakalarının bu mahkemesinin gerçek olduğunu ileri sürerler. Nitekim bunun, inisiyasyonu umuma açıklayanlarca, örneğin Virjil, Hora, Homeros ve Dante gibi kişilerce de tasvir edilmiş olduğunu belirtirler. Buna sembolik olarak cehennemlere iniş denir. Bu işlem aslında insanın kendi kendisiyle hesaplaşması, yaşamlar boyu biriktirdiği tortuları temizlemeye çalışmasıdır. Astral bedeni bu kara paslardan temizlemekle yükümlü varlıklar, inisiyasyonun bu safhasında, inisiyelerce sinasefal (bir tür maymun) şeklinde, yiyici birtakım varlıklar olarak tanımlanırlar.
İnisiyenin gözleri önüne serilen bu tablolar, astral vizyonların gerçek birer görünüşleridir. İsis inisiyasyonu büyük ölçüde pratiğe dayanıyordu. Astral seyahatlerin ve ilâhların mahkemesi huzuruna çıkışının sonucunda inisiye, yaşayan Osiris olarak nitelendiriliyordu. O, yaşayan bir ilâhtı artık.
Diğer insanların peşinden koştukları, tutku hâline getirdikleri, arzuladıkları tüm şeylere karşı bir ilgisizlik, bir nefret, onun benliğini kaplardı. Para ve dünyasal hazlar, onun için hiçbir şey ifade etmezdi. Çünkü o, başka bir plânda yaşar ve mutluluğunu o plândan çekip alırdı. Ama inisiye olduğu için, bir vazifesinin de insanlar arasına karışmak, onları bilgilendirmek, şuurlandırmak ve hatta gerekiyorsa bunun için ölüme dahi gitmek olduğunu bilirdi. Onun için ölüm diye bir kavram yoktu. Herhangi bir insanın uyumaya gidişi gibi o, ölüme gidebilirdi. Her vecd hâlinde o, bilmeyenlerin çok korktukları bu âlemden zaten geçiyordu.