iLk_NuR
Üstat
Hz. Yusuf'un bu duası, bir Kur'ân duasıdır. Kur'ân'da geçen diğer bütün dualar gibi, bu duayı da hem bir Kur'ân âyeti olarak okuruz, hem de bir dua metni olarak dualarımızın içine katarız. Diğer yandan bu duayı okuyunca, ölümü istemiş olmuyoruz. Zaten ölüm istemekle gelen bir şey değildir.
Kur'ân'ın ifadesiyle ecel birdir değişmez. Ne zamanından önce gelir, ne de gecikir. Her canlı kendisi için belirlenen zaman dilimi içinde ölür. Yusuf Aleyhisselâm'ın Müslüman olarak ölümünü ve iyi kulların arasına katılmayı istemesi, hepimiz için söz konusudur. Hangimiz Müslüman olarak ölmeyi, son nefesimizi imanlı olarak vermeyi ve sâlih kulların arasına katılmayı istemeyiz?
Diğer yandan bizim için hayat mı hayırlıdır, ölüm mü hayırlıdır, bilemediğimiz için bu konuda Peygamberimizin şu sözlerine kulak veririz: "Sizden hiç kimse maruz kaldığı bir zarar sebebiyle ölümü temenni etmesin. Mutlaka onu yapmak mecburiyeti hissederse, bari şöyle söylesin: Rabbim! Hakkımda hayat hayırlı ise, yaşat. Ölüm hayırlı ise canımı al."1
Hz. Yusuf'un ölümünü istemesinin altında şu hakikat yatıyordu: Yusuf Aleyhisselam küçük yaşta iken, kıskançlık sebebiyle kardeşleri tarafından kuyuya atılır. Su çeken bir kafile tarafından kuyudan çıkarıldıktan sonra Mısır'a götürülür, köle olarak saraya satılır. Sarayın hanımı güzelliğe göz koyar, reddedilince de iftira sonucu zindana atılır. Uzun yıllar zindanda kalır, sonra kralın rüyasını yorumlaması üzerine tekrar saraya döner, devletin hazine/maliye yönetimine getirilir. Aldığı ekonomik tedbirler sonucu bölgede çok şiddetli kıtlık baş göstermesine rağmen, Mısır halkı uzun yıllar açlık sıkıntısı çekmez. Bu arada önce kardeşlerine, daha sonra da anne-babasına kavuşur.
Yusuf Aleyhisselam bu esnada dünya saadeti açısından zirvede bulunmaktadır. Dünyanın her çeşit nimetini tatmış, maddi manevi en yüksek konuma gelmiş, Rabbi tarafından da Peygamber olarak seçilmiştir. Fakat dünyada yaşayacağı, tadacağı, göreceği ve ulaşacağı bir saadet kalmamıştır, her şeyi elde etmiştir. Bunların tamamının geçici ve fani olduğunu bildiği için gerçek hayatın âhiret hayatı, sonsuz mutluluğunun âhiret mutluluğu olduğunu bilmiş ve ebedi saadetin vesilesi olan ölümü istemiştir.
Kur'ân'da Yusuf (a.s.) kıssasını okuyanlar, bu duaya geldiklerinde bir üzüntüye ve bir acıya kapılmazlar. Tam tersine bir müjde ve sevinç duygusu içinde bulunurlar ve şu dersi alırlar: "Kabrin arkası için çalışınız; hakikî saadet ve lezzet ondadır." İkinci bir ders de şöyle verilir: "Dünyanın en parlak ve en sevinçli hali dahi Hz. Yusuf'a gaflet vermiyor, onu meftun etmiyor, yine âhireti istiyor."2
1 Buhari, Merdâ:19.
2 Bediüzzaman. Mektubat, (23. Mektub) s.271
Kur'ân'ın ifadesiyle ecel birdir değişmez. Ne zamanından önce gelir, ne de gecikir. Her canlı kendisi için belirlenen zaman dilimi içinde ölür. Yusuf Aleyhisselâm'ın Müslüman olarak ölümünü ve iyi kulların arasına katılmayı istemesi, hepimiz için söz konusudur. Hangimiz Müslüman olarak ölmeyi, son nefesimizi imanlı olarak vermeyi ve sâlih kulların arasına katılmayı istemeyiz?
Diğer yandan bizim için hayat mı hayırlıdır, ölüm mü hayırlıdır, bilemediğimiz için bu konuda Peygamberimizin şu sözlerine kulak veririz: "Sizden hiç kimse maruz kaldığı bir zarar sebebiyle ölümü temenni etmesin. Mutlaka onu yapmak mecburiyeti hissederse, bari şöyle söylesin: Rabbim! Hakkımda hayat hayırlı ise, yaşat. Ölüm hayırlı ise canımı al."1
Hz. Yusuf'un ölümünü istemesinin altında şu hakikat yatıyordu: Yusuf Aleyhisselam küçük yaşta iken, kıskançlık sebebiyle kardeşleri tarafından kuyuya atılır. Su çeken bir kafile tarafından kuyudan çıkarıldıktan sonra Mısır'a götürülür, köle olarak saraya satılır. Sarayın hanımı güzelliğe göz koyar, reddedilince de iftira sonucu zindana atılır. Uzun yıllar zindanda kalır, sonra kralın rüyasını yorumlaması üzerine tekrar saraya döner, devletin hazine/maliye yönetimine getirilir. Aldığı ekonomik tedbirler sonucu bölgede çok şiddetli kıtlık baş göstermesine rağmen, Mısır halkı uzun yıllar açlık sıkıntısı çekmez. Bu arada önce kardeşlerine, daha sonra da anne-babasına kavuşur.
Yusuf Aleyhisselam bu esnada dünya saadeti açısından zirvede bulunmaktadır. Dünyanın her çeşit nimetini tatmış, maddi manevi en yüksek konuma gelmiş, Rabbi tarafından da Peygamber olarak seçilmiştir. Fakat dünyada yaşayacağı, tadacağı, göreceği ve ulaşacağı bir saadet kalmamıştır, her şeyi elde etmiştir. Bunların tamamının geçici ve fani olduğunu bildiği için gerçek hayatın âhiret hayatı, sonsuz mutluluğunun âhiret mutluluğu olduğunu bilmiş ve ebedi saadetin vesilesi olan ölümü istemiştir.
Kur'ân'da Yusuf (a.s.) kıssasını okuyanlar, bu duaya geldiklerinde bir üzüntüye ve bir acıya kapılmazlar. Tam tersine bir müjde ve sevinç duygusu içinde bulunurlar ve şu dersi alırlar: "Kabrin arkası için çalışınız; hakikî saadet ve lezzet ondadır." İkinci bir ders de şöyle verilir: "Dünyanın en parlak ve en sevinçli hali dahi Hz. Yusuf'a gaflet vermiyor, onu meftun etmiyor, yine âhireti istiyor."2
1 Buhari, Merdâ:19.
2 Bediüzzaman. Mektubat, (23. Mektub) s.271