Bülbül
Sesinin ülfetiyle feryat diyor
Mahzun kuşlar kanatlarını çırparak
Umuda yöneliyor
Nasip bahtı felah için çiyli serdediyor,
İçim gidiyor, gönlüm ağlıyor
Göçüp giden şu virane gönlüm
Sessizliğe gömülüyor,
Uzletin aşkıyla nefesleniyor
Ne vakit
Bir musalla taşını görsem
Çıktığım ve ram olduğum efkârın
Hüznü süruruyla ağlasam
Yüreğimin yangınlığını hiçbir gönle
Aktarmadan çığlığımı yudumlasam
Hiç uyumadan seherin ahengini
Ruhuma taşısam
Ve aşkın vecdiyle hasrete kansam
Nereye
Yaslansam sinem bir avare
Sevda dilim için sanki edebi bir bahane,
Aşktan nasipsiz ve azade
Başlıyor yine serabın ülfetine yakışan
Ve yağarak anlamlaşan her kadre
Ruhum bigâne, halim divan,
Zihnim merdane,
Nefesin hicranı duyulmuyor ah paye
Bin hüzün
Çökse de bu fakir gönlüme
Haykırdığım melalim çaresiz
Çekiliyor acı sessizliğine
Hani takat ve şevk nerede, sürur
Kalbimden arî derinliğinde ve kederiyle
Ruhumdan sadır olan ve sinemi daraltan
Yalnızlığımla abat olarak göçer giderim
Sine-i
Sürurumdan kopan yaprakları
Ruhumun baki olan
Hicran damlalarını terennüm ederim
Bir yudum suya hasret nefes gibi
Kuytu derinliğe meylederim, çile benim
Ne kaldıysa ve bıraktığım çaresiz nefesimle,
Hali fakirliğimde uçuk bir sazendeyim
Kime hangi
Cüretle nazar edebilirim
Kalbi çöküntüleri ayan olan
Ve fevkalade biçare sefilim
Kalmayan gücüm, fersizleşen ve boşluğu anan
İki gözüm ve edepten arî dilim
Bu viraneliğimde aşkın namütenahi dirliğini
Ve birliğini nasıl deruhte ederek giderim
Ben hali
Fakirliğimde ikamet edenim
Adamlığın adımlarında metanetini
Koruyanlara gıpta ederim
Ah bigâneleşen hüzünlü nefesim,
Ömür sahifesini tüketen hicrani defterim
Sessizliğime çekilerek,
Aziz nefesler için niyaz ederim,
Selamı önceleyip sürur dilerim
Mustafa CİLASUN
Sesinin ülfetiyle feryat diyor
Mahzun kuşlar kanatlarını çırparak
Umuda yöneliyor
Nasip bahtı felah için çiyli serdediyor,
İçim gidiyor, gönlüm ağlıyor
Göçüp giden şu virane gönlüm
Sessizliğe gömülüyor,
Uzletin aşkıyla nefesleniyor
Ne vakit
Bir musalla taşını görsem
Çıktığım ve ram olduğum efkârın
Hüznü süruruyla ağlasam
Yüreğimin yangınlığını hiçbir gönle
Aktarmadan çığlığımı yudumlasam
Hiç uyumadan seherin ahengini
Ruhuma taşısam
Ve aşkın vecdiyle hasrete kansam
Nereye
Yaslansam sinem bir avare
Sevda dilim için sanki edebi bir bahane,
Aşktan nasipsiz ve azade
Başlıyor yine serabın ülfetine yakışan
Ve yağarak anlamlaşan her kadre
Ruhum bigâne, halim divan,
Zihnim merdane,
Nefesin hicranı duyulmuyor ah paye
Bin hüzün
Çökse de bu fakir gönlüme
Haykırdığım melalim çaresiz
Çekiliyor acı sessizliğine
Hani takat ve şevk nerede, sürur
Kalbimden arî derinliğinde ve kederiyle
Ruhumdan sadır olan ve sinemi daraltan
Yalnızlığımla abat olarak göçer giderim
Sine-i
Sürurumdan kopan yaprakları
Ruhumun baki olan
Hicran damlalarını terennüm ederim
Bir yudum suya hasret nefes gibi
Kuytu derinliğe meylederim, çile benim
Ne kaldıysa ve bıraktığım çaresiz nefesimle,
Hali fakirliğimde uçuk bir sazendeyim
Kime hangi
Cüretle nazar edebilirim
Kalbi çöküntüleri ayan olan
Ve fevkalade biçare sefilim
Kalmayan gücüm, fersizleşen ve boşluğu anan
İki gözüm ve edepten arî dilim
Bu viraneliğimde aşkın namütenahi dirliğini
Ve birliğini nasıl deruhte ederek giderim
Ben hali
Fakirliğimde ikamet edenim
Adamlığın adımlarında metanetini
Koruyanlara gıpta ederim
Ah bigâneleşen hüzünlü nefesim,
Ömür sahifesini tüketen hicrani defterim
Sessizliğime çekilerek,
Aziz nefesler için niyaz ederim,
Selamı önceleyip sürur dilerim
Mustafa CİLASUN