Kızyusuflu Köyü sınırları içerisinde, 638 rakımlı Karatepe'nin kuzeyindedir. Kadirli'nin güneydoğusunda olup ilçemize 22 km. Osmaniye'ye 30, Adana'ya ise 130 km. uzaklıktadır.
Karatepe Geç Hitit Çağı'nda (M.Ö.VIII.yüzyıl) Asativatas tarafından, krallığını kuzeydeki vahşi kavimlere karşı korumak üzere, bir hudut kalesi olarak yaptırılmıştır. Kurucusundan dolayı Asativadaya adını alan bu yer, M.Ö. 725-720 tarihlerinde Asur kralı 5. Salamonsor veya M.Ö. 680 yılında Asarhaddon tarafından elegeçirilmiş, yakılıp, yıkılmıştır. Yıkılan kale sur duvarlarının kalınlığı 2 ile 4 metre genişliğinde, kalenin iç ve dış duvarları ise 4 ile 6 metre yüksekliğindedir. Kuru, harçsız yapılan çift duvar arasındaki boşluk taş, moloz ve toprakla doldurulmuştur.
Kalenin doğu-batı çapı 196 metre, kuzey- güney çapı ise 376 metredir. Kale, 18-20 metre aralıklarla tesbit edilebilen 28, tesbit edilemeyen 6 olmak üzere 34 adet dikdörtgen burçlarla desteklenmiştir.
Tepenin zirvesinde, saray olduğu tahmin edilen iki tane yanmış bina harabesi ve zahire kuyuları bulunmaktadır. Kalenin, biri güney-batısında, diğeri kuzey-doğusunda olmak üzere iki kapısı bulunmaktadır. Güney-batısındaki giriş kapısında kırık parçalarla ekli iki aslan heykeli vardır. Sağ ve sol yan odacıklarda esmer ve açık sarı, sert taneli bazalt taş bloklar üzerinde duvar kaplaması niteliğinde, o günün inanç ve yaşayışını sergileyen çeşitli figür rölyefleri (taş kabartmalar) ve aynı metin olmak üzere, karşılıklı Finike (çivi) ve Hitit hiyeroglif yazıları bulunmaktadır. Kapı içinde ise yaklaşık üç metre boyunda Fırtına Tanrısı'nın heykeli bulunmaktadır. Kuzeydoğu kapısında insan başlı, aslan gövdeli, karşılıklı iki sfenks vardır. Sağ ve sol odacıklarda Güneş Tanrısı rölyefi ve diğer çeşitli rölyefler ile karşılıklı aynı metin olmak üzere, Çivi yazılı ve Hitit hiyeroglif yazıları bulunmaktadır.
Karatepe, 1946 yılına kadar bilinmeyen bir yer iken, Saimbeyli'den koyun otlatmaya gelen çobanlarca tesadüfen bulunmuş ve öğretmen Ekrem Kuşçu tarafından Adana Müzesi Müdürü Naci Kum'a bildirilmiştir. 1946 yılında Alman arkeolog Bossert başkanlığında kazı çalışmalarına başlanmıştır. Halen bu çalışmalar Halet Çambel tarafından yürütülmektedir. Yıkılan kale duvarlarının bir örneği doğu-batı istikâmetinde yeniden inşa edilmiştir. Buradaki Çivi yazılı tabletler sayesinde, önceleri tam çözülememiş olan Hitit hiyerogliflerinin okunmasına olanak sağlayan bir anahtar ele geçirilmiştir. Dünya üzerindeki Hitit yazıları ilk defa burada okunmuştur. Bu yazıların çözülmesiyle Anadolu'da Karatepe-Aslantaş'taki eserler, mimari bir bütünün parçaları oldukları için yerlerinden sökülüp kapalı bir müzeye taşınmamıştır.Açık Hava Müzesi kurularak eserlerin burada sergilenmesi yoluna gidilmiştir.
Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi'nin bulunduğu yer, Anadolu'daki diğer ören yerlerinden çok farklıdır. Burası, Aslantaş Barajı'nın yapılmasıyla üç tarafı baraj golüyle çevrili olup baraj gölü ve Andırın Ovası'na hakim bir tepede bulunmaktadır.
Müze, bir yarımada şeklindeki burun üzerinde ve etrafı ormanlarla kaplıdır. Karatepe, Çukurova'yı Andırın-Göksun üzerinden İç Anadolu'ya bağlayan ve Akyol (Ağ-yol-Kocayol) diye anılan tarihi kervan yolunun üzerindedir. Bu yol; Hititlerden önce, Hititler döneminde ve Haçlı Seferleri sırasında kullanılmıştır. Yakın zamanlara kadar Yörüklerin göç yolu da olmuştur. Yerli halk, aslan heykellerinden dolayı buraya Aslantaş demektedir. Fakat ülkemizin diğer yerlerinde de pek çok Aslantaş vardır. Diğerlerinden ayırt edilmesi için, örenyerine en yakın topografik noktanın Karatepe olmasından dolayı buraya Karatepe-Aslantaş denmesi daha uygun görülmüştür.
Ceyhan ırmağının doğu sahilindeki Domuztepe de Geç Hitit Çağına ait bir yerleşim alanıdır. Müzenin iki km kuzeyindeki Kum Kalesi Haçlılar tarafından yaptırılmıştır. Kale, bugün baraj gölünün suları altında kalmıştır.
Osmaniye'den Cevdetiye, Kesmeburun üzerinden Karatepe-Aslantaş ören yerine ulaşan yolun doğusunda XIII.yüzyılda yapılan ve Bodrum kalesi olarak tanımlanan kalenin eteklerinden başlayan Kastabala Ören Yeri ilk defa 1875 yılında İngiliz diplomat E.J. Davis tarafından ziyaret edilmiş ve ayrıntılı olarak tanımlanmıştır.
Kentin antik devirdeki diğer bir adının da Hierapolis olduğu, 1890 yılında İngiliz araştırmacı Th. Bent tarafından burada bulunan kalıntı ve buluntulardan anlaşılmıştır.
Kentin adı, Kastabala'nın 20 km. kadar kuzeyindeki Bahadırlı Köyü civarında 1961 yılında bulunan ve en eski yazılı belge olan Aramice bir sınır yazıtında geçmektedir. M.Ö. V. ve IV. yüzyılda Anadolu'ya egemen olan Perslerin kullandığı resmi yazılı belgede, Pirvaşua adını taşıyan Anadolu ana tanrıçası Kubaba'nın arazisinin bir kısmının da Kastabala'ya ait olduğu belirtilmektedir.
Kastabala, Seleukos krallarından IV. Antiochos Epiphanes (M.Ö.175-164) döneminde basılan sikkelerde Hierapolis adıyla anılmaktadır. Antiochos kentte uzun zamandan beri saygı gören Perasia ismindeki tanrıçanın tapınağından ötürü kente Kutsal Şehir adını vermiştir. Perasia adı büyük bir olasılıkla, kökeni geç Hitit dönemine uzanan Pirvaşua adından türetilmiştir.
Strabon, Perasia tanrıçasına yapılan törenlerde gözlenen ilginç bir gelenekten söz etmektedir. Strabon'a göre tanrıçanın rahibeleri dini törenler sırasında çıplak ayakları ile korlaşmış kızgın kömürler üzerinde ayakları yanmadan yürümekteydiler. Bu törenler Hindistan, Pasifik adaları, Orta İtalya ve Trakya'da bazı halk toplulukları arasında bugün de yapılmaktadır. Kastabala sikkeleri üzerindeki Perasia tasvirleri ve Kastabala'da bulunan Perasia'ya sunulmuş olan adak yazıtları bu tanrıçanın kült merkezinin Kastabala'da olduğunu belgelemektedirler. Strabon'a göre Perosia Kastabala'da Artemis ile özdeşleştirilmekteydi. Antik Yunan tanrılarından olan Artemis'in kökeninin Hitit devrine kadar uzanan bir yerel Anadolu tanrıçası olan Persia ile özdeşleştirilmesi Anadolu'nun bir çok yerinde benzerleri görülen synkretimus olgusunun Çukurova'daki en dikkati çeken örneğidir.
Kastabala'da bulunan ve Roma imparatorluk devrinin başlarına tarihlenen bir yazıtta; Perasia'ya , Selene, Demeter, Artemis, Aphrodite ve Hekate tanrıçalarının adlarıyla yakarışta bulunulması doğu ve batı din ve tanrılar dünyasının Kastabala'da Roma imparatorluk devrinde birbirleriyle kaynaştıklarını belgelemektedir.
Hierapolis-Kastabala'nın Seleukosların egemenliği altında bulunduğu M.Ö. IV.yüzyıl. sonu ile M.Ö. I.yüzyıl. ortaları arasındaki konumu hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. M.Ö. I.yüzyıl ortalarında Seleukos'lardan sonra, Roma devletinin bölgeye hakim olmaya başladığı dönemde Hierapolis-Kastabala tekrar ön plana çıkmıştır. Roma İmparatorluğu'nun paylaşımı (Doğu ve Batı Roma olarak ayrılması) sonucu bölge, Antonius'un kontrolünde kalmıştır.
Antonius, denetiminde bulunan Doğu Akdeniz'in birçok yerinde olduğu gibi, Anadolu'nun ortasında ve doğusunda da büyük ve güçlü krallar yerine, başında Roma'nın güvenebileceği yerel önderlerin ya da rahiplerin bulunduğu prensliklerle bölgeyi denetim altında tutma politikasını tercih etmiştir.
Kral Tarkondimotos'un denetiminde kalan bölgenin genişliği hakkında kesin bilgiler yoktur. Ancak başkent Hierapolis-Kastabala'da bulunan bir yazıtta Toparch olarak onurlandırılması Tarkondimotos'un kontrolündeki bölgenin Seleukoslar devrindeki yerel yönetim birimlerinden Toparchia'lardan birinin devamı olabileceği olasılığını akla getirmektedir. Kastabala'da bulunan bir diğer yazıtta değinilen şehrin en büyük memuru, komutanı ve kentin arazisinin muhafızlarının ve kraliyet birliklerinin komutanı unvanları Kastabala'nın bağımsız bir şehir konumunda olduğunu ama kraliyet kurumlarının denetiminde bulunduğunu göstermektedir. Aynı yazıttan ayrı ayrı yönetim birimleri olduklarını ve bunların tıpkı Hellenistik krallıklarda olduğu gibi, yüksek memur tarafından yönetildiğini öğreniyoruz.
Güneyde Pyramos üzerindeki en önemli antik kentlerden biri olan Mopsuhestia'nın yakınında, Pyramos'un denize döküldüğü yerde bulunan Kilikya'nın en eskiKentlerinden Mallos, onun kutsal alanı Magarsos, doğusundaki Kilikya'nın en büyük limanı olan Aigeai, doğuda Epiphaneia Antik Kentleri bulunmaktadır. Romalıların Amanoslar da yaptığı askeri operasyonlar sırasında Epiphaneia antik kenti yakınlarında karargahını kurması bölgenin ne kadar güvenilir olduğunu göstermektedir.
Hierapolis-Kastabala'nın Roma hakimiyetine girmesiyle bölgede büyük yapı faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Sonraki yüzyıllarda Roma imparatorlarından Traianus, Hadrianus ve Caracalla Kastabala'yı ziyaret etmişler ve bu arada kent halkı onların heykellerini meydanlara dikmişlerdir. M.S.III.yüzyılda Roma imparatorluğunun doğu sınırında huzursuzluğunun artması üzerine bölgeden ve bu kentten doğuya giden çok sayıda Roma askeri birliği geçmiştir.
Kent, imparator Valerianus döneminde Hierapolis-Kastabala ya da Pyramos kenarındaki Hierapolis adıyla da anılmıştır. M.S. 260 yılında Sasani kralı I. Hapur tarafından ele geçirilmiş ardından yöre 380 yılında Bizans imparatorluğuna başkaldıran Isaurialı Balbinos'un hakimiyetine geçmiştir. M.S.V.yüzyıl başlarında Kastabala yeni kurulan Cilicia Secunda eyaletinin başkenti olan Anazarbos'a bağlanmıştır Bundan sonra 431'de Efes'te yapılan konsüle Hesychius ismindeki temsilcisiyle, 451 yılında Kadıköy'de yapılan konsüle de Paregorios isimli temsilcisiyle katılmıştır.
Kastabala'nın yaklaşık 30 km. kuzey batısında bulunan Anazarbos'ta büyük tahribata yol açan 524 yılı depreminin Kastabala'yı da etkilediği sanılmaktadır. İmparator Justin döneminde meydana gelen bu depremden sonra, 561 yılında imparator Iustinianus zamanında ikinci bir deprem daha Kilikya'daki şehirleri yerle bir etmiş ve bunun ardından çıkan veba salgını Çukurova'dan Amik ovasına kadar yayılarak Antakya'da dahil olmak üzere tüm şehirlerde ve kırsal alanda büyük can kayıplarına neden olmuştur. Orta ve Geç Bizans dönemlerinde giderek önemini kaybeden Kastabala Haçlı seferlerinin yıkımından sonra kendini bir daha toparlayamamış ve kısa bir süre sonra tamamen terkedilmiştir.
Kastabala Kalıntıları
Kastabala'dan günümüze kadar gelebilen kalıntıların hemen hepsi Roma dönemine aittir. Roma'nın doğu seferleri nedeniyle önemli bir geçiş noktası olan Kilikya bölgesindeki kentler yoğun imar faaliyetlerine sahne olmuştur. Ekonomik yönden de önemli olan bölgeKentlerinde birçok oyunlar düzenlenmiş ve bunlarla ilgili yapılar önem kazanmıştır. Septimius Severus'un başlattığı ve daha sonra Severus hanedanı tarafından uygulanan imar politikası sonucu olan yapılar, bugün de izlenebilmektedir.
Kastabala'dan günümüze oldukça iyi durumda ulaşan antik yapı kalıntıları arasında en önemlisi sütunlu caddesidir. Kastabala'yı Karatepe-Aslantaş'a bağlayan asfalt yoldan yaklaşık 300 m. uzunluğundaki sütunlu caddenin bir kısmı görülmektedir. Batıdaki sütunlu caddenin başladığı yerde bulunduğu sanılan bir kapı kent merkezine girişi sağlamaktadır. Kenti güney, kuzey ve doğudan çevreleyen tepeler, aynı zamanda kentin merkezini de sınırlamaktaydılar.
Kent merkezinin ortasındaki sütunlu cadde batıdan doğuya arazinin eğimine uygun olarak yükselerek üzerinde birkaç tonozun görüldüğü bir yapı kalıntısının bulunduğu bölgenin kuzeyinden geçerek Propylon olduğu sanılan bir anıtsal kapıya ulaşmaktadır. Bu kapı kalıntılarının güneybatısında bulunan ve büyük bir yapıya ait olan mermer mimari parçalar bu tonozların, büyük bir yapının altyapısı olduğu izlenimini vermektedir. 1890 yılında Kastabala'yı ziyareti sırasında Th. Bnet sözü edilen buluntuları bugünkünden çok daha iyi durumda görmüş ve burayı bugüne kadar yeri kesin olarak belirlenememiş olan Artemis Perasia tapınağının yeri olarak önermiştir. Bu alanın hemen batısında bulunan kuzey kilisesinde devşirme malzeme olarak kullanılmış olan Roma dönemi mimari parçaları, burada büyük bir Roma dönemi yapısının bulunduğunu göstermektedir. Propylon'dan geçtikten sonra doğuya yönelen sütunlu cadde bir terasa ulaşmaktadır. Terasın üzerinde bulunan adak yazıtları, kentin ana tanrıçası Artemis Perasia tapınağının burada olduğuna işaret etmektedir. Bu terasın hemen altında doğu-batı yönünde kentin Stadion'u uzanmaktadır. Bu Stadion'un doğu ucu bir istinat duvarı ile sınırlanmakta olup, batı ucunda kentin tiyatrosu bulunmaktadır.
Tiyatronun güneyinde hamam kalıntıları görülmektedir. Stadion, tiyatro ve hamamın birbirlerine çok yakın bulunduğu bu alan kentin günlük hayatının merkeziydi. Artemis Perasia kültü ile ilişkili dini törenlerin yapıldığı ve komşuKentlerin sporcularının da katıldığı çeşitli oyunların oynandığı Stadion'un, Artemis Perasia kutsal alanı ile doğrudan bağlantılı olduğu sanılmaktadır.
Kentin güney-batı kesiminde görülen sütun gövdelerinin oluşturduğu sütun dizisi bazı araştırmacılar tarafından agora, bazıları tarafından da ikinci bir sütunlu cadde olarak tanımlanmaktadır.
Kentin, güney, kuzey ve batısında çok sayıda mezar yapıları ve kaya mezarları görülmektedir. Ayrıca M.S.VI.yüzyılın ilk yarısına tarihlenen iki kilise bulunmaktadır. Kiliselerde erken Bizans döneminde Suriye'de yapılmış olan kiliselerin mimari özellikleri görülmektedir.
Kastabala'da bulunan yazıtlar ve sikkeler, kentte Artemis Perasia'nın yanı sıra, Asklepios ve Hygieia, Helios, Theos Pyretos gibi tanrıçaların da saygı gördüklerini göstermektedir. Ayrıca ölmüş ve hayatta olan imparatorlar için yaptırılmış olan yazıtlı yuvarlak sunaklar Kastabala'da Roma imparator kültünün varlığını belgelemektedir.
Kastabala'da bulunan yazıtlarda imparatorlar Caracalla, III. Gordian'nın yanı sıra Marcus Aurelius'un karısı Faustina'da Nea Hera olarak onurlandırılmaktadır.
Flaviopolis çok eski çağlardan beri çeşitli uygarlıkların yaşamış olduğu Çukurova' da kurulmuştur. Flaviopolis, Flavius kenti demektir. Flavius'lar, Roma'lı iki imparator soyunun adıdır. Bunlardan ilki, İ.S.I.yüzyıldaki, İmparator Vespasianus ile ondan sonra tahta geçen oğulları Titus ve Domitianus'un soyu; diğeri 4.yüzyıldaki İmparator I.Constantinus'un soyudur.
Flavias Hellen dilinde Flavius Yurdu anlamına gelmektedir. Filaviopolis, Kars, Karszülka-diriye, Kars-ı Maraş, Liva-ı Kars, Pazar, Kars Pazarı isimlerini almıştır .
Aslantaş Baraj gölü kıyısında bulunan Domuztepe' deki Neolitik çağa (M.Ö 7000- 6000 ), son kalkolitik çağa ve ilk tunç çağına ( M.Ö. 4000-3000 ) ait kalıntılar ile Kadirli-Kozan arasındaki Tırmıl Höyüğü, bu dönemlerde burada yerleşimin olduğunu göstermektedir.
Bölgede tarih boyunca sırasıyla Kızzuvatna Krallığı , Hititler, Asurlar, Klikyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Büyük Selçuklular, Dulkadiroğulları ve Osmanlılar belli başlı uygarlıkları oluşturmuşlardır. Kadirli ara dönemlerde birçok kez el değiştirmiştir. Adanaovası Hükümdarı Asativatas M.Ö. 800 yıllarında ilçeye bağlı Karatepe-Aslantaş' ta bir uç kale kurmuştur.
Romalılar döneminde Flaviopolis adı ile görkemli bir kent olan Kadirli' de bu dönemi belgeleyen eserler bulunmaktadır. Bunlar İmparator Hadrianus' un (M.S. 117-1389 ) anıtsal tunç heykeli, bugün şehrin altında kalmış bulunan 6-7 dönümlük alana yerleşik Roma Hamamı, M.S. V. Yüzyıla ait bir Roma Bazilikası olan Ala cami ve yakın çevredeki bir çok diğer eser ve anıtlardır. Alacami Orta Çağda (15./16.yüzyıl) ve daha sonra da (1860) bir süre cami olarak kullanılmış, bu yüzden halk ağızında Alacami olarak bilinmektedir.
Hemite (Gökçedam) Köyü yakınındaki yerleşim alanı, Kadirli-Osmaniye yolu üzerinde Ceyhan Irmağı kenarındadır.
Buradaki yerleşimin Hitit yeni krallık döneminde olduğu sanılmaktadır. Yerleşim alanındaki Hititlere ait kabartma anıt da bunu açıklamaktadır. Buradaki tepenin güney-doğu yamacındaki kabartmada bir savaşçı figürü görülmektedir. Bunun bir benzeri de İzmir yakınındaki Karabel’de bulunmaktadır.Ancak Hemite’deki kabarma zamanla aşınmış figürün ana hatları belirginliğini kaybetmiştir.
Tarihi çağlardaki Hemitte ile ilgili bilgiler yörede arkeolojik kazı ve yüzey araştırmaları yeterince yapılmadığından oldukça sınırlıdır.