Osmanlı ıslahat hareketlerinin başarısızlığının sebepleri hakkında, Cumhuriyet rejiminin kurucularından İsmet İnönü'nün yaptığı değerlendirme dikkat çekicidir.
"İnkılâbımız, dahilî ve millî mahiyeti itibarıyla, Osmanlı içtimaî heyetinin vakit vakit gösterdiği ıslahat teşebbüslerinin bir devamı veya tekâmülü değildir. Geçirdiğimiz son yarım asırlık hâdiseler, Osmanlı devrindeki vatanperverlerin ve mücahitlerin, Osmanlı camiasındaki ıslahat ve kurtuluş teşebbüslerinin yanlış temelde ve Türk milletinden başka bir bünye üzerinde çabaladıklarının ifadesidir.
“Osmanlı nizamı son asrın fennî ve içtimaî terakkilerine karşı, tedricî olarak değişen ve yükselen tekâmülden bünyesini uzak tutmak gayretiyle, dört duvarı kalın bir hücre içinde kalmıştı. Osmanlı ıslahatçıları hep bu hücre içinde çalıştılar. Bütün ıslahat teşebbüsleri, muvaffak olanlarıyla beraber, hep o hücrenin duvarları arasındaki sahaya münhasır kaldı."
Tanzimat’tan beri yapılan modernleşme hareketleri bu konuda kesin bir karar verip uygulayamadıkları için başarısız olmuştur. Tanzimat’la beraber toplumun içine bir ikilik girmiştir. Bu ikilik hukuk alanında modern hukuk kuralları ve kurumları ile geleneksel İslâm hukuku ve kurumları arasındayken, eğitimde modern mekteplerle geleneksel medreseler arasındadır. Atatürk bu ikiliği ortadan kaldırarak eski kurumların varlığına son verecektir. Böylece toplum ikilikten kurtularak lâik ve millî esaslar dahilinde tek kimlikli bir ulus-devlet şekline dönüşecektir. Atatürk'ün bu karara varmasının ardında kültür ve medeniyeti birbirinden ayırmayan ve bir hayat tarzı olarak tanımlayan anlayışı yatmaktadır. Bu anlamda, Atatürk'ün kültür anlayışı kavranmadıkça Atatürk devrimlerinin anlaşılmasının mümkün olmadığı söylenebilir.
Bu noktaya daha sonra dönmek üzere Atatürk'ün değerlendirmesini özetlemeyi tamamlayalım. Atatürk'e göre, Osmanlı'nın ikinci hatası Türk kimliğinin ihmal edilmiş olmasıdır. Bu kimliğin unutulmasıyla dinî taassubun ortaya çıkışı eşzamanlıdır. O yüzden lâiklik, aynı zamanda, Türk kimliğinin ortaya çıkışına da hizmet etmektedir.
Türk kimliği, cumhuriyet rejimi bir Osmanlı eleştirisine dayandığı için Türklerin Orta Asya dönemine atıfla tanımlanmıştır. Anadolu coğrafyasının da Türklüğünü ispatlamak için Eti ve Sümerlerin Türk kökenli olduğu iddia edilmektedir. Atatürk'ün ısrarla vurguladığı Türk tarih ve dil tezleri bu amaca hizmet etmektedir.
Bu noktada Atatürk'ün Osmanlı eleştirisinin yanında İttihatçılara yönelik eleştirisi de ortaya çıkmaktadır: Atatürk milletler çağında Osmanlılık, Panislâmizm, Pantürkizm gibi Türkiye'nin gücüyle ve sosyal gerçekleriyle bağdaşmayan anlayışları şiddetle eleştirmekte ve Türklerle meskûn Anadolu coğrafyasını esas alan bir millet ve vatan anlayışını savunmaktadır. Bu şekildeki bir millet ve vatan anlayışıyla ülke dış maceralardan korunarak iktisadî kalkınmasını ve medenileşmesini tamamlayacaktır.
Atatürk'ün "Yurtta barış, cihanda barış!" deyişi bu amacı gerçekleştirmek için "barış"ın iç ve dış politika olarak ısrarla savunulmasını izah etmektedir. Kültür inkılâbıyla Türk insanı modern, akılcı değer ve kurumlar içinde bir vatandaşa dönüştürülmek istenmektedir.
Atatürk inkılâbı iki dünya savaşı arasındaki Hobsbawn'ın deyimiyle karanlıklar çağında gerçekleştirilmiştir. İnkılap ideolojik olarak Aydınlanma ve Fransız İhtilalinin değerlerini savunurken totaliter ideolojiler olan komünizm, faşizm ve nasyonel sosyalizmden uzak durmaya özen göstermektedir. Batı tipinde demokratik rejime geçmeyi amaçlayan Atatürk rejimi, bu yöndeki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası tecrübelerine rağmen başarısız olmuştur. Cumhuriyet rejimi bir inkılâp rejimi olarak otoriter olmakla beraber totaliter bir nitelik kazanmamış ve demokrasiye geçmek yönündeki niyetini daima muhafaza etmiştir. Hukuk ve kültür alanında yaşanan inkılâplara rağmen her alanda modernleşme yaşanamadığından bürokrasinin karar verme mekanizmalarındaki ağırlığını koruması ise bürokratik bir muhafazakârlığa yol açmıştır.
Dönemin şartları içerisinde Atatürk'ün kültür inkılâbının oturduğu genel çerçeveyi bu şekilde özetledikten sonra Atatürk'ün inkılâp ve kültür anlayışlarını değerlendirelim.
Atatürk'e göre inkılâp, "... var olan müesseseleri zorla değiştirmek demektir. Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medenî gereklerine göre ilerlemesini sağlayacak yeni müesseseler koymuş olmaktır."
Atatürk bu şekilde kültür değişmesini köklü ve mecburî bir şekilde gerçekleştireceği kendi programını ortaya koymaktadır. Atatürk'ün inkılâp projesini daha önceki modernleşme hareketlerinden ayıran asıl taraf ise kültür tanımında yatmaktadır.
KAYNAK: Kültür ve Turizm Bakanligi Sitesi
"İnkılâbımız, dahilî ve millî mahiyeti itibarıyla, Osmanlı içtimaî heyetinin vakit vakit gösterdiği ıslahat teşebbüslerinin bir devamı veya tekâmülü değildir. Geçirdiğimiz son yarım asırlık hâdiseler, Osmanlı devrindeki vatanperverlerin ve mücahitlerin, Osmanlı camiasındaki ıslahat ve kurtuluş teşebbüslerinin yanlış temelde ve Türk milletinden başka bir bünye üzerinde çabaladıklarının ifadesidir.
“Osmanlı nizamı son asrın fennî ve içtimaî terakkilerine karşı, tedricî olarak değişen ve yükselen tekâmülden bünyesini uzak tutmak gayretiyle, dört duvarı kalın bir hücre içinde kalmıştı. Osmanlı ıslahatçıları hep bu hücre içinde çalıştılar. Bütün ıslahat teşebbüsleri, muvaffak olanlarıyla beraber, hep o hücrenin duvarları arasındaki sahaya münhasır kaldı."
Tanzimat’tan beri yapılan modernleşme hareketleri bu konuda kesin bir karar verip uygulayamadıkları için başarısız olmuştur. Tanzimat’la beraber toplumun içine bir ikilik girmiştir. Bu ikilik hukuk alanında modern hukuk kuralları ve kurumları ile geleneksel İslâm hukuku ve kurumları arasındayken, eğitimde modern mekteplerle geleneksel medreseler arasındadır. Atatürk bu ikiliği ortadan kaldırarak eski kurumların varlığına son verecektir. Böylece toplum ikilikten kurtularak lâik ve millî esaslar dahilinde tek kimlikli bir ulus-devlet şekline dönüşecektir. Atatürk'ün bu karara varmasının ardında kültür ve medeniyeti birbirinden ayırmayan ve bir hayat tarzı olarak tanımlayan anlayışı yatmaktadır. Bu anlamda, Atatürk'ün kültür anlayışı kavranmadıkça Atatürk devrimlerinin anlaşılmasının mümkün olmadığı söylenebilir.
Bu noktaya daha sonra dönmek üzere Atatürk'ün değerlendirmesini özetlemeyi tamamlayalım. Atatürk'e göre, Osmanlı'nın ikinci hatası Türk kimliğinin ihmal edilmiş olmasıdır. Bu kimliğin unutulmasıyla dinî taassubun ortaya çıkışı eşzamanlıdır. O yüzden lâiklik, aynı zamanda, Türk kimliğinin ortaya çıkışına da hizmet etmektedir.
Türk kimliği, cumhuriyet rejimi bir Osmanlı eleştirisine dayandığı için Türklerin Orta Asya dönemine atıfla tanımlanmıştır. Anadolu coğrafyasının da Türklüğünü ispatlamak için Eti ve Sümerlerin Türk kökenli olduğu iddia edilmektedir. Atatürk'ün ısrarla vurguladığı Türk tarih ve dil tezleri bu amaca hizmet etmektedir.
Bu noktada Atatürk'ün Osmanlı eleştirisinin yanında İttihatçılara yönelik eleştirisi de ortaya çıkmaktadır: Atatürk milletler çağında Osmanlılık, Panislâmizm, Pantürkizm gibi Türkiye'nin gücüyle ve sosyal gerçekleriyle bağdaşmayan anlayışları şiddetle eleştirmekte ve Türklerle meskûn Anadolu coğrafyasını esas alan bir millet ve vatan anlayışını savunmaktadır. Bu şekildeki bir millet ve vatan anlayışıyla ülke dış maceralardan korunarak iktisadî kalkınmasını ve medenileşmesini tamamlayacaktır.
Atatürk'ün "Yurtta barış, cihanda barış!" deyişi bu amacı gerçekleştirmek için "barış"ın iç ve dış politika olarak ısrarla savunulmasını izah etmektedir. Kültür inkılâbıyla Türk insanı modern, akılcı değer ve kurumlar içinde bir vatandaşa dönüştürülmek istenmektedir.
Atatürk inkılâbı iki dünya savaşı arasındaki Hobsbawn'ın deyimiyle karanlıklar çağında gerçekleştirilmiştir. İnkılap ideolojik olarak Aydınlanma ve Fransız İhtilalinin değerlerini savunurken totaliter ideolojiler olan komünizm, faşizm ve nasyonel sosyalizmden uzak durmaya özen göstermektedir. Batı tipinde demokratik rejime geçmeyi amaçlayan Atatürk rejimi, bu yöndeki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası tecrübelerine rağmen başarısız olmuştur. Cumhuriyet rejimi bir inkılâp rejimi olarak otoriter olmakla beraber totaliter bir nitelik kazanmamış ve demokrasiye geçmek yönündeki niyetini daima muhafaza etmiştir. Hukuk ve kültür alanında yaşanan inkılâplara rağmen her alanda modernleşme yaşanamadığından bürokrasinin karar verme mekanizmalarındaki ağırlığını koruması ise bürokratik bir muhafazakârlığa yol açmıştır.
Dönemin şartları içerisinde Atatürk'ün kültür inkılâbının oturduğu genel çerçeveyi bu şekilde özetledikten sonra Atatürk'ün inkılâp ve kültür anlayışlarını değerlendirelim.
Atatürk'e göre inkılâp, "... var olan müesseseleri zorla değiştirmek demektir. Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medenî gereklerine göre ilerlemesini sağlayacak yeni müesseseler koymuş olmaktır."
Atatürk bu şekilde kültür değişmesini köklü ve mecburî bir şekilde gerçekleştireceği kendi programını ortaya koymaktadır. Atatürk'ün inkılâp projesini daha önceki modernleşme hareketlerinden ayıran asıl taraf ise kültür tanımında yatmaktadır.
KAYNAK: Kültür ve Turizm Bakanligi Sitesi