Padişahından sadrazamına, saray erkânından esnafına, köylüsüne varıncaya kadar Osmanlı hayatında büyük ölçüde İslâmî anlayış, hakkaniyet ve adalet hâkimdi.
Her vesileyle zenginin, fakirin imdadına koştuğu bir toplum vardı. Toplum hayatında hep İslâmî motifler mevcuttu.
Osmanlı, topraklarına kattığı yeni ülkelere imanı, âdetleri, doğruluğu,yardımseverliği ve bütün incelikleriyle birlikte gidiyordu.
Kısa zamanda oraya kendi rengini veriyordu. Onlar tarafından da benimseniyor, güzel karşılanıyor, kucak açılıyordu. Üzerinden bir asra yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, bugün Kosova, Bosna-Hersek,Makedonya ve Müslümanların yaşadığı bütün Balkan topraklarında Osmanlıanlayışını bulmak pekâla mümkün. Koca Osmanlı toplumu içinde bazıyanlışlıklar olmamış mıdır?
Olmuştur, ama ne oranda, ne kadar? Hüküm çoğunluğa göre verildiğine göre, iyi kabul ederek benimser, onları bizden bilir, atamız, ecdadımız olarak tanırsak, sorunun cevabını bulabiliriz.
Osmanlı her hareketini belli bir esasa, belli bir amaca göre düzenlemişti. İnce ayrıntılara girmeden, meseleye temelden baktığımızda düğün, eğlence ve oyunlar içinde bile o faydalılığı, yardımlaşma duygusunu her zaman görebiliriz. Bir örnek olması açısından bir düğün merasimini birlikte bakalım: 1675 tarihinde Edirne'de büyük bir düğünyapıldı.
Sultan 4. Mehmed'in büyük oğlu Şehzâde Mustafa sünnet edilirken, kızıHatice Sultan da Muhasip Mustafa Paşa ile evleniyordu. Geleneğe göre çadırlar kuruldu. Padişah otağına geçti. Düğün hazırlıkları altı ay sürdü. Düğüne dünyanın her tarafından gelen hediyeler, hazinelerdeğerinde, devlete akıl almaz servetler sağlıyordu. Sünnette 300 cerrah doktor görev almıştı.
Şehzade ile birlikte 8 bin çocuk da sünnet olacaktı. Çocuklardan 6 bini Anadolu'dan getirilmişti. Bu sünnet merasimi günlerce devam etti.Hatice Sultan'a gelince; gelin arabasını arkadan halk takip ediyordu.Düğünün 14. günü idi. Sultanat arabasının çevresindeki harem ağaları,yol boyunca halka çil çil altınlar serpiyorlardı. Sultanın çeyizini taşıyan alayla birlikte, iki katıra şeker yüklenmişti. Bu bir şekerbahçesini andırıyordu. Şekerden bülbüller, aslanlar, balıklar,tavuslar, develer bulunuyordu.
Sonra her birini iki adam taşıyabilen büyük taş tablaları ile akideşekerleri geliyordu. Bütün bunlar halka ikram edilecektir. Düğün dolayısıyla her taraftan davetliler, misafirler, yabancılar,meraklılar, seyirciler gelmişti. Hepsine kolaylık gösterilecek,ağırlanacaklardı.
Tarih kitaplarında merasim daha da teferruatlı bir şekilde anlatılır.Bu sünnette ve düğünde dikkati çeken iki şey vardı. Birisi, bir şehzadeile birlikte binlerce çocuğun sünnet ettirilmesi, diğeri de düğün vesilesiyle halkın günün âdetlerine göre eğlenmesi, bol bol yiyipiçmesi, istifade etmesiydi. Demek ki, bu sebeple halk büyük ölçüde ihtiyacını gideriyor, devlet de bir hayli maddî imkân sağlıyordu.
Bunda her ne kadar masraf ve şatafat varsa da bu halktan kopuk,onlardan uzak değildi. Az çok herkes istifade ediyordu. Bir de bugünbeş yıldızlı otellerde halktan kopuk yapılan, dolarların uçuştuğu düğünlere bakın. Aradaki farkı varın siz mukayese edin.
Her vesileyle zenginin, fakirin imdadına koştuğu bir toplum vardı. Toplum hayatında hep İslâmî motifler mevcuttu.
Osmanlı, topraklarına kattığı yeni ülkelere imanı, âdetleri, doğruluğu,yardımseverliği ve bütün incelikleriyle birlikte gidiyordu.
Kısa zamanda oraya kendi rengini veriyordu. Onlar tarafından da benimseniyor, güzel karşılanıyor, kucak açılıyordu. Üzerinden bir asra yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, bugün Kosova, Bosna-Hersek,Makedonya ve Müslümanların yaşadığı bütün Balkan topraklarında Osmanlıanlayışını bulmak pekâla mümkün. Koca Osmanlı toplumu içinde bazıyanlışlıklar olmamış mıdır?
Olmuştur, ama ne oranda, ne kadar? Hüküm çoğunluğa göre verildiğine göre, iyi kabul ederek benimser, onları bizden bilir, atamız, ecdadımız olarak tanırsak, sorunun cevabını bulabiliriz.
Osmanlı her hareketini belli bir esasa, belli bir amaca göre düzenlemişti. İnce ayrıntılara girmeden, meseleye temelden baktığımızda düğün, eğlence ve oyunlar içinde bile o faydalılığı, yardımlaşma duygusunu her zaman görebiliriz. Bir örnek olması açısından bir düğün merasimini birlikte bakalım: 1675 tarihinde Edirne'de büyük bir düğünyapıldı.
Sultan 4. Mehmed'in büyük oğlu Şehzâde Mustafa sünnet edilirken, kızıHatice Sultan da Muhasip Mustafa Paşa ile evleniyordu. Geleneğe göre çadırlar kuruldu. Padişah otağına geçti. Düğün hazırlıkları altı ay sürdü. Düğüne dünyanın her tarafından gelen hediyeler, hazinelerdeğerinde, devlete akıl almaz servetler sağlıyordu. Sünnette 300 cerrah doktor görev almıştı.
Şehzade ile birlikte 8 bin çocuk da sünnet olacaktı. Çocuklardan 6 bini Anadolu'dan getirilmişti. Bu sünnet merasimi günlerce devam etti.Hatice Sultan'a gelince; gelin arabasını arkadan halk takip ediyordu.Düğünün 14. günü idi. Sultanat arabasının çevresindeki harem ağaları,yol boyunca halka çil çil altınlar serpiyorlardı. Sultanın çeyizini taşıyan alayla birlikte, iki katıra şeker yüklenmişti. Bu bir şekerbahçesini andırıyordu. Şekerden bülbüller, aslanlar, balıklar,tavuslar, develer bulunuyordu.
Sonra her birini iki adam taşıyabilen büyük taş tablaları ile akideşekerleri geliyordu. Bütün bunlar halka ikram edilecektir. Düğün dolayısıyla her taraftan davetliler, misafirler, yabancılar,meraklılar, seyirciler gelmişti. Hepsine kolaylık gösterilecek,ağırlanacaklardı.
Tarih kitaplarında merasim daha da teferruatlı bir şekilde anlatılır.Bu sünnette ve düğünde dikkati çeken iki şey vardı. Birisi, bir şehzadeile birlikte binlerce çocuğun sünnet ettirilmesi, diğeri de düğün vesilesiyle halkın günün âdetlerine göre eğlenmesi, bol bol yiyipiçmesi, istifade etmesiydi. Demek ki, bu sebeple halk büyük ölçüde ihtiyacını gideriyor, devlet de bir hayli maddî imkân sağlıyordu.
Bunda her ne kadar masraf ve şatafat varsa da bu halktan kopuk,onlardan uzak değildi. Az çok herkes istifade ediyordu. Bir de bugünbeş yıldızlı otellerde halktan kopuk yapılan, dolarların uçuştuğu düğünlere bakın. Aradaki farkı varın siz mukayese edin.