Eski İstanbul’da ordunun sefere çıkması, şehzadelerin sünnet olması, sultanların evlenmeleri, Saray’daki doğumlar ve şehre gelen çok önemli konuklar için düzenlenen
Osmanlı şenliklerinin en eğlenceli yanlarından birini de “Esnaf Alayları” oluştururdu.
Osmanlı şenliklerinde esnafların geçişi, verdikleri hediyeler, yaptıkları işler, hünerlerinin sergilenmesi önemli bir yer tutardı. Bu alaylarda esnaf, birbirleriyle üstünlük yarışına girerdi. Her biri kendi meslekleriyle ilgili daha güçlü ve teknolojik bakımdan en şaşırtıcı, akıl almaz buluşları göstermeye çaba sarfederdi. Bu bakımdan esnaf alaylarının incelenmesi o yüzyıllarda Osmanlılar’ın gerek sanat gerek teknoloji bakımından ne aşamada olduklarını göstermesi açısından önem taşımaktadır.
İstanbul halkı kadar o sırada herhangi bir amaçla ülkede bulunan yabancılar tarafından da ilgi gören şenliklerin en göz alıcı bölümünü devletin gücünü ve esnafın becerilerini yansıtan esnaf alayları oluştururdu.
Her esnaf loncası kendi alanlarıyla ilgili değerli armağanlarını vermeden önce bir geçit düzenler ve meslekleriyle ilgili sahneler gösterirdi. Daha sonra şenlik geleneğine uygun olarak önceden tesbit edilen ölçüye ve şekle göre pişkeşlerini (hediyelerini) padişaha takdim ederlerdi. Her şenlikte esnafın geçit gösterisi gerek sergiledikleri mallar, gerekse çalışmalarını yansıtan sahnelerle halkın büyük ilgisini çeker ve binlerce kişi tarafından bu gösteriler bir izdiham içerisinde seyredilirdi. Osmanlılar zamanında esnafın alaylarla geçişi padişahların tahta çıkışları, büyük düğünler, padişahın büyük bir seferden dönüşü gibi durumlarda yapılmakta ve geceli gündüzlü devam eden eğlenceler hâline dönüşmekteydi. Alayla geçiş ise, esnaf arasında bir nevi rekabet de doğurduğu için her sınıf kendi alayının daha mükemmel, daha cazip ve daha ilgi uyandırıcı bir şekilde geçmesine son derece özen gösterir ve bu itibarla gayet canlı ve eğlenceli olan alaylar başta padişah olmak üzere herkesin takdirini kazanırdı.
Esnaf, hepsi de en yeni ve en temiz elbiselerini giyinmiş olarak kendilerine verilen geçit tertibine riayetle, kendileri için ayrılan günde büyük bir düzen içinde padişahın önünden geçip, tam padişahın bulunduğu kasrın önüne geldiklerinde padişahın düğününün kutlu olmasını temenni ederek kendisine olan bağlılıklarını arz ederlerdi. Her sınıf kendi alayının başında kendi sancağını, bayrağını taşırdı. Renk renk ipekli kumaşlardan yapılan ve sırmalarla kılaptanlarla çepeçevre süslenen bu bayraklar üzerinde esnafın ismi yine ipekle işlenir ve bu bayraklar uzunca güzel bir direk ucunda yüksekte tutularak taşınırdı. Esnaf adına geçen heyetler, gösterilerini yaptıktan sonra kendi sanat eserlerinden birer örneği de padişaha takdim ederlerdi. Padişahın, memnuniyet ve hoşnutluğunu para dağıtarak gösterdiği bu hediyeler arasında takdir edilerek seyredilecek kadar maharetle meydana getirilmiş olanları çoktu.
18. yy’a kadar şenlikler daha çok At Meydanı’nda düzenlenirdi. Esnaf alayları da padişahın alayı izlemek için geldiği Alay Köşkü’nün önünden geçer ve At meydanı’na doğru giderdi. İstanbul’da düzenlenen esnaf alaylarının iki türü vardı. Bunlardan biri ordunun sefere çıkışı münasebetiyle ordu esnafı tarafından düzenlenen alaylar, diğeri ise şenlikler sırasında gerçekleştirilenlerdi.
Ordu esnafının alayları, sefere ordu ile birlikte çıkmak üzere görevlendirilen esnafın İstanbul’dan ayrılmadan önce padişaha, devlet erkânına ve halka gösterişli eğlenceli törenler düzenlemek, padişahın önünden geçerken mesleklerinin en dikkat çeken yönlerinden birini vurgulayan gösteriler yapmaktan ibaretti.
Ordu esnafı, sefer boyunca askerin her türlü ihtiyacına cevap vermek amacıyla ordunun peşinden gider; sefer ve savaşın türlü güçlüklerine katlanarak hizmet eder; nimetlerinden de istifade yolunu arardı. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar devam eden ordu esnafı alaylarından 17. yy’da yapılan üçü hakkında Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi başta olmak üzere, Çelebi Kömürciyan’ın Ruzname adlı eserlerinde oldukça ayrıntılı bilgiler yer almaktadır.
Evliya Çelebi, Seyahatname’nin I. Cildi’nde Bağdat Seferi’ne (1638) çıkılmadan önce düzenlenen ordu esnafı alayından uzun uzun söz eder. İstanbul esnafını tanımada birinci elden kaynak olan bu eserde 57 kümede toplanmış 1.109 esnafın adı verilmiş, dükkân ve çalışan sayıları belirtilmiş, pirlerinin adları sıralanmıştır. Alay geçerken hazırlamış oldukları arabalar üzerindeki dükkânlarda meslekleriyle ilgili araç gereçleri nasıl çalıştırdıkları, mallarını tanıtıp gösteri niteliğinde alışveriş sahneleri gerçekleştirdikleri izleyenleri güldürmeyi amaçlayan sözler söyledikleri anlatılmıştır.
Evliya Çelebi’nin anlattığı bu alaydan İstanbul bekçilerinin hırsız kovalarken “Bre koma! Kaçtı ha! Vardı ha!” diye bağırarak; remilcilerin ise tahtırevanlar üzerinde talih, kura ve remil tahtalarını ortaya koyarak ve remilcilere özgü sözler söyleyerek; macuncuların ise, macun hokkalarını dizmiş, çıraklarının tunç havanlarda baharat döverek ve gümüş hokkalardan izleyenlere macun ikram ederek; çiftçilerin ayaklarında çarık omuzlarında aba, dolama, yün hırka, başlarında taçlar olduğu hâlde boynuzları süslenmiş öküzlerini sabana koşmuş olarak; değirmencilerin araba üzerine kurdukları ve araba gittikçe çarkları da ona bağlı olarak dönen değirmende öğüttükleri unu izleyecilerin üzerine serperek geçtikleri öğrenilmektedir.
1657’de Girit Seferi münasebetiyle IV. Mehmed’in huzurunda düzenlenen ordu esnafı alayı, Eremya Çelebi Kömürciyan’ın Ruzname adlı Ermenice eserinde anlatılır. Bu eserde verilen bilgiye göre esnaf alayının önünde yer alan protokol görevlilerinin ardından başta çiftçiler, meslekleriyle ilgili gösteriler yaparak geçmişlerdir. Bu alayda görülen 53 esnaftan meşaleciler atlarına binmiş ve meşalelerini yakmış olarak; ekmekçiler çeşitli boy ve lezzette ekmek ve simit, çörek gibi yiyecekleri siniler üzerinde taşıyarak; kasaplar bellerinde bıçaklarıyla ve süsledikleri koyun ve keçileri yanlarında taşıyarak; manavlar ise develerin üstüne kurdukları dükkânı çeşitli meyvelerle süslemiş olarak; yağcılar büyük yağ tulumlarını omuzlayarak; aktarlarla birlikte şekerci ve sabuncular mal satıp sağa sola tütsüler yaparak; kumaşçılar hallaçlar, yorgancı ve kapamacılar deve üstüne yaptıkları dükkânda pamuk atarak; terziler diktikleri olağanüstü güzellikteki elbiseleri sırıklara geçirmiş olarak; berberler birini traş ederek; kavaflar ellerinde dikmekte oldukları pabuçlarla, bozacılar da halkın üzerine darı serperek geçtikleri öğrenilmektedir. Her sınıftan İstanbul halkı alayı seyretmek için yollara dökülmüş, yol kenarlarında kiralık seyir yerlerine doluşmuş, geçici dükkânlar kurularak alış-veriş yapılmıştır. Ayrıca Padişah, her esnafın ileri gelenini huzuruna kabul ederek, onlara meslek ve çalışmalarına uygun armağanlar vermiştir.
Ordu esnafı alaylarından biri de 1678’de Rusya’ya yapılan ve Çehrin Kalesini’nin fethiyle sonuçlanan seferin arifesine rastlar. Bu alaya tanıklık eden Marchese Febvre, Teatro della Turchia adlı eserinde her esnafın kendi uğraş dalıyla ilgili gösteriler yaparak geçtiğini belirtmiştir. Rum, Ermeni ve Yahudilerin de özel izinle Türk giysileri giydiğini ve alaya çıktığını yazan bu yabancı tanık, yeniçerilerin ellerinde sopalarla alayı seyretmek için gelen halkı düzene soktuklarını iyi bir gözlemci olarak tespit etmiştir. Bu alayda da tahtırevanlar üzerine yerleştirilmiş dükkânlarda mesleklerine uygun olarak giyinmiş usta ve çırakların gösteri niteliğinde çalışmalar yaptıkları, terzilerin şarkı söyleyerek dikiş diktikleri; nalbantların örs üzerinde nal dövdükleri; ekmekçilerin başlarının üzerinde ekmek taşıdıkları; yemiş satıcılarının iki öküzün çektiği araba üzerine kurdukları bir gemiyi meyvelerle süsledikleri; kimi esnafın da halkı güldürüp eğlendirmek için soytarılıklar yaptığı anlatılmaktadır.
Osmanlı şenlikleri içinde en görkemli olarak kabul edilen 1582 şenliğinde düzenlenen esnaf alayı, sayıları 180’i bulan değişik esnafın kendisini tanıttığı büyük bir gösteri hâlini almıştır. Bu şenlik için hazırlanan Surname-i Hümayun’da esnaf alayı da dâhil olmak üzere yapılan 110 minyatürle de alayda yer alan esnafın özellikleri ayrı ayrı gösterilmiştir. Yedi metre boyunda tek bir lale tasviriyle geçen çiçekçiler; insanların çektiği araba üzerine sembolik bir dükkân kurmuş olan yemiş satıcıları; yine dükkânlarında çengellere asılmış etlerle ve ellerinde bıçak ve satırlarla kasaplar; ocak ve körükleriyle haddeciler üstü açık bir işlikte çok ustaca düzenlenmiş çarklarla iş gören çömlekçiler; nasıl işlediği hakkında genel bilgi veren değirmen düzenlemesiyle değirmenciler; her türlü donanımı haiz balıkçı tekneleri, Nakkaş Osman’ın fırçasından günümüze kalmış esnaf alayı minyatürlerinden birkaçıdır.
1720’de düzenlenen büyük sünnet düğünü şenliğinin mahiyeti ise Levnî gibi büyük bir nakkaşın fırçasıyla, Hüseyin Vehbînin ve Mehmed Hazin’in düz yazı anlatımıyla günümüze ulaşmıştır. Levnî’ nin minyatürleri arasında kasap, aşçı ve debbağ esnafını gösteren çalışmada küçük bir sürü, ellerinde uzun sopalar taşıyan kasaplar, boynuz ya da kaval çalan çobanlar kesilmiş hayvanlar, ocakta kebap pişiren aşçılar ve kurutulmak üzere asılmış deriler görülmektedir.
Esnaf alayları, hoş bir gelenek olarak İstanbul’da Cumhuriyet Dönemi’nde de biçim değiştirerek devam etmiş, özellikle Cumhuriyet’in 10. yıldönümü törenlerinde büyük bir esnaf alayı düzenlenmiştir. Günümüzde Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında kamu kurum ve kuruluşlarının geçişi bizlere Osmanlı şenliklerindeki “esnaf alaylarının” geçişini anımsatmaktadır.
Osmanlı şenliklerinin en eğlenceli yanlarından birini de “Esnaf Alayları” oluştururdu.
Osmanlı şenliklerinde esnafların geçişi, verdikleri hediyeler, yaptıkları işler, hünerlerinin sergilenmesi önemli bir yer tutardı. Bu alaylarda esnaf, birbirleriyle üstünlük yarışına girerdi. Her biri kendi meslekleriyle ilgili daha güçlü ve teknolojik bakımdan en şaşırtıcı, akıl almaz buluşları göstermeye çaba sarfederdi. Bu bakımdan esnaf alaylarının incelenmesi o yüzyıllarda Osmanlılar’ın gerek sanat gerek teknoloji bakımından ne aşamada olduklarını göstermesi açısından önem taşımaktadır.
İstanbul halkı kadar o sırada herhangi bir amaçla ülkede bulunan yabancılar tarafından da ilgi gören şenliklerin en göz alıcı bölümünü devletin gücünü ve esnafın becerilerini yansıtan esnaf alayları oluştururdu.
Her esnaf loncası kendi alanlarıyla ilgili değerli armağanlarını vermeden önce bir geçit düzenler ve meslekleriyle ilgili sahneler gösterirdi. Daha sonra şenlik geleneğine uygun olarak önceden tesbit edilen ölçüye ve şekle göre pişkeşlerini (hediyelerini) padişaha takdim ederlerdi. Her şenlikte esnafın geçit gösterisi gerek sergiledikleri mallar, gerekse çalışmalarını yansıtan sahnelerle halkın büyük ilgisini çeker ve binlerce kişi tarafından bu gösteriler bir izdiham içerisinde seyredilirdi. Osmanlılar zamanında esnafın alaylarla geçişi padişahların tahta çıkışları, büyük düğünler, padişahın büyük bir seferden dönüşü gibi durumlarda yapılmakta ve geceli gündüzlü devam eden eğlenceler hâline dönüşmekteydi. Alayla geçiş ise, esnaf arasında bir nevi rekabet de doğurduğu için her sınıf kendi alayının daha mükemmel, daha cazip ve daha ilgi uyandırıcı bir şekilde geçmesine son derece özen gösterir ve bu itibarla gayet canlı ve eğlenceli olan alaylar başta padişah olmak üzere herkesin takdirini kazanırdı.
Esnaf, hepsi de en yeni ve en temiz elbiselerini giyinmiş olarak kendilerine verilen geçit tertibine riayetle, kendileri için ayrılan günde büyük bir düzen içinde padişahın önünden geçip, tam padişahın bulunduğu kasrın önüne geldiklerinde padişahın düğününün kutlu olmasını temenni ederek kendisine olan bağlılıklarını arz ederlerdi. Her sınıf kendi alayının başında kendi sancağını, bayrağını taşırdı. Renk renk ipekli kumaşlardan yapılan ve sırmalarla kılaptanlarla çepeçevre süslenen bu bayraklar üzerinde esnafın ismi yine ipekle işlenir ve bu bayraklar uzunca güzel bir direk ucunda yüksekte tutularak taşınırdı. Esnaf adına geçen heyetler, gösterilerini yaptıktan sonra kendi sanat eserlerinden birer örneği de padişaha takdim ederlerdi. Padişahın, memnuniyet ve hoşnutluğunu para dağıtarak gösterdiği bu hediyeler arasında takdir edilerek seyredilecek kadar maharetle meydana getirilmiş olanları çoktu.
18. yy’a kadar şenlikler daha çok At Meydanı’nda düzenlenirdi. Esnaf alayları da padişahın alayı izlemek için geldiği Alay Köşkü’nün önünden geçer ve At meydanı’na doğru giderdi. İstanbul’da düzenlenen esnaf alaylarının iki türü vardı. Bunlardan biri ordunun sefere çıkışı münasebetiyle ordu esnafı tarafından düzenlenen alaylar, diğeri ise şenlikler sırasında gerçekleştirilenlerdi.
Ordu esnafının alayları, sefere ordu ile birlikte çıkmak üzere görevlendirilen esnafın İstanbul’dan ayrılmadan önce padişaha, devlet erkânına ve halka gösterişli eğlenceli törenler düzenlemek, padişahın önünden geçerken mesleklerinin en dikkat çeken yönlerinden birini vurgulayan gösteriler yapmaktan ibaretti.
Ordu esnafı, sefer boyunca askerin her türlü ihtiyacına cevap vermek amacıyla ordunun peşinden gider; sefer ve savaşın türlü güçlüklerine katlanarak hizmet eder; nimetlerinden de istifade yolunu arardı. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar devam eden ordu esnafı alaylarından 17. yy’da yapılan üçü hakkında Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi başta olmak üzere, Çelebi Kömürciyan’ın Ruzname adlı eserlerinde oldukça ayrıntılı bilgiler yer almaktadır.
Evliya Çelebi, Seyahatname’nin I. Cildi’nde Bağdat Seferi’ne (1638) çıkılmadan önce düzenlenen ordu esnafı alayından uzun uzun söz eder. İstanbul esnafını tanımada birinci elden kaynak olan bu eserde 57 kümede toplanmış 1.109 esnafın adı verilmiş, dükkân ve çalışan sayıları belirtilmiş, pirlerinin adları sıralanmıştır. Alay geçerken hazırlamış oldukları arabalar üzerindeki dükkânlarda meslekleriyle ilgili araç gereçleri nasıl çalıştırdıkları, mallarını tanıtıp gösteri niteliğinde alışveriş sahneleri gerçekleştirdikleri izleyenleri güldürmeyi amaçlayan sözler söyledikleri anlatılmıştır.
Evliya Çelebi’nin anlattığı bu alaydan İstanbul bekçilerinin hırsız kovalarken “Bre koma! Kaçtı ha! Vardı ha!” diye bağırarak; remilcilerin ise tahtırevanlar üzerinde talih, kura ve remil tahtalarını ortaya koyarak ve remilcilere özgü sözler söyleyerek; macuncuların ise, macun hokkalarını dizmiş, çıraklarının tunç havanlarda baharat döverek ve gümüş hokkalardan izleyenlere macun ikram ederek; çiftçilerin ayaklarında çarık omuzlarında aba, dolama, yün hırka, başlarında taçlar olduğu hâlde boynuzları süslenmiş öküzlerini sabana koşmuş olarak; değirmencilerin araba üzerine kurdukları ve araba gittikçe çarkları da ona bağlı olarak dönen değirmende öğüttükleri unu izleyecilerin üzerine serperek geçtikleri öğrenilmektedir.
1657’de Girit Seferi münasebetiyle IV. Mehmed’in huzurunda düzenlenen ordu esnafı alayı, Eremya Çelebi Kömürciyan’ın Ruzname adlı Ermenice eserinde anlatılır. Bu eserde verilen bilgiye göre esnaf alayının önünde yer alan protokol görevlilerinin ardından başta çiftçiler, meslekleriyle ilgili gösteriler yaparak geçmişlerdir. Bu alayda görülen 53 esnaftan meşaleciler atlarına binmiş ve meşalelerini yakmış olarak; ekmekçiler çeşitli boy ve lezzette ekmek ve simit, çörek gibi yiyecekleri siniler üzerinde taşıyarak; kasaplar bellerinde bıçaklarıyla ve süsledikleri koyun ve keçileri yanlarında taşıyarak; manavlar ise develerin üstüne kurdukları dükkânı çeşitli meyvelerle süslemiş olarak; yağcılar büyük yağ tulumlarını omuzlayarak; aktarlarla birlikte şekerci ve sabuncular mal satıp sağa sola tütsüler yaparak; kumaşçılar hallaçlar, yorgancı ve kapamacılar deve üstüne yaptıkları dükkânda pamuk atarak; terziler diktikleri olağanüstü güzellikteki elbiseleri sırıklara geçirmiş olarak; berberler birini traş ederek; kavaflar ellerinde dikmekte oldukları pabuçlarla, bozacılar da halkın üzerine darı serperek geçtikleri öğrenilmektedir. Her sınıftan İstanbul halkı alayı seyretmek için yollara dökülmüş, yol kenarlarında kiralık seyir yerlerine doluşmuş, geçici dükkânlar kurularak alış-veriş yapılmıştır. Ayrıca Padişah, her esnafın ileri gelenini huzuruna kabul ederek, onlara meslek ve çalışmalarına uygun armağanlar vermiştir.
Ordu esnafı alaylarından biri de 1678’de Rusya’ya yapılan ve Çehrin Kalesini’nin fethiyle sonuçlanan seferin arifesine rastlar. Bu alaya tanıklık eden Marchese Febvre, Teatro della Turchia adlı eserinde her esnafın kendi uğraş dalıyla ilgili gösteriler yaparak geçtiğini belirtmiştir. Rum, Ermeni ve Yahudilerin de özel izinle Türk giysileri giydiğini ve alaya çıktığını yazan bu yabancı tanık, yeniçerilerin ellerinde sopalarla alayı seyretmek için gelen halkı düzene soktuklarını iyi bir gözlemci olarak tespit etmiştir. Bu alayda da tahtırevanlar üzerine yerleştirilmiş dükkânlarda mesleklerine uygun olarak giyinmiş usta ve çırakların gösteri niteliğinde çalışmalar yaptıkları, terzilerin şarkı söyleyerek dikiş diktikleri; nalbantların örs üzerinde nal dövdükleri; ekmekçilerin başlarının üzerinde ekmek taşıdıkları; yemiş satıcılarının iki öküzün çektiği araba üzerine kurdukları bir gemiyi meyvelerle süsledikleri; kimi esnafın da halkı güldürüp eğlendirmek için soytarılıklar yaptığı anlatılmaktadır.
Osmanlı şenlikleri içinde en görkemli olarak kabul edilen 1582 şenliğinde düzenlenen esnaf alayı, sayıları 180’i bulan değişik esnafın kendisini tanıttığı büyük bir gösteri hâlini almıştır. Bu şenlik için hazırlanan Surname-i Hümayun’da esnaf alayı da dâhil olmak üzere yapılan 110 minyatürle de alayda yer alan esnafın özellikleri ayrı ayrı gösterilmiştir. Yedi metre boyunda tek bir lale tasviriyle geçen çiçekçiler; insanların çektiği araba üzerine sembolik bir dükkân kurmuş olan yemiş satıcıları; yine dükkânlarında çengellere asılmış etlerle ve ellerinde bıçak ve satırlarla kasaplar; ocak ve körükleriyle haddeciler üstü açık bir işlikte çok ustaca düzenlenmiş çarklarla iş gören çömlekçiler; nasıl işlediği hakkında genel bilgi veren değirmen düzenlemesiyle değirmenciler; her türlü donanımı haiz balıkçı tekneleri, Nakkaş Osman’ın fırçasından günümüze kalmış esnaf alayı minyatürlerinden birkaçıdır.
1720’de düzenlenen büyük sünnet düğünü şenliğinin mahiyeti ise Levnî gibi büyük bir nakkaşın fırçasıyla, Hüseyin Vehbînin ve Mehmed Hazin’in düz yazı anlatımıyla günümüze ulaşmıştır. Levnî’ nin minyatürleri arasında kasap, aşçı ve debbağ esnafını gösteren çalışmada küçük bir sürü, ellerinde uzun sopalar taşıyan kasaplar, boynuz ya da kaval çalan çobanlar kesilmiş hayvanlar, ocakta kebap pişiren aşçılar ve kurutulmak üzere asılmış deriler görülmektedir.
Esnaf alayları, hoş bir gelenek olarak İstanbul’da Cumhuriyet Dönemi’nde de biçim değiştirerek devam etmiş, özellikle Cumhuriyet’in 10. yıldönümü törenlerinde büyük bir esnaf alayı düzenlenmiştir. Günümüzde Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında kamu kurum ve kuruluşlarının geçişi bizlere Osmanlı şenliklerindeki “esnaf alaylarının” geçişini anımsatmaktadır.