• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Osmanlıda Kadılık Müessesesi

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
1-OSMANLI'DA KADILIK:
Eski hukukumuzda kaza denilen yargı yetkisi, eğer ehil ise bizzat devlet reisine de tanınmıştır. Hz. Peygamber (sav) ve Raşid Halifeler devrinde tatbik edilen esas budur. Ancak sonraları, yargı yetkisini, şer'î hükümleri tatbik açısından bağımsız olan, halifeye idarî açıdan bağlı bulunan kadılar yürütmeye başlamıştır. Kadı, Halife olan sultanın vekili olarak adaleti tevzi ederdi.

B50NOeH.webp

Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'de "Hakimuşşer’i” ve daha sonra "Alelıtlak Hâkim" denilen "kadı" kelime olarak "hükmeden", "yerine getiren" mânâlarına gelmektedir. Kadı, Osmanlı adlî teşkilâtında şer'î ve hukukî hükümleri tatbik eden, ayrıca devletin emirlerini yerine getiren bir fonksiyona sahiptir.

Osmanlı kaynaklarında "kadı" kelimesine ilk defa Osman Gazi devrinde rastlıyoruz. Bilecik'in fethinden sonra Dursun Fakih, Karacahisar'a kadı ve hatip ta'yin edilerek Osman Gazi adına hutbe okumuştur.2 Dolayısı ile İlk kadı olarak Dursun Fakih'in Bilecik kadılığına getirildiği anlaşılmaktadır.

Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'nin temel hukuk nizamı İslâm Hukuku olup, reayanın büyük bir çoğunluğu da Hanefî mezhebine mensub olduğundan kadılar bahusus Hanefî mezhebine mensubtu. Ve böyle olması gerekirdi. Dolayısı ile Osmanlının sert ve hukukî bütün davaları Hanefî fıkhı üzerine hal ve fasl edilirdi. Fakat hemen şunu belirtmek gerekir ki reaya kadı'nın Şafiî, Malikî, Hanbelî ve diğer mezheplere göre hükmetmesini isteme hakkına sahiptir. Böylece kadının bütün mezheplerin görüşlerini bilmesi gerekirdi.
 
2- KADILARDA DERECE ve TAYİNLERİ:

Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'de kadıların tahsiline ve yetiştirilmesine çok büyük ehemmiyet verilmiştir. Tahsilsiz Sadrazam dahi olunabilirdi. Fakat en küçük kazaya kadı olunamazdı.

Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'de kadılar, medresenin yüksek derecelerinden Medresetül-Kuzât'tan mezun olmaları şarttı.4 Medresetü'l-Kuzât'tan mezun olan kadı adayı, kazasker di-vanında bir nevi staj gördükten sonra ancak kadı olarak tayin edilirdi. İsteyenler ise bir müddet müderrislikleri sırasında derecelerine göre kadılığa getirilirdi.

Kadı tayini 14. ve 15. yüzyıl Divân-ı Hümâyûn toplantılarında Rumeli ve Anadolu kazaskerlerinin arzı ve padişahın onayı ile olurdu. Bu şekil Fatih devrinden itibaren özellikle divan toplantılarında vezir-i a'zamın başkanlığında toplanmaya başlanmasından sonra değişmiş ve kadı, kazaskerlerin teklifi ile vezir-i a'zam tarafından tayin edilmeye başlanmıştır. Dereceleri itibarı ile kadıların sınıflandırılması de şu şekildedir: Kadılar önce "Mevleviyet" denilen büyük kadılıklar ve kaza kadılıkları olmak üzere iki gruba ayrılır.

a) Mevleviyet Kadıları, büyük ve mühim eyaletlere, vilayetlere ve bazı sancaklara tayin edilirdi. Aldıkları maaş itibarı ile mevleviyet kadıları iki kısma ayrılıyordu.

Birincisi; üçyüz akçe yevmiyeli mevleviyet kadıları. Bunlara "Devriye Mevalisi" de denirdi ve mevleviyetlerin en düşük derecesindendi.

İkincisi; yevmiyesi daha yüksek olan mevleviyet kadıları idi ve en yüksek derecesi beş yüz akçe yevmiyeli mevleviyet makamıdır.

Şimdi mevleviyetlerin kendi aralarındaki derecelerini sıralayalım.

1- Rumeli Kazaskerliği: Mevleviyet kadılıklarının en yüksek derecesi idi.

2-Anadolu Kazaskerliği.

3- İstanbul Kadılığı: Kendisine "İstanbul Mollası" da denirdi. Taht Kadılıklarının en yükseği idi. Bazen Divân toplantılarına da katılırdı.

4- Harameyn Mevleviyeti: Mekke ve Medine kadılığı demekti.

5- Bilad-i Hamse Mevleviyeti: Edirne, Bursa, Şam, Mısır Filibe mevleviyet kadılıklarıdır.

6- Mahreç Mevleviyeti: Kandiye, Halep, Eyüp, Selanik, Yenişehir, Galata, Sofya, Trabzon, Girit kadılıklarıdır.

7. Devriye Mevleviyetidir: Bağdat, Antep, Bosna, Erzurum, Maraşs Trablusgarb, Beyrut, Diyarbakır, Rusçuk, Adana, Çankırı, Van kadılıkları.

8- Paye-i Mücerrede Sahipleri İzmir ve Edirne kadılıkları.

Kaza kadılıklarına gelince: Kaza kadılıklarının en yüksek derecesine Sitte veya Eşref-i Kuzât veya yüz elli akçeli kadılık denirdi. Kaza kadılıklar iki gruba ayrılıyordu.

a- Rumeli Kaza Kadılıkları: Cinad, Eğri, İnebahtı, Salise, Saniye, Rabia, Hamise, Karibi, A'la, Sitte-Mısır.

b- Anadolu Kaza Kadılıkları: Tasia, Samine, Sabia, Sadise, Hamise, Rabia, Salise, Saniye, Musul ve Sitte-Mısır.

Bunların dışında fevkalâde hallerde memleketin asayişini temin için toprak kadıları adıyla seyyar kadılar, dava ve şikâyetleri dinlemek üzere merkezden görevlendirilen Mahayif Müfettişleri de mevcuttu.6

Kadılık müddeti devirlere göre 18 aydan 3 seneye kadar değişmiştir. Sürelerini dolduran kadılar ma'zul olarak bir üst dereceye yükselmek için sıra beklerlerdi. Bu müddet zarfında İstanbul'a gelirler ve kazasker dairesine devam edip, tecrübe kazanır, sırası gelince derecesine uygun tayin olunurdu. Şayet bir kadılığa birden fazla aday çıkarsa imtihan yapılır ve en ehil olan tercih edilirdi.

İşte, başta da belirttiğimiz gibi Osmanlı adalet sisteminde kadılık müessesesi bu kadar teşkilâtlı ve bu kadar ehemmiyet arz etmektedir. Bundan da Osmanlı'nın ne kadar adalete ehemmiyet verdiğini anlıyoruz.
 
3- KADILARIN VAZİFE ve SELAHİYETLERİ

Kadılık Müessesesi İslâm devlet ve düzeninde en önemli müesseselerden biridir. İslâmî hüviyet arzeden bir cemiyetin işlerlik gösterebilmesi, onun İslâm hukukuna uygun bir yaşayış içerisine girmesiyle mümkün olabilir. Bu bakımdan kadıların statü ve vazifeleri son derece ehemmiyetlidir.

Osmanlı adlî teşkilâtının temel taşı olan kadılar bulundukları yerlerin hem hakimi, hem belediye başkanı, hem emniyet amiri, bazen mülkî ve hem halkın her konuda müracaat edebileceği sosyal güvenlik makamıydı. Noterlik vazifesini ifa eder, vergilerin toplanıp orduya ulaştırılmasına nezaret eder, bölgesinde asayiş amirliği yapar, bir kısım eşkiyanın yakalanıp merkeze gönderilmesi vazifesine bakar, loncaları denetlerdi. Ticarî mallara narh koymak ve kalitelerini kontrol ettirmek, böylece muhtemel hileleri, ihtikâr ve istifçiliği önlemek de vazifeleri arasında idi.

Görüldüğü gibi günümüz hâkimlerinden kat kat fazla vazifeleri olan kadılar bu mesuliyetlerini şahsî istisnalar bir tarafa bırakılırsa son dönemlere kadar aksatmadan ifa etmeye çalışmışlardır.

Bunu sayıları 2000’i bulan Şer’iye Sicillerden anlayabiliriz.

Osmanlı adalet teşkilâtında kadıların son derece ehemmiyetli vazifeler ifa ettiklerini yukarıda kısaca söylemeye çalışmıştık. Bu kadar ehemmiyetli vazifeler ifâ eden ve selâhiyetleri bulunan kadılarda olması gereken bazı vasıflar vardı. Şimdi bunları vermeye çalışacağız.

A- Kadılıkta Aranan Şartlar:

1- Kadı'nın tam ehliyetli olması yani akıl-baliğ olması şarttır.

2- Kadı'nın Müslüman olması şarttır. Zira kadılık şer'î hükümleri icra eder.

3- Kadıların, Hanefî fıkhı dışında içtihad melekesine sahip olmaları, erkek olmaları, fasık, günahkâr olmaması şartları da vardır. Herhalde bundan da kadıların güçlü iradeye sahip olmaları gerektiği anlaşılır. Zira nefsini terbiye ve ıslah edememiş kimse adaleti hakkıyla yerine getiremez.

4- Kadı'nın, medresenin yüksek derecelerinden mezun olması gerekir. 1893'ten sonra Medresetü'l-Kuzât'tan mezun olma şartı getirilmiştir.10

B) Kadıların Uyması Gereken Temel Esaslar:

— Kadı, taraflar arasında dil, ırk farkı gözetmeksizin adalet ve hakkaniyetle karar vermelidir. Böylece kadı taraflardan birinin Müslüman, diğerinin gayr-i müslim olmasında veya biri avam, biri fakir, biri zengin olsun fark etmez, kararları adalete uygun olarak verirdi. Biz bunun en güzel misalini devrin sultanı Fatih'in, diğerinin bir Rum mimar olan Sinan-ı Atikle mu-hakemesinde görüyoruz. Kadı Hızır Çelebi, Fatih'in elinin kesilmesine karar verir. Bu meselede ne kadı karar verirken tedirginlik geçirir, ne de Fatih kadıya kızıp azleder. Hatta kadıyı görevinden azletmek şöyle dursun karara dahi itiraz etmez. Elinin kesilmesi için kolunu uzatır. İşte bu misal dahi Osmanlı devletinin dolayısı ile İslâm adaletinin hakkaniyetini gözler önüne serer. (Aydın Taneri, Türk Devlet Geleneği, s. 245, MEB.)

Osmanlı adlî teşkilâtında zulüm yapacak olan kadıyı, halkın Divân-ı Hümâyûn’a şikayet etme hakkı vardır.

—Kadı, her iki taraftan hiçbirinin hediyesini kabul etmemelidir. Taraflardan hiçbirinin davet ve ziyafetine gitmemelidir.

—Kadı, vazife ve selâhiyet sınırlarına dikkat etmelidir. İhtiyaç duyulduğunda ise ehliyetli şahıslardan hukukî mütalâa ve fetva istemeli onlara danışmalıdır.

—Kadıların en önemli vazifelerinden birisi de davayı sürüncemede bırakmamasıdır. Zira en büyük adaletsizlik hemen tevzi edilmeyen adalettir.

İşte Osmanlı adalet sisteminin günümüzdeki adalet sisteminden üstün taraflarından birisi de çok süratli işlemesiydi. Bu konuda JOHSSON’un "2 veya 3 celse nadirdir. Genellikle davalar bir celsede hükme bağlanır" kaydını da eklemek gerekir. Ayrıca Sir P. PIRCOUT da bu konuda "Avrupa'da olduğu gibi, hükmü geciktirecek oyunlardan hiçbiri tatbik edilemezdi" demiştir. En zor davalar dahi adalet mekanizmasının işlerliği karşısında bir saat içerisinde hükme bağlanırdı. Hukukî olsun cezaya müteallik olsun dünyanın hiçbir yerinde davalar bu kadar kısa sürede halledilemezdi.12 Dava sayısı kalabalık olan İstanbul gibi yerlerde "Gece Naibleri" vardı. Bunlar davalara kadı namına ru'yet edip bitiriyorlardı.

Osmanlı adlî teşkilâtında kadıların yardımcıları ise; Naibler, Muhzırlar, Çavuşlar, Subaşılar, Müşavirler, Katipler, Müftü ve İmamlar, Kassamlardı.

NETİCE:

Görüldüğü üzere kaynağını İslâm adaletinden alan Osmanlı adalet sistemindeki kadılar, eşsiz bir adalet anlayışına sahip ve teşkilâtlı, hürriyetperver bir sistemdi. Değer ölçüsünün ibresinde kaymaların çokça görüldüğü, adaletin tatbiki hususunda ifrad ve tefridlerin olduğu, pek çok zulüm ve haksızlıkların, anarşik ha-diselerin görüldüğü özellikle adaletin sarsıldığı, kayırmaların olduğu zamanımızda ferdlere Emn-u Eman ve Selâmet veren Osmanlı adaletine ne kadar muhtacız.
 
Geri
Top