Osmanlı'da Mahalle
Günümüzde büyükşehirlerde yasayan gencler icin, mahalle, pek bir sey ifade etmemeye baslamis, bunun yerine semt, site, banliyo, uydu kent gibi tabirler anlamli hâle gelmistir. Kücük sehir, kasaba ve köylerde ise, az cok mahallenin ne oldugu hâlâ bilinmektedir. Fakat orta yas üzerindekiler icin mahalle kelimesi, cok sey ifade etmektedir. Bu neslin sikca kullandigi, mahalle mektebi, ...bekcisi, ...bakkali, ...imami, arkadasi, ...komsusu, ...fakiri, ...zengini gibi musahhas ifadeler ile; mahallenin namusu, ...serefi, ...asayisi, ...huzuru gibi mücerret ifadeler, Osmanli'nin derin tarihine, zengin kültürüne ve engin medeniyet anlayisina yaslanmaktadir.
Osmanli'da mahalle; birbirini taniyan, birbirlerinin davranislarindan mesul ve birbiriyle dayanisma icindeki kisilerin yasadigi yerdir. Mahalleler; sinirlari genellikle cadde veya sokaklarla belirlenmis, merkezinde cami veya mescid bulunan yerlesim yerleridir. Genelde cami, sehrin merkezini olusturan bir veya birkac mahallede bulunur; diger mahallelerdeki insanlar da cuma namazi icin buraya gelir. Cami cevresinde ayrica alis-veris merkezleri bulunur, pazarlar genellikle buralara kurulur. Boylece haftanin bir günü sehirdeki insanlar buralarda toplanir, birbirleriyle görüsür ve haftalik ihtiyaclarini temin eder. Diger mahallelerde ise, sadece mescid bulunur ve bunun hemen yaninda okul öncesi ve ilkögretim seviyesinde egitim veren bir muallimhane vardir. Ayrica buralardaki bakkal, kasap, terzi, ayakkabici vs kücük esnafa ait dükkân ve isyerleri, mahallenin günlük ihtiyaclarina cevap verir.
Mahalle idarî olarak, Osmanli'nin en kücük yönetim birimidir. Bilindigi gibi Osmanli, baslarinda valilerin bulundugu eyaletlerden olusur. Eyaletler ise, sancaklardan olusur ve buralar sancakbeyi tarafindan yönetilirdi. Sancaklar, kadi tarafindan idare edilen kazalara bölünmüstür. Kazalar ise, mahalle ve köylerden olusur. Bu en kücük yönetim biriminin basi, daha dogrusu temsilcisi muhtarlik sistemine gecilinceye, yani 2.Mahmud dönemine kadar imamdir. imam, camideki vazifesinin yaninda, mahallenin asayisini saglamakla ve ihtiyaclarini karsilamakla görevlidir. Köylerde de, mahallelere benzer bir yönetim tarzi vardir.
imam, asayisle ilgili olarak mahallede olup bitenden birinci derecede mesuldür. Burada cereyan eden öldürme, yaralama, hirsizlik gibi inzibatî olaylarin yaninda, zina, fuhus, taciz, sarkintilik gibi gayr-i ahlâkîligi de takip edip güvenlik kuvvetlerine bildirir. Mahalleyle ilgili bütün islerde devletle muhatap olur ve mahalleyi temsil eder. Sehrin idarecisi olan kadi, bagli oldugu kurumun en üst düzey yetkilisi tarafindan atanirken, imam bizzat padisah tarafindan bir beratla tayin edilirdi. Bu da onun devlet ve halk nazarinda ne derece büyük bir öneme sahip oldugunu gösterir. Padisah tarafindan gönderilen emir ve fermanlar, imam tarafindan halka duyurulur ve takibi yapilir. Bu sekilde imam; devlete karsi haklar ve ödevler konusunda mahalleliyi temsil ederken, mahallede de padisahi temsil ederdi.
Osmanli mahallesi, hem asayis bakimindan, hem de sosyal hayat acisindan kolektif bir anlayisa dayanir. Mahalleli, müteselsil (zincirleme) olarak birbirine kefildi. Burada meydana gelen öldürme, yaralama gibi olaylarda, olayin faili bulunamadigi takdirde, bütün mahalleli mesul tutulur ve magdur tarafa ödenmesi gereken diyet (kan parasi) sakinlere paylastirilir. Hattâ Yavuz Sultan Selim zamaninda cikan kanunnameye göre, meydana gelen hirsizlik olaylarindan ve zararin ödettirilmesinden mahalle halki mesuldur. Mahallede bir asayissizlik olmamasi icin herkesin dikkat ve gayret göstermesi temin edilerek oto-kontrol saglanmistir. Böylelikle fail-i mechul olaylarda halkin sucluyu saklamasinin ve sucu ortbas etmesinin önüne gecilmistir.
Ayni mesuliyet ve oto-kontrol, ahlâkî hususlarda da söz konusudur. Mahallede meydana gelen veya süphelenilen gayr-i mesru olaylarda imam, suclu veya zanlilari güvenlik görevlilerine bildirir, mahallelinin bu yoldaki sikâyetlerinden ilgilileri haberdâr ederdi. imam ve mahalle ileri gelenlerinin, bu tur evlere baskin düzenleme yetkileri vardi. Gayr-i ahlâkî davranislari oldugu bilinen kimseler mahalleli tarafindan istenmeyen kisi ilân edilir ve görevlilerce baska yere sürülmesi istenirdi. Ancak imam ve mahalleli, suclu veya zanlilara bizzat ceza verme yetkisine sahip degildi, sadece onlari adalete teslim edebilir veya mahalleden dislamak suretiyle cezalandirabilirdi.
Kötülügü önleme kolektif suuruyla devlet, baskentten kilometrelerce uzaktaki yerlere kolaylikla hakim olabiliyordu. Nasil ki, her sokak süpürüldügünde bütün sehir temiz olursa; bu uygulama sayesinde de bütün ülkede huzur ve asayis sürüp gidiyor, suc orani azaliyordu.
Hayirli islerde mahalleli yine ayni kolektif suurla hareket ediyordu. Bu tür isler icin her mahallede bir "Avariz Vakfi" kurulmustur. Mahalle sakinlerince olusturulan yönetim kurulu tarafindan idare edilen bu vakifin gelir kaynagi, yine mahallelinin aynî-nakdî bagis veya hibeleridir. Kira getiren ev, dükkân gibi mallar da buraya vakfedilebilmektedir. Mahallede ihtiyaci olanlara borc veya kredi de verilmesi acisindan bu vakif, bir nevi sosyal yardimlasma sandigi gibiydi. Avariz vakfinin gelirleri; mahalledeki hastalara, fakir olanlara ve evlenmek isteyip de ekonomik durumu musait olmayanlara yardimda kullanilirdi. Buradan fakirlerin cenazelerinin kaldirilmasi, su yollari, cami, mescit, mektep gibi yerlerin onarimi yapilir ve isinma, aydinlatma gibi sair giderler karsilanirdi. imam, muezzin, muallim gibi mahalle görevlilerinin maaslari ödenirdi. Mahalleye yeni gelenlerin yerlesme veya memleketine gidecek olanlarin yol masraflari karsilanirdi. Vergisini ödeyemeyenlerin vergileri de bu fondan ödenirdi.
Mahalledeki bu resmi dayanismanin yaninda, ayrica mahallenin zenginleri, mahallelerindeki fakirleri görüp gözetirlerdi. Zekât, sadaka, fitre gibi yardimlar yapilirken, mahalleli tercih edilirdi. Mahalledeki komsuluk iliskilerinin ne derecede oldugu, su atasözünden de anlasilmaktadir: ~iyi bir komsuya sahip olmak, bir eve sahip olmaktan önemlidir. Cünkü komsu komsunun külüne muhtactir.' Mahalledeki maddî-manevî yardimlasmanin temelinde; ~Komsusu acken tok yatan bizden degildir.' suuru yatmaktadir.
Osmanli sehirlerinin bazilarinda, Müslüman olmayan nüfus bir mahallede toplandigi gibi, Müslüman mahallelere de dagilmistir. Müslüman ve gayr-i Müslimler arasinda, bugün bile övgüyle anilan bir hosgörü ve komsuluk münasebeti mevcuttu. Müslüman nüfus hakim unsur olmasina ragmen, komsularina karsi hosgörülü davranmis; din, örf-âdet, kilik-kiyafet gibi temel hak ve özgürlüklerine karsi töleransli olmustur. Buna karsilik Yahudi ve Hiristiyanlar da, Ramazan'da Müslümanlarin inanclarina saygi göstermis, aciktan bir sey yiyip icmemislerdir. Ayni mahallede hem mescit, hem kilise, hem de havra olabilmistir.
idarî acidan mukemmeliyetin yaninda, kötülüklerin önlenmesine, iyiliklerin tesvik edilmesine ve bizzat bunun pratige tasinmasina bakildiginda, Osmanli mahallesinde, bir mahalle medeniyetinin olustugu görülmektedir. Bu da, Osmanli'nin uzun ve bereketli ömrünün mükemmel bir suurdan beslendigini göstermektedir.
Günümüzde büyükşehirlerde yasayan gencler icin, mahalle, pek bir sey ifade etmemeye baslamis, bunun yerine semt, site, banliyo, uydu kent gibi tabirler anlamli hâle gelmistir. Kücük sehir, kasaba ve köylerde ise, az cok mahallenin ne oldugu hâlâ bilinmektedir. Fakat orta yas üzerindekiler icin mahalle kelimesi, cok sey ifade etmektedir. Bu neslin sikca kullandigi, mahalle mektebi, ...bekcisi, ...bakkali, ...imami, arkadasi, ...komsusu, ...fakiri, ...zengini gibi musahhas ifadeler ile; mahallenin namusu, ...serefi, ...asayisi, ...huzuru gibi mücerret ifadeler, Osmanli'nin derin tarihine, zengin kültürüne ve engin medeniyet anlayisina yaslanmaktadir.
Osmanli'da mahalle; birbirini taniyan, birbirlerinin davranislarindan mesul ve birbiriyle dayanisma icindeki kisilerin yasadigi yerdir. Mahalleler; sinirlari genellikle cadde veya sokaklarla belirlenmis, merkezinde cami veya mescid bulunan yerlesim yerleridir. Genelde cami, sehrin merkezini olusturan bir veya birkac mahallede bulunur; diger mahallelerdeki insanlar da cuma namazi icin buraya gelir. Cami cevresinde ayrica alis-veris merkezleri bulunur, pazarlar genellikle buralara kurulur. Boylece haftanin bir günü sehirdeki insanlar buralarda toplanir, birbirleriyle görüsür ve haftalik ihtiyaclarini temin eder. Diger mahallelerde ise, sadece mescid bulunur ve bunun hemen yaninda okul öncesi ve ilkögretim seviyesinde egitim veren bir muallimhane vardir. Ayrica buralardaki bakkal, kasap, terzi, ayakkabici vs kücük esnafa ait dükkân ve isyerleri, mahallenin günlük ihtiyaclarina cevap verir.
Mahalle idarî olarak, Osmanli'nin en kücük yönetim birimidir. Bilindigi gibi Osmanli, baslarinda valilerin bulundugu eyaletlerden olusur. Eyaletler ise, sancaklardan olusur ve buralar sancakbeyi tarafindan yönetilirdi. Sancaklar, kadi tarafindan idare edilen kazalara bölünmüstür. Kazalar ise, mahalle ve köylerden olusur. Bu en kücük yönetim biriminin basi, daha dogrusu temsilcisi muhtarlik sistemine gecilinceye, yani 2.Mahmud dönemine kadar imamdir. imam, camideki vazifesinin yaninda, mahallenin asayisini saglamakla ve ihtiyaclarini karsilamakla görevlidir. Köylerde de, mahallelere benzer bir yönetim tarzi vardir.
imam, asayisle ilgili olarak mahallede olup bitenden birinci derecede mesuldür. Burada cereyan eden öldürme, yaralama, hirsizlik gibi inzibatî olaylarin yaninda, zina, fuhus, taciz, sarkintilik gibi gayr-i ahlâkîligi de takip edip güvenlik kuvvetlerine bildirir. Mahalleyle ilgili bütün islerde devletle muhatap olur ve mahalleyi temsil eder. Sehrin idarecisi olan kadi, bagli oldugu kurumun en üst düzey yetkilisi tarafindan atanirken, imam bizzat padisah tarafindan bir beratla tayin edilirdi. Bu da onun devlet ve halk nazarinda ne derece büyük bir öneme sahip oldugunu gösterir. Padisah tarafindan gönderilen emir ve fermanlar, imam tarafindan halka duyurulur ve takibi yapilir. Bu sekilde imam; devlete karsi haklar ve ödevler konusunda mahalleliyi temsil ederken, mahallede de padisahi temsil ederdi.
Osmanli mahallesi, hem asayis bakimindan, hem de sosyal hayat acisindan kolektif bir anlayisa dayanir. Mahalleli, müteselsil (zincirleme) olarak birbirine kefildi. Burada meydana gelen öldürme, yaralama gibi olaylarda, olayin faili bulunamadigi takdirde, bütün mahalleli mesul tutulur ve magdur tarafa ödenmesi gereken diyet (kan parasi) sakinlere paylastirilir. Hattâ Yavuz Sultan Selim zamaninda cikan kanunnameye göre, meydana gelen hirsizlik olaylarindan ve zararin ödettirilmesinden mahalle halki mesuldur. Mahallede bir asayissizlik olmamasi icin herkesin dikkat ve gayret göstermesi temin edilerek oto-kontrol saglanmistir. Böylelikle fail-i mechul olaylarda halkin sucluyu saklamasinin ve sucu ortbas etmesinin önüne gecilmistir.
Ayni mesuliyet ve oto-kontrol, ahlâkî hususlarda da söz konusudur. Mahallede meydana gelen veya süphelenilen gayr-i mesru olaylarda imam, suclu veya zanlilari güvenlik görevlilerine bildirir, mahallelinin bu yoldaki sikâyetlerinden ilgilileri haberdâr ederdi. imam ve mahalle ileri gelenlerinin, bu tur evlere baskin düzenleme yetkileri vardi. Gayr-i ahlâkî davranislari oldugu bilinen kimseler mahalleli tarafindan istenmeyen kisi ilân edilir ve görevlilerce baska yere sürülmesi istenirdi. Ancak imam ve mahalleli, suclu veya zanlilara bizzat ceza verme yetkisine sahip degildi, sadece onlari adalete teslim edebilir veya mahalleden dislamak suretiyle cezalandirabilirdi.
Kötülügü önleme kolektif suuruyla devlet, baskentten kilometrelerce uzaktaki yerlere kolaylikla hakim olabiliyordu. Nasil ki, her sokak süpürüldügünde bütün sehir temiz olursa; bu uygulama sayesinde de bütün ülkede huzur ve asayis sürüp gidiyor, suc orani azaliyordu.
Hayirli islerde mahalleli yine ayni kolektif suurla hareket ediyordu. Bu tür isler icin her mahallede bir "Avariz Vakfi" kurulmustur. Mahalle sakinlerince olusturulan yönetim kurulu tarafindan idare edilen bu vakifin gelir kaynagi, yine mahallelinin aynî-nakdî bagis veya hibeleridir. Kira getiren ev, dükkân gibi mallar da buraya vakfedilebilmektedir. Mahallede ihtiyaci olanlara borc veya kredi de verilmesi acisindan bu vakif, bir nevi sosyal yardimlasma sandigi gibiydi. Avariz vakfinin gelirleri; mahalledeki hastalara, fakir olanlara ve evlenmek isteyip de ekonomik durumu musait olmayanlara yardimda kullanilirdi. Buradan fakirlerin cenazelerinin kaldirilmasi, su yollari, cami, mescit, mektep gibi yerlerin onarimi yapilir ve isinma, aydinlatma gibi sair giderler karsilanirdi. imam, muezzin, muallim gibi mahalle görevlilerinin maaslari ödenirdi. Mahalleye yeni gelenlerin yerlesme veya memleketine gidecek olanlarin yol masraflari karsilanirdi. Vergisini ödeyemeyenlerin vergileri de bu fondan ödenirdi.
Mahalledeki bu resmi dayanismanin yaninda, ayrica mahallenin zenginleri, mahallelerindeki fakirleri görüp gözetirlerdi. Zekât, sadaka, fitre gibi yardimlar yapilirken, mahalleli tercih edilirdi. Mahalledeki komsuluk iliskilerinin ne derecede oldugu, su atasözünden de anlasilmaktadir: ~iyi bir komsuya sahip olmak, bir eve sahip olmaktan önemlidir. Cünkü komsu komsunun külüne muhtactir.' Mahalledeki maddî-manevî yardimlasmanin temelinde; ~Komsusu acken tok yatan bizden degildir.' suuru yatmaktadir.
Osmanli sehirlerinin bazilarinda, Müslüman olmayan nüfus bir mahallede toplandigi gibi, Müslüman mahallelere de dagilmistir. Müslüman ve gayr-i Müslimler arasinda, bugün bile övgüyle anilan bir hosgörü ve komsuluk münasebeti mevcuttu. Müslüman nüfus hakim unsur olmasina ragmen, komsularina karsi hosgörülü davranmis; din, örf-âdet, kilik-kiyafet gibi temel hak ve özgürlüklerine karsi töleransli olmustur. Buna karsilik Yahudi ve Hiristiyanlar da, Ramazan'da Müslümanlarin inanclarina saygi göstermis, aciktan bir sey yiyip icmemislerdir. Ayni mahallede hem mescit, hem kilise, hem de havra olabilmistir.
idarî acidan mukemmeliyetin yaninda, kötülüklerin önlenmesine, iyiliklerin tesvik edilmesine ve bizzat bunun pratige tasinmasina bakildiginda, Osmanli mahallesinde, bir mahalle medeniyetinin olustugu görülmektedir. Bu da, Osmanli'nin uzun ve bereketli ömrünün mükemmel bir suurdan beslendigini göstermektedir.