STRATEJİ ÖĞRETMEYEN TARİH MASALDAN İBARETTİR
Bundan yaklaşık bir asır önce bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin karşılaştığı problemlerin benzerleri ile Osmanlı Devleti de uğraşmak zorunda kalmıştı.
İhanetler, isyanlar, kurtarılmış bölgeler, yasadışı komita ve terör örgütleri ile bu örgütlerin yaptığı katliamlar… Bunun yanında çeşitli coğrafyalarda örülen korku duvarları ve devlete karşı güvensizlik… Öldürülen diplomat ve bürokratlar, Gerilla savaşı karşısında düşülen askeri çaresizlik, Milyonlarca liralık ekonomik zarar, ,tarım köylerinde telef edilen mamuller ve hayvanlar ile her şeyin ötesinde yitirilen binlerce masum can, son dönem Osmanlısının en çok uğraştığı sorunlar olmuştu. Durum günümüzden çokta farklı değildi: özgürlük, barış, insan hakları, uzlaşı, kültür, hoşgörü, etik, gibi bir sürü kavram kalkan edilerek Osmanlı yönetimi de zor durumda bırakılmıştı. Dedikleri olmayınca öne sürdükleri çeşitli ülkelerin elçileri ile Bab-ı Ali’ye dayanan terör, desise, yalan, iftira ile Osmanlı’dan her seferinde bir şeyler koparmayı başarmıştı!
Bu sorunun üstesinden gelmek isteyen Osmanlı yönetiminin Avrupalı devletlerin iç işlerine müdahale etmesini engellemek için çıkardığı siyasi aflar, azılı militanların affederek salıvermesi hatta bazı anlarda verilen idam kararından cayılması ve reform ile ıslahat ismi altında yapılan açılımlarda her seferinde Osmanlı’nın başını daha büyük dertlere sokmuştu…
Osmanlı’nın genel manada Rumeli dediği bugün ise Makedonya olarak isimlendirilen coğrafya da meydana gelen olaylar PKK sorununun çözümü konusunda bize bazı reçeteler sunmaktadır. Hem isyanların niteliği, hem bu isyanların meydana geldiği coğrafya, hem de dış devletlerin müdahaleleri açısından büyük benzerlikler gösteren PKK Sorunu ve Makedonya Meselesini tarih süzgecinden geçirerek yorumlayabilmek Türk milletinin bir ferdi olarak menfaatimize olacaktır. Çünkü bugün Türkiye’nin başına Batı tarafından örülen püsküllü bela; PKK ile o dönemde yine Batı tarafından desteklenen VMRO örgütü arasında ciddi benzerlikler bulunmaktadır…
Şimdi zaman tüneline girip Osmanlı’nın başından geçenleri okuyarak ders alma zamanıdır çünkü strateji üretmeyen bir tarih masaldan ibarettir!
‘’ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR?’’
19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devletinde yaşanan ayrılıkçı isyanlarda yeni bir dönem başlamıştı. Bu ayrılıkçı isyanlarla 20. yüzyıl başında şekil alan Makedonya Sorunu, 19. yüzyılın ikinci yarısındaki siyasi ve sosyal gelişmelerle biçim kazanmıştı. Makedonya Sorunu Avrupa devletlerinin Doğu Sorunu çerçevesinde ele aldıkları bir konuydu. Burası önemlidir çünkü bu devletlerin amaçları ve yöntemleri Doğu Sorunu çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bölgede yaşayan Hıristiyanların amaç ve yöntemleri ise bundan farklıdır.
Fransız İhtilalının ardından özellikle 19. yüzyılda, devletlerin siyasi yapılanma şekli ulus bilinci etrafında şekillenmeye başlamıştı. Bu dönemde Osmanlı Devletinin siyasi ve askeri olarak eski konumunda olmaması Balkan halklarının Osmanlı devletinden ayrılmak için uygun ortamı bulmalarına sebep olmuştu. Bunun en son örneği Makedonya bölgesinde yaşandı. Bu bölge de ayrılıkçı hareketler bir yandan Avrupa devletlerinin siyasi ve ekonomik desteğini kullanırlarken, aynı zamanda kendi buldukları en uygun yöntem olan çete-örgüt tipi eylemlere de ağırlık vermişlerdi.
Makedonya da Osmanlı karşıtı olaylara derinlemesine bakıldığında karşımıza üç unsur çıkmaktadır. Bunlardan ilki Osmanlı idaresine karşı yapılan eylemlerdir. İkincisi Balkan milletlerinin kendi aralarında olan anlaşmazlıklardan ve rekabetlerinden kaynaklanan hareketler, diğeri de özellikle yabancı ülkeler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda bölgeye yapılan müdahalelerdir.
Makedonya bölgesinde 19. yüzyıl sonunda başlayan devlet karşıtı silahlı eylemler 20. yüzyıl başında önemli bir aşama kat eder. 17 Ekim 1878 tarihinde Kresna bölgesinde yaşanan ayaklanma, İlinden (2–3 Ağustos 1903) adıyla anılan ayaklanmaya örnek teşkil edebilecek önemli bir basamaktır. Natanail Kuceviski tarafından hazırlanıp Dimitar Pop Gorgiev-Berovski ve Stojan Karastoilov önderliğinde yürütülen Kresna ayaklanması, Yeşilköy ve Berlin Antlaşmalarından umduklarını bulamayan bölge Hıristiyanlarının bir kısmı tarafından desteklenmişti. Berlin Antlaşmasıyla Balkanlarda değişen sınırlar özellikle Bulgarları rahatsız etmişti. Bundan sonra Makedonya bölgesinde huzursuzluk iyice arttı. Antlaşmaların imzalanmasından hemen sonra Struma nehrinin yakınında bulunan Kresna adlı köyde başlayan ayaklanmayı Razlog Ayaklanması takip etmişti
Ayrılıkçı Bulgar-Makedon Örgütleri yaptıkları toplantıda Adam Kalmikov’u ayaklanmanın önderi, Dimitar Pop Georgiev-Berovski’i ise baş lideri olarak belirlemişlerdi. İsyan hareketi Menlik, Petric, Razlog ve Bansko'ya yayıldıktan sonra güçlenen ayaklanmacılar bu bölgelerde yeni bir ordu ve yeni bir yönetim oluşturmayı başarmışlardı. Amaç gayet netti; bölgenin ‘’Türk boyunduruğundan’’ kurtarılması…
İsyan tam Sekiz ay kadar sürmüştü. Ayaklanmanın sonunda Osmanlı birlikleri bölgede asayişi sağlamayı başarmıştı başarmasına ama kesinlikle sorunu kökünden çözememişti. Ayaklanmanın bitmesinin asıl nedeni Osmanlı yönetiminin isyan hareketinin sosyo-politik kökenini deşifre ederek çözebilmesi değil isyana öncülük eden terör örgütlerinin bölge halkının isyana tam desteğinin olmadığını görerek ileride şartlar oluşunca daha kapsamlı bir ayaklanma başlatma konusunda karar almalarıdır.
‘’Berovski ile Stojan Karastoilov'un çekilmesi ve daha sonra Karastoilov'un öldürülmesiyle ayaklanma başarısızlığa uğradı’’ şeklinde bize sunulan tezler hiçbir şekilde örgüt militanlarının ve sempatizan köylülerin silahlarını ileri de ki bir isyan hareketi için Pirin Makedonya'sında bulunan Buranova köyüne gömmelerini açıklayamamaktadır. Devlet otoritesinin giderek zayıfladığı bir dönemde yaşanan Kresna ve Razlog isyanları bölgedeki asayiş sorununu daha da artırmış yapılan askeri müdahaleler terör örgütlerine katılımı engelleyememişti. Çünkü Kilise ve eğitim kurumları üzerindeki gücünü kullanarak bölgede etkisini arttırmak isteyen örgütler bölge halkının devlet ile olan bağlarının zayıflamasına neden oluyordu. Bu olaylar bölgede etkinlik gösteren Yüksek Makedonya Komitesi ve diğer güçlü örgüt Makedonya İç Devrim Örgütü-VMROarasında tartışma yaratıyordu. Bu anlaşmazlığın temelinde Makedonya bölgesinin geleceği için dış destek almak veya almamak düşüncesi yatmaktaydı.. Yöntem konusunda yaşadıkları sorunlara rağmen, Osmanlı Devleti karşısında ortak hareket etmeyi, en azından diğerinin eylemlerini desteklemeyi veya engel olmamayı iyi başaran bu örgütler bölgede Osmanlı Devletinin egemenliğinin son bulmasını hızlandırmıştı. Artık çanlar Osmanlı için çalıyordu…
OSMANLI MAKEDONYA’NIN PKK’SI: VMRO
Makedonya ile ilgili ilk gizli örgüt, 1893 yılında Sofya'da kurulmuş olan Merkezi Edirne Makedonya Komitesi’ydi.. Bu teşkilatın görünürdeki amacı Bulgaristan'a göç etmiş olan Makedonyalıların sosyal konumlarını iyileştirmek ve ekonomik sorunlarına çare olmak gibi insani gayelerdir. Asıl amaç ise 1885'te bir oldubitti ile ele geçirilen Doğu Rumeli'yi ele geçirmelerinin vermiş olduğu rahatlık ve güvenle yeni hedef olarak Makedonya'yı seçmeleridir.
Makedonya; Bulgar, Yunan, Sırp ve Arnavut komitelerinin birbirleriyle mücadele ettiği ilişkilerin ve düşmanlıkların girift hale geldiği bir cehennemi andırır olmuştu. Bu dönem de Makedonya’nın en dişlisi olan Bulgarlar Makedonya'da Bulgar- Makedon Merkez Komitesi, Makedonya Komitesi, Muhib-i Vatan Cemiyeti, Merkezi Edirne- Makedonya Komitesi, Makedonya Talebe Teşkilatı Makedonya Politik Cemiyeti, Genç Makedonya Cemiyeti ve bunların içinde en tehlikeli olanı; Makedonya İç Devrim Örgütü… Yani; VMRO adında silahlı örgütler kurmuşlardı.
19.Yüzyılın sonuna doğru Selanik’te yaşayan 6000 kadar Bulgar bulunmakta idi. Bu kentli Bulgarlar, iş sahaları Rumlar ve Yahudiler tarafından kapatıldığından daha çok eğitim alanında boy gösterebiliyorlardı. Bundan dolayı şehirde bulunan 6000 Bulgar’ın üçte biri ya öğretmendi ya da öğrenci. İşte bu öğretmen ve öğrencilerden bazılarının 1 Kasım 1893 Akşamı bir araya gelmeleri kanlı bir tarihin başlangıcı olacaktı.Tarihe adını kan ile yazdıracak ve katliam ve acılarla anılacak olan Makedonya Merkezi Devrimci Komitesi Damian Gruev ve İvan Hacınikolov’un önderliğinde Selanik Rıhtımında kurulmuştu. M.M. D.K ilk etapta partisi olmayan bir politbüro şeklinde çalışıyordu. Örgüt üyeleri bir bomba altına çaprazlama yerleştirilmiş bir hançer ve tabancadan oluşan sade bir mühür yapmışlardı. Bu üç sembolün etrafında da ‘’Svoboda ili smurt’’ yazıyordu. Yani; Ya özgürlük ya ölüm!
Kuruluşundan 1 yıl sonra1894 de Rense kentinde 16 üye ile ilk kongresini toplayan örgüt daha kimseyi öldürmemiş ve hiçbir yeri bombalamamıştı. Ancak bu durum kısa süre de vahim şekilde değişecekti. Bir kaç defa ad değiştiren örgüt en sonunda 1905 tarihinde VMRO (Makedonya İç Devrim Örgütü ) adında karar kılmıştı. Ve işte o VMRO ilk eyleminde;9 Ağustos 1895 tarihinde Türklerin yoğun olarak yaşadığı Ropcoz Kazası’nın Yanıklı Köyünü basarak 262 evi ateşe vermişler ve 125 Türkü katletmişlerdi. Yanıklı Köyü cayır cayır yanmıştı…
DÖVE DÖVE BAŞBAKAN ÖLDÜREN BİR ÖRGÜT
Eski Bulgar başkenti Velika Turnova da bir meyhanecinin oğlu olarak dünyaya gelen ve Prens Alexander’ın tahtan inme fiyaskosundan sonra en aklı başında ve yürekli Bulgar yönetici olarak görülen Bulgar Başbakanı Stefan Stambulov herkesi şaşırtarak 1890’ların başında bölgenin gördüğü en sert rejimi uygulamaya koymuştu. Kendine muhalif olan herkesi sert yasalar ve devlet güçleri ile sindirme yoluna gidiyordu. Prens Alexander’dan sonra tahta gelen Ferdinand diğer devletler tarafından onaylanmadığından ve Rusya da desteğini çektiğinden dolayı Bulgaristan zor bir dönmemden geçiyordu.
Başbakan Stefan Stambulov’un tek çıkış yolu Osmanlı’ya yanaşmaktı ve onu yapmıştı. İstanbul her şeyin farkında idi ve Bulgaristan’dan tek bir istekte bulunmuştu: Makedonya faaliyet gösteren VMRO ve benzeri örgütlerin faaliyetlerine destek veren sempatizanların ve sığınmacı eylemcilerin faaliyetlerine son verilmesi. Bu isteği bir nebze yerine getiren Başbakan bir anda VMRO’nun hedef tahtası geline gelecekti.
1890’ların başında Sofya ve batı Bulgaristan’ın diğer büyük kentleri Makedonya asıllı siyasi mülteciler ile kaynamakta idi. Bu Makedonyalılar VMRO ve diğer devrimci örgütler tarafından hem örgütlenmişti hem de siyasi eğitimden geçire ilmişti.VMRO’nun planları çerçevesinde tüm mesailerini Bulgar devletinin tüm sahalarına sızmak için harcayan bu Makedonlar, Bulgar Ordusunun 38.000 subay kadrosunun 15.000’ni oluşturuyorlardı.
VMRO Osmanlılarla işbirliği yaptığı ve VMRO’nun devrimci liderlerinin Osmanlı güçlerine testlim edilerek öldürülmesinden sorumlu tuttuklarından dolayı Stambulov’dan nefret ediyordu.Bu nefret onu ortadan kaldırma kararı alınmasına bile sebep olmuştu.İleri tarihlerde Bulgaristan içinde açıktan açığa VMRO – Stamblov Güçleri arasında savaş yaşanacaktı. Stamblov kimi Petersbug’dan kimi Makedon kökenli Bulgar Ordusu subaylarından kimi de doğrudan VMRO Örgütünce tasarlanan komplolardan her türlü yetki ile donattığı polisi ve istihbarat subayları tarafından kurtuluyordu. VMRO Örgütü Başbakan’ın bu komplolardan kurtulması sonucunda da onu köşeye sıkıştırmak için Bulgar Hükümetinin Bakanlarına suikastlar düzenlemekten, Bulgar Prensine tehditler yağdırmaktan ve kritik bölgelerde köylüleri ayaklandırmaktan geri durmuyordu.
1895 de Prens Ferdinand anlaşamadığı Stambulov’u görevinden uzaklaştırmayı sonunda başarmıştı. Bu tarihten yaklaşık bir yıl sonra V.M.R.O Örgütü mensubu bir grup militan eski Başbakan’a sopa ve demirlerle saldırarak dövmüşler,işkenceden geçirmişler ve devrimci liderleri Osmanlı’ya teslim eden imzayı attı diye ellerini koparmışlardı.Feci şekilde yaralar alan Stambulov bu saldırıdan birkaç gün sonra ölmüştü.Eski Başbakan’ın cenaze töreni bile V.M.R.O militanları tarafından sabote edilmişti.Cenaze alayına katılan militanlar bu ortamda bile pervasızca Stambulov’la alay ederek aleyhine sloganlar atıyorlardı.Cenaze alayında ki herkes şaşkındı ama kimsecikler bir şey yapamıyordu.Eşinin örgüt militanlarınca kesilen ellerini bir kavanoza koyarak cenazeye katılan Bulgaristan eski First Leydie’si ,kolları ile sıkıca sardığı bu kavanozu eşinin aleyhine sloganlar atılan tarafa doğru tutarak havaya kaldırmıştı,bir süre sonra ıslıklar yükselirken sloganların sesi kesilmeye başlamıştı,az sonra ise hepsinin sesi kesilecekti,duyulan tek şey Eski First Leydie’nin hıçkırıkları idi…
Bundan yaklaşık bir asır önce bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin karşılaştığı problemlerin benzerleri ile Osmanlı Devleti de uğraşmak zorunda kalmıştı.
İhanetler, isyanlar, kurtarılmış bölgeler, yasadışı komita ve terör örgütleri ile bu örgütlerin yaptığı katliamlar… Bunun yanında çeşitli coğrafyalarda örülen korku duvarları ve devlete karşı güvensizlik… Öldürülen diplomat ve bürokratlar, Gerilla savaşı karşısında düşülen askeri çaresizlik, Milyonlarca liralık ekonomik zarar, ,tarım köylerinde telef edilen mamuller ve hayvanlar ile her şeyin ötesinde yitirilen binlerce masum can, son dönem Osmanlısının en çok uğraştığı sorunlar olmuştu. Durum günümüzden çokta farklı değildi: özgürlük, barış, insan hakları, uzlaşı, kültür, hoşgörü, etik, gibi bir sürü kavram kalkan edilerek Osmanlı yönetimi de zor durumda bırakılmıştı. Dedikleri olmayınca öne sürdükleri çeşitli ülkelerin elçileri ile Bab-ı Ali’ye dayanan terör, desise, yalan, iftira ile Osmanlı’dan her seferinde bir şeyler koparmayı başarmıştı!
Bu sorunun üstesinden gelmek isteyen Osmanlı yönetiminin Avrupalı devletlerin iç işlerine müdahale etmesini engellemek için çıkardığı siyasi aflar, azılı militanların affederek salıvermesi hatta bazı anlarda verilen idam kararından cayılması ve reform ile ıslahat ismi altında yapılan açılımlarda her seferinde Osmanlı’nın başını daha büyük dertlere sokmuştu…
Osmanlı’nın genel manada Rumeli dediği bugün ise Makedonya olarak isimlendirilen coğrafya da meydana gelen olaylar PKK sorununun çözümü konusunda bize bazı reçeteler sunmaktadır. Hem isyanların niteliği, hem bu isyanların meydana geldiği coğrafya, hem de dış devletlerin müdahaleleri açısından büyük benzerlikler gösteren PKK Sorunu ve Makedonya Meselesini tarih süzgecinden geçirerek yorumlayabilmek Türk milletinin bir ferdi olarak menfaatimize olacaktır. Çünkü bugün Türkiye’nin başına Batı tarafından örülen püsküllü bela; PKK ile o dönemde yine Batı tarafından desteklenen VMRO örgütü arasında ciddi benzerlikler bulunmaktadır…
Şimdi zaman tüneline girip Osmanlı’nın başından geçenleri okuyarak ders alma zamanıdır çünkü strateji üretmeyen bir tarih masaldan ibarettir!
‘’ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR?’’
19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devletinde yaşanan ayrılıkçı isyanlarda yeni bir dönem başlamıştı. Bu ayrılıkçı isyanlarla 20. yüzyıl başında şekil alan Makedonya Sorunu, 19. yüzyılın ikinci yarısındaki siyasi ve sosyal gelişmelerle biçim kazanmıştı. Makedonya Sorunu Avrupa devletlerinin Doğu Sorunu çerçevesinde ele aldıkları bir konuydu. Burası önemlidir çünkü bu devletlerin amaçları ve yöntemleri Doğu Sorunu çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bölgede yaşayan Hıristiyanların amaç ve yöntemleri ise bundan farklıdır.
Fransız İhtilalının ardından özellikle 19. yüzyılda, devletlerin siyasi yapılanma şekli ulus bilinci etrafında şekillenmeye başlamıştı. Bu dönemde Osmanlı Devletinin siyasi ve askeri olarak eski konumunda olmaması Balkan halklarının Osmanlı devletinden ayrılmak için uygun ortamı bulmalarına sebep olmuştu. Bunun en son örneği Makedonya bölgesinde yaşandı. Bu bölge de ayrılıkçı hareketler bir yandan Avrupa devletlerinin siyasi ve ekonomik desteğini kullanırlarken, aynı zamanda kendi buldukları en uygun yöntem olan çete-örgüt tipi eylemlere de ağırlık vermişlerdi.
Makedonya da Osmanlı karşıtı olaylara derinlemesine bakıldığında karşımıza üç unsur çıkmaktadır. Bunlardan ilki Osmanlı idaresine karşı yapılan eylemlerdir. İkincisi Balkan milletlerinin kendi aralarında olan anlaşmazlıklardan ve rekabetlerinden kaynaklanan hareketler, diğeri de özellikle yabancı ülkeler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda bölgeye yapılan müdahalelerdir.
Makedonya bölgesinde 19. yüzyıl sonunda başlayan devlet karşıtı silahlı eylemler 20. yüzyıl başında önemli bir aşama kat eder. 17 Ekim 1878 tarihinde Kresna bölgesinde yaşanan ayaklanma, İlinden (2–3 Ağustos 1903) adıyla anılan ayaklanmaya örnek teşkil edebilecek önemli bir basamaktır. Natanail Kuceviski tarafından hazırlanıp Dimitar Pop Gorgiev-Berovski ve Stojan Karastoilov önderliğinde yürütülen Kresna ayaklanması, Yeşilköy ve Berlin Antlaşmalarından umduklarını bulamayan bölge Hıristiyanlarının bir kısmı tarafından desteklenmişti. Berlin Antlaşmasıyla Balkanlarda değişen sınırlar özellikle Bulgarları rahatsız etmişti. Bundan sonra Makedonya bölgesinde huzursuzluk iyice arttı. Antlaşmaların imzalanmasından hemen sonra Struma nehrinin yakınında bulunan Kresna adlı köyde başlayan ayaklanmayı Razlog Ayaklanması takip etmişti
Ayrılıkçı Bulgar-Makedon Örgütleri yaptıkları toplantıda Adam Kalmikov’u ayaklanmanın önderi, Dimitar Pop Georgiev-Berovski’i ise baş lideri olarak belirlemişlerdi. İsyan hareketi Menlik, Petric, Razlog ve Bansko'ya yayıldıktan sonra güçlenen ayaklanmacılar bu bölgelerde yeni bir ordu ve yeni bir yönetim oluşturmayı başarmışlardı. Amaç gayet netti; bölgenin ‘’Türk boyunduruğundan’’ kurtarılması…
İsyan tam Sekiz ay kadar sürmüştü. Ayaklanmanın sonunda Osmanlı birlikleri bölgede asayişi sağlamayı başarmıştı başarmasına ama kesinlikle sorunu kökünden çözememişti. Ayaklanmanın bitmesinin asıl nedeni Osmanlı yönetiminin isyan hareketinin sosyo-politik kökenini deşifre ederek çözebilmesi değil isyana öncülük eden terör örgütlerinin bölge halkının isyana tam desteğinin olmadığını görerek ileride şartlar oluşunca daha kapsamlı bir ayaklanma başlatma konusunda karar almalarıdır.
‘’Berovski ile Stojan Karastoilov'un çekilmesi ve daha sonra Karastoilov'un öldürülmesiyle ayaklanma başarısızlığa uğradı’’ şeklinde bize sunulan tezler hiçbir şekilde örgüt militanlarının ve sempatizan köylülerin silahlarını ileri de ki bir isyan hareketi için Pirin Makedonya'sında bulunan Buranova köyüne gömmelerini açıklayamamaktadır. Devlet otoritesinin giderek zayıfladığı bir dönemde yaşanan Kresna ve Razlog isyanları bölgedeki asayiş sorununu daha da artırmış yapılan askeri müdahaleler terör örgütlerine katılımı engelleyememişti. Çünkü Kilise ve eğitim kurumları üzerindeki gücünü kullanarak bölgede etkisini arttırmak isteyen örgütler bölge halkının devlet ile olan bağlarının zayıflamasına neden oluyordu. Bu olaylar bölgede etkinlik gösteren Yüksek Makedonya Komitesi ve diğer güçlü örgüt Makedonya İç Devrim Örgütü-VMROarasında tartışma yaratıyordu. Bu anlaşmazlığın temelinde Makedonya bölgesinin geleceği için dış destek almak veya almamak düşüncesi yatmaktaydı.. Yöntem konusunda yaşadıkları sorunlara rağmen, Osmanlı Devleti karşısında ortak hareket etmeyi, en azından diğerinin eylemlerini desteklemeyi veya engel olmamayı iyi başaran bu örgütler bölgede Osmanlı Devletinin egemenliğinin son bulmasını hızlandırmıştı. Artık çanlar Osmanlı için çalıyordu…
OSMANLI MAKEDONYA’NIN PKK’SI: VMRO
Makedonya ile ilgili ilk gizli örgüt, 1893 yılında Sofya'da kurulmuş olan Merkezi Edirne Makedonya Komitesi’ydi.. Bu teşkilatın görünürdeki amacı Bulgaristan'a göç etmiş olan Makedonyalıların sosyal konumlarını iyileştirmek ve ekonomik sorunlarına çare olmak gibi insani gayelerdir. Asıl amaç ise 1885'te bir oldubitti ile ele geçirilen Doğu Rumeli'yi ele geçirmelerinin vermiş olduğu rahatlık ve güvenle yeni hedef olarak Makedonya'yı seçmeleridir.
Makedonya; Bulgar, Yunan, Sırp ve Arnavut komitelerinin birbirleriyle mücadele ettiği ilişkilerin ve düşmanlıkların girift hale geldiği bir cehennemi andırır olmuştu. Bu dönem de Makedonya’nın en dişlisi olan Bulgarlar Makedonya'da Bulgar- Makedon Merkez Komitesi, Makedonya Komitesi, Muhib-i Vatan Cemiyeti, Merkezi Edirne- Makedonya Komitesi, Makedonya Talebe Teşkilatı Makedonya Politik Cemiyeti, Genç Makedonya Cemiyeti ve bunların içinde en tehlikeli olanı; Makedonya İç Devrim Örgütü… Yani; VMRO adında silahlı örgütler kurmuşlardı.
19.Yüzyılın sonuna doğru Selanik’te yaşayan 6000 kadar Bulgar bulunmakta idi. Bu kentli Bulgarlar, iş sahaları Rumlar ve Yahudiler tarafından kapatıldığından daha çok eğitim alanında boy gösterebiliyorlardı. Bundan dolayı şehirde bulunan 6000 Bulgar’ın üçte biri ya öğretmendi ya da öğrenci. İşte bu öğretmen ve öğrencilerden bazılarının 1 Kasım 1893 Akşamı bir araya gelmeleri kanlı bir tarihin başlangıcı olacaktı.Tarihe adını kan ile yazdıracak ve katliam ve acılarla anılacak olan Makedonya Merkezi Devrimci Komitesi Damian Gruev ve İvan Hacınikolov’un önderliğinde Selanik Rıhtımında kurulmuştu. M.M. D.K ilk etapta partisi olmayan bir politbüro şeklinde çalışıyordu. Örgüt üyeleri bir bomba altına çaprazlama yerleştirilmiş bir hançer ve tabancadan oluşan sade bir mühür yapmışlardı. Bu üç sembolün etrafında da ‘’Svoboda ili smurt’’ yazıyordu. Yani; Ya özgürlük ya ölüm!
Kuruluşundan 1 yıl sonra1894 de Rense kentinde 16 üye ile ilk kongresini toplayan örgüt daha kimseyi öldürmemiş ve hiçbir yeri bombalamamıştı. Ancak bu durum kısa süre de vahim şekilde değişecekti. Bir kaç defa ad değiştiren örgüt en sonunda 1905 tarihinde VMRO (Makedonya İç Devrim Örgütü ) adında karar kılmıştı. Ve işte o VMRO ilk eyleminde;9 Ağustos 1895 tarihinde Türklerin yoğun olarak yaşadığı Ropcoz Kazası’nın Yanıklı Köyünü basarak 262 evi ateşe vermişler ve 125 Türkü katletmişlerdi. Yanıklı Köyü cayır cayır yanmıştı…
DÖVE DÖVE BAŞBAKAN ÖLDÜREN BİR ÖRGÜT
Eski Bulgar başkenti Velika Turnova da bir meyhanecinin oğlu olarak dünyaya gelen ve Prens Alexander’ın tahtan inme fiyaskosundan sonra en aklı başında ve yürekli Bulgar yönetici olarak görülen Bulgar Başbakanı Stefan Stambulov herkesi şaşırtarak 1890’ların başında bölgenin gördüğü en sert rejimi uygulamaya koymuştu. Kendine muhalif olan herkesi sert yasalar ve devlet güçleri ile sindirme yoluna gidiyordu. Prens Alexander’dan sonra tahta gelen Ferdinand diğer devletler tarafından onaylanmadığından ve Rusya da desteğini çektiğinden dolayı Bulgaristan zor bir dönmemden geçiyordu.
Başbakan Stefan Stambulov’un tek çıkış yolu Osmanlı’ya yanaşmaktı ve onu yapmıştı. İstanbul her şeyin farkında idi ve Bulgaristan’dan tek bir istekte bulunmuştu: Makedonya faaliyet gösteren VMRO ve benzeri örgütlerin faaliyetlerine destek veren sempatizanların ve sığınmacı eylemcilerin faaliyetlerine son verilmesi. Bu isteği bir nebze yerine getiren Başbakan bir anda VMRO’nun hedef tahtası geline gelecekti.
1890’ların başında Sofya ve batı Bulgaristan’ın diğer büyük kentleri Makedonya asıllı siyasi mülteciler ile kaynamakta idi. Bu Makedonyalılar VMRO ve diğer devrimci örgütler tarafından hem örgütlenmişti hem de siyasi eğitimden geçire ilmişti.VMRO’nun planları çerçevesinde tüm mesailerini Bulgar devletinin tüm sahalarına sızmak için harcayan bu Makedonlar, Bulgar Ordusunun 38.000 subay kadrosunun 15.000’ni oluşturuyorlardı.
VMRO Osmanlılarla işbirliği yaptığı ve VMRO’nun devrimci liderlerinin Osmanlı güçlerine testlim edilerek öldürülmesinden sorumlu tuttuklarından dolayı Stambulov’dan nefret ediyordu.Bu nefret onu ortadan kaldırma kararı alınmasına bile sebep olmuştu.İleri tarihlerde Bulgaristan içinde açıktan açığa VMRO – Stamblov Güçleri arasında savaş yaşanacaktı. Stamblov kimi Petersbug’dan kimi Makedon kökenli Bulgar Ordusu subaylarından kimi de doğrudan VMRO Örgütünce tasarlanan komplolardan her türlü yetki ile donattığı polisi ve istihbarat subayları tarafından kurtuluyordu. VMRO Örgütü Başbakan’ın bu komplolardan kurtulması sonucunda da onu köşeye sıkıştırmak için Bulgar Hükümetinin Bakanlarına suikastlar düzenlemekten, Bulgar Prensine tehditler yağdırmaktan ve kritik bölgelerde köylüleri ayaklandırmaktan geri durmuyordu.
1895 de Prens Ferdinand anlaşamadığı Stambulov’u görevinden uzaklaştırmayı sonunda başarmıştı. Bu tarihten yaklaşık bir yıl sonra V.M.R.O Örgütü mensubu bir grup militan eski Başbakan’a sopa ve demirlerle saldırarak dövmüşler,işkenceden geçirmişler ve devrimci liderleri Osmanlı’ya teslim eden imzayı attı diye ellerini koparmışlardı.Feci şekilde yaralar alan Stambulov bu saldırıdan birkaç gün sonra ölmüştü.Eski Başbakan’ın cenaze töreni bile V.M.R.O militanları tarafından sabote edilmişti.Cenaze alayına katılan militanlar bu ortamda bile pervasızca Stambulov’la alay ederek aleyhine sloganlar atıyorlardı.Cenaze alayında ki herkes şaşkındı ama kimsecikler bir şey yapamıyordu.Eşinin örgüt militanlarınca kesilen ellerini bir kavanoza koyarak cenazeye katılan Bulgaristan eski First Leydie’si ,kolları ile sıkıca sardığı bu kavanozu eşinin aleyhine sloganlar atılan tarafa doğru tutarak havaya kaldırmıştı,bir süre sonra ıslıklar yükselirken sloganların sesi kesilmeye başlamıştı,az sonra ise hepsinin sesi kesilecekti,duyulan tek şey Eski First Leydie’nin hıçkırıkları idi…