Türkiye deniz balıkçılarının düşlerini süsleyen, özellikle İstanbul balıkçıları için İstanbul'un tarihi kadar eski olan palamut amatörleri peşinde koşturan balıklardandır. Dilimizde yaşına dolayısı ile boyuna göre değişik isimlerle anılır en bilinen isimleri çingene palamutu, palamut ve toriktir. Tüm isimlerinin listesi ve boyuna sınıflandırılması alttaki tablodaki gibidir. Bu arada palamut yabancı amatörlerin de bilip tanıdığı bir balık olarak bonito, Atlantic bonito (İng., USA, İsp.), bone jack (USA), palamida (Yun), pelamide (Alm., Rom.) isimleri ile de anılır.
Vücudu uzunca, hafifçe yanlardan basık, füze şeklindedir.Tüm vücudu iyi işlemiş küçük pullarla kaplıdır; yalnız kafasının arka tarafı ve göğüs yüzgeçleri çevresindeki pullar daha iridir. Kafası ve ağzı oldukça büyük, gözleri iridir. Ağzında alt ve üst çenelerde üstte 16-26 altta 12-24 adet olmak üzere sivri konik dişler bulunur. Araları açık ve daha çok batıcı yapıya sahip olduğundan bu dişler takım kesemez. Bazen damakta geri dönük avı tutmaya yarayan (vomer) dişlere de rastlanır. Rengi sırtında koyu mavi-yeşil veya çelik mavisi renkte, yanları ve karnı beyazdır. Sırtından karnına doğru eğimli olarak uzanan koyu renkli -12 adet çizgi palamutu yakın akrabası olan diğer ton balıkları ve uskumrulardan ayırıcı işerettir. Pasifik ve Hint okyanusunda yaşayan palamutlarda (Sarda orientalis, Sarda chiliensis lineolata, Sarda chiliensis chiliensis, Sarda australis) bu çizgiler biraz daha yataya yakın olacak şekilde farklıdır; ülkemiz sularında olmadıklarından ve amatör açısından çok büyük farklılıklar göstermediklerinden bu balıkları tanıtmıyoruz. Sırt yüzgeci çifttir. Önde bulunan sırt yüzgecinin bir kılıfı vardır; balık öldüğünde yüzgeç bu kılıf içine çekilerek kaybolur. İkinci sırt ve anüs yüzgecinden sonra çatal kuyruğa kadar 7-10 adet yalancı yüzgeç palamutun scombridae familyası üyesi olduğununun göstergelerindendir. Yüzgeçleri vucuduna oranla fazla gelişmiş olmamakla beraber palamut çok hızlı yüzebilen, seri manevralar yapabilen bir balıktır. Yüzme kesesi bulunmaz.
İki yaşını tamamlayıp torik olan palamutlar cinsel olgunluğa erişirler. Üremeleri yurdumuzda Ege ve Akdeniz'de Mayıs, Haziran aylarında olur. Yumurtalarını Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz'de döktükleri sanılmaktadır. Yine de son yıllarda Karadenize çıkış yapan torik sayısı yok denecek kadar azaldığından Marmara ve Karadeniz'de yumurta dökümünün gerçekleştiği şüphelidir. Marmara ve Karadeniz'de yumurta dökümü gerçekleşiyor ise Akdenize oranla daha düşük sıcaklıklar söz konusu olacağından yurtlama işlemi Ağustos'a kadar sürebilir. Bir dişi 500,000 ila 2,000,000 yumurta dökebilir. Yumurtalar pelajiktir genelde yüzeyden 4-5 metre derinde yüzerler. Kuluçka süresi 4 gündür. Yumurtadan çıkan yavrular planktonlarla ve ile fırsatta da küçük balıklarla beslenmeye başlarlar. Yurdumuz sularında Eylül sonunda 10-15 santim boya ulaşmış olurlar. Korkunç yırtıcıdır genelde hamsi, çaça, gümüş, istavrit, uskumru gibi kendinden ufak balıklarla beslenir, kalamar, sübye ve karidese de hayır demez severek yer, bu nedenle bütün kalamar ile yemlenmiş ama başka balıkları amaçlayan (mesela akya) oltalara vurduğu da olur. Büyük sürüler halinde yaşar ve yemlenirler. Kendi türünün ufaklarını da yiyerek yamyam özellikler gösterirler. Yemlenirken su üzerine sıçrarlar veya su yaparlar bu durum balığın yerini belli eder. Yemlenmediği zamanlarda genellikle daha derinlerde gezinir. 200 metre derinliklere kadar iner. Genelde sabah erken saatlerde ve güneş batımına yakın daha aktif olarak yemlenirlerse de gün boyu yem peşinde koşarlar ve av verirler.
Ömürleri 9 yıl kadardır. 90 samtim boyu, 10 kilo ağırlığa erişebilirler. FOA kayıtlarında Karadeniz'de 85 santim boy 5 kilo ağırlık; Batı Atlantik'te de 91,4 sntim boy, 5,4 kilo ağırlık (boylar çatal kuyruk boyudur) rapor edilmektedir. 2002 yılı sonu itibarı ile geçerli IGFA (International Game Fishing Association) rekoru 8,4 kilodur.
Sadece yurdumuza özgü bir tür değildir. Su sıcaklığı 12-27 derece olan denizlerde yaşar. Göçmen balıklardandır; yurdumuzdaki göç alışkanlığı balığın peşinde olan amatörlerin kolaylıkla palamutları bulabilmeleri için göçleri "nerelerde bulunur" başlığı altında anlatılmaktadır
PALAMUT
Türkiye deniz balıkçılarının düşlerini süsleyen, özellikle İstanbul balıkçıları için İstanbul'un tarihi kadar eski olan palamut amatörleri peşinde koşturan balıklardandır. Dilimizde yaşına dolayısı ile boyuna göre değişik isimlerle anılır en bilinen isimleri çingene palamutu, palamut ve toriktir. Tüm isimlerinin listesi ve boyuna sınıflandırılması alttaki tablodaki gibidir. Bu arada palamut yabancı amatörlerin de bilip tanıdığı bir balık olarak bonito, Atlantic bonito (İng., USA, İsp.), bone jack (USA), palamida (Yun), pelamide (Alm., Rom.) isimleri ile de anılır.
Palamut balığının isimleri
Palamut vanozu, gaco
15-25 santim
Kiloda 3- 5 adet 0-0.5
Çingene palamutu
25-35 santim
Kiloda 1-2 adet 0.5-1
Palamut
35-45 santim Tanesi 1,5-2 kilo 1-1.5 Kestane palamutu
45-55 santim Tanesi 2-2,5 kilo 1.5-2 Zindandelen
55-65 santim
Tanesi 2,5-4 kilo 2-3
Torik
65-70 santim Tanesi 4-5 kilo 4-5 Sivri
70-75 santim Tanesi 5,5-7 kilo 6 Altıparmak
75 santim+ 7 kilodan fazla 7+ Peçuta
Üstteki yaklaşık tabloda palamut balığının özellikle İstanbul profesyonel balıkçı esnafı arasındaki isimleri verilmektedir. Bir bakışta zindandelen mi, torik mi?, ayırmak balıkçı tezgahına yanaşıp balık almaya çalışanlar için hatta amatör balıkçılar için bile oldukça zordur. Halk arasında ve son yıllarda özellikle İstanbul'da türeyen denizi 20 yaşından sonra görmüş, palamutun daha önce resmini bile görmemiş balıkçı esnafı(!) tarafından balık küçükse "çingene palamutu", irice ise "palamut" ve "ooo çok büyük" ise "torik" diye bilinir. Sivri, peçuta gibi iri balıklara da pek seyrek rastlandığından bu sistem günlük hayatta çalışır. Siz daha hassas olup yakaladığınız balığı iyice tanımlamak isterseniz önce yandaki tabloyu iyice öğrenin ve takım sandığınızdan şerit metre ile el kantarını eksik etmeyin.
Vücudu uzunca, hafifçe yanlardan basık, füze şeklindedir.Tüm vücudu iyi işlemiş küçük pullarla kaplıdır; yalnız kafasının arka tarafı ve göğüs yüzgeçleri çevresindeki pullar daha iridir. Kafası ve ağzı oldukça büyük, gözleri iridir. Ağzında alt ve üst çenelerde üstte 16-26 altta 12-24 adet olmak üzere sivri konik dişler bulunur. Araları açık ve daha çok batıcı yapıya sahip olduğundan bu dişler takım kesemez. Bazen damakta geri dönük avı tutmaya yarayan (vomer) dişlere de rastlanır. Rengi sırtında koyu mavi-yeşil veya çelik mavisi renkte, yanları ve karnı beyazdır. Sırtından karnına doğru eğimli olarak uzanan koyu renkli -12 adet çizgi palamutu yakın akrabası olan diğer ton balıkları ve uskumrulardan ayırıcı işerettir. Pasifik ve Hint okyanusunda yaşayan palamutlarda (Sarda orientalis, Sarda chiliensis lineolata, Sarda chiliensis chiliensis, Sarda australis) bu çizgiler biraz daha yataya yakın olacak şekilde farklıdır; ülkemiz sularında olmadıklarından ve amatör açısından çok büyük farklılıklar göstermediklerinden bu balıkları tanıtmıyoruz. Sırt yüzgeci çifttir. Önde bulunan sırt yüzgecinin bir kılıfı vardır; balık öldüğünde yüzgeç bu kılıf içine çekilerek kaybolur. İkinci sırt ve anüs yüzgecinden sonra çatal kuyruğa kadar 7-10 adet yalancı yüzgeç palamutun scombridae familyası üyesi olduğununun göstergelerindendir. Yüzgeçleri vucuduna oranla fazla gelişmiş olmamakla beraber palamut çok hızlı yüzebilen, seri manevralar yapabilen bir balıktır. Yüzme kesesi bulunmaz.
İki yaşını tamamlayıp torik olan palamutlar cinsel olgunluğa erişirler. Üremeleri yurdumuzda Ege ve Akdeniz'de Mayıs, Haziran aylarında olur. Yumurtalarını Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz'de döktükleri sanılmaktadır. Yine de son yıllarda Karadenize çıkış yapan torik sayısı yok denecek kadar azaldığından Marmara ve Karadeniz'de yumurta dökümünün gerçekleştiği şüphelidir. Marmara ve Karadeniz'de yumurta dökümü gerçekleşiyor ise Akdenize oranla daha düşük sıcaklıklar söz konusu olacağından yurtlama işlemi Ağustos'a kadar sürebilir. Bir dişi 500,000 ila 2,000,000 yumurta dökebilir. Yumurtalar pelajiktir genelde yüzeyden 4-5 metre derinde yüzerler. Kuluçka süresi 4 gündür. Yumurtadan çıkan yavrular planktonlarla ve ile fırsatta da küçük balıklarla beslenmeye başlarlar. Yurdumuz sularında Eylül sonunda 10-15 santim boya ulaşmış olurlar. Korkunç yırtıcıdır genelde hamsi, çaça, gümüş, istavrit, uskumru gibi kendinden ufak balıklarla beslenir, kalamar, sübye ve karidese de hayır demez severek yer, bu nedenle bütün kalamar ile yemlenmiş ama başka balıkları amaçlayan (mesela akya) oltalara vurduğu da olur. Büyük sürüler halinde yaşar ve yemlenirler. Kendi türünün ufaklarını da yiyerek yamyam özellikler gösterirler. Yemlenirken su üzerine sıçrarlar veya su yaparlar bu durum balığın yerini belli eder. Yemlenmediği zamanlarda genellikle daha derinlerde gezinir. 200 metre derinliklere kadar iner. Genelde sabah erken saatlerde ve güneş batımına yakın daha aktif olarak yemlenirlerse de gün boyu yem peşinde koşarlar ve av verirler.
Ömürleri 9 yıl kadardır. 90 samtim boyu, 10 kilo ağırlığa erişebilirler. FOA kayıtlarında Karadeniz'de 85 santim boy 5 kilo ağırlık; Batı Atlantik'te de 91,4 sntim boy, 5,4 kilo ağırlık (boylar çatal kuyruk boyudur) rapor edilmektedir. 2002 yılı sonu itibarı ile geçerli IGFA (International Game Fishing Association) rekoru 8,4 kilodur.
Sadece yurdumuza özgü bir tür değildir. Su sıcaklığı 12-27 derece olan denizlerde yaşar. Göçmen balıklardandır; yurdumuzdaki göç alışkanlığı balığın peşinde olan amatörlerin kolaylıkla palamutları bulabilmeleri için göçleri "nerelerde bulunur" başlığı altında anlatılmaktadır.
NERELERDE BULUNUR
Günümüzde Ege ve Akdeniz'de kışlayan palamut ve torikler Nisan ayından itibaren Çanakkale boğazı, Marmara denizi, İstanbul boğazı yolu ile yazı geçirmek ve beslenmek üzere Karadeniz'e çıkmaya başlarlar. Çıkışta sahile yakın ve zaman zaman oynağa kalkarak genelde Trakya sahillerine sokulmadan İstanbul boğazına girerler. Boğazda daha derinlerden Karadenize çıkarlar. Bu dönemde yumurta döktüklerinden ve amatör balıkçılık sirkülerine göre avcılığı yasak olduğundan çıkışıları o kadar ilgi çekmez. Temmuz sonu Ağustos başına doğru Karadeniz'de havaların serinlemesi ile öncelikle palamutlar İstanbul boğazına girmeye başlarlar. Bu giriş eskiden orkinosların Karadeniz'de boğaz girişini kapatması ile ölüm kalım yarışına dönüşürdü. Boğaza giremeyen sürülere katılan diğer sürüler ile çok büyük palamut sürüleri oluşurdu. Boğaza ilk giren sürüler orkinoslar tarafından çevrilip sıkıştırlırsa mecburen boğazda kalır av verirlerdi; orkinoslar yoksa sürüler boğazda fazla kalmadan süratle Marmara'ya inerler. Marmara'da genelde güney sahiller boyunca ilerlerler, Trakya kıyılarına genelde Tekirdağ civarında yanaşırlar. Çanakkale boğazını takiben Ege ve Akdeniz'e açılırlar. Ege'de Ağustas ayından itibaren görülmeye başlayan ve av veren palamutlar bu ilk sürülerin balıklarıdır. Orkinos baskısının az olduğu yıllarda ilk iniş yapan sürülerden sonra gelen sürüler İstanbul boğazında ve Marmara'da daha fazla kalır yemlenir ve bolca av verirler. Eskiden toriğin az olduğu yıllarda bazı palamut sürüleri Ege'ye inmez Marmara'da kışlarlardı. Orkinoslu kısımları geçmiş zaman olarak anlattık, çünkü artık eskisi gibi İstanbul boğazında ve Marmara'da orkinos baskısı yok, bu nedenle de palamutlar fazla oyalanmadan İstanbul boğazı, Marmara ve Çanakkale boğazı yolu ile Egeye açılırlar. Marmara'da kışlayan sürüler de artık yok. Bu yolda boğazlarda ve Marmara'da su yüzeyine çok yakın seyrederek ya kızartı (Kızartı: Su yüzeyine yakın yüzen balıklardan dolayı su üstünde oluşan çok hafif dalgalanmalar ile sürünün olduğu yerde su daha koyu renkli görünür. Alışkın gözlerin kolayca seçip balığın yerini tespit ettiği bu koyuluğa kızartı denir.), veya oynağa kalkarak, yemlenirken su üstüne sıçramalar yaparak yerlerini belli ederler ve amatör profesyonel balıkçılara av verirler. Torikler ise daha geç, Eylül sonundan sonra Karadeniz'den inişe başlarlar. Palamut gibi orkinos sürülerini ve çevirmelerini aşan ilk torikler hızla Marmara'ya çıkar adalar civarına yayılıp hem yemlenir hem peşindeki orkinoslara yem olur, Trakya sahillerine pek sokulmadan daha çok doğu ve güney Marmara sahilleri boyunca Ege'ye açılırlar. Eskiden bu sürülerin bir kısmı Marmara'da, Ocak ayında gelen ve daha yavaş iniş yapan toriklerin bir kısmı da kış yumuşak ise İstanbul boğazı ve Marmara'da kışlardı. Şimdi ne o kadar orkinos baskısı var ne de Marmara ve İstanbul boğazında kışlayan torikler var. İnişler balıkların doğrudan Ege'ye çıkması ile sonuçlanıyor. Bu arada Marmara'da pek görünmeyen Orkinoslar Çanakkale boğazında ve Ege denizine çıkışta palamutları, torikleri karşılayarak hem iniş yapan sürülerin oyalanarak av vermelerine neden olurlar, hem de orkinosların kendisi av verir. İster Ege akdeniz'de ister Karadeniz ve boğazlar bölgesinde olsun lodos havalarda palamutu açık denizde bulmak mümkündür Karadeniz'den boğaza dahi pek girmez, bu da tabii eğer balığı avlamaya gideceksek daha büyük tekne demektir; rüzgar kuzey yönlü ise kıyılara daha yakın yerlerde ve İstanbul boğazının Karadeniz girişinde palamuta rastlanır.
Derin su balığı olmasına rağmen yemlenirken daima su üstüne çıkar bu nednele de palamutu genelde derinlerde değil su üstüne yakın aramak gerekir.
AVLAYALIM
Palamut avcılığı tüm yırtıcı balıklarda olduğu gibi iki kısıma ayrılır doğal ve yapay yemlerle avcılık.
Doğal yemlerle avcılık
1.Zokalı takım
Yapay yemlerle avcılık
1. Çapari
2. Atıp çekmeler (kaşık, yünlü, seğirtme, yapay balık)
3. Sürütme
4. Fly takımı ile avcılık
Doğal yemlerle palamut avı için "günümüzde geçerliliğini yitirmiş kullanılmayan bir yöntemdir" dense yeri vardır. Balık sayısındaki azalma özellikle gece ışıkla yemliye çıkan amatörlerin sık sık boş dönmesine neden olmuştur. Zaten oldukça zor ve yorucu olam gece yemciliği sadece palamutta değil lüfer avında da cazibesini kaybetmiştir. Çocukluğumda denizi ışıl ışıl aydınlatan lambacıların dönüşlerindeki verim ve neşeyi gençliğimde ne yazık ki ben yaşayamadım eskiler de o günleri bir daha bulamayınca gece yemciliği yavaş yavaş nostaljik bir yöntem olarak anılarda yerini almaktadır. Gündüz yemciliği de pek verimli olmadığından terk edilmektedir. Bu yöntemlere kısaca göz atacağız.
Günümüzde en geçerli olan palamut avı yöntemi çapari ile yapılanıdır. Yalnız, paraketeye izin vermeyen amatör balık avı sirküleri, 50-70 iğneli çapari ile avlanmayı serbest bırakırken palamutta en fazla toplam 5 kilo, orkinoslarda 1 adet sınırlamasını da getirmektedir. Dededen kalma çapari bir sürü iğnesi ile amatörün serbestçe kullanımına bırakılırken, en az 50 iğneli çapariyi sürüten amatör de yakalanan balıklar ve vicdanı ile başbaşa kalmaktadır. Benim tecrübem ve gördüğüm bu durumda vicdan, sirküler ve tabi çapariye vuran palamutlar kaybetmektedir. Ne çıkarsa, ne kadar çıkarsa doğruca livara girer, kim ne derse desin bu böyle olmaktadır. Hata nerede dersiniz?
Doğal yemlerle avcılık
Yukarıda doğal yemlerle yapılan avcılığa kısaca değinmiştik şimdi de bakalım nasıl oluyormuş bu iş!
1. Zokalı Takım
Doğal yemlerle palamut avcılığının yurdumuzda özellikle Marmara denizi ve İstanbul boğazı civarında uygulanan bu yöntemde kullanılan takım lüfer zokalı yakımını andırır. Tek farkı daha ağır takım olmasıdır; bu da tabii ki daha kalın misinalar, daha büyük zoka ve iğne, daha büyük derinlikler demektir. Palamutun veya toriğin hedeflenmesi durumlarında da takım kendi içinde bazı farklılıklar taşır.
Zokalı takımın yemleri her iki balık içinde tabii ki istavrit, hamsi, uskumru, kolyoz gibi akyem olacak balıklardır. Yemler iriliklerine göre iğneye bütün ölü, şakşak veya yaprak olarak takılırlar. Bütün veya şakşak yemleri tercih etmekte yarar vardır. Torik için bazen palamut filetosu da yaprak kesilerek kullanılabilir.
Takımın kullanılışı lüfer bahsinde anlatılan zokalı sarkıtmada olduğu gibidir. Burada tekrarlamaya gerek görmüyoruz isteyen lüfer sayfasından bakıp öğrenebilir. Yalnız palamut genelde 50-60 kulaçlarda yatak yaptığından yakamoz alsa bile 15 kulacın üzerine pek yükselmez bu da lüferden daha derine olta indirmek demektir hepsi o. Bir de oldu ki torik yakalarsanız ellerinizdeki misina kesikleri siz o geceyi uzun zaman hatırlatacaktır.
Gündüz yemli avcılığı da gece ile aynı şekilde yapılır. Gündüzleri balığın kalın olta iplerini seçerek oltaya vurmayacağı inancı ile daha ince misinalar kullanılması adet olmuştur. Bu nedenle "gündüz yemciliği daha fazla ustalık ister" denir, bu da takımı koparmadan balığı sandala alabilmek anlamındadır.
Bu takım her zaman geleneksel Türk balık avcılığı uygulamalarına göre el oltası olarak ve tabii zokalı düzenlenmiştir. Dileyen bence makinalı takımla da deneyebilir, hatta balığın bol olduğu dönemlerde değişik uygulamalar da denenebilir düşüncesindeyim. Deneyen olup bildirirse biz de bilgileniriz.
YAPAY YEMLERLE AVCILIK
1. Palamut çaparisi
Bu çapari herkesin bildiği istavrit çaparisine benzemez ağır takımdır; yapımı ve kullanımı oldukça zordur. Çaparinin ne olduğunu nasıl olduğunu hem olta çeşitleri ve uygulamaları sayfasında hem de istavrit sayfasında anlattık ama palamut çaparisi ağır takım olarak bazı özellikler ve incelikler taşıdığından tekrar hem yapımına hem de kullanımına detaylı olarak değineceğiz. Ayrıca burada anlatılan çapari palamut için sürütülürken veya ufak tefek değişikliklerle yazılı orkinos, tombik, akpalamut gibi ufak ve orta boy orkinosları da yakalayacağından oldukça geniş kullanım alanlı bir takımdır.
Palamut çaparisi genellikle tek tip ve kalınlıkta olmaz, her derde deva bir palamut çaparisi yoktur. Bunun nedeni balığın göçe başladığı Ağustos ayı ortalarında ufak olması, gittikçe daha büyük boydakilerin göçe devam etmesi ve nihayet Ocak ayında toriklerin görünmesidir. Çapariler de bu göç takvimine uygun olarak gitikçe kalınlaşırlar. Altta hem resim hem de tablo yardımı ile bu farklılıkları gösteriyoruz.
Çaparinin donatılmasına geçmeden önce diyorum ki; "siz en iyisi gidip bu çapariyi hazır alın". Palamut çaparisi hazırlanması, donatılması en zor olan takımlardandır. Çok zor görür, bu nedenle de çok sağlam yapılmalıdır, sağlam yapılamaz ise palamutları toplamak yerine dökülen çaparinin boş bedenini, o da kalırsa tabii, toplamak vardır ki; çok can sıkar. İlla da yapacam diyenler yazının devamını okuyabilir.
İlk olarak köstekler balığın boyuna göre, büyük balık için daha uzun olacak şekilde ve yukarıda verilen tablodaki kalınlıklara uygun olarak, 25-40 santim boyda kesilir. Aslında köstek için kesilen misina normalde düğüm payları da düşünülerek bitmiş halinde planlanan boyundan daha uzun kesilmelidir. Bu fark sizin düğümü atarken ne kadar boş uç bırakarak düğümü bitirdiğinize bağlıdır; ben mesela genelde oldukça fazla boş uç bırakır çok misina ziyan ederim. Köstek olarak kesilen misinanın her iki ucuna da birer köstek başı düğümü atılır. Düğümler iyice sıkıştırılmalı, en iyisi misina düğümü sıkmadan önce iyice ıslatılarak yumuşatılmalı ondan sonra düğüm son haline sıkılmalıdır. Kalın misinalarla çalışıldığından düğümlerin sıkıştırılmasında zorluklar çıkması çok normaldir. Burada dikkat düğümleri tamamlanmış tüm köstekler çok ufak farklılıklar hariç hepsi aynı boyda olmalıdır. Bu da tamamsa ilk olarak kösteğe tüyler ve iğne bağlanır. Tüylerin ve iğnenin birlikte nasıl ibrişim ile bağlanacağını olta takımları ve uygulamaları sayfasının çapari kısmında uzun uzun anlattık tekrarlamıyoruz; ama diyoruz ki DİKKAT atılan her yarım kazık bağı, yapılan her sarım çok düzgün olmalı iyice sıkışması sağlanmalı, kısaca hafif takıma oranla çok daha fazla özen gösterilmeli. Yalnız tüylere biraz daha değineceğiz. Palamut çaparisinde kullanılan tüyler ya uçucu su kuşlarının (kaz, ördek gibi) boyun veya kanat altı tüylerinden ya da horozun boyun tüylerinden yapılır. Uçucu su kuşlarından alınan tüylerle yapılan çaparilerin daha uzun ömürlü olduklarına inanıyorum. Horozun boyun tüyleri kullanılacak ise 6-7 adet, diğer kuşlardan alınacak tüyler kullanılacaksa genelde 4-5 adet yeterli olur. Tüyler iğneye genelde bombeli kısımları iğnenin ağzına dönük olacak şekilde (üstteki resimdeki gibi) bağlanılır, bu şekilde daha oynak olurlar. İğneye bağlanan tüylerin düğüm dışına taşan kısımları tam dipten kesilmez ise sürütme sırasında iğneye taklalar attırabilir balık vurmaz.
Renk seçimi de ayrı bir konudur. Genelde hep anlatılan sabah erken saatlerde palamutun beyaz tüye, gün içinde de kırmızı veya turuncu tüye daha fazla vurduğudur. Soğuk havalarda daha koyu renkli tüyler daha iyi çalışır iddiası da vardır. Bakın size bir sır vereyim aramızda kalsın "ben artık palamut çaparisini hazır alıyorum", geçen yıllarda İstanbul'da eski ve iyi bilinen bir malzemeciden bir seferinde kırmızı tüylü palamut çaparisi istedim "..kırmızı tüylü palamut çaparisi olmaz ki abi.." cevabını karşısında mecburen beyazları aldık. Bir de yandaki çapariye bakın. O çapari Kıbrıs'ta palamut çaparisi olarak biliniyor ve kullanılıyor. Oldukça da başarılı hatta sık sık tombik de alıyor bu nedenle de köstekler 070. Tüylere dikkat, rengarenk ama iş yapıyor. Kıssadan hisse beyaz tüy, kırmızı tüy konusu Karadeniz ve İstanbul balıkçıları arasında daha yaygın olabilir ama bu işte kesin sınır yok. Siz bence her rengi deneyin, hatta yandaki gibi renkli çapariler yapın. Beyaz tüyleri kınaya yatırarak renkli tüyler elde edebilirsiniz mesela. Ama bu kadar uğraşamıyorsanız, olanaklarınız sınırlı ise; beyaz tüy veya horozun kırçıllı boyu tüylerinden kullanın, çapariye günün erken saatlerinde başlayın, gün içinde de aynı takımla devam edin.
İş geldi kösteği bedene bağlamaya, yani en zor işe. Tek kat kösteklerde ilk olarak köstek üzerine bir kazık bağı atılır, bağın iyice sıkıştığı köstek başı düğümünün beden üzerine oturduğu kontrol edilmelidir. Bunu sağlamak için misinanın ıslatılması gerekebilir, çalışırken ellerinizin misina tarafından kesilmemesi için de ele bez sarılması veya deri eldiven giyilmesi yararlı olabilir. Kazık bağı sıkıştıktan sonra önce iskandil tarafından köstek bedene üç sarım ile puntalanır, puntaların iyice sıkışmesı sağlandıktan sonra aynı puntalama olta tarafında da yapılıp sıkıştırılır. Düğüm bitince üzerine ya şeffaf oje ya da daha iyisi bir kaç damla süper yapıştırıcı sürülerek kuruması beklenir. Bu, düğümlerin kaymadan yerinde kalmasına büyük derecede yardımcı olacaktır. İkinci kösteği ilk kösteğin bitiminden 2-3 santim alta aynı yöntemle bağlayıp bu işlemi 50 kere yaptınız mı çapari neredeyse hazırdır. Köstekleri bağlamadan önce bedeni misinanın şekil değiştirme (sünme) noktasına kadar gerdirip köstekleri o şekilde bağlamak da tavsiye edilmektedir. Bu şekilde gerilen bedene bağlanan kösteklerin yer yapacakları, gerginlik kalkınca iyice sıkışacakları söylenir. Ben denemedim. Yine de gerginlik kalktıktan sonra oje veya yapıştırıcı uygulaması yapılmalıdır.
Torik çaparisinde çift kat beden kullanıldığından burada sistem biraz daha farklıdır. İlk olarak köstek başı düğümü iki misina arasına sokulur. Daha sonra ya ibrişim ya da 020 misina ile köstek iki beden arasında sıkıca puntalanır. Son olarak kösteği kendisi ile yukarıda anlatılan şekilde alttan ve üstten beden üzerine puntalar vurulur. Yapıştırıcı veya oje sürülüp kuruması beklenir ve ikinci kösteğe geçilir. 020 misina ile puntalama yapmadan doğrudan kösteğin kendisi ile doğrudan alttan üstten puntalama yapılabilse de bu ilk yöntem kadar güvenli değildir.
Bu şekilde köstekler dizilerek hazırlanan bedenin hem iskandil hem de olta tarafına birer kasa yapılır. Kolçaktan bedene geçiş yapan fırdöndü genelde kopçalı olur ve oynağa çatıldığında balıkla dolu çapari çekilip tekne içindeki kazıkların üzerine serilip (bu sistemi başka balıklarda mesele lüfer ve izmaritte de anlattık) kopçadan ayrılan oltaya ikinci çapari takılır, oynağı kaçırmadan ava devam edilir. Bu eskiden oltacılıktan ekmek yemek mümkün iken profesyonellerin kullandığı sistemdir.
Palamut çaparisi genelde 50 iğneli olarak hazırlanır. Alışkanlığınıza göre daha fazla iğne de olabilir de, 50 den az tavsiye edilmez. Siz bunları boşverin çok iğneli çapariyi kullanmak çok zor olur işinize geliyorsa siz 25 iğneli kullanın ama bundan da aşağı inmeyin derim.
Gelelim çaparini kullanılışına. Çaparini en uygun saati sabah gün ağarırken veya akşam güneş batışına yakın saatlerdir. Bununla birlikte gün boyu çapari ile avlanmak mümkündür. Sulara göre 200-400 gram ağırlık takılan çapari 2-4 km/saat hızla seyreden sandalın arkasından bırakılmaya başlanır. Her 10-15 iğnede bir salma durdurularak çaparinin yüzlemesi sağlanır bir aksilik olup olmadığına bakılır; her şey normalse salmaya devam edilir. Salma işi çapari tekneden 30 kulaç açılana kadar sürer ve 2-3 km/saat hızla çaparinin sürütülmesine devam edilir. Sürütme sırasında takım bazen 35 kulaca kadar salınır bazen 20-25 kulaca toplanır. Sık sık da çalınarak tüylere su içindeki küçük balıkların tipik sıçrayışlarına benzer sıçramalar yaptırılması yerinde olur. Orkinos (tombik) yakalama ihtimali de varsa hız biraz daha yüksek tutulabilir. Linki tıklayarak üstteki renkli çapari ile Kıbrıs'ta hem palamut hem tombik ne çıkarsa bahtına düşüncesi ile çapari sürüten Serdar'ın kısa filmini seyredin hız ve çaparinin kullanımı konusunda kabaca bilgi edinebilirsiniz. Çapariyi sürütürken birden tekne olduğu yerde çakılıp kalırsa motor bozuldu sanmayın çapari doldu çapari. Şaka bir yana özellikle ufak teknelerde palamut sürüsü ile karşılaşılınca aniden takıma dolan palmutlar veya torikler tekneyi durdurabilir. Bundan da takımın ne kadar zorlandığını anlamalısınız. Takımın iri balıkla fazla dolduğu durumlarda toplamak çok zor olabilir bu durumda yapılması gereken suda iki takım varsa birinin derhal toplayarak tekne ile çaparinin üzerine dönülmesi boşluk vermeden çaparinin üzerine gidilerek takımın toplanmasıdır. Eğer takımı toplayabiliyorsanız motoru boşa alın toplamaya devam edin. Bir tekneden iki takım salınacak ise bir takımın iskandili diğerinden daha ağır olmalı ve bu takım diğerinden 5 kulaç kadar daha fazla salınmalıdır. Takımlardan birine balık gelmesi durumunda diğer takım derhal toplanmalıdır.
Kullanılmadığı zamanlarda palamut çaparisi oltadan ayırılarak toplanır ve bu şekilde muhafaza edilir. Balığa çıkarken veya takımı ava hazırlarken takım büyük ve çok iğneli olduğundan kenarlarına iğnelerin saplanabileceği mantarlar çakılmış tahta üzerine sarılır.
2.Atıp Çekmeler
Yurdumuza özgü av yöntemlerinden olan yünlüler, yüksükler ve seğirtmeler palamut avında günümüz modern kaşıklarının ilk uygulamalarıdır.
Lüfer ve palamut gibi göç eden yırtıcı balıklar Karadeniz' den Ege' ye inişe geçtiklerinde önlerine küçük balıkları katar, sürerek İstanbul boğazından aşağıya indirirler. Bu daha çok Eylül ve Ekim aylarında karşılaşan bir olaydır. Küçük balığın bolluğu nedeni ile yemli oltalara bakmayan balıkları başka şekilde aldatmak gerekmektedir. Şimdilerde mevcut çeşit çeşit kaşıkları kullanmak mümkün ise de eskiden kalma yünlü denilen zoka - kaşık karışımı av araçları da hala kullanımdadır. Kurşundan dökülen yünlülere küçük balık şekilleri verilir, mesela yandakiler 1 gümüş, 2 hamsi, 3 ve 3a istavrit (iki yönden) taklidi yünlülerdir. Yünlüler genelde 8-12 cm. boyunda, 50-150 gr. ağırlığında olur ve boyularına uygun tekli veya üçlü iğne ile donatılırlar. Yünlüler kullanım için zoka bahsinde anlatıldığı gibi mazgallanır ve civalanarak parlatılır. Daha çok karadan kullanıma uygundurlar. Mümkün olduğunca uzağa atılarak bir müddet dibe inmesi beklenir, daha sonra hızla çekilerek kaçan küçük balık görüntüsü verilir ve yırtıcı iri balıkların saldırması sağlanır. Yünlüler genelde yemlenmez, bunun yerine üzerindeki deliğe iğneye kadar uzanacak şekilde horozun göğüs tüylerinden (tercihen kırmızı) iki üç adet sıkıştırılır. Yemlenirse verimi artabilir. Her 4-5 balıktan sonra düğümü yenilenmeli , gerekirse yakalanan balıklardan kalan diş izleri giderilerek civalanmalıdır. Misinanın bağlandığı delik temiz, çapaksız olmalıdır.