Peygamberimizin Dönemi-1

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Cahiliyye Dönemi

Bilgisizlik, gerçegi tanimama. Islâm, tam bir aydinlik ve bilgi devri oldugu için, Arabistan'da Islâmiyet'in yayilmasindan önceki devre, daha dar anlami ile Hz. Isa'dan sonra peygamberimizin gelmesine kadar geçen zamana "cahiliyye" devri adi verilmistir.

Cahiliyye, insanin Allah'i geregi gibi tanimamasi, ona kulluk etmekten uzaklasmasi, onun ilâhî hükümlerine degil de kisinin kendi hevâ ve hevesine uymasi, insanlarin koydugu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve düsüncelere inanmasidir. Kur'an-i Kerîm'de: "Onlar hâlâ Cahiliyye devri hükmünü mü istiyorlar? Gerçegi bilen bir millet için Allah'dan daha iyi hüküm veren kim var?" (el-Mâide, 5/50) buyurulur. Islâm'in hakim olmadigi ortamlar Cahiliyye çaglaridir. Çünkü ilâhî bilginin kaynagindan yoksun olan ortamlardir. Islâm'in gelisinden önceki dönemde yasayan müsrikler Allah'a isyan etmis onun hükümlerine sirt çevirmis bir toplum olarak son derece ilkel ve cahil hayat sürüyorlardi. Cahiliyye Araplari'nin sürdügü hayattan ve içinde yasadiklari ortamdan bazi örnekleri söyle siralamak mümkündür:

Putlara Taparlardi

Cahiliyye insanlari Allah'in varligini kabul etmekle beraber putlara taparlardi. Onlar putlarinin Allah katinda kendilerine sefaatçi olacaklarina inanirlar ve: Biz onlara ancak bizi daha çok Allah'a yaklastirsinlar diye ibadet ediyoruz" (ez-Zümer, 39/3) derlerdi.

Icki Icerlerdi

Sarap içmek adeti çok yaygindi. Sairleri her zaman içki ziyafetinden bahseder, içki siirleri edebiyatlarinin büyük bir kismini teskil ederdi. Hatta Enes b. Mâlik (r.a.)'in bildirdigine göre Islâm'da içki, Mâide Suresi'nin doksan ve doksanbirinci ayetleriyle kesin olarak haram kilinmis, Hz. Peygamber (s.a.s) tellal bagirttirarak bunu ilân ettiginde Medine sokaklarinda sel gibi içki akmistir (Müslim, Esribe, 3)

Kumar Oynarlardi

Cahiliyye çaginda kumar da çok yaygindi. Cahiliyye Araplari kumar oynamakla övünürlerdi. Öyle ki kumar meclislerine katilmamak ayip sayilirdi. Onlarin sairlerinden biri karisina söyle vasiyette bulunur:

"Ben ölürsem, sen, aciz ve konusma bilmeyen, iki yüzlü ve kumar bilmeyen birini isteme."

Tefecilik Yaparlardi

Tefecilik almis yürümüstü. Para ve benzeri seyleri birbirlerine borç verirler; kat kat faiz alirlardi. Borç veren kimse, borcun vadesi bitince borçluya gelir: "Borcunu ödeyecek misin, yoksa onu artirayim mi?" derdi. Onun da ödeme imkâni varsa öder, yoksa ikinci sene için iki katina, üçüncü sene için dört kat ina çikarir ve artirma islemi böylece kat kat devam ederdi. Tefecilik ve faizin her çesidini haram kilan Allah, özellikle Araplar'in bu kötü âdetlerine dikkati çekerek "-Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin." (Âli Imrân,3/130) buyurmustur.

Faiz Oranlari Cok Büyüktü

Faizcilik Araplar arasinda o kadar yerlesmisti ki ticaretle onun arasini ayiramiyorlar; "Faiz de tipki alis-veris gibi" diyorlardi. Bunun üzerine inen ayette: "Allah alis-verisi helâl, faizi ise haram kilmistir. " (el-Bakarâ, 2/275) buyrulmustur.

Fuhus Cok Büyük Orandaydi

Cahiliyye Araplar'i arasinda fuhus da nadir seylerden degildi. Cariyelerini zorla fuhusa sürükleyenler vardi. Kur'an-i Kerîm'de bu hususa isaretle: "Iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhsa zorlamayin. " (en-Nûr, 24/33) buyurulur.

Kocanin birkaç metresi oldugu gibi, kadinin da baskalariyla iliskide bulunmasi, bazi çevrelerce nefretle karsilanmayan bir davranisti. Fuhusla ilgili Cahiliyye Araplarinin su adetlerini zikredebiliriz:

Kadin âdetinden temizlendikten sonra kocasi ona "su adama git ve ondan hamile kal" derdi. Kadin istenilen adamla beraber olduktan sonra kocasi hamileligi belli oluncaya kadar ona yaklasmazdi. Sonra yaklasabilirdi. Bu, iyi bir çocuga sahip olmak için yapilirdi.

Sayilari üç ila on arasinda degisen bir grup erkek kadinin evine girerek, sirasiyla hepsi de onunla cinsi münasebette bulunurdu. Kadin hamile kalip da dogum yaparsa dogumdan bir kaç gün sonra bu erkekleri çagirir, erkekler de zorunlu olarak bu davete istirak ederlerdi. Sonra onlara: "Olanlari biliyo rsunuz, dogum yaptim" içlerinden birine isaret ederek "çocugun babasi sensin" derdi. O da bundan kaçinamazdi.

Bazi fuhus yapan kadinlar da taninmalari için kapilarina bayrak asarlardi. Bu tür kadinlardan biri dogum yaptigi zaman teshis heyeti toplanip çocugun kime ait oldugunu tespit ederdi. O da çocugun babasi oldugunu kabul etmek zorunda kalirdi. (Buhârî, Nikah, 36)

Kadina deger verilmez, hak ve hukuku taninmaz, adeta bir esya gibi telakki edilip miras alinirdi. Biri ölüp karisi dul kalinca ölenin varislerinden gözü açik biri hemen elbisesini kadinin üzerine atardi. Kadin daha önce kaçip bu halden kurtulamazsa artik onun olurdu. Dilerse mehirsiz olarak onunla evlenir, dilerse onu bir baskasiyla evlendirerek mihrini almaya hak kazanir ve kadina bundan birs ey vermezdi. Dilerse, kocasindan kendisine kalan mirasi elinden almak için onu evlenmekten menederdi. Bunun üzerine inen ayette: "Ey inananlar! Kadinlara zorla mirasci olmaya kalkmaniz size helâl degildir. " (en-Nisâ, 4/19) buyurulmustur. (Sevkânî, Fethu'l-Kadir, I, 440).

Yiyeceklerin bazisi yalniz erkeklere ait olup kadinlara yasak ediliyordu. "Onlar: Bu hayvanlarin karinlarinda olan yavrular yalniz erkeklerimize mahsus olup, eslerimize yasaktir. Ölü dogacak olursa hepsi ona ortak olur" dediler (En'âm, 6/139)

Kizlari Diri Diri Topraga Gömerlerdi

Cahiliyye Araplari'nin kötü adetlerinden biri de kiz çocuklarini diri diri topraga gömmeleriydi. Onlar bunu namuslarini korumak veya ar telakki ettikleri için, bazilari da sakat ve çirkin olarak dogduklarindan yapiyorlardi. Kur'an-i Kerîm'de su ayetlerde buna isaret edilir: "Onlardan birine Rahman olan Allah'a isnat ettikleri bir kiz evlâd müjdelense içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilirdi. " (ez-Zuhruf, 43/17), " Diri diri topraga gömülen kiz çocugunun hangi suç la öldürüldügü soruldugu zaman... " (Tekvir, 81/8-9), "Ortak kostuklari Seyler müsriklerden çoguna çocuklarini öldürmeyi süslü gösterirdi. "(el-En'âm, 6/137)

Ekin ve hayvanlarini iki kisma ayiriyor bir kismini Allah'in böyle emrettigini sanarak Allah'a veriyor ve bir kismini da Allah'a es kostuklari putlarina ayiriyorlardi. Onlar bu batil inanç ve adetlerinde biraz daha ileri giderek Allah'in payina düseni aliyorlar, onu es kostuklari putlarin payina ekliyorlardi. Ama putlarinin payindan alip öbürüne ilâve ettikleri görülmüyordu. "Allah'in yarattigi ekin ve hayvanlardan O'na pay ayirdilar ve kendi iddialarina göre: "Bu Allah'indir, Su da ortak kostuklarimizindir" dediler. Ortaklari için ayirdiklari Allah için verilmezdi. Fakat Allah için ayirdiklari ortaklar i için verilirdi. Bu hükümleri ne kötüydü!" (el-En'âm, 6/136).

Bir kisim hayvanlarla ekinlerin bazisini dilediklerinden baskasina yasakliyorlardi. Ayrica bir kisim hayvanlara binerken ve keserken Allah'in adinin anilmasina engel oluyorlardi. (el-En'âm, 6/138).

Bunun disinda hayvanlarla ilgili su adetleri de vardi:

Deve bes batin dogurup besincisinde erkek dogurursa kulagini çentip serbest birakirlardi. Artik ona binmeyi ve sütünü sagmayi haram kabul ederlerdi. Buna "Bahîra"* derlerdi.

Saibe*; dilegi yerine gelen kimsenin putlara adadigi deve idi. Buna da binilmez ve sütü sagilmazdi.

Vasîle*; koyun disi dogurursa kendileri için; erkek dogurursa putlari için olurdu. Sayet biri erkek, biri disi olmak üzere ikiz dogurursa, disinin hatiri için erkegi de kesmezler ve buna "Vasîle" derlerdi.

Hâm* ; bir erkek devenin soyundan on döl alinirsa onun sirti haram sayilir, su ve otlakta serbest birakilirdi. Kimse ona dokunmazdi.

Bütün bunlardan baska müsrikler atalarindan devraldiklari birtakim adetleri devam ettirme konusunda direniyor ve hatta bunlarin bazilarinin, kendilerini Allah (c.c.)'a daha çok yaklastirdiklarini ileri sürüyorlardi.

Ibn Ishak sunlari aktariyor: "Kureys, ya Fil olayindan evvel veya daha sonra meydana geldigini tahmin ettigim bir bid'at ortaya çikardi ki, tarihte (Hums) diye anilip, asalet-i diniye iddiasindan ibarettir." Bunlar: "Biz, Ibrahim'in evladiyiz, ehl-i Harem biziz, Beyt'in sahibiyiz, Mekke'nin de sâkini bulunuyoruz. Arap kabilelerinden hiçbir kabîle, bizim sahip oldugumuz bu se ref ve itibara sahip degildir. Binaenaleyh biz, bu müstesna mevkiimizin seref ve itibarini korumaliyiz. Bundan sonra Harem haricinde hiçbir seye tazim etmeyip bütün ihtiramatimizi Harem dahilinde hasretmeliyiz. Meselâ, Arafat'ta halk ile bir sirada, yan yana, omuz omuza durup vakfe etmek, sonra halk ile geri dönüp gelmek bizim kadrimizi tenzil eder" diyorlardi.

Ibn Ishâk devamla: "Kureysliler bu asalet fikrini ortaya koydu ve uygulamaya da basladi. Arafat'a çikmayi, Arafat'tan ifazâyi terk ettiler. Herkes Arafat'ta vakfe ederken, bunlar Müzdelife'ye giderler, orada dururlardi. Ve "Biz ehlullahiz, Harem-i Serif'in hâdimleriyiz" diyerek, digerleriyle esitligi kabul etmezlerdi. Fakat bunlar, Arafat'ta vakfe etmenin Ibrahim (a.s.)'in dini muktezasi oldugunu bili yorlardi. Kinâne ile Hüzâaogulari da bu hususta Kureys'e iltihak etmislerdi.

Bunlar hac için, umre için gelen bedevîlere müdahaleye kadar ileri gitmislerdir. Harem hâricinden gelen herkesin, Beyt'in ilk tavafi Siyab-i Hums ile tavaf etmelerini kararlastirdilar ve uyguladilar. Bu kararin neticelerinden biri: Kim ki adi bir elbise ile gelip tavaf ederse, tavaftan sonra o elbiseyi çikarip atmasi zarûrî idi.

Bu kararlarin ikinci neticesi ise; asilzadelere mahsus bir elbisesi olmayan bedevî erkeklerin çiplak; kadinlarin da yalniz önü yirtmaçli kisa iç gömlegi ile tavafa mecbur edilmesidir.

Bu ve bunun gibi pek çok âdetler yürürlükte idi. Rasûlullah (s.a.s)'a iletilinceye kadar da bu âdetler yürürlükte kalmaya devam etti. Daha sonra da A'râf suresinin 26, 27, 28, 31 ve 32. ayetlerinde, çiplak tavaf ile birlikte diger bid'atler de yasaklanmistir.

Ebû Hüreyre (r.a.)'den gelen bir rivayete göre, Ebû Bekr es-Siddik (r.a.) Vedâ Hacc'indan (bir sene) evvel, Hz. peygamber tarafindan Hac Emîri* olarak (Mekke'ye) gönderildiginde, Ebû Bekr de Ebû Hureyre'yi Kurban Bayrami'nin ilk günü Mina'da büyük bir cemaat içinde halka (su iki maddeyi) ilâna memur kilmistir. (Ebu Hüreyre): "Ey Nas! Iyi biliniz, bu yildan sonra müsriklerin haccetmeleri, çiplaklarin da Kâbe'yi tavaf etmeleri yasaktir" demistir. (Sahîh-i Buhâri, Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI,13) Fakat onlar bunu kabule yanasmamislar, atalarini körükörüne taklide çalismislardir. "Onlara: Allah'in indirdigine ve peygambere gelin dendigi zaman: Atalarimizi üzerinde buldugumuz sey bize yeter' derler. Alalari bir sey bilmeyen ve dogru yolu da bulamayan kimseler olsalar da mi?" (el-Mâide, 5/104). Islâm, topluma hakim olunca bütün bu cahilî sistemin ilkel davranislarini tamamen yasaklamistir" (el-Mâide, 5/103).

Bütün bunlara baktigimizda, Cahiliyye'nin bir inanma biçimi oldugunu görüyoruz. Cahiliyye; bir seyi gerçegi disinda bilmek, anlamak ve buna göre amel etmek demektir. Bu duruma göre Cahiliyye; insanin ve toplumun Islâm öncesi ve Islâm disi bir yasayis biçimiyle yasamasi demektir.Dogru yolun ziddi, ilmin aksi olan, eskiyen ve degisken olan, bölgelere, kavimlere ve anlayislara göre kurulan her türlü Islâm disi rejimler; cahilî sistemler ve hükümlerdir.

Kaynak: Islam tarihi
 
CAHILIYYENIN DIGER MANASI VE EBREHE

Cahiliyye; insanin insan iradesinin disindaki unsurlar üzerinde toplanmasini temine çalisan, insani insana ve topluma köle yapan bir sistemin; beseriyeti Allah'a ibadetten uzaklastirip, herhangi bir adla anilan beserî sistem ve prensiplere itaata zorlayan yönetimin adidir. Insanlari, kavimlere, renklere, tarihlerinin karanlik çagi efsanelerine yönlendiren, ayri ayri dil farkliligi sebebiyle ümmet suurundan uzaklastirmaya çalisan her türlü despotizm, cahiliyenin bir görüntüsüdür. Kisaca cahiliyye, Allah'in hükmünden baska hüküm arayan ve Allah'in hükmünden baska hükme riza gösterenlerin tavri, hayat biçimi ve sistemidir.

EBREHENIN KULLEYS KILISESINI YAPTIRISI ve KABE'YI YIKMAYA KALKISMASI

Habes Necasi nin Yemen Valisi ve Kumandani Eryat'i öldürerek yerine gecen Ebrehetülesrem Hiristiyandir. Halkin, Hacc Mevsiminde Hacca gitmeye hazirlandiklarini görünce: "Halk, nereye gidiyorlar?" diye sordu. "Mekke'deki Beyt-i Harami Hacc etmege gidiyorlar!" dediler.Ebrehe "O Beyt, neden yapilmistir?" diye sordu.

"Tastan yapilmistir" dediler.Ebrehe "Onun Üzerine ne örtülmüstür?" diye sordu."Bu ülkeden giden Vasail'den (çizgili ince Yemen kumasindan) örtülmüstür. " dediler.Ebrehe "Mesih üzerine yemin ederim ki: ben, size ondan daha iyisini yapacagim ! ' ' dedi.Kayser'e yazarak San'a'da bir kilise yapmak istedigini bildirdi ve bu hususta kendisine yardim edilmesini istedi.Kayser, Ebrehe'ye sanatkarlarla Mermer ve mozaik gönderdi.Ebrehe, meshur Me'rib Kraliçesi Belkisin metrük sarayindan da, ise yarayan tas, mermer gibi ne varsa, hepsini San'a'ya tasittirdi.

Kilisenin insasini, çok siki tuttu. Iscilerden her hangi birisi, günes dogmadan isinin basinda bulunmayacak olursa, Ebrehe'ye götürülür, o da, ceza olarak o isçinin elini keserdi!

EBREHE'NIN KABE'YI YIKMAYA KALKISMASI

Nitekim, isçilerden birisi, isinin basina erkence gelmekte gecikmis günes dogmustu.Cezadan bagislanmasini, Ebrehe'den rica etsin diye ihtiyar annesini de,yaninda getirmisti.Kadincagiz, oglunun mazeretini arz edip bagislanmasini dilemisse de, Ebrehe "Ben, kendimi yalanci çikaramam!" diyerek isçinin elinin kesilmesini emirtti.Bunun üzerine, ihtiyar kadin. Demir baltanla vur (elleri, kollari kes) bakalim dedi.

Bu gün, hakimiyet senin amma, her zaman, senin degildir. Yarin senden baskasiinin olacaktir ! ' dedi . '

Ebrehe "Onu, yanima getiriniz!" dedi. Getirilince, kadina "Bu Kirallik, benden baskasina da, geçecek midir?"diye sordu.Kadin, hiç çekinmeden ` `Evet ! ' dedi.Ebrehe, Kuleys kilisesinin, üzerine cikinca, Aden denizini göre bilecek derecede yükseltmek niyetinde idi. Fakat, "Bu günümden sonra, tas üstüne tas koymayacagim!" diyerek kadinin oglunun elini kesmekten vaz geçti. Halki da, çalismaktan af etti Yapilan Kilisenin disindan yüksekligi, alt mis zira' idi. 0çten, on zira' doldurulmustu.Kiliseye, mermer merdivenle çikilmakta idi.Kilise, hisarla çevrilmisti Kilise ile hisar arasindaki açiklik, her tarafindan iki yüz zira' idi. Kilisenin duvarlari, Yemenlilerin Cerup dedikleri süslü taslarla örülmüstü. Taslarin aralarina burçlari andiran ve birbiri içine girmis müselles seklinde, yesil, kirmizi, beyaz, sari ve kara taslar konmustu.Kilisenin bütün duvarlari, yuvarlak biçiminde kara aban us agaçlari ile bölünmüstü

Agaçlar, bir adamin kucaklayabilecegi kalinlikta idi.Örülen mermerlerin yüksekligi bir zira' idi.Mermerlerin Üzerine, San'a daginin parlak kara taslarindan, onlarin üzerine, parlak sari taslarindan, onlarin üzerine de, parlak ak taslarindan örülmüstü .Kulleys kilisesinin duvarlarinin kalinligi alti zira' kapisinin yüksekligi on zira ' , genisligi dört zira' idi.

EBREHE' NIN KABE'YI YIKMAGA KALKISI

Ebrehe, kilisenin kapisinin üzerini altin levhalarla kaplatti. altin çivileri, birbirlerinden, mücevherlerle ayirdi.

Kapiya, kirmizi büyük bir yakut yerlestirdi.Kulleys kilisesinin kapisindan girilince 40x80 zira' genisliginde nakisla sac agacindan gümüs, altin çivilerle tavanlanmis bir ev vardi.Buradan da, sag ve sol taraflardan uzunlugu 40 zira'kadar olan bir sofaya girilmekte idi. Sofanin direkleri cini ile kaplanmisti.Sofadan, 30X30zira'genisliginde bir kubbeye girilirdi.Kubbenin duvarlari, cini ile kaplan mis olup içinde altin gümüs ile süslenmis çelik levhalar bulunmakta idi.Kubbede günesin dogdugu tarafta 1O X 1O zira genisliginde alaca renkte kara mermer konulmus olup Günes vurdugu zaman, içeriden kubbeye bakanlarin gözlerini almakta ve günesin, ayin isigini k u b b e n i n içine aks ettirmekte idi.

HALKIN KULLEYS KILISESINI TAVAF VE ZIYARETE ÇAGIRILISI

Ebrehe, Kulleys kilisesini yaptirdiktan sonra, ona kapicilar, bakicilar da tayin etti.Kulleys'in içinde buhur yakilmaga baslandi Kisa zamanda isten, misk bulasigindan duvarlar kararip mücevherler görünmez oldu. Ebrehe, emr etti. Halk, Kulleys'i, tavaf ve ziyarete basladilar Ebrehe, ayni zamanda bütün Yemen ülkesinde bulunanlara, Kulleys'i hacc ve ziyaret etmeleri gerektigini ilan etti.Bu, Araplarin çok agrina gitti.Kulleys kilisesine ve onu yaptiran Ebrehe'ye kin bagladilar Hatta bir bedevi Arap Kulleys kilisesinin içerisine pisledi.Bazi Arap kabilelerinden Arabiler Kulleys kilisesinde çalisan hademeleri sarhos ederek kilise içerisine kokmus lesler, pislikler attilar.Bunu duyan Ebrehe kizarak bunu muhakkak Araplar yapmistir diyerek öfkelendi ve Kabe'yi yikmak için Necasiden yardim istedi.Necasi yardim maksadiyla elinde bulunan ogünün en iri Fili olan Mahmud`u ve askerlerini gönderdi. Ve Ebrehe ,Kabe'yi yikmak için yola çikti

Kaynak: Islam tarihi
 
FICÂR SAVASLARI

Câhiliye döneminde müsrik Araplar arasinda haram aylar dan birisinde yapilan savaslar.

Islâm'da yasak oldugu gibi câhiliye döneminde de Müsrikler arasinda haram aylarda savas yapmak, kan dökmek, haksizlik ve kötülüklerde bulunmak yasaklanmis idi. Muharrem, Receb, ZIlkâde ve Zilhicce aylarindan olusan bu aylarda yasagin ihlâl edIlmesi, büyük bir günâh ve suç sayiliyordu.

Bu telâkkiye ragmen câhiliyye döneminde zaman zaman haram aylarin kudsiyeti çignenmis, kanli bazi savaslar meydana gelmisti. Iste bu savaslar, müsrikler tarafindan, günâhin islendigi savaslar anlamini ifade etmek üzere "ficâr savaslari" diye adlandirIlmistir.

Arap tarihinde dört ficâr savasi vukû bulmustur. I. ficâr savasi, Gifâr kabilesinden bir sahsin Ukâz Panayiri'nda ayaklarini uzatip oturarak "Araplarin en sereflisi benim!" demesine kizan bir sahsin, kiliciyla onun ayaklarini kesmesi üzerine Iki tarafin adamlari arasinda cereyan etmistir.

II. Ficâr savasi, Kureys'ten Benû Amir ile Kureys'ten Benû Kinâne arasinda meydana gelmistir. Yine Ukâz Panâyiri'nda Benû Amir'den bir kadina Kinâneogullarindan bazi gençlerin sarkintilik etmesi bu savasa sebep olmustur.

III. ficâr savasi ise, Kinâneogullarindan bir sahsin, Âmirogullarindan birisine olan borcunu zamaninda vermedigi gibi oyalama cihetine gidip ödemeye yanasmamasi sebebiyle bu Iki kabile arasinda ortaya çikmistir.

IV. ficâr savasi ise, Kinâneogullarinin yanisira Kureys ile Hevâzin'in Kays-i Aylân kabileleri arasinda meydana gelmistir. Hire hükümdarinin çikardigi bir kervana kilavuzluk ve muhafizlik etme konusunda aralarinda ihtilâf ve husûmet çikan Kinâneogullarina mensup bir sahsin Kays-i Aylân'dan birisini öldürmesi bu savasa sebep teskil etmistir. Kinâneogullarinin yaninda Kureys'in diger sülâleleri de savasa katIlmis, bu arada Peygamber efendimiz de amcalariyla birlikte bu savasta bulunmustur. Ancak genellikle kabul edildigine göre o sirada yirmi yasinda olup savasabilecek güçte olmasina ragmen sadece savas alaninin gerisine düsen oklari toplayip amcasina vermekle yetinmistir. Sonunda bu savas, Iki tarafin ölülerinin sayilip ölüsü fazla olan tarafa fazlalik miktarinca diyet verIlmesi karari ile sulha baglanarak neticelendirIlmistir.

Ahmet ÖNKAL
 
Geri
Top