Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Eğlence
Röportajlar
Sanatçılarla Röportajlar
Prof. Dr. Gökhan Ünel ile Parçacık Fiziği Üzerine Söyleşi
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="_nehir_" data-source="post: 887152" data-attributes="member: 97570"><p>Bütün maddeler için geçerli mi? Her maddenin karşı maddesi var mı?</p><p></p><p>Her temel parçacığın anti parçacığı var. Elektrik yükü sıfır olan nötrinolar da buna dahil. Burada elektrik yükünü ters çevirmiyoruz, nötrinoluk özelliğini ters çeviriyoruz. Madde ile karşı madde bir araya geldiğinde birbirlerini yok ediyor ve dışarıya bir enerji çıkıyor. Çok güzel, enerji çıkıyor da orada bir belirsizlik var. Orada çıkan enerjiden şartlara göre başka parçacık ve karşı parçacık çiftleri üreyebilir veya foton gibi elektromanyetik dalganın taşıyıcı parçacığı da iki tane üreyebilir. Peki bu benim ne işime yarıyor? Herkes enerji elde etmek ister. Aslında toplum enerji üzerine çalışıyor, para dediğimiz şey de bir nevi enerji ölçme birimi diyebiliriz. A devleti neden zengin, elinde enerji kaynağı var, parası var. Bu bugün petroldür, yarın nükleer santraldir, öbür gün, madde-karşı maddenin birbirini yok etmesiyle ürettiği enerjidir. Sonuçta enerji para bunlar aynı şey.</p><p></p><p>Gelelim dediğiniz soruya: 1 kg karşı madde olsa ne yaparsın?</p><p></p><p>Bununla önce dünyanın enerji problemini çözerim. Madde-karşı madde birbirini yok etsin ama bunu yavaş yavaş, kontrollü bir şekilde yapsın. Ben de bundan enerji elde edeyim. Bu enerjiyi de elektrik üretmek için kullanayım, dünyanın enerji sorununu çözmeye harcayayım.</p><p></p><p>Karanlık madde ile ilgili kanıt yok ama karanlık maddenin olduğunu nereden biliyoruz? Karanlık madde nedir?</p><p></p><p>Karanlık madde olduğunu pek çok doğrudan olmayan kanıttan biliyoruz. Ne demek bu? Diyelim ki bir köye gittiniz. Köylüler size diyor ki: “Bu köyde bir ayı var. Ara sıra bir pençe atıp insanları yaralıyor.” Köylülerin size bu söylediği bir varsayım. Birileri yaralanmış, olsa olsa bir ayı pençe atmış ve siz bunu araştırmak istiyorsunuz. Ne yapacaksınız peki? Gidip bir dürbün alıp bakacaksınız ayı var mı diye. Baktınız ve ayıyı gördünüz. Bu doğrudan elde edilmiş bir kanıt. Veya yağmur yağdığının ertesi sabahı çıkacaksınız yola. Bakacaksınız oradaki izlere. Orada eğer ayının pençe izlerini görüyorsanız ve o izden de izi bırakan canlının ne olduğunu anlayabiliyorsanız o zaman siz ne yaptınız, doğrudan gözlem yapmadınız. Ama ikincil bir şekilde doğrudan olmayan bir yöntemle en azından oradan bir ayının geçtiğini anlamış oldunuz. Eğer sırf o izler gelip geçmiyorsa, o köyün etrafında yoğunlaşmışsa, ayı o köye dadanmış diyeceksiniz. Dolayısıyla bizim de karanlık madde için var dememize sebep olan kanıtlar bu şekilde ikincil kanıtlar. Peki nedir bu ikincil kanıtlar? Mesela en basitinden buna (kalem vb) madde dediğimiz için madde gibi davrandığını tahmin edersiniz. Mesela galaksilere bakıyoruz, görüyoruz ki uzak galaksilerde galaksinin merkezinden uzağa gittikçe uzaktaki yıldızların etrafında daha az madde olmalı ve dolayısıyla bunların uzaklaştıkça dönüş hızları düşmeli. Oysa yaptığımız gözlemlerde sanki etrafta çok madde varmışçasına bunların hızları azalmıyor aynı kalıyor. O zaman etrafta madde var ise ne şekilde olmalı, yıldız şeklinde olmalı. Yıldızlarda parlıyor bana bunların ışığı gelmeli ama madde var diye düşündüğüm yere teleskop ile baktığımda görüyorum ki orada madde filan yok, ışık gelmiyor. O yüzden karanlık, o yüzden madde. Henüz doğrudan gözlemlenmedi, şu anlama geliyor: Henüz laboratuarda üretip de ben bu olayda şu parçacığı ürettim, bu da benim karanlık maddeyi oluşturan parçacığım demedik ama bu tür ikincil etkilerden de var olduğu konusunda eminiz. Diyeceksiniz ki peki başka kuramlar yanlış, mesela yerçekimi kuramını değiştireceksiniz ki galaksinin uzak tarafındaki yıldızların dönüşünü açıklayabilesiniz. Bu da bir seçenek ama bu daha az olası, daha fazla karmaşık. Biz daha basit açıklamaları tercih ediyoruz.</p><p></p><p>Karanlık Enerji nedir?</p><p></p><p>O da bambaşka bir şey, o da ikincil gözlemlerle varlığını anladığımız bir şey. Yaşadığımız dünyadan galaksilere baktığımızda görüyoruz ki bu evrende madde var. Karşı madde yok, karşı madde kaybolmuş gitmiş. Güzel, madde var; var ise şayet yerçekimi kanunundan maddelerin birbirini çektiğini görüyoruz, bu da güzel. Bu hesaba göre evrenin genişlemesi yavaşlamalı ve hatta bir noktada durmalıydı, belki de geriye doğru dönmeliydi. Yıldızların uzaklığından, bize gönderdiği ışığında kırmızıya kaymasından hızlarını ölçebiliyoruz. Bu yaptığımız ölçümlerden de gördüğümüz şey şu: Evrenin başlangıcında,evet çok hızlı bir şekilde birbirinden uzaklaşmış bugün daha yavaş şekilde evrenin genişlemesi yani yıldızların birbirinden uzaklaşması devam ediyor. Ama bizim sadece maddeden oluşan, ister karanlık olsun ister aydınlık, sadece maddeden oluşan bir evrenden bekleyeceğimiz gibi evrenin genişlemesi yavaşlamıyor, aksine hızlanarak devam ediyor. Dolayısıyla biz diyoruz ki o zaman evrende cisimlerin birbirini çekmesine karşı duran tam tersine birbirini itmesine, evrenin genişlemesine sebep olan bir şey var. Buna da karanlık enerji diyoruz. Varlığını da bu şekilde itici etkisinden biliyoruz. Ne olduğunu da henüz tam olarak bilmiyoruz. O kadar anlamıyoruz ki bu konuda henüz herhangi bir kuram da yok. Bu konuyla ilgili tamamen karanlıktayız.</p><p></p><p>Geçen günlerde bu yönde bir haber çıktı. Gerekli açıklama Cern’den Umut Köse hocamız tarafından yapıldı. Ancak bu soruyu sormak istiyorum. Işık hızı geçilebilir mi? Geçilemez ise neden geçilemez?</p><p></p><p>Işık hızını suyun içinde veya vakum olmayan herhangi bir ortamda geçmek mümkün. Vakumda ise ışık hızı uzay ile zamanı birbirine bağlayan, göreliliğin temel unsuru ve sabit bir sayıdır. Bunu geçmek mümkün değil. Dolayısıyla ışık hızı geçildi diye biri yazarsa ona şu soruyu sormak lazım: Nerde ki ışık hızı? Derse ki sudaki ışık hızı, ona demek lazım ki bu eski haber, sıradan. Derse ki vakumda, ona da demek lazım ki sen şarlatansın! (gülüşmeler).</p><p></p><p>Atom mikroskopla görülebilir mi? Bu soruyu sormamdaki amacım, çok sorulan bir soru olması ve ayrıntılı bir cevap alarak yayınlamakta fayda olacağını düşünüyorum.</p><p></p><p>O zaman ben de şunu soruyorum mikroskop nedir?</p><p></p><p>Işık mikroskobu ve elektron mikroskobu.</p><p></p><p>Evet, optik mikroskop ile (okullarda laboratuarlarda olan mikroskop) hayır. Elektron mikroskobu ile evet.</p><p></p><p>Elektron mikroskobu ile baktığım zaman görebiliyorum yani?</p><p></p><p>-Peki, elektron mikroskobu ile bakmak ne anlama geliyor. Bunu biraz açmalıyız ve biraz daha temelden alalım o halde. Mikroskop nasıl çalışıyor ve görmek dediğimiz şey nedir? Buradan başlayalım. Herhangi bir cismi görmek için o cisimden bana yansıyan fotonların gözüme gelmesi lazım. Teleskopun çalışma prensibi nasıl dersek, uzaydan çok uzaktan gelen ışıklarını odaklıyor odaklıyor… Çok az bir kısmını gözüme kadar getiriyor. Mikroskop ise çok ufak bir cisimden bana doğru gelen ışığın, fotonların mercekler yardımıyla odaklanarak, tekrar benim gözüme getirilmesi şeklinde çalışıyor. Birinde çok yakın mesafeden, diğerinde çok uzak mesafeden gelen ışık odaklanıyor. Ana prensip her ikisinde de aynı. Peki aynı işi atomlar için yapabilir miyim? Atomların yüzeyinden sekip de benim gözüme gelebilecek olan fotonun boyu atomlarla aynı boyda olursa, şayet benim onları görmemi sağlayacak şekilde olursa bu insan gözünün görmeyeceği bölgede olacak. Dolayısı ile bunu görmenin en kolay yolu elektron gibi elektromanyetik alanlarla kolaylıkla odaklayabileceğim, istediğim yere gönderebileceğim bir cismi kullanmak. Onların çarpıp yansımasıyla bana aynı insan gözünün resim yapması gibi resim yapabilecek elektronik bir göz kullanmak. Elektron mikroskobu ile gördüğüm gözle gördüğüme benziyor ama aynı şey değil. Gözle gördüğümde bakıyorum gözüm bütün sayısallaştırmayı, resme dökmeyi yapıyor. Elektron mikroskobunda ise elektron gönderiyorum elektron çarptığı yerden sözgelimi atomdan geriye yansıyor. Geriye yansıyan elektronu algılayan örneğin silikon algıçlar var bu algıçlara çarpan elektronların bıraktığı izlerde elektronik ortamda kaydediliyor bilgisayarla resme döndürülüyor. Bizde o resme bakıyoruz.</p><p></p><p> Gökhan Hocam sizin son olarak söylemek istediğiniz şey nedir? Türkiye’ye bir mesaj verin desem ne dersiniz? Söyleyecekleriniz bizim için çok kıymetli.</p><p></p><p>-Buralarda bulunmak için çalışmaya alışmak lazım. Çalış çalış, çalışmaya alış diyorum. Bana çocuk doktorumun söylediği gibi. Bizim memlekette kuramsal çalışmaya deneysel çalışmadan daha fazla önem verildi geçmişte çünkü deneysel çalışacak paramız yoktu. Devletin bunu destekleyecek gücü yoktu. Ancak şimdi durum öyle değil. Deneysel çalışmaya önem vermek lazım çünkü neresinden bakarsanız bakın fizik aslında deneysel bir bilim. Deney ve gözlem olmadan yapılan işe matematik derler, fizik değil. Kuramsal fizik, deney kendisini desteklediği sürece vardır, yoksa yapılan kuramlar güzel matematik olarak kalırlar. Biz de kendilerini alkışlarız ama orada biter. Dolayısıyla gençlerin deney ve gözlem yapmaları, ellerini kirletmeleri lazım. Bu lazerle yapılan optik bir deney olabilir veya elektrik devresinde sigortayı attırmak olabilir, yani deney yapmalı ve eller kirletilmeli…</p><p></p><p>Yazının editörlüğünü yapan Türkçe Öğretmeni arkadaşım Selda Çakmak'a çok teşekkür ederim.</p><p></p><p>ALINTIDIR.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="_nehir_, post: 887152, member: 97570"] Bütün maddeler için geçerli mi? Her maddenin karşı maddesi var mı? Her temel parçacığın anti parçacığı var. Elektrik yükü sıfır olan nötrinolar da buna dahil. Burada elektrik yükünü ters çevirmiyoruz, nötrinoluk özelliğini ters çeviriyoruz. Madde ile karşı madde bir araya geldiğinde birbirlerini yok ediyor ve dışarıya bir enerji çıkıyor. Çok güzel, enerji çıkıyor da orada bir belirsizlik var. Orada çıkan enerjiden şartlara göre başka parçacık ve karşı parçacık çiftleri üreyebilir veya foton gibi elektromanyetik dalganın taşıyıcı parçacığı da iki tane üreyebilir. Peki bu benim ne işime yarıyor? Herkes enerji elde etmek ister. Aslında toplum enerji üzerine çalışıyor, para dediğimiz şey de bir nevi enerji ölçme birimi diyebiliriz. A devleti neden zengin, elinde enerji kaynağı var, parası var. Bu bugün petroldür, yarın nükleer santraldir, öbür gün, madde-karşı maddenin birbirini yok etmesiyle ürettiği enerjidir. Sonuçta enerji para bunlar aynı şey. Gelelim dediğiniz soruya: 1 kg karşı madde olsa ne yaparsın? Bununla önce dünyanın enerji problemini çözerim. Madde-karşı madde birbirini yok etsin ama bunu yavaş yavaş, kontrollü bir şekilde yapsın. Ben de bundan enerji elde edeyim. Bu enerjiyi de elektrik üretmek için kullanayım, dünyanın enerji sorununu çözmeye harcayayım. Karanlık madde ile ilgili kanıt yok ama karanlık maddenin olduğunu nereden biliyoruz? Karanlık madde nedir? Karanlık madde olduğunu pek çok doğrudan olmayan kanıttan biliyoruz. Ne demek bu? Diyelim ki bir köye gittiniz. Köylüler size diyor ki: “Bu köyde bir ayı var. Ara sıra bir pençe atıp insanları yaralıyor.” Köylülerin size bu söylediği bir varsayım. Birileri yaralanmış, olsa olsa bir ayı pençe atmış ve siz bunu araştırmak istiyorsunuz. Ne yapacaksınız peki? Gidip bir dürbün alıp bakacaksınız ayı var mı diye. Baktınız ve ayıyı gördünüz. Bu doğrudan elde edilmiş bir kanıt. Veya yağmur yağdığının ertesi sabahı çıkacaksınız yola. Bakacaksınız oradaki izlere. Orada eğer ayının pençe izlerini görüyorsanız ve o izden de izi bırakan canlının ne olduğunu anlayabiliyorsanız o zaman siz ne yaptınız, doğrudan gözlem yapmadınız. Ama ikincil bir şekilde doğrudan olmayan bir yöntemle en azından oradan bir ayının geçtiğini anlamış oldunuz. Eğer sırf o izler gelip geçmiyorsa, o köyün etrafında yoğunlaşmışsa, ayı o köye dadanmış diyeceksiniz. Dolayısıyla bizim de karanlık madde için var dememize sebep olan kanıtlar bu şekilde ikincil kanıtlar. Peki nedir bu ikincil kanıtlar? Mesela en basitinden buna (kalem vb) madde dediğimiz için madde gibi davrandığını tahmin edersiniz. Mesela galaksilere bakıyoruz, görüyoruz ki uzak galaksilerde galaksinin merkezinden uzağa gittikçe uzaktaki yıldızların etrafında daha az madde olmalı ve dolayısıyla bunların uzaklaştıkça dönüş hızları düşmeli. Oysa yaptığımız gözlemlerde sanki etrafta çok madde varmışçasına bunların hızları azalmıyor aynı kalıyor. O zaman etrafta madde var ise ne şekilde olmalı, yıldız şeklinde olmalı. Yıldızlarda parlıyor bana bunların ışığı gelmeli ama madde var diye düşündüğüm yere teleskop ile baktığımda görüyorum ki orada madde filan yok, ışık gelmiyor. O yüzden karanlık, o yüzden madde. Henüz doğrudan gözlemlenmedi, şu anlama geliyor: Henüz laboratuarda üretip de ben bu olayda şu parçacığı ürettim, bu da benim karanlık maddeyi oluşturan parçacığım demedik ama bu tür ikincil etkilerden de var olduğu konusunda eminiz. Diyeceksiniz ki peki başka kuramlar yanlış, mesela yerçekimi kuramını değiştireceksiniz ki galaksinin uzak tarafındaki yıldızların dönüşünü açıklayabilesiniz. Bu da bir seçenek ama bu daha az olası, daha fazla karmaşık. Biz daha basit açıklamaları tercih ediyoruz. Karanlık Enerji nedir? O da bambaşka bir şey, o da ikincil gözlemlerle varlığını anladığımız bir şey. Yaşadığımız dünyadan galaksilere baktığımızda görüyoruz ki bu evrende madde var. Karşı madde yok, karşı madde kaybolmuş gitmiş. Güzel, madde var; var ise şayet yerçekimi kanunundan maddelerin birbirini çektiğini görüyoruz, bu da güzel. Bu hesaba göre evrenin genişlemesi yavaşlamalı ve hatta bir noktada durmalıydı, belki de geriye doğru dönmeliydi. Yıldızların uzaklığından, bize gönderdiği ışığında kırmızıya kaymasından hızlarını ölçebiliyoruz. Bu yaptığımız ölçümlerden de gördüğümüz şey şu: Evrenin başlangıcında,evet çok hızlı bir şekilde birbirinden uzaklaşmış bugün daha yavaş şekilde evrenin genişlemesi yani yıldızların birbirinden uzaklaşması devam ediyor. Ama bizim sadece maddeden oluşan, ister karanlık olsun ister aydınlık, sadece maddeden oluşan bir evrenden bekleyeceğimiz gibi evrenin genişlemesi yavaşlamıyor, aksine hızlanarak devam ediyor. Dolayısıyla biz diyoruz ki o zaman evrende cisimlerin birbirini çekmesine karşı duran tam tersine birbirini itmesine, evrenin genişlemesine sebep olan bir şey var. Buna da karanlık enerji diyoruz. Varlığını da bu şekilde itici etkisinden biliyoruz. Ne olduğunu da henüz tam olarak bilmiyoruz. O kadar anlamıyoruz ki bu konuda henüz herhangi bir kuram da yok. Bu konuyla ilgili tamamen karanlıktayız. Geçen günlerde bu yönde bir haber çıktı. Gerekli açıklama Cern’den Umut Köse hocamız tarafından yapıldı. Ancak bu soruyu sormak istiyorum. Işık hızı geçilebilir mi? Geçilemez ise neden geçilemez? Işık hızını suyun içinde veya vakum olmayan herhangi bir ortamda geçmek mümkün. Vakumda ise ışık hızı uzay ile zamanı birbirine bağlayan, göreliliğin temel unsuru ve sabit bir sayıdır. Bunu geçmek mümkün değil. Dolayısıyla ışık hızı geçildi diye biri yazarsa ona şu soruyu sormak lazım: Nerde ki ışık hızı? Derse ki sudaki ışık hızı, ona demek lazım ki bu eski haber, sıradan. Derse ki vakumda, ona da demek lazım ki sen şarlatansın! (gülüşmeler). Atom mikroskopla görülebilir mi? Bu soruyu sormamdaki amacım, çok sorulan bir soru olması ve ayrıntılı bir cevap alarak yayınlamakta fayda olacağını düşünüyorum. O zaman ben de şunu soruyorum mikroskop nedir? Işık mikroskobu ve elektron mikroskobu. Evet, optik mikroskop ile (okullarda laboratuarlarda olan mikroskop) hayır. Elektron mikroskobu ile evet. Elektron mikroskobu ile baktığım zaman görebiliyorum yani? -Peki, elektron mikroskobu ile bakmak ne anlama geliyor. Bunu biraz açmalıyız ve biraz daha temelden alalım o halde. Mikroskop nasıl çalışıyor ve görmek dediğimiz şey nedir? Buradan başlayalım. Herhangi bir cismi görmek için o cisimden bana yansıyan fotonların gözüme gelmesi lazım. Teleskopun çalışma prensibi nasıl dersek, uzaydan çok uzaktan gelen ışıklarını odaklıyor odaklıyor… Çok az bir kısmını gözüme kadar getiriyor. Mikroskop ise çok ufak bir cisimden bana doğru gelen ışığın, fotonların mercekler yardımıyla odaklanarak, tekrar benim gözüme getirilmesi şeklinde çalışıyor. Birinde çok yakın mesafeden, diğerinde çok uzak mesafeden gelen ışık odaklanıyor. Ana prensip her ikisinde de aynı. Peki aynı işi atomlar için yapabilir miyim? Atomların yüzeyinden sekip de benim gözüme gelebilecek olan fotonun boyu atomlarla aynı boyda olursa, şayet benim onları görmemi sağlayacak şekilde olursa bu insan gözünün görmeyeceği bölgede olacak. Dolayısı ile bunu görmenin en kolay yolu elektron gibi elektromanyetik alanlarla kolaylıkla odaklayabileceğim, istediğim yere gönderebileceğim bir cismi kullanmak. Onların çarpıp yansımasıyla bana aynı insan gözünün resim yapması gibi resim yapabilecek elektronik bir göz kullanmak. Elektron mikroskobu ile gördüğüm gözle gördüğüme benziyor ama aynı şey değil. Gözle gördüğümde bakıyorum gözüm bütün sayısallaştırmayı, resme dökmeyi yapıyor. Elektron mikroskobunda ise elektron gönderiyorum elektron çarptığı yerden sözgelimi atomdan geriye yansıyor. Geriye yansıyan elektronu algılayan örneğin silikon algıçlar var bu algıçlara çarpan elektronların bıraktığı izlerde elektronik ortamda kaydediliyor bilgisayarla resme döndürülüyor. Bizde o resme bakıyoruz. Gökhan Hocam sizin son olarak söylemek istediğiniz şey nedir? Türkiye’ye bir mesaj verin desem ne dersiniz? Söyleyecekleriniz bizim için çok kıymetli. -Buralarda bulunmak için çalışmaya alışmak lazım. Çalış çalış, çalışmaya alış diyorum. Bana çocuk doktorumun söylediği gibi. Bizim memlekette kuramsal çalışmaya deneysel çalışmadan daha fazla önem verildi geçmişte çünkü deneysel çalışacak paramız yoktu. Devletin bunu destekleyecek gücü yoktu. Ancak şimdi durum öyle değil. Deneysel çalışmaya önem vermek lazım çünkü neresinden bakarsanız bakın fizik aslında deneysel bir bilim. Deney ve gözlem olmadan yapılan işe matematik derler, fizik değil. Kuramsal fizik, deney kendisini desteklediği sürece vardır, yoksa yapılan kuramlar güzel matematik olarak kalırlar. Biz de kendilerini alkışlarız ama orada biter. Dolayısıyla gençlerin deney ve gözlem yapmaları, ellerini kirletmeleri lazım. Bu lazerle yapılan optik bir deney olabilir veya elektrik devresinde sigortayı attırmak olabilir, yani deney yapmalı ve eller kirletilmeli… Yazının editörlüğünü yapan Türkçe Öğretmeni arkadaşım Selda Çakmak'a çok teşekkür ederim. ALINTIDIR. [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Turizmin başkenti olarak bilinen güneydeki ilimiz?
Cevapla
Forumlar
Eğlence
Röportajlar
Sanatçılarla Röportajlar
Prof. Dr. Gökhan Ünel ile Parçacık Fiziği Üzerine Söyleşi
Top