Propolis arıların bitki filiz ve tomurcuklarından topladığı, kovan çatlak ve kırıkları kapattığı, güçlü antibakteriyal, antiviral, antifungal, antioksidan, antiparazitik özelliklere sahip yapışkan ve reçinemsi bir maddedir. Arılar bu bitkilerden topladığı reçinemsi maddeyi arka ayaklarında kovana taşırlar. Balmumu ve bazı sindirim salgıları ile karıştırarak kovan içinde kullanırlar. Arılar propolisi kavak, meşe, kayın, okaliptus ağaçları ve çalılıklardan toplarlar. Arının arka bacağında taşıdığı propolis kovanda ancak diğer arıların yardımı ile boşaltılabilir; kovanda dip tahtası, çerçeve kenarları ve giriş deliği arkasında biriktirirler.
Arılar kovan içerisindeki besinleri, yavruyu ve kendilerini çeşitli mikroplardan (virüsler, bakteriler, fungus) korumak için propolis toplarlar ve bununla kovanın içerisini dezenfekte ederler.
Kovan içerisinde kapalı bir ortamda 50.000-80.000 ergin arı bir o kadar da yavru (yumurta, larva, pupa) bulunmasına, kovan içi sıcaklığın 24 C ve rutubetin (%40-%65) de virüsler bakteriler ve funguslar için çok ideal bir ortam oluşturmasına rağmen propolis sayesinde hastalıklara yakalanmadan 40 milyon yıldan beri yaşamlarını sürdürmektedirler. Bal arıları kovan içerisine giren taşıyamayacakları kadar büyük canlıları da propolis ile kaplayarak bir enfeksiyon kaynağı oluşturmasını önlerler. Kovanın giriş deliğini kırık ve çatlakları propolis ile kapatarak mikropların kovana girmesini ve çoğalmasını önlerler.
Propolis birçok ilacın aktif maddesi olan bitkisel flavonoidler, antioksidanlar, biyolojik aktif maddeler ve terpenlerden oluşmaktadır. Yapılan çalışmalarda düzenli ve sürekli olarak propolis alınması durumunda sindirim, solunum ve dolaşım sistemindeki hastalık etmenlerini (patojenleri) yok ettiği, internal toksinleri vücuttan attığı saptanmıştır. Sentetik antibiyotiklerin aksine uzun süre propolis kullanımı zararlı bakterilerde direnç oluşturmamakta, yararlı bakterileri de olumsuz olarak etkilememektedir. Bu nedenle propolis ender bulunan geniş spektrumlu antibiyotik olarak kabul edilmektedir. Klinik çalışmalar da Propolisin komedo, beriberi, shingles, zosfer psoriasis, deri ülserine karşı çok etkili olduğunu göstermiştir. Propolis ayrıca ağız yaraları, periodonditis, diş ağrısı, rhinitis, mide ülseri, nefrit, idrar yolları enfeksiyonu, ınfluenza, daire, polypus, malignant tümör (kanser) ve diğer birçok hastalıkta da başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Özellikle Japonya’da yapılan klinik çalışmalarda 3 ay ile 1 yıl sürekli bir şekilde alınan propolisin, çeşitli internal kanser hücrelerini devitalize ettiği saptanmıştır. Propolis çeşitli kanser hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde de önemli rol oynamaktadır. Propolisin doğal bir ımmunopotentıor olduğu, bağışıklığı önemli ölçüde arttırdığı, fagocyte fonksiyonunu hızlandırdığı, vücudun antibody salgılayarak hastalıkları önlediği de bildirilmektedir. Propolisin anestetik etkisi de olduğu ve ilaçların etkinliklerini arttırdığı da söylenmektedir.
Japonya ve Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinde Propolisin bu yüzyılda keşfedilen “En mükemmel doğal ilaç” olduğu kabul edilmiştir.
Propolisin, bütün bu özelliklerinin yanı sıra, sağlık için vücut yoluyla alınması gereken 22 amino asit’i bünyesinde taşıması açısından içinde bulunduğumuz yüzyılda keşfedilen mükemmel doğal ilaç olarak kabul edilmiş ve önem kazanmıştır.
Propolis çok eski çağlarda ilk kez Yunanlılar tarafından keşfedilerek doğal bir antibiyotik olarak kullanılmıştır. Yaşadığımız yüzyılda bu değerli ürünün antibakteriyel, antifungal, antiviral özellikleri yanında antiinflamatuar, antiülser, lokal anestezik, antitümör, bağışıklık uyarıcı gibi biyolojik aktivite özelliği göstermesi; tıp, apiterapi, beslenme ve biyokozmetik alanında kullanımını yaygınlaştırmıştır.
Propolisin tıbbi alanda kullanımı çok eski çağlara uzanır. Propolisin vazelinle karıştırılarak, hazırlanan merhemlerin Boer savaşları esnasında kullanıldığı, yaraları iyileştirdiği belirtilmektedir. Propolis Mısır Uygarlığında ölülerin mumyalanmasında kullanılırdı. Hipokrat propolisin deri ülserinin ve sindirim sisteminin tedavisinde kullanıldığını söylemiştir. Anadolu’da da geleneksel olarak insanlarda ve çiftlik hayvanlarında ayak ve deri proplemlerinde, yaraların iyileştirilmesinde, çıbanlarda kullanıldığı bildirilmektedir. Yapılan klinik araştırmalar sonucu çeşitli antibiyotiklerle birlikte propolis kullanıldığında sinerjik etki gösterdiği antibiyotiğin etkisinin 10-100 kat arttığı ileri sürülmüştür.
Propolisin bazı kanser türlerinde kullanımı yapısındaki cynamic asit ve terpenoidlerin sitotoksik activitesi ile ilgilidir. Bu yönüyle propolis bağırsak, böbrek, meme, burun ve pharynx kanserinde başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Uruguay menşeyli propolis ile yapılan bir çalışmada meme kanserini yavaşlattığının bulunması bu yargıyı güçlendirmektedir (Novantny et al, 1999).
Arılar kovan içerisindeki besinleri, yavruyu ve kendilerini çeşitli mikroplardan (virüsler, bakteriler, fungus) korumak için propolis toplarlar ve bununla kovanın içerisini dezenfekte ederler.
Kovan içerisinde kapalı bir ortamda 50.000-80.000 ergin arı bir o kadar da yavru (yumurta, larva, pupa) bulunmasına, kovan içi sıcaklığın 24 C ve rutubetin (%40-%65) de virüsler bakteriler ve funguslar için çok ideal bir ortam oluşturmasına rağmen propolis sayesinde hastalıklara yakalanmadan 40 milyon yıldan beri yaşamlarını sürdürmektedirler. Bal arıları kovan içerisine giren taşıyamayacakları kadar büyük canlıları da propolis ile kaplayarak bir enfeksiyon kaynağı oluşturmasını önlerler. Kovanın giriş deliğini kırık ve çatlakları propolis ile kapatarak mikropların kovana girmesini ve çoğalmasını önlerler.
Propolis birçok ilacın aktif maddesi olan bitkisel flavonoidler, antioksidanlar, biyolojik aktif maddeler ve terpenlerden oluşmaktadır. Yapılan çalışmalarda düzenli ve sürekli olarak propolis alınması durumunda sindirim, solunum ve dolaşım sistemindeki hastalık etmenlerini (patojenleri) yok ettiği, internal toksinleri vücuttan attığı saptanmıştır. Sentetik antibiyotiklerin aksine uzun süre propolis kullanımı zararlı bakterilerde direnç oluşturmamakta, yararlı bakterileri de olumsuz olarak etkilememektedir. Bu nedenle propolis ender bulunan geniş spektrumlu antibiyotik olarak kabul edilmektedir. Klinik çalışmalar da Propolisin komedo, beriberi, shingles, zosfer psoriasis, deri ülserine karşı çok etkili olduğunu göstermiştir. Propolis ayrıca ağız yaraları, periodonditis, diş ağrısı, rhinitis, mide ülseri, nefrit, idrar yolları enfeksiyonu, ınfluenza, daire, polypus, malignant tümör (kanser) ve diğer birçok hastalıkta da başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Özellikle Japonya’da yapılan klinik çalışmalarda 3 ay ile 1 yıl sürekli bir şekilde alınan propolisin, çeşitli internal kanser hücrelerini devitalize ettiği saptanmıştır. Propolis çeşitli kanser hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde de önemli rol oynamaktadır. Propolisin doğal bir ımmunopotentıor olduğu, bağışıklığı önemli ölçüde arttırdığı, fagocyte fonksiyonunu hızlandırdığı, vücudun antibody salgılayarak hastalıkları önlediği de bildirilmektedir. Propolisin anestetik etkisi de olduğu ve ilaçların etkinliklerini arttırdığı da söylenmektedir.
Japonya ve Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinde Propolisin bu yüzyılda keşfedilen “En mükemmel doğal ilaç” olduğu kabul edilmiştir.
Propolisin, bütün bu özelliklerinin yanı sıra, sağlık için vücut yoluyla alınması gereken 22 amino asit’i bünyesinde taşıması açısından içinde bulunduğumuz yüzyılda keşfedilen mükemmel doğal ilaç olarak kabul edilmiş ve önem kazanmıştır.
Propolis çok eski çağlarda ilk kez Yunanlılar tarafından keşfedilerek doğal bir antibiyotik olarak kullanılmıştır. Yaşadığımız yüzyılda bu değerli ürünün antibakteriyel, antifungal, antiviral özellikleri yanında antiinflamatuar, antiülser, lokal anestezik, antitümör, bağışıklık uyarıcı gibi biyolojik aktivite özelliği göstermesi; tıp, apiterapi, beslenme ve biyokozmetik alanında kullanımını yaygınlaştırmıştır.
Propolisin tıbbi alanda kullanımı çok eski çağlara uzanır. Propolisin vazelinle karıştırılarak, hazırlanan merhemlerin Boer savaşları esnasında kullanıldığı, yaraları iyileştirdiği belirtilmektedir. Propolis Mısır Uygarlığında ölülerin mumyalanmasında kullanılırdı. Hipokrat propolisin deri ülserinin ve sindirim sisteminin tedavisinde kullanıldığını söylemiştir. Anadolu’da da geleneksel olarak insanlarda ve çiftlik hayvanlarında ayak ve deri proplemlerinde, yaraların iyileştirilmesinde, çıbanlarda kullanıldığı bildirilmektedir. Yapılan klinik araştırmalar sonucu çeşitli antibiyotiklerle birlikte propolis kullanıldığında sinerjik etki gösterdiği antibiyotiğin etkisinin 10-100 kat arttığı ileri sürülmüştür.
Propolisin bazı kanser türlerinde kullanımı yapısındaki cynamic asit ve terpenoidlerin sitotoksik activitesi ile ilgilidir. Bu yönüyle propolis bağırsak, böbrek, meme, burun ve pharynx kanserinde başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Uruguay menşeyli propolis ile yapılan bir çalışmada meme kanserini yavaşlattığının bulunması bu yargıyı güçlendirmektedir (Novantny et al, 1999).