Yapıt, nesne hangi gereçten olursa olsun, sürekli birçok bozu etkene maruz kalır. Organik gereçler kükürt dioksit, azot oksitleri, klorlu bileşikler ve ozon gibi kirli atmosferdeki zararlı gazlar tarafından kemirilir, maddenin içine kolayca işleyerek bozulma sürecini başlatan ince parçacıkları da bunlara eklemek gerekir. Işık fazlalığı, örneğin kağıtta, selülozun molekül zincirlerinin kopmasıyla ortaya çıkan fotokimyasal bozulmalar doğurur. Nem ve ısıdaki ani değişiklikler, her türlü gereçte çok ciddi bozulmalara yol açar : taş, don sonucu parçalanır; tezhipli parşömenlerde boya tabakası, uygulandığı yüzeyden ayrılır; mobilyalarda maket parçaları sökülür. Sıcak, nemli ortamlar, mantar sporlarının filizlenmesine ve bakterilerin üremesine uygun koşullara sahiptir, buna karşılık, çok kuru ortamlar, organik gereçlerin esnekliklerini yitirmelerine, böylece de örneğin ahşabın yarılmasına yol açar.
Günümüzde restorasyon tekniklerinin uygun ve verimli kullanılmasıyla, bu gibi olumsuz etkenleri giderme olasılığımız oldukça yüksektir.
Restorasyon nedir?
Bir sanat yapıtını ya da insanlık tarihine tanıklık eden herhangi bir nesneyi korumak ve gereğinde, olabildiğince ilk durumuna getirmek amacıyla, bu yapıtı, bu nesneyi sağlamlaştırmaya ve bunların yıpranma sürecini durdurmaya yönelik işlemlerin tümü.
Tarihi Restorasyon
1880-1890 yılları arasında, stilistik rekompozisyonun egemenliğine ve romantik görüşün pasif savunma ve kaderciliğine karşı iki yeni yaklaşım ortaya çıktı. Bunlardan biri Tarihi Restorasyon", diğeri "Çağdaş Restorasyon" kuramıdır. İtalyada Luca BELTRAMİ (1854-1933) tarafından ileri sürülen ve uygulamaya konulan "Tarihi Restorasyon" kuramı, anıtların tarihi belgelerden sağlanacak somut verilere dayanılarak restore edilmesini önermekteydi. Böylece "tarihçi ve arşivci restoratör" tipi doğuyor ve mimar restorasyon önerisini arşiv belgeleri, tarih hitapları, pullar, resimler ve anıt üzerinde yaptığı araştırmalara dayanarak hazırlıyordu. Bu kurama uygun olarak yapılan restorasyonların üslup birliğine ulaşmayı hedefleyen mimarın kendi birikim ve düş gücüne, analojilere dayanarak yarattığı gibi dayanaksız değil, anıta ait bir dizi kanıtla desteklendiği için kabul edilebilir bir işlem olacağı ileri sürülüyordu. Nesnel, gerçek verilere dayandırıldığı için kabul edilebilir gibi görünen bu teze yöneltilen eleştiriler belgelerin yeterliliği ve güvenilirliği konusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yapıya ait grafik bir belgenin, bir gravür veya tablonun, sanatçının kişisel yorumu nedeniyle ölçekli bir mimari çizim gibi değerlendirilemeyeceği açıktır. Belirli bir bakış açısından çizilen bir tablo, görünmeyen bölümlerin durumunu aydınlatmakta yetersiz kalacaktır. Ayrıca belgelere da yanılsa da, rekonstrüksiyonlarda ileri gidilmesi hoş görülemez.
Günümüzde restorasyon tekniklerinin uygun ve verimli kullanılmasıyla, bu gibi olumsuz etkenleri giderme olasılığımız oldukça yüksektir.
Restorasyon nedir?
Bir sanat yapıtını ya da insanlık tarihine tanıklık eden herhangi bir nesneyi korumak ve gereğinde, olabildiğince ilk durumuna getirmek amacıyla, bu yapıtı, bu nesneyi sağlamlaştırmaya ve bunların yıpranma sürecini durdurmaya yönelik işlemlerin tümü.
Tarihi Restorasyon
1880-1890 yılları arasında, stilistik rekompozisyonun egemenliğine ve romantik görüşün pasif savunma ve kaderciliğine karşı iki yeni yaklaşım ortaya çıktı. Bunlardan biri Tarihi Restorasyon", diğeri "Çağdaş Restorasyon" kuramıdır. İtalyada Luca BELTRAMİ (1854-1933) tarafından ileri sürülen ve uygulamaya konulan "Tarihi Restorasyon" kuramı, anıtların tarihi belgelerden sağlanacak somut verilere dayanılarak restore edilmesini önermekteydi. Böylece "tarihçi ve arşivci restoratör" tipi doğuyor ve mimar restorasyon önerisini arşiv belgeleri, tarih hitapları, pullar, resimler ve anıt üzerinde yaptığı araştırmalara dayanarak hazırlıyordu. Bu kurama uygun olarak yapılan restorasyonların üslup birliğine ulaşmayı hedefleyen mimarın kendi birikim ve düş gücüne, analojilere dayanarak yarattığı gibi dayanaksız değil, anıta ait bir dizi kanıtla desteklendiği için kabul edilebilir bir işlem olacağı ileri sürülüyordu. Nesnel, gerçek verilere dayandırıldığı için kabul edilebilir gibi görünen bu teze yöneltilen eleştiriler belgelerin yeterliliği ve güvenilirliği konusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yapıya ait grafik bir belgenin, bir gravür veya tablonun, sanatçının kişisel yorumu nedeniyle ölçekli bir mimari çizim gibi değerlendirilemeyeceği açıktır. Belirli bir bakış açısından çizilen bir tablo, görünmeyen bölümlerin durumunu aydınlatmakta yetersiz kalacaktır. Ayrıca belgelere da yanılsa da, rekonstrüksiyonlarda ileri gidilmesi hoş görülemez.