Roma İmparatorluğu
Bugünkü İtalya’nın Latium bölgesinde Tiber Irmağı’na bakan tepelerde kurulmuş birkaç köyden oluşan eski Roma sonradan dünyanın en büyük imparatorluklarından birinin merkezi oldu. Romalılar tarihte pek çok ülkenin dilini edebiyatını yasalarını yönetim biçimini ve mimarlığını etkiledi.
Roma Tarihinin Dönemleri
a.Krallık Öncesi Dönem (İ.Ö. 753 öncesi)
b.Krallık Dönemi (İ.Ö. 753 - 509 arası)
c.Cumhuriyet Dönemi (İ.Ö. 509 - 27 arası)
d. İmparatorluk dönemi (İ.Ö. 27– I.S. 476 arası)
Krallık Öncesi Dönem
İtalya’da eskitaş çağından beri yaşayan insan toplulukları vardı. İ.Ö. 3000’lerde yenitaş çağına geçmiş Akdeniz asıllı halklar görülür..İtalya’ya 1200yıllarında gelen kabileler İtalikler’dir. İtalikler’in yerli halkla karışmalarından “Latinler”(ovalılar) denen halk doğmuş. İtalya’ya Anadolu’dan gelen Romalı ozan Vegilius’un Aeneas destanında anlatılan Etrüskler’in denizcilikte usta bir halk olduğu anlaşılıyor. Etrüksler İtalya’da tarımcı köy toplulukları halinde yaşayan Latinler üzerinde kurdukları egemenlikle toplumsal farklılaşmaya uğramış toplumlarındolayısıyla uygarlığın orataya çıkmasına yol açmıştır.
Bu olaydan yüzyıl kadar sonra bazı Latin köyleri birer kent duruma geçmişler. Bu kent toplumlarında şarap zeytinyağı ve maden işletmeciliği Kartaca Fenike ve Ege adaları ile ticaret ilişkileri görülür. Siyasi örgütleniş “civitas” denen bağımsız kent devletleri biçimindedir. Kent devletleri önceleri seçimle iş başına gelen ve aynı zamanda en yüsek komutan yargıçdin adamı olan krallarca yönetilirdi. Zamanla monarşilerin yerini aristokrasiler alır.
Krallık Dönemi
Efsaneye göreRoma’yı Romus ve Romulus kardeşler kurmuştur. Eskiçağ tarihçileri Roma krallığının başlangıcı olarak I.Ö. 753’ü verirler. Etrüksler üzerinde egemenlik kurdukları Latin köylerini birleştirip Roma kentini kurarken yerli halkı kentin kurulmasında zorla çalıştırmışlar. Bu durum iki toplumun arasını açmış. Latin halkın zamanla güçlenen aristokratları bir buçuk yüzyıl sonra ayaklanarak I.Ö. 509’da Etrüks kralını kovmuşlar.
Romus ve Romulus
Bir efsaneye göre Roma kenti MÖ 753’te Romus ve Romulus tarafından kurulmuştur. Bu efsaneye göre Romulus Roma’nın kurucusu Romus ise onun ikiz kardeşidir.
Eski İtalyan kentlerinden Alba Longa’nın Numitor adında bi kralı vardır. Numitor’un tahtına göz diken kardeşi Amulius onu devirir ve tahtını güvenceye almak için Numitor’un kızı Rhea Silvia’ya hiç evlenmeyeceğine ilişkin yemin ettirir. Evlenirse doğacak çocukları tahta sahip çıkacağından korkmaktadır. Oysa savaş tanrısı Mars Rhea’ya aşık olur. Rhea’nın Mars’tan ikiz oğulları dünyaya gelir.
Rhea’nın oğullarının büyüyüp kendisini tahtından edecekleri kaygısıyla Amulius bebekleri bir sandığın içinde Tiber Irmağı’na attırır. Taşan ırmağın suları alçalınca ikizlerin içinde bulunduğu sandık kıyıya vurur. Onları bulan dişi kurt sütüyle besleyerek büyütür. Kurt gibi Mars’ın kutsal saydığı hayvanlardan olan ağaçkakan da çocuklara yiyecek taşır.
Daha sonra ikizleri bulan kralın çobanı Faustulus onları karısına götürür. Çobanla karısı Romus ve Romulus adlarını verdikleri çocukları öz çocuklarıymış gibi büyütürler. Her ikisi de gözünü budaktan sakınmayan güçlü ve yiğit delikanlılar olur ve serüvenci birçoban çetesinin başına geçerler.
Bir gün Romus yakalanır cezalandırılmak üzere Numitor’un huzuruna çıkarılır. Delikanlının hiç çobana benzemediğini gören Numitor onu sorguya çeker ve çok geçmeden kim olduğunu anlar. Amulius’a baş kaldıran Romus ve Romulus onu öldürüp krallığı büyükbabaları Numitor’a geri verirler.
Bir kent kurmaya karar veren Romus ve Romulus dişi kurdun onları emzirip büyüttüğü yeri seçerler. Romulus Palatium (günümüzde Palatino) Tepesi’nin çevresine bir duvar örmeye başlar. Romus yaptığı duvarın çok alçak olduğunu ileri sürerek kardeşiyle alay eder ve kanıtlamak için üzerinden atlar. Öfkesine yenik düşen Romulus Romus’u öldürür.
Bir başka efsaneye göre ise iki kardeş ikiz oldukları için kentin başına kimin geçeceğine karar vermek amacıyla kehanetlere başvururlar. İkisi de birer tepeye çıkar ve gelecek kehanetleri beklemeye başlarlar. İlk kehanet Romus’a gelir: 6 tane akbaba görmüştür. İkinci olarak Romulus’a kehanet gelir: 12 akbaba görmüştür. Romus ilk kendisinin kehaneti gördüğünü öne sürerek başa geçmek ister fakat Romulus kendisinin daha çok akbaba gördüğünü ileri sürer ve o da başa geçmek ister. Böylece iki kardeşin arasında bir tartışma olur Romulus Romus’u öldürür ve başa geçer.
Romulus kendi adından esinlenerek “Roma” adını verdiği yeni kentin yapımını sürdürür. Kendisine sığınan kanun kaçaklarını Capitolium (günümüzde Capitolino) Tepesi’ne yerleştirir. Ne var ki aralarında hiç kadın yoktur. Romulus bi İtalyan kabilesi olan Sabinler’in kadınlarını kaçırmak için hileye başvurur. Bir şenlik düzenleyerek Sabinler’i çağırır. Erkekler eğlenceye dalınca Romulus’un adamları Sabinli kadınları kaçırır.
Öfkeden deliye dönen Sabinli erkekler kralları Titus Tatius’un önderliğinde Romulus’la savaşırlar. Ama Romalı eşlerinden hoşlanmaya başlayan Sabinli kadınlar araya girerek barışı sağlar. Titus Tatius bir savaşta ölene kadar Romulus’la birlikte iki halkı da yönetir.
Yaşamının geri kalan döneminde tek başına hüküm süren ve hem savaşta hem de barışta büyük bir önder olduğunu kanıtlayan Romulus günün birinde şiddetli bir fırtına sırasında yok olur. Romalılar onun tanrıya dönüşerek gökyüzüne yükseldiğine inanırlar Quirinus adıyla ona taparlar.
MS IV. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülen bu efsanenin Roma kentinin adını ve bazı gelenekleri açıklamak için bir Yunan öyküsünden esinlenilerek yaratılmış olduğu sanılmaktadır.
Cumhuriyet Dönemi
Etrüks kralını kovarak yönetimi el geçiren kendilerine Patricii(babalar) denen Latin aristokratları Etrüks karallık kurumuna duydukları düşmanlıktan dolayı krallık düzenini yıkıp cumhuriyeti kurmuşlar. Batı dillerinde cumhuriyet anlamına gelen “republic” Latince’de “halk için” anlamına gelen “Res publica”den gelmektedir.Res publica zamanla toplumun tek kişi tarafından değil meclislerce yönetilmesi anlamını kazanmıştır. Bir yönetime cumhuriyet denilmesi için meclislerin halk meclisi olması zorunlu değildir. Gerçekten Roma Cumhuriyeti de “aristokratik bir cumhuriyer”tir. Nüfusunun %10’nu oluşturan patriciler iyi örgütlenmiş büyük toprak sahipleri sınıfıydı ve tam vatandaşlık haklarına sahiptiler. Nüfusunun %90’nı oluşturan sınırlı vatandaşlık hakları tanıdıkları plebler üzerinde aristokratik bir cumhuriyet yönetimi kurmuşlardı.
Plebler sınıfı da yoksul ve zengin plebler olarak ikiye ayrılır. Zengin plebler bir kentsoylular sınıfını oluştururken pleblerin yoksullaşan kesimi Rıma proletaryasını oluşturacaktık. Latimce’de “proles” çocuk demektir. Vatandaşları zenginliklerine göre ordunun birliklerine almak ve öteki vatandaş haklarıyla ve görevleriyle ilgili düzenlemeleri yapmak amacıyla Roma vatandaşları çeşitli server sınıflarına ayrılırlarken ploterya adı vatandaşların çocuklarından başka servertleri olmayan yoksul kesimini belirtmek için kullanılmıştı.
Roma toplumunun cumhuriyet dönemindeki bu sınıfları dışında ileride imparatorluk döneminde plenblerin orduya süvari olarak atlarıyla katılan üst tabakalılaradan oluşan bir “atlılar” sınıfı ortaya çıkacaktır. Zenginleşen plebler patricileri zorlayarak siyasal haklarını genişletip memur olmaya başlayınca patrici üyeleriyle evlenmelerini önleyen yasaları da kaldırtmışlar. Böylece patrici üyeleriyle zengin pleblerin karışmalarından doğan bu sınıfa iyiler anlmaına gelen “optimates” denecektir. Buna karşılık zengin olmayan halk sınıfına “populares” denmeye başlanacaktır. Daha önceleri patriciler ile plebler arasında olan sınıf ve iktidar kavgaları cumhuriyetin sonlarına doğru ve imparatorluk döneminde optimates ve populares sınıfları arasında sürecektir.
Roma’da cumhuriyet döneminin tarihi dışta Roma’nın gelişmesinin içte sınıf kavgalarının tarihi olmuştur. Roma kent devleti güçlenirken Romalılar Sicilya’da ve Kartaca’da kölelerin ya da serflerin çalıştırıldıkları büyük topraklarda kapitalist yöntemlerle pazara dönük karlı tarımsal üretmin yapıldığına tanık oldular. Roma toprak ağaları “latifundia” denen çiftliklerde yapılan bu yönetim biçimini benimsediler. Bu bir yandan sınıf çatışmalarına yol açarken öte yandan Roma’yı geniş toprakları olan bir kara imparatorluğu durumuna getirme yolunda sonuçlar doğurdu. Roma Atina’dan çok daha büyük çapta köle emeğine dayanan bir toplumdu.
İç gelişmeler alanında Roma plebleri patrici sınıfyla savaşımlarında adım adım ilerleyerek Roma’nın yönetiminde gittikçe daha fazla söz sahibi olabilmeyi başardılar. Önce patricilerin “Senato”suna karşlık kendi “Pleb Meclsini” kurdular. Patricilerdenn istedikleri hakları alamayınca “öyleyse kendi başınızın çaresine bakın” diyerek Roma’dan ayrılıp başka bir yerde kendi topluluklarını kurmak üzere yürüyüşe geçince borçlarını bağışlatıp köle durumuna düşmüş üyelerinin özgürlüklerini geri verdirip “tribün” denen memular ile Roma yönetimine katılma haklarını elde ettiler. İ.Ö 450 yılında “On iki Levha Yasası”nı aristokratik sözlü hukukunun yerine geörmeyi başardılar. İ.Ö. 447’de Pleb meclisini bir halk meclisi durumana getirerek Senato gibi yasa çıkarma yetkisine sahib bir meclise kavuştılar. İ.Ö. 445’te ise pleblerle patrici sınıfından olanların evlenmlerini yasaklayan yasayı kaldırttılar. İ.Ö. 421’de daha önce yalnızca patrici üyelerine açık olan Roma yüksek memurlukları pleblere açıldı. İ.Ö. 326’da borç köleliği kaldırıldı. İ.Ö. 287’de plebler bir kez daha kendi devletlerini kurmak üzere Roma’dan ayrıldıklarında çaresiz kalan patriciler pleb halk meclisini Senatoya eşit bir yasama gücüne sahip olmasını kabul ettiler.
İçte sınıf çatışmaları bu yönde gelişirken dışta Roma’nın hızla genişlendiğini görüyoruz. Roma ilk gelişmelerini tuz ticareti yolu üzerinde bulunuşuna borçludur. Tuz ticaretine zamanla zeytinyağı ve şaağ ticareti eklenmiş bu yolla zeytin ve üzüm tarımına geçilmiştir. Latifundilarda köleler çalıştırarak pazara yönelik bir tarım gerçekleştirilmiştir. Bu gelişmeler patricilerin topraklarını genişletme yolunda bir politika izlemelerine neden olmuştur.
İ.Ö. 493’de Roma’nın otuz Latin kent ile kurduğu “Latin Birliği” giderek Roma’nın bunlar ve bunlara eklenen kentler üzerine dayattığı bir egemenliğe dönüşür. İ.Ö.448’de Roma Akdeniz ticaretine girerek genişlemesine hem karadan hem denizden sürdürme olanağı bulmuştur.
Roma kentince yönetilen Latin Birliği’ni yönetime katılma hakkı olmayan kentleri kendilerine de Roma vatandaşlık haklarının tanınması isteği ile İ.Ö.340’ta ayaklandılar.Bu ayaklanma bastırıldı; ama dene de bunların halklarına Roma vatandaşlık hakları tanındı. Ancak Roma kentler arası ticareti elinden kaçırmamak için bu kentlerin birbirleri ile olan ticareti yasakladı.İ.Ö.272’den sonra Roma Güney İtalya daki Yunan kent devletlerini ele geçirdi. İ.Ö.264’te Akdeniz ticareti ve gemenliği yolunda Kartaca ile savaştı. İ.Ö.210’da Kartaca’yı kesin olarak yenince Akdeniz’i ele geçirdi. İ.Ö.168’de Makedonya’yı İ.Ö.146’da Yunanistan’ı topraklarına kattı.
Bugünkü İtalya’nın Latium bölgesinde Tiber Irmağı’na bakan tepelerde kurulmuş birkaç köyden oluşan eski Roma sonradan dünyanın en büyük imparatorluklarından birinin merkezi oldu. Romalılar tarihte pek çok ülkenin dilini edebiyatını yasalarını yönetim biçimini ve mimarlığını etkiledi.
Roma Tarihinin Dönemleri
a.Krallık Öncesi Dönem (İ.Ö. 753 öncesi)
b.Krallık Dönemi (İ.Ö. 753 - 509 arası)
c.Cumhuriyet Dönemi (İ.Ö. 509 - 27 arası)
d. İmparatorluk dönemi (İ.Ö. 27– I.S. 476 arası)
Krallık Öncesi Dönem
İtalya’da eskitaş çağından beri yaşayan insan toplulukları vardı. İ.Ö. 3000’lerde yenitaş çağına geçmiş Akdeniz asıllı halklar görülür..İtalya’ya 1200yıllarında gelen kabileler İtalikler’dir. İtalikler’in yerli halkla karışmalarından “Latinler”(ovalılar) denen halk doğmuş. İtalya’ya Anadolu’dan gelen Romalı ozan Vegilius’un Aeneas destanında anlatılan Etrüskler’in denizcilikte usta bir halk olduğu anlaşılıyor. Etrüksler İtalya’da tarımcı köy toplulukları halinde yaşayan Latinler üzerinde kurdukları egemenlikle toplumsal farklılaşmaya uğramış toplumlarındolayısıyla uygarlığın orataya çıkmasına yol açmıştır.
Bu olaydan yüzyıl kadar sonra bazı Latin köyleri birer kent duruma geçmişler. Bu kent toplumlarında şarap zeytinyağı ve maden işletmeciliği Kartaca Fenike ve Ege adaları ile ticaret ilişkileri görülür. Siyasi örgütleniş “civitas” denen bağımsız kent devletleri biçimindedir. Kent devletleri önceleri seçimle iş başına gelen ve aynı zamanda en yüsek komutan yargıçdin adamı olan krallarca yönetilirdi. Zamanla monarşilerin yerini aristokrasiler alır.
Krallık Dönemi
Efsaneye göreRoma’yı Romus ve Romulus kardeşler kurmuştur. Eskiçağ tarihçileri Roma krallığının başlangıcı olarak I.Ö. 753’ü verirler. Etrüksler üzerinde egemenlik kurdukları Latin köylerini birleştirip Roma kentini kurarken yerli halkı kentin kurulmasında zorla çalıştırmışlar. Bu durum iki toplumun arasını açmış. Latin halkın zamanla güçlenen aristokratları bir buçuk yüzyıl sonra ayaklanarak I.Ö. 509’da Etrüks kralını kovmuşlar.
Romus ve Romulus
Bir efsaneye göre Roma kenti MÖ 753’te Romus ve Romulus tarafından kurulmuştur. Bu efsaneye göre Romulus Roma’nın kurucusu Romus ise onun ikiz kardeşidir.
Eski İtalyan kentlerinden Alba Longa’nın Numitor adında bi kralı vardır. Numitor’un tahtına göz diken kardeşi Amulius onu devirir ve tahtını güvenceye almak için Numitor’un kızı Rhea Silvia’ya hiç evlenmeyeceğine ilişkin yemin ettirir. Evlenirse doğacak çocukları tahta sahip çıkacağından korkmaktadır. Oysa savaş tanrısı Mars Rhea’ya aşık olur. Rhea’nın Mars’tan ikiz oğulları dünyaya gelir.
Rhea’nın oğullarının büyüyüp kendisini tahtından edecekleri kaygısıyla Amulius bebekleri bir sandığın içinde Tiber Irmağı’na attırır. Taşan ırmağın suları alçalınca ikizlerin içinde bulunduğu sandık kıyıya vurur. Onları bulan dişi kurt sütüyle besleyerek büyütür. Kurt gibi Mars’ın kutsal saydığı hayvanlardan olan ağaçkakan da çocuklara yiyecek taşır.
Daha sonra ikizleri bulan kralın çobanı Faustulus onları karısına götürür. Çobanla karısı Romus ve Romulus adlarını verdikleri çocukları öz çocuklarıymış gibi büyütürler. Her ikisi de gözünü budaktan sakınmayan güçlü ve yiğit delikanlılar olur ve serüvenci birçoban çetesinin başına geçerler.
Bir gün Romus yakalanır cezalandırılmak üzere Numitor’un huzuruna çıkarılır. Delikanlının hiç çobana benzemediğini gören Numitor onu sorguya çeker ve çok geçmeden kim olduğunu anlar. Amulius’a baş kaldıran Romus ve Romulus onu öldürüp krallığı büyükbabaları Numitor’a geri verirler.
Bir kent kurmaya karar veren Romus ve Romulus dişi kurdun onları emzirip büyüttüğü yeri seçerler. Romulus Palatium (günümüzde Palatino) Tepesi’nin çevresine bir duvar örmeye başlar. Romus yaptığı duvarın çok alçak olduğunu ileri sürerek kardeşiyle alay eder ve kanıtlamak için üzerinden atlar. Öfkesine yenik düşen Romulus Romus’u öldürür.
Bir başka efsaneye göre ise iki kardeş ikiz oldukları için kentin başına kimin geçeceğine karar vermek amacıyla kehanetlere başvururlar. İkisi de birer tepeye çıkar ve gelecek kehanetleri beklemeye başlarlar. İlk kehanet Romus’a gelir: 6 tane akbaba görmüştür. İkinci olarak Romulus’a kehanet gelir: 12 akbaba görmüştür. Romus ilk kendisinin kehaneti gördüğünü öne sürerek başa geçmek ister fakat Romulus kendisinin daha çok akbaba gördüğünü ileri sürer ve o da başa geçmek ister. Böylece iki kardeşin arasında bir tartışma olur Romulus Romus’u öldürür ve başa geçer.
Romulus kendi adından esinlenerek “Roma” adını verdiği yeni kentin yapımını sürdürür. Kendisine sığınan kanun kaçaklarını Capitolium (günümüzde Capitolino) Tepesi’ne yerleştirir. Ne var ki aralarında hiç kadın yoktur. Romulus bi İtalyan kabilesi olan Sabinler’in kadınlarını kaçırmak için hileye başvurur. Bir şenlik düzenleyerek Sabinler’i çağırır. Erkekler eğlenceye dalınca Romulus’un adamları Sabinli kadınları kaçırır.
Öfkeden deliye dönen Sabinli erkekler kralları Titus Tatius’un önderliğinde Romulus’la savaşırlar. Ama Romalı eşlerinden hoşlanmaya başlayan Sabinli kadınlar araya girerek barışı sağlar. Titus Tatius bir savaşta ölene kadar Romulus’la birlikte iki halkı da yönetir.
Yaşamının geri kalan döneminde tek başına hüküm süren ve hem savaşta hem de barışta büyük bir önder olduğunu kanıtlayan Romulus günün birinde şiddetli bir fırtına sırasında yok olur. Romalılar onun tanrıya dönüşerek gökyüzüne yükseldiğine inanırlar Quirinus adıyla ona taparlar.
MS IV. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülen bu efsanenin Roma kentinin adını ve bazı gelenekleri açıklamak için bir Yunan öyküsünden esinlenilerek yaratılmış olduğu sanılmaktadır.
Cumhuriyet Dönemi
Etrüks kralını kovarak yönetimi el geçiren kendilerine Patricii(babalar) denen Latin aristokratları Etrüks karallık kurumuna duydukları düşmanlıktan dolayı krallık düzenini yıkıp cumhuriyeti kurmuşlar. Batı dillerinde cumhuriyet anlamına gelen “republic” Latince’de “halk için” anlamına gelen “Res publica”den gelmektedir.Res publica zamanla toplumun tek kişi tarafından değil meclislerce yönetilmesi anlamını kazanmıştır. Bir yönetime cumhuriyet denilmesi için meclislerin halk meclisi olması zorunlu değildir. Gerçekten Roma Cumhuriyeti de “aristokratik bir cumhuriyer”tir. Nüfusunun %10’nu oluşturan patriciler iyi örgütlenmiş büyük toprak sahipleri sınıfıydı ve tam vatandaşlık haklarına sahiptiler. Nüfusunun %90’nı oluşturan sınırlı vatandaşlık hakları tanıdıkları plebler üzerinde aristokratik bir cumhuriyet yönetimi kurmuşlardı.
Plebler sınıfı da yoksul ve zengin plebler olarak ikiye ayrılır. Zengin plebler bir kentsoylular sınıfını oluştururken pleblerin yoksullaşan kesimi Rıma proletaryasını oluşturacaktık. Latimce’de “proles” çocuk demektir. Vatandaşları zenginliklerine göre ordunun birliklerine almak ve öteki vatandaş haklarıyla ve görevleriyle ilgili düzenlemeleri yapmak amacıyla Roma vatandaşları çeşitli server sınıflarına ayrılırlarken ploterya adı vatandaşların çocuklarından başka servertleri olmayan yoksul kesimini belirtmek için kullanılmıştı.
Roma toplumunun cumhuriyet dönemindeki bu sınıfları dışında ileride imparatorluk döneminde plenblerin orduya süvari olarak atlarıyla katılan üst tabakalılaradan oluşan bir “atlılar” sınıfı ortaya çıkacaktır. Zenginleşen plebler patricileri zorlayarak siyasal haklarını genişletip memur olmaya başlayınca patrici üyeleriyle evlenmelerini önleyen yasaları da kaldırtmışlar. Böylece patrici üyeleriyle zengin pleblerin karışmalarından doğan bu sınıfa iyiler anlmaına gelen “optimates” denecektir. Buna karşılık zengin olmayan halk sınıfına “populares” denmeye başlanacaktır. Daha önceleri patriciler ile plebler arasında olan sınıf ve iktidar kavgaları cumhuriyetin sonlarına doğru ve imparatorluk döneminde optimates ve populares sınıfları arasında sürecektir.
Roma’da cumhuriyet döneminin tarihi dışta Roma’nın gelişmesinin içte sınıf kavgalarının tarihi olmuştur. Roma kent devleti güçlenirken Romalılar Sicilya’da ve Kartaca’da kölelerin ya da serflerin çalıştırıldıkları büyük topraklarda kapitalist yöntemlerle pazara dönük karlı tarımsal üretmin yapıldığına tanık oldular. Roma toprak ağaları “latifundia” denen çiftliklerde yapılan bu yönetim biçimini benimsediler. Bu bir yandan sınıf çatışmalarına yol açarken öte yandan Roma’yı geniş toprakları olan bir kara imparatorluğu durumuna getirme yolunda sonuçlar doğurdu. Roma Atina’dan çok daha büyük çapta köle emeğine dayanan bir toplumdu.
İç gelişmeler alanında Roma plebleri patrici sınıfyla savaşımlarında adım adım ilerleyerek Roma’nın yönetiminde gittikçe daha fazla söz sahibi olabilmeyi başardılar. Önce patricilerin “Senato”suna karşlık kendi “Pleb Meclsini” kurdular. Patricilerdenn istedikleri hakları alamayınca “öyleyse kendi başınızın çaresine bakın” diyerek Roma’dan ayrılıp başka bir yerde kendi topluluklarını kurmak üzere yürüyüşe geçince borçlarını bağışlatıp köle durumuna düşmüş üyelerinin özgürlüklerini geri verdirip “tribün” denen memular ile Roma yönetimine katılma haklarını elde ettiler. İ.Ö 450 yılında “On iki Levha Yasası”nı aristokratik sözlü hukukunun yerine geörmeyi başardılar. İ.Ö. 447’de Pleb meclisini bir halk meclisi durumana getirerek Senato gibi yasa çıkarma yetkisine sahib bir meclise kavuştılar. İ.Ö. 445’te ise pleblerle patrici sınıfından olanların evlenmlerini yasaklayan yasayı kaldırttılar. İ.Ö. 421’de daha önce yalnızca patrici üyelerine açık olan Roma yüksek memurlukları pleblere açıldı. İ.Ö. 326’da borç köleliği kaldırıldı. İ.Ö. 287’de plebler bir kez daha kendi devletlerini kurmak üzere Roma’dan ayrıldıklarında çaresiz kalan patriciler pleb halk meclisini Senatoya eşit bir yasama gücüne sahip olmasını kabul ettiler.
İçte sınıf çatışmaları bu yönde gelişirken dışta Roma’nın hızla genişlendiğini görüyoruz. Roma ilk gelişmelerini tuz ticareti yolu üzerinde bulunuşuna borçludur. Tuz ticaretine zamanla zeytinyağı ve şaağ ticareti eklenmiş bu yolla zeytin ve üzüm tarımına geçilmiştir. Latifundilarda köleler çalıştırarak pazara yönelik bir tarım gerçekleştirilmiştir. Bu gelişmeler patricilerin topraklarını genişletme yolunda bir politika izlemelerine neden olmuştur.
İ.Ö. 493’de Roma’nın otuz Latin kent ile kurduğu “Latin Birliği” giderek Roma’nın bunlar ve bunlara eklenen kentler üzerine dayattığı bir egemenliğe dönüşür. İ.Ö.448’de Roma Akdeniz ticaretine girerek genişlemesine hem karadan hem denizden sürdürme olanağı bulmuştur.
Roma kentince yönetilen Latin Birliği’ni yönetime katılma hakkı olmayan kentleri kendilerine de Roma vatandaşlık haklarının tanınması isteği ile İ.Ö.340’ta ayaklandılar.Bu ayaklanma bastırıldı; ama dene de bunların halklarına Roma vatandaşlık hakları tanındı. Ancak Roma kentler arası ticareti elinden kaçırmamak için bu kentlerin birbirleri ile olan ticareti yasakladı.İ.Ö.272’den sonra Roma Güney İtalya daki Yunan kent devletlerini ele geçirdi. İ.Ö.264’te Akdeniz ticareti ve gemenliği yolunda Kartaca ile savaştı. İ.Ö.210’da Kartaca’yı kesin olarak yenince Akdeniz’i ele geçirdi. İ.Ö.168’de Makedonya’yı İ.Ö.146’da Yunanistan’ı topraklarına kattı.