Büyürken küçük kalmayı misyon edinen Starbucks Coffee’nin Türkiye Genel Müdürü Can İkinci, “Starbucks kurulduğu günden beri bir kafe zinciri değil, hizmet sağlayan bir kurum olmak amacında. Biz buna 3. adres diyoruz. Burada herkesin evindeki gibi davranabilmesini istiyoruz” diyor.
Şaşırdım duyunca; Starbucks Coffee'ye genel müdür olmadan önce -7 ay öncesine kadar- Can İkinci’nin kahveyle arası pek yokmuş. Artık içiyor, hatta koklayarak ve höpürdeterek içtiği ilk yudumda kahvenin hangi bölgede yetiştiğini bile biliyor. Hemen bir dip not; kahvenin ilk yudumu höpürdeterek içildiğinde ağza daha iyi dağıldığı için tadı daha net anlaşılıyor ve ağzı yakmıyor.
İkinci kahve hakkında yeni şeyler öğrendikçe daha çok içmeye başlamış. "İnsan öğrendikçe zevk almaya başlıyor" diyor. Genel müdür olmadan önce Starbucks’ta başlangıç seviyesinde de çalışmış İkinci. Kasada sinirlenip bağıranlar da olmuş; yanlış içecek verdiğinde özür dilemeyi de öğrenmiş.
Aslında Starbucks’ta herkes işe girişinden sonra iki hafta boyunca başlangıç seviyesinde çalışıyor. İkinci, bu deneyimin her kademeye, çalışanların ne gibi sıkıntılar yaşandığını, neler hissettiğini çok daha iyi anlattığını söylüyor.
Starbucks, oturup saatlerce sohbet edilecek kafe özelliğinin dışında özellikle kahve içmek için gelinen bir yer. Neden böyle bir misyon tercih ediyor?
Starbucks kurulduğu günden beri bir kafe zinciri değil, hizmet sağlayan bir kurum olmak amacında. Biz buna 3. adres diyoruz. Burada herkesin evindeki gibi davranabilmesini istiyoruz. Bazen bir köşede öğrenciler ödevlerini yapıyor, bir köşede iş adamları toplantı yapıyor, bir köşede çocuklarıyla gelmiş aileler olabiliyor. Bazen de bir köşede uyuyanlar oluyor. Biz bu ortamı sağlamayı bir misyon olarak görüyoruz.
“Büyürken küçük kalmak” derken, bunu mu anlatmak istiyorsunuz?
Şirketimiz çok hızlı büyüyor, hem mağaza sayısı hem de personel sayısı olarak. Bürokratik ve hiyerarşik bir şirket olmak istemiyoruz. Kurumsallaşmalıyız ki hızlı büyümeye devam edelim hem de o aile hissini, tutkuyu kaybetmeyelim. İşte biz buna “büyürken küçük kalmak” diyoruz.
Türkiye’deki büyüme planınız nedir?
Bizim için öncelik, mağaza sayısı ya da ciro değil. Misafirlerimize gösterdiğimiz sıcak karşılamayı kaybetmemek için çalışan arkadaşlarımızın kendilerini ailenin bir parçası olarak görmelerini istiyoruz. Bunun değişmeye başladığını gördüğümüz anda büyümeyi yavaşlatırız.
2007’de kaç kişi işe alacaksınız?
Şu anda yaklaşık 700 kişiyiz. Bu rakamın en az birkaç yüz artacağını tahmin ediyorum.
Çalışanları seçerken ne gibi nitelikler arıyorsunuz?
Bizim için en önemli şey güler yüz. Misafirperver, cana yakın, kendileri gibi olsunlar. Prensiplerimizden ikisi bizim için kritik önem taşıyor: Biri içimizde çeşitliliği benimsemek, kesinlikle bir ayrım yapmamak. Bu tüm dünyada Starbucks’ın en temel kültürünün parçası. İkincisi, burada çalışan arkadaşlarımıza mutlu oldukları bir ortam sağlamak istiyoruz. Çünkü onların yüzleri gülmezse bizim işimiz de etkilenir. Sürekli onları motive etmeye, kendimize yakın hissettirmeye çalışıyoruz.
Neler yapıyorsunuz çalışanlarınızı motive etmek için?
Biri, kariyer gelişim fırsatları. Bir kahve uzmanı arkadaş 14 ayda mağaza müdürü oldu. Yani sıfırdan mağaza müdürlüğüne gelebiliyorlar. İkincisi eğitim. Mağazadaki her arkadaşımız yıl içinde ortalama 5-10 farklı eğitimden geçiyor. Üçüncüsü burada yarattığımız ortam. Ben bir mağazaya gittiğimde “1 aydır gelmediniz. Sizi özledik, hadi bir kahve içelim” diyorlar. Böyle bir ilişkimiz var; hiyerarşik olmayan bir ilişki.
İK uygulamaları Türkiye’ye mi özel?
İşe alım sürecimizi, eğitim planlarımızı, İK ile ilgili her konuyu Türkiye’ye uygun hale getirip uyguluyoruz. Türkiye’ye uygun olanları seçip mümkün olduğunca hem Starbucks kültürünü yansıtalım hem de Türkiye’deki kültüre İK açısından ayak uyduralım istiyoruz.
Nişantaşı’ndaki Starbucks ile Maltepe’deki Starbucks aynı hizmet kalitesine sahip. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Aile gibi dedim ya, Maltepe’deki bir arkadaşımız hastalanınca Nişantaşı’ndaki arkadaşımız hemen onun yerini doldurmaya gider. Çalışan arkadaşlarımızda aynı standartları uyguluyoruz. Bir nedeni de her mağazamıza her ay bir gizli müşteri yolluyoruz.
Anadolu’da da Starbucks var. Buralardaki müşteri potansiyelini neye bağlıyorsunuz, kendinizi nasıl anlatıyorsunuz?
Biz kahveden çok bir hizmet, bir ortam, bir 3. adres sunuyoruz. Ve bu 3. adrese herkesin ihtiyacı var. Arkadaşlarıyla alışverişe gitmiş bir grup insanın da soluklanmaya ihtiyacı var, bu Nişantaşı’nda da, Bağdat Caddesi’nde de, Kuşadası’nda da, İzmir’de de olabilir. Bir ortam sunarak insanların temel ihtiyacını karşılamaya çalışıyoruz.
Türkiye’de kahveye nazaran temel ihtiyaç çay değil midir?
Evet, kahve bizim için çok çok yeni bir kültür. Amerika’da da 20 yıl önce kahve herkesin sabah kahvaltıda hızlıca içtiği bir üründü. Fakat Starbucks son 20 yıldır bunu Amerika’da değiştirdi. Şimdi de Türkiye’yi kahve sever bir ülke yapmayı planlıyor. Kahve kültürünü artırmak için çalışmalar yapıyoruz. Örneğin kahve seminerlerimiz var; A’dan Z’ye kahve konuşuyoruz, kahveleri kokluyoruz, tadıyoruz, nereden geldiğini anlatıyoruz. Tüm bunları konuşarak herkesin hem Starbucks’a hem kahveye alışmasını sağlamaya çalışıyoruz.
Şaşırdım duyunca; Starbucks Coffee'ye genel müdür olmadan önce -7 ay öncesine kadar- Can İkinci’nin kahveyle arası pek yokmuş. Artık içiyor, hatta koklayarak ve höpürdeterek içtiği ilk yudumda kahvenin hangi bölgede yetiştiğini bile biliyor. Hemen bir dip not; kahvenin ilk yudumu höpürdeterek içildiğinde ağza daha iyi dağıldığı için tadı daha net anlaşılıyor ve ağzı yakmıyor.
İkinci kahve hakkında yeni şeyler öğrendikçe daha çok içmeye başlamış. "İnsan öğrendikçe zevk almaya başlıyor" diyor. Genel müdür olmadan önce Starbucks’ta başlangıç seviyesinde de çalışmış İkinci. Kasada sinirlenip bağıranlar da olmuş; yanlış içecek verdiğinde özür dilemeyi de öğrenmiş.
Aslında Starbucks’ta herkes işe girişinden sonra iki hafta boyunca başlangıç seviyesinde çalışıyor. İkinci, bu deneyimin her kademeye, çalışanların ne gibi sıkıntılar yaşandığını, neler hissettiğini çok daha iyi anlattığını söylüyor.
Starbucks, oturup saatlerce sohbet edilecek kafe özelliğinin dışında özellikle kahve içmek için gelinen bir yer. Neden böyle bir misyon tercih ediyor?
Starbucks kurulduğu günden beri bir kafe zinciri değil, hizmet sağlayan bir kurum olmak amacında. Biz buna 3. adres diyoruz. Burada herkesin evindeki gibi davranabilmesini istiyoruz. Bazen bir köşede öğrenciler ödevlerini yapıyor, bir köşede iş adamları toplantı yapıyor, bir köşede çocuklarıyla gelmiş aileler olabiliyor. Bazen de bir köşede uyuyanlar oluyor. Biz bu ortamı sağlamayı bir misyon olarak görüyoruz.
“Büyürken küçük kalmak” derken, bunu mu anlatmak istiyorsunuz?
Şirketimiz çok hızlı büyüyor, hem mağaza sayısı hem de personel sayısı olarak. Bürokratik ve hiyerarşik bir şirket olmak istemiyoruz. Kurumsallaşmalıyız ki hızlı büyümeye devam edelim hem de o aile hissini, tutkuyu kaybetmeyelim. İşte biz buna “büyürken küçük kalmak” diyoruz.
Türkiye’deki büyüme planınız nedir?
Bizim için öncelik, mağaza sayısı ya da ciro değil. Misafirlerimize gösterdiğimiz sıcak karşılamayı kaybetmemek için çalışan arkadaşlarımızın kendilerini ailenin bir parçası olarak görmelerini istiyoruz. Bunun değişmeye başladığını gördüğümüz anda büyümeyi yavaşlatırız.
2007’de kaç kişi işe alacaksınız?
Şu anda yaklaşık 700 kişiyiz. Bu rakamın en az birkaç yüz artacağını tahmin ediyorum.
Çalışanları seçerken ne gibi nitelikler arıyorsunuz?
Bizim için en önemli şey güler yüz. Misafirperver, cana yakın, kendileri gibi olsunlar. Prensiplerimizden ikisi bizim için kritik önem taşıyor: Biri içimizde çeşitliliği benimsemek, kesinlikle bir ayrım yapmamak. Bu tüm dünyada Starbucks’ın en temel kültürünün parçası. İkincisi, burada çalışan arkadaşlarımıza mutlu oldukları bir ortam sağlamak istiyoruz. Çünkü onların yüzleri gülmezse bizim işimiz de etkilenir. Sürekli onları motive etmeye, kendimize yakın hissettirmeye çalışıyoruz.
Neler yapıyorsunuz çalışanlarınızı motive etmek için?
Biri, kariyer gelişim fırsatları. Bir kahve uzmanı arkadaş 14 ayda mağaza müdürü oldu. Yani sıfırdan mağaza müdürlüğüne gelebiliyorlar. İkincisi eğitim. Mağazadaki her arkadaşımız yıl içinde ortalama 5-10 farklı eğitimden geçiyor. Üçüncüsü burada yarattığımız ortam. Ben bir mağazaya gittiğimde “1 aydır gelmediniz. Sizi özledik, hadi bir kahve içelim” diyorlar. Böyle bir ilişkimiz var; hiyerarşik olmayan bir ilişki.
İK uygulamaları Türkiye’ye mi özel?
İşe alım sürecimizi, eğitim planlarımızı, İK ile ilgili her konuyu Türkiye’ye uygun hale getirip uyguluyoruz. Türkiye’ye uygun olanları seçip mümkün olduğunca hem Starbucks kültürünü yansıtalım hem de Türkiye’deki kültüre İK açısından ayak uyduralım istiyoruz.
Nişantaşı’ndaki Starbucks ile Maltepe’deki Starbucks aynı hizmet kalitesine sahip. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Aile gibi dedim ya, Maltepe’deki bir arkadaşımız hastalanınca Nişantaşı’ndaki arkadaşımız hemen onun yerini doldurmaya gider. Çalışan arkadaşlarımızda aynı standartları uyguluyoruz. Bir nedeni de her mağazamıza her ay bir gizli müşteri yolluyoruz.
Anadolu’da da Starbucks var. Buralardaki müşteri potansiyelini neye bağlıyorsunuz, kendinizi nasıl anlatıyorsunuz?
Biz kahveden çok bir hizmet, bir ortam, bir 3. adres sunuyoruz. Ve bu 3. adrese herkesin ihtiyacı var. Arkadaşlarıyla alışverişe gitmiş bir grup insanın da soluklanmaya ihtiyacı var, bu Nişantaşı’nda da, Bağdat Caddesi’nde de, Kuşadası’nda da, İzmir’de de olabilir. Bir ortam sunarak insanların temel ihtiyacını karşılamaya çalışıyoruz.
Türkiye’de kahveye nazaran temel ihtiyaç çay değil midir?
Evet, kahve bizim için çok çok yeni bir kültür. Amerika’da da 20 yıl önce kahve herkesin sabah kahvaltıda hızlıca içtiği bir üründü. Fakat Starbucks son 20 yıldır bunu Amerika’da değiştirdi. Şimdi de Türkiye’yi kahve sever bir ülke yapmayı planlıyor. Kahve kültürünü artırmak için çalışmalar yapıyoruz. Örneğin kahve seminerlerimiz var; A’dan Z’ye kahve konuşuyoruz, kahveleri kokluyoruz, tadıyoruz, nereden geldiğini anlatıyoruz. Tüm bunları konuşarak herkesin hem Starbucks’a hem kahveye alışmasını sağlamaya çalışıyoruz.