Hava nasıl oralarda?
Ateş ve suya hakkını teslim ettikten sonra hayatın vazgeçilmezi havaya selam edelim. Hava dediğin hayat nefesi. İçimize çektiğimiz, dünyayla bütünleştiğimiz element.
Her şeyin başı olmasından gerek, ne diyeceğimiz sohbetlerden hep “havadan sudan” konuşulur önce. “Havalar da pek soğudu” neredeyse bir kod cümledir, ilk adımdır. Gerisi karşılıklı maharetle gelir.Delişmen hava, rutine en teslim olanlarımıza dahi değişikliğin kaçınılmazlığını anımsatır. Bir andan diğerine hâlden hâle bürünür. Ben en çok rüzgâra vurulurum. Kimsenin dokunmadığı bir günde saçlarımı karıştırır hınzır rüzgâr, gülümserim. Günlük hayatın durağan tozunu kaldırır da anıları ve hayalleri savurur orta yere. Hikâyelerde, şarkılarda vurucu film sahnelerinde rüzgârın olması rastlantı değildir. Hisleri uyandırır rüzgâr, yalan dolanı dağıtır.
O çok sevdiğim türküde dendiği gibi bazen beklenmedik bir ayrılığın, onulmaz bir özlemin adıdır rüzgâr:
Bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı
O bizim kavuşmalarımız a yârim mahşere kaldı
O bizim görüşmelerimiz a yârim ahrete kaldı
Sonra yanık sesiyle Edip Akbayram gelir, ayrılığın kavuruculuğunu bırakır orta yere.
Senden ayrı geçen günler
Ha bugün, ha yarın biter
Omzumda bunca yük varken
Sırtımda bunca yük varken
Biri iner, biri biner
Sen her gece rüyalarımda
Gelip bana ağlıyorsun
Kim bilir beni kimlerden
Sorup haber alıyorsun
Ne haldeyim biliyor musun?
Hava nasıl oralarda, üşüyor musun?
Kar yağıyor, saçlarıma bilmiyor musun?
Aynı gökyüzü altında olduğunu bilmek yetmez âşıklara. Hava bir yerlerde başka türlüdür. Birinin güneşi diğerinin yağmuruna değmez. Ayrı geçen zamanı çekiçle çakar kalbe. Kahrolur insan bazen havayı ve hayatı paylaşamadığında.
Ama hava, onun cisimleşmiş hali rüzgâr aynı zamanda sabrı, tevekkülü terbiye edendir. İlhan Şeşen dertleri içine alıp da uçuran, hafiflik bahşeden rüzgârın şarkısını söyler. Sayısız anımızı estirir bir çırpıda.
Penceremin perdesini
Havalandıran rüzgâr
Denizleri köpük köpük
Dalgalandıran rüzgâr
Gir içeri usul usul
Beni bu dertten kurtar
Yabancısın buralara
Nerelerden geliyorsun
Otur dinlen başucuma
Belli ki çok yorulmuşsun
Bana esmeyi anlat
Bana sevmeyi anlat
Bana esmeyi anlat
Esip geçmeyi anlat
Anlat ki çözülsün dilim
Ben rüzgârım demeliyim
Rüzgârlığı anlat bana
Senin gibi esmeliyim
Rüzgârdan öğrenilecek derslerin sonu gelmez. Kabullenişi hatırlatır rüzgâr, değiştiremeyeceğin şeylere teslim olmayı, akışa bırakmayı, kendine direnmemeyi. Güç bahşeder, gitmenin mümkün olduğunu telkin eder. Rüzgâr olup eseriz kimi zaman hayatta. Kendimiz kalabilmek uğruna.
Tapınılan rüzgâr
Hava elementinin baş tacı rüzgâra eskiden beri tapınılmasına şaşırmamalı. Tezcatlipoca, Azteklerin rüzgâr, ateş ve şimşek tanrısıdır. Rivayete göre karanın yeniden görünmesi için “kara” sözcüğünü tekrarlayarak sonunda onun taşkın denizden çıkmasını sağlamıştır. Antik Yunan’da merhametli rüzgârlarla, zalim fırtınaların ayrı ayrı simgeleri vardır. Berketi getiren de hasadı silen de denizi azdıran da o anlaşılmaz güçtür. Fırtına tanrısı Thyphon, rüzgâr tanrısı Boreas, rüzgâr tanrıçası Alkyone, rüzgârların bekçisi Eolo bu anlaşılmaz doğa harikasının farklı yüzlerini temsil eder.
Mısır mitolojisinde Seth; fırtına, gök ve gök gürültüsü tanrısı olarak görülür. Kötü güçlerin etkisi altına girip kardeşi Osiris’i öldürünce şeytanî tanrı olarak da anılmaya başlamıştır. Rüzgârın işi belli olmaz ne de olsa. Ferahlattığı oranda dağıtıp yıkabilir. Rüzgâr ve havanın Tanrısı Shu, Yunan mitolojisindeki Atlas gibi gökyüzünü taşır. Nem ve bulutların tanrıçası Tefnut da kardeşi Şu ile beraber, güneşin doğuşundan itibaren gökyüzünü taşıyandır.
Rüzgârdan al haberi
Meteoroloji haberleri hep rüzgâr odaklıdır. Bilimin mesafeli diliyle kaybolduğunda öyle büyülü bir yan yoktur aslında. Rüzgâr, içinde yaşadığımız akışkan bir yapıya sahip havanın hareketidir. Atmosferdeki havanın basıncı, havanın moleküler yoğunluğu dünyanın farklı yerlerinde değiştiğinden, rüzgâr ortaya çıkar. Hava basıncın az olduğu boşluklara doğru akarken, biz rüzgârı hissetmeye başlarız tenimizde.
Bölgesel sıcaklık farkları sonucu bir devinim ortaya çıkar. Daha hafif olan ve alçak basınç alanı oluşturan sıcak havaya kıyasla soğuk yerlerde moleküller daha ağır oldukları için çökerken yüksek basınç alan yaratırlar. Rüzgâr da yüksek basınçlı havanın, alçak basınçlı bölgeye doğru yaptığı hava hareketi sonucu oluşur.
Dünya üzerinde alize rüzgârları, batı rüzgârları ve kutup rüzgârları gibi sürekli esen çeşitler vardır. Kıtalar ve okyanuslar arasındaki e sıcaklık farkları sonucu meydana gelen yaz musonu, kış musonu gibi mevsimlik rüzgârlar ve bir bölgede kısa süre için esen deniz ve kara meltemleri, vadi ve dağ meltemleri, sıcak ve soğuk yerel rüzgârlar bulunur. Föhn, Sirokko, Hamsin, Bora, Mistral, Krivetz gibi isimler alırlar. Sıcak kuşakta, ani basınç farklarından kaynaklanan tropikal rüzgârlar ise hortum, tayfun halini alıp dehşet saçar.
Her ülkenin kendine has rüzgârları da vardır. Bunlar sadece bilim dünyasında değil kültür kodlarında da kendine yer bulup uyandırdığı duygulara göre edebiyattan müziğe farklı alanlarda kendine apayrı bir dünya oluşturur. Rüzgârın beklenmedikliği hafızayı tetikler anıları su yüzüne çıkarır. Ferahlatıcılığı ise cesaret edilmemiş hayallerin peşinden gitmeye sevk eder insanı. Kuzeyden esen yıldız, sıcak ve sersemletici lodos, soğuk ve sert poyraz, yaz mevsiminin habercisi meltem ya da imbat, yamaçların nefesi karayel, denizcilerin müdavimi keşişleme, nemli kıble, doğunun soğuk ve kuru rüzgârı gündoğusu, batıdaki zıt kardeşi günbatısı, hayatlarımızda iz bırakır.
Güzel havaların insanı çarpma gücü vardır. Bunu da en iyi o taklit edilemez yalınlığı içinde Orhan Veli anlatır:
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada âşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Güzel havalar esriktir, baştan çıkarıcıdır. Otomatik pilota bağlanmış, sönükleşmiş hayatımızın ortasında bir anda patlar, olmadık şeyler yaptırırlar bize. İşe giderken burnumuza gelen bir kokuyla zaman ve mekânda ışınlanır, kim bilir hayatımızın hangi parçacığında unutulmuş bir ilk aşkla titreriz. Kendimizi bir kadeh içkiyle gün ortasında hayal kurarken, kaçak bir okul çocuğu gibi sinema salonuna girerken, kulaklıktaki şarkıya bağıra çağıra eşlik ederken buluruz. Adımlarımız uçuşmaya başlar, hiç işimiz olmayan sokaklarda saatlerce avarelik ederiz. Aslında hakkı verilen gündür böylesi, hayattan çalınma kaçak zamandır. Bize her zerremizle yaşadığımızı anımsatır.
Hava, auramızıdır, taşıdığımız ve yaydığımız enerji haleleri. Kendinden emin göründüğümüzde şaka yollu “Havan batsın!” diye takılırlar. Bize bizi anımsatan, biricikliğimizi dolu dizgin yaşatandır hava; merhameti ve kudreti bir arada öğretendir. Dünyanın bin bir hali kadar seçeneğimiz olduğunu, her an hava gibi kaderimizi değiştirebileceğimizi gösterendir. Yeter ki inanalım kendimize. Yeter ki unutmayalım içimizdeki kaynağı. Bir hâlden diğerine rüzgâr olabileceğimizi bilelim. Uçabileceğimizi, uçurabileceğimizi hissedelim. Hayatın bütün olanaklarının bize de hak olduğunu.
Bir yerin hatrı olduğunda bizde “Buranın havası başka” deriz ya, aidiyet örselendiğinde yeni havalar bulmak gerekir. Ferah nefesler. İşte o kaçınılmaz dönüşüm ânı geldiğinde cesareti yine bir deli rüzgâr hatırlatır bize. Haydi kalk deriz kendimize, karış hayata. Rüzgârlığını hatırla. Sen hele bir es. Gerisi nasıl olsa gelir.
Karin Karakaşli