Saatin Kesfi-Saat çeşitleri
Saatin insan hayatındaki büyük rolü herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Kolumuzda, cebimizde taşıdığımız, masamızın üzerinde bulunan,ya da duvarda asılı saat sayesinde, günün hangi zamanında bulunduğunuzu kestirir, belirli zamanlarda yapılması gereken şeyler için davranışımızı böylece ayarlarız. Saatin bir başka görevi de,belirli iki olgu arasındaki zaman çizgisini (yani geçen zamanı) tayin etmektir.
Taş devrindeki insanlar için zaman ölçüleri gayet basitti. Güneşin doğuşu ve batışı,yıldızların gökyüzünde belirip kaybolmaları, onların ilkel hayatındaki zaman ölçümü için yeterliydi. Topluluklar yerleşik bir karakter alınca, yani belirli bir çevrede yerleşince, ilkel yöntemlerle de olsa tarıma başlayınca, zaman ölçümü daha büyük bir değer kazandı. Ekilen tohumların belirli zamanlarda sulanması, hayvanların düzenli zaman aralarıyla beslenmesi ve bunlar gibi zamanla bağıntılı daha başka bazı şeyler sözkonusuydu.
İlk insanlar,bu bakımdan "güneş saati"nden yararlandılar. Toprağa dikilen uzun bir çubuk en basit güneş saatiydi.Çubuğun toprağa düşen gölgesinin uzunluk veya kısalığıyla zaman ölçülüyordu. Çubuğun gölgesi güneşin gökyüzündeki durumuna göre uzalıp kısalacağından,bu en ilkel saat "güneş saati" diye tanımlanmıştır. Sonra soma "güneş saati" daha geliştirildi. Taştan ya da tahtadan uzun sütunların kullanılmasına başlandı. Bu sütunların üzerinde veya çevresinde çizgilerle işaretlemeler yapılmıştı. Gölgenin düştüğü her çizgi belirli bir zamanı ifade ediyordu.
*****
Geliştirilmiş ve titiz ayrıntıları olan güneş saati,Hiristiyanlık döneminden yaklaşık olarak 1000 yıl önce Babil'liler tarafından kullanılıyordu. O çağ insanlarının "60" sayısından temellenen "altılı" bir sayı sistemleri vardı. Sonradan eski Mısır'da, Yunanistan ve Roma'da da aynı sayı sistemi geçerli olmuştur. Çağdaş astronomide ve günü 12 ya da 24 saate bölmemizde hala bu sistemin etkisinden izler vardır.Geliştirilmiş güneş saati büyük ölçüde yararlı oluyordu ama,geceleri ve bulutlu havalarda işe yaramıyordu. Bu sakıncayı farkeden insanlar,zamanı daha kapsamlı verebilecek bir gereç (alet) düşündüler. Böylece "su saati" icat edildi. Zamanımızdan 4500-5000 yıl önce, Çin'de, Mısır'da ve Mezopotamya'da bu saatten yararlanılıyordu. Su saatleri çeşit çeşitti.En çok kullanılan tip, tam bir günde yani 24 saatte boşalan büyükbir su kabından ibaretti. Alttaki bir delikten yavaş yavaş akan suyun seviyesi için,kabın içinde çizgilerle işaretlemeler yapılmıştı. Her çizgi belirli bir "birim zaman"ı ifade ediyordu. Suyun seviyesi bu çizgilerden birine varınca, saatin başındaki görevli bağırarak durumu bildirir,yani saatin kaç olduğunu söylerdi.
Çinliler bir kaptan başka bir kaba akan.biriboşalınca öteki kabı dolduran suyla zamanın belirlendiği daha değişik bir "su saati" kullanıyorlardı. Eski Yunanlılar ve Romalılar, su saatlerinin daha da geliştirilmiş tiplerini yaptılar.
İskenderiye şehrindeki Yunanlı bir saatçi, tarihte ilk kez silindirler ve çarklarla kendi kendine çalışan bir su saatini gerçekleştirdi. Bu arada insanın bilgisi artmış, görüş ufukları daha genişlemişti. Zamanı ayrıntılarıyla bilmek gereğini duymuştu. Bunun için "kum saati,"ni tasarladı ve bu için irisini uyguladı. Kum saati, Ortadan çok dar bir boğazla birbirine bağlantılı, biçimi ve hacmi eşit iki ayrı bölmeden meydana gelmiş cam bir kaptı. Bölmelerden üstteki çok ince kumla doluydu. Buradaki ince kum dar bağlantı boğazdan akar ve varım saat içinde aşağıdaki bölmeyi doldururdu. Sonraları, cam bölmeler çizgilerle işaretlendi. Çeyrek saatler, hatta daha küçük zaman parçalarının belirlenmesi yoluna gidildi.
Su ve kum saatlerine yandaş olarak, bazı çevrelerde belirli zaman çizgileriyle işaretlenmiş çok uzun mumlar da kullanılıyordu. Yanıp eriyen mumun ulaştığı çizgi, bu arada ne kadar zaman geçtiğini belirtmekteydi.
M. S. 1000 yılında, Papa II. Silvester batıda ilk rakkaslı saati yaptı. Önceleri rakkaslı saatlerin çarkları,kadranları pratik bakımdan güçlükler çıkaracak ölçüde büyüktü. Sonradan bu sakıncalar giderildi. Rakkaslı saatler daha mükemmelleştirildi. 1232 yılında, Mısır Sultanı Almanların İmparatoru II. Frederick'e "horologium" diye tanımlanan bir saat gönderdi. Bu saat sarkaç yerine asılı bazı ağırlıklar ve çarklarla çalışıyordu. Gerçek anlamda ilk "çarklı saat'in bu olduğu söylenebilir. Aradan geçen zamanla, Württemberg'li Henry De Wieck adında bir Alman çarklı saati daha geliştirdi. 1364 yılında, Fransa Kralı V. Charles,De Wieck'i Paris'e çağırdı ve kraliyet sarayının kulelerinden birine bir saat yapmasını istedi. 8 yıl çalışan De Wieck, şimdi "Adalet Sarayı" diye bilinen yapının kulelerinden birinde bu saati yaptı.Sözkonusu saat 1850 yılının sonlarına kadar çalıştı. Bu saatin makine aksamı yaklaşık olarak 300 kiloydu.
Saatin insan hayatındaki büyük rolü herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Kolumuzda, cebimizde taşıdığımız, masamızın üzerinde bulunan,ya da duvarda asılı saat sayesinde, günün hangi zamanında bulunduğunuzu kestirir, belirli zamanlarda yapılması gereken şeyler için davranışımızı böylece ayarlarız. Saatin bir başka görevi de,belirli iki olgu arasındaki zaman çizgisini (yani geçen zamanı) tayin etmektir.
Taş devrindeki insanlar için zaman ölçüleri gayet basitti. Güneşin doğuşu ve batışı,yıldızların gökyüzünde belirip kaybolmaları, onların ilkel hayatındaki zaman ölçümü için yeterliydi. Topluluklar yerleşik bir karakter alınca, yani belirli bir çevrede yerleşince, ilkel yöntemlerle de olsa tarıma başlayınca, zaman ölçümü daha büyük bir değer kazandı. Ekilen tohumların belirli zamanlarda sulanması, hayvanların düzenli zaman aralarıyla beslenmesi ve bunlar gibi zamanla bağıntılı daha başka bazı şeyler sözkonusuydu.
İlk insanlar,bu bakımdan "güneş saati"nden yararlandılar. Toprağa dikilen uzun bir çubuk en basit güneş saatiydi.Çubuğun toprağa düşen gölgesinin uzunluk veya kısalığıyla zaman ölçülüyordu. Çubuğun gölgesi güneşin gökyüzündeki durumuna göre uzalıp kısalacağından,bu en ilkel saat "güneş saati" diye tanımlanmıştır. Sonra soma "güneş saati" daha geliştirildi. Taştan ya da tahtadan uzun sütunların kullanılmasına başlandı. Bu sütunların üzerinde veya çevresinde çizgilerle işaretlemeler yapılmıştı. Gölgenin düştüğü her çizgi belirli bir zamanı ifade ediyordu.
*****
Geliştirilmiş ve titiz ayrıntıları olan güneş saati,Hiristiyanlık döneminden yaklaşık olarak 1000 yıl önce Babil'liler tarafından kullanılıyordu. O çağ insanlarının "60" sayısından temellenen "altılı" bir sayı sistemleri vardı. Sonradan eski Mısır'da, Yunanistan ve Roma'da da aynı sayı sistemi geçerli olmuştur. Çağdaş astronomide ve günü 12 ya da 24 saate bölmemizde hala bu sistemin etkisinden izler vardır.Geliştirilmiş güneş saati büyük ölçüde yararlı oluyordu ama,geceleri ve bulutlu havalarda işe yaramıyordu. Bu sakıncayı farkeden insanlar,zamanı daha kapsamlı verebilecek bir gereç (alet) düşündüler. Böylece "su saati" icat edildi. Zamanımızdan 4500-5000 yıl önce, Çin'de, Mısır'da ve Mezopotamya'da bu saatten yararlanılıyordu. Su saatleri çeşit çeşitti.En çok kullanılan tip, tam bir günde yani 24 saatte boşalan büyükbir su kabından ibaretti. Alttaki bir delikten yavaş yavaş akan suyun seviyesi için,kabın içinde çizgilerle işaretlemeler yapılmıştı. Her çizgi belirli bir "birim zaman"ı ifade ediyordu. Suyun seviyesi bu çizgilerden birine varınca, saatin başındaki görevli bağırarak durumu bildirir,yani saatin kaç olduğunu söylerdi.
Çinliler bir kaptan başka bir kaba akan.biriboşalınca öteki kabı dolduran suyla zamanın belirlendiği daha değişik bir "su saati" kullanıyorlardı. Eski Yunanlılar ve Romalılar, su saatlerinin daha da geliştirilmiş tiplerini yaptılar.
İskenderiye şehrindeki Yunanlı bir saatçi, tarihte ilk kez silindirler ve çarklarla kendi kendine çalışan bir su saatini gerçekleştirdi. Bu arada insanın bilgisi artmış, görüş ufukları daha genişlemişti. Zamanı ayrıntılarıyla bilmek gereğini duymuştu. Bunun için "kum saati,"ni tasarladı ve bu için irisini uyguladı. Kum saati, Ortadan çok dar bir boğazla birbirine bağlantılı, biçimi ve hacmi eşit iki ayrı bölmeden meydana gelmiş cam bir kaptı. Bölmelerden üstteki çok ince kumla doluydu. Buradaki ince kum dar bağlantı boğazdan akar ve varım saat içinde aşağıdaki bölmeyi doldururdu. Sonraları, cam bölmeler çizgilerle işaretlendi. Çeyrek saatler, hatta daha küçük zaman parçalarının belirlenmesi yoluna gidildi.
Su ve kum saatlerine yandaş olarak, bazı çevrelerde belirli zaman çizgileriyle işaretlenmiş çok uzun mumlar da kullanılıyordu. Yanıp eriyen mumun ulaştığı çizgi, bu arada ne kadar zaman geçtiğini belirtmekteydi.
M. S. 1000 yılında, Papa II. Silvester batıda ilk rakkaslı saati yaptı. Önceleri rakkaslı saatlerin çarkları,kadranları pratik bakımdan güçlükler çıkaracak ölçüde büyüktü. Sonradan bu sakıncalar giderildi. Rakkaslı saatler daha mükemmelleştirildi. 1232 yılında, Mısır Sultanı Almanların İmparatoru II. Frederick'e "horologium" diye tanımlanan bir saat gönderdi. Bu saat sarkaç yerine asılı bazı ağırlıklar ve çarklarla çalışıyordu. Gerçek anlamda ilk "çarklı saat'in bu olduğu söylenebilir. Aradan geçen zamanla, Württemberg'li Henry De Wieck adında bir Alman çarklı saati daha geliştirdi. 1364 yılında, Fransa Kralı V. Charles,De Wieck'i Paris'e çağırdı ve kraliyet sarayının kulelerinden birine bir saat yapmasını istedi. 8 yıl çalışan De Wieck, şimdi "Adalet Sarayı" diye bilinen yapının kulelerinden birinde bu saati yaptı.Sözkonusu saat 1850 yılının sonlarına kadar çalıştı. Bu saatin makine aksamı yaklaşık olarak 300 kiloydu.
Düzenleyen yönetici: