Bizleri yoktan var eden Allah(cc) kullarının günün değişik zamanlarında dünya işlerine ara verip, “kendini anmak için” namaz kılmasını, istemektedir. Onun içindir ki namaz, belli zamanlarda ve istenilen şekilde yapılması gereken bir ibadettir. Namazlar içinde sabah namazının yeri bir başkadır.
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed, bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır.
“Sabah namazını kılan kimse Allah’ın himayesindedir. Dikkat et, ey Âdemoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin.” (Müslim, Mesâcid 261-262)
Allah’ın himayesi altında bulunmak, dünyada ve ahirette Onun koruma ve teminatı altında olmak demektir. Himaye olunanında, himaye edene karşı sorumlulukları vardır. Allah’a verdiği sözleri yerine getirmesi, kulluk vazifesinin gereği olan davranışlarda bulunması, aksi takdirde bu konuda hesaba çekileceği Peygamberimiz tarafından hatırlatılmıştır.
Sabah namazını zamanında kılmak, Müslümanlar için çok önemlidir. Sabah namazı vakti; rızkların taksim edildiği, duaların kabul edildiği, rahmet ve bereketin en yoğun olduğu, gerek ruh ve gerek beden sağlığı açısından en mühim bir zaman dilimidir. Uykunun da en derin bir zamanı olduğundan kalkıp kılmak sevap bakımından da bereketlidir.
Resulullah buyuruyor ki: "Münafıklara sabah ile yatsı namazlarından daha ağır gelen hiç bir namaz yoktur. İnsanlar, bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi" (Buhari, Mevâkit 20- Müslim, Mesâcid 252)
Hazreti Hatice (ra) dan rivayet olunan hadisi şerifte, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur.
“Sabahın farzından evvel kılınan iki rek’at sünnet, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.”(Müslim)
Sabah namazının iki rekâtlık sünnetinde Peygamberimiz(sav) Fatihadan sonra, Kâfirûn ve İhlâs surelerini okurdu.
Sabah namazını cemaatle kılmanın da diğer namazlara göre önemi fazladır. Bu konuda da Şu hadisi şerif çok manidardır.
“Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir. ”(Müslim,Mesâcit 260)
Bu bilgiler ışığında gelelim kendimizi hesaba çekmeye; Şunu peşinen kabullenelim ki sabah namazı, zamanında kılınmayan, fazilet ve rahmetinden en az istifade edilen bir namazdır. Zaten zorluğu, verilen mükâfatlarda gizlidir. Muhterem hocamızın Prof. Dr. Haydar Baş bir sohbetlerinde; “Allah,(cc) rahmetini çile kabuğunun içine gizlemiştir. Ne kadar zorluk ve çile varsa o kadar rahmet ve sevap vardır.” Buyurmuşlardı.
Uykunun en derin ve tatlı zamanında yataklarından kalkıp, soğuk ya da sıcak abdest alıp namaz kılmak nefsinin heva ve hevesine düşkün olanlara zor olsa gerektir. Onun içindir ki “namaz kılmayı sevdaya dönüştürmeyenlerin namazları, sinelerinde yüktür.”
Bir de sabah namazı konusunda düşülen gaflet; verilen ruhsatın, sürekli bir hak zannedilmesidir. Diğer namazlardan ayrı olarak bilindiği üzere sabah namazı zamanında kılınamamışsa, öğlen namazından önce kılındığı takdirde(kerahet vakti girmeden) sünnetinin de kazası kılınabilmektedir. Nasılsa sünnetiyle birlikte kılınıyor diye tatlı uykusundan kalkmayıp, uykusundan kalkınca kılmayı kendine adet haline getirenler çoktur. Hâlbuki sabah namazının kılınma vakti imsak la başlayıp, güneşin doğması ile bitmektedir. Diğer zamanlarda kılınan namaz, kaza olduğu için, bilerek kazaya bırakılan namazın vebali vardır.
Bu bir hak değildir. Hak ihlalidir. Uykudan uyanamamak ayrıdır. Uyanmamayı niyet etmek ayrıdır. Yüce Peygamberimiz, “pehlivan odur ki rakibinin sırtını yere getiren değil, nefsini mağlup edendir.” Buyurmakla işin en can alıcı noktasına işaret etmiştir. Nefislerimizin oyun ve oyuncağı olmaktan kurtulmanın yolu sabah namazından geçmektedir. Akşam yatağımıza yatarken sabah namazına kalkabilmek için özellikle niyet sağlamlığı ve gönülden dua ve niyazda bulunmamız gerekmektedir. Haydi pehlivanlar! Sabah Namazına…
UĞUR KEPEKÇİ
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed, bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır.
“Sabah namazını kılan kimse Allah’ın himayesindedir. Dikkat et, ey Âdemoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin.” (Müslim, Mesâcid 261-262)
Allah’ın himayesi altında bulunmak, dünyada ve ahirette Onun koruma ve teminatı altında olmak demektir. Himaye olunanında, himaye edene karşı sorumlulukları vardır. Allah’a verdiği sözleri yerine getirmesi, kulluk vazifesinin gereği olan davranışlarda bulunması, aksi takdirde bu konuda hesaba çekileceği Peygamberimiz tarafından hatırlatılmıştır.
Sabah namazını zamanında kılmak, Müslümanlar için çok önemlidir. Sabah namazı vakti; rızkların taksim edildiği, duaların kabul edildiği, rahmet ve bereketin en yoğun olduğu, gerek ruh ve gerek beden sağlığı açısından en mühim bir zaman dilimidir. Uykunun da en derin bir zamanı olduğundan kalkıp kılmak sevap bakımından da bereketlidir.
Resulullah buyuruyor ki: "Münafıklara sabah ile yatsı namazlarından daha ağır gelen hiç bir namaz yoktur. İnsanlar, bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi" (Buhari, Mevâkit 20- Müslim, Mesâcid 252)
Hazreti Hatice (ra) dan rivayet olunan hadisi şerifte, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur.
“Sabahın farzından evvel kılınan iki rek’at sünnet, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.”(Müslim)
Sabah namazının iki rekâtlık sünnetinde Peygamberimiz(sav) Fatihadan sonra, Kâfirûn ve İhlâs surelerini okurdu.
Sabah namazını cemaatle kılmanın da diğer namazlara göre önemi fazladır. Bu konuda da Şu hadisi şerif çok manidardır.
“Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir. ”(Müslim,Mesâcit 260)
Bu bilgiler ışığında gelelim kendimizi hesaba çekmeye; Şunu peşinen kabullenelim ki sabah namazı, zamanında kılınmayan, fazilet ve rahmetinden en az istifade edilen bir namazdır. Zaten zorluğu, verilen mükâfatlarda gizlidir. Muhterem hocamızın Prof. Dr. Haydar Baş bir sohbetlerinde; “Allah,(cc) rahmetini çile kabuğunun içine gizlemiştir. Ne kadar zorluk ve çile varsa o kadar rahmet ve sevap vardır.” Buyurmuşlardı.
Uykunun en derin ve tatlı zamanında yataklarından kalkıp, soğuk ya da sıcak abdest alıp namaz kılmak nefsinin heva ve hevesine düşkün olanlara zor olsa gerektir. Onun içindir ki “namaz kılmayı sevdaya dönüştürmeyenlerin namazları, sinelerinde yüktür.”
Bir de sabah namazı konusunda düşülen gaflet; verilen ruhsatın, sürekli bir hak zannedilmesidir. Diğer namazlardan ayrı olarak bilindiği üzere sabah namazı zamanında kılınamamışsa, öğlen namazından önce kılındığı takdirde(kerahet vakti girmeden) sünnetinin de kazası kılınabilmektedir. Nasılsa sünnetiyle birlikte kılınıyor diye tatlı uykusundan kalkmayıp, uykusundan kalkınca kılmayı kendine adet haline getirenler çoktur. Hâlbuki sabah namazının kılınma vakti imsak la başlayıp, güneşin doğması ile bitmektedir. Diğer zamanlarda kılınan namaz, kaza olduğu için, bilerek kazaya bırakılan namazın vebali vardır.
Bu bir hak değildir. Hak ihlalidir. Uykudan uyanamamak ayrıdır. Uyanmamayı niyet etmek ayrıdır. Yüce Peygamberimiz, “pehlivan odur ki rakibinin sırtını yere getiren değil, nefsini mağlup edendir.” Buyurmakla işin en can alıcı noktasına işaret etmiştir. Nefislerimizin oyun ve oyuncağı olmaktan kurtulmanın yolu sabah namazından geçmektedir. Akşam yatağımıza yatarken sabah namazına kalkabilmek için özellikle niyet sağlamlığı ve gönülden dua ve niyazda bulunmamız gerekmektedir. Haydi pehlivanlar! Sabah Namazına…
UĞUR KEPEKÇİ