Şaşırtıcı Bilimsel Gerçekler

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Bilim öyle ilerliyorki atık okuyunca yok canım dedirtecek bilimsel gerçekler hayatımıza girmeye başlıyor. İşte bu bilimsel gerçekleri merak ediyorsanız bir web sitesinden alıntıladığım yazıyı okumaya devam edin.

1. Bilim insanları, “yumurtanın tavuktan çıktığı” sonucuna vardılar.
Daily Mail gazetesine göre; bilimsel ve felsefi bu gizem Sheffield ve Warwick üniversitelerindeki araştırmacılar tarafından açığa çıkarıldı. Meşhur, “Tavuk mu yumurtadan yoksa yumurta mı tavuktan çıkar?” sorunsalının sonucu yumurtanın tavuktan çıktığı ve tavuğun öncelikli olduğu… Çünkü tavuğun yumurtalıklarında üretilen bir protein sayesinde yumurta kabuğu oluşabiliyor. Bu nedenle yumurta ancak tavuğun içinde oluşursa var olabilir.

2. 2012’de 10 yaşındaki çocuklardan oluşan bir bilim sınıfında kazara yeni bir molekül keşfedildi.

Adı; Tetranitratoksikarbon. Patlayıcıdan enerji depolamasına kadar çok çeşitli özellikleri olan oksijen, azot ve karbondan oluşan tetranitratoksikarbonu daha da ilginç yapan, onun Kansas City’de yaşayan 10 yaşındaki ilkokul 5. Sınıf öğrencisi Clara Lazen tarafından keşfedilmiş olması.

3. Bilim insanları cep telefonlarını idrar kullanarak şarj etmenin ve hatta idrarda diş üretmenin yolunu buldular.

Bristol Robotik Laboratuvarı’ndan Dr. Loannis Leropoulos, idrar, bir dizi mikroorganizma yakıt hücresinden (microbial fuel cells-MFCs) geçerken ürettiği gücü kullanmak suretiyle Samsung cep telefonu şarj etmeyi başardıklarını açıkladı. Bilim insanları cep telefonları dışında, idrar kullanarak duş, aydınlatma ve tıraş makinesi çalıştırabilecek kadar elektrik üretebilmek için gerekli potansiyelin bulunduğuna inanıyor. Ayrıca Çin’deki Guangzhou Biyotıp ve Sağlık Enstitüleri araştırmacıları, idrarda bulunan kök hücrelerden diş yapmayı başardı. Araştırmacılar, diş pulpası, dentin, diş minesi ve mine organı yaptıklarını ancak doğal diş kadar sağlam olmadığını söylediler. Gelecekte bunun bir yolunu bulabileceklerini düşünüyorlar.

4. Fıstık ezmesini elmasa dönüştürmeyi de başardılar.

Edinburgh Üniversitesi uzmanları, dünyanın merkezinde bulunandan daha yüksek basınçlar uygulayabilen bir teknikle fıstık ezmesini elmas haline getirebiliyor. Bu tekniğe “stiletto heel effect” adı veriliyor.

5. Dondurma baş ağrısı da denilen beyin donmasının bilimsel adı “Sphenopalatine ganglioneuralgia-Sfenopalatin gangliyonuralji”.

Beyin donması, genelde yaz aylarında çok hızlı biçimde dondurma yediğimizde ya da buz gibi bir şey içtiğimizde gerçekleşen bir baş ağrısı türü. Beynin; yavaşlamamızı söylemesinin bir yolu… Wake Forest Baptist Medical Center’da sinirbilimci Dr. Dwayne Godwin “Bir şeyleri değiştirmenizden hoşlanmayan beyniniz, ağrı yoluyla bunu engelleyen bir mekanizmaya sahip” diyor. Hızlı dondurma yemeyi sevenleri ilaçsız baş ağrısı tedavi yöntemleri listemize alalım.
6. Kan dolaşımına enjekte edilebilen içine oksijen doldurulabilir bir mikropartikül geliştirildi.
Bu sayede artık nefes almadan yaşayabiliriz. Kan dolaşımına enjekte edilebilen bu 2-3 mikrometre boyutundaki mikropartikül sayesinde ciğerlerimize hava çekmemize gerek kalmadan hayatta kalabileceğiz. Mikropartiküller, küçük bir oksijen gazı balonunu çevreleyen tek bir lipid tabakasından yapılmış küçük kapsüller. Sıvı dolu kapsüller, kan dolaşımına enjekte edildiğinde, kırmızı kan hücrelerine çarparak içindeki oksijeni hücrelere aktarır. Enjekte edilen oksijenin yaklaşık yüzde 70’i bu şekilde kan dolaşımına girmeyi başarmış.

7. Dünyanın bilinen en yaşlı hayvanı bir kabuklu deniz yumuşakçasıydı.
Ming adı verilen istiridye tam 507 yaşındaydı ve Bangor Üniversitesi bilim insanları tarafından kazara öldürüldü. 405 yaşında olduğunu tahmin ettikleri istiridye Ming’in büyüme halkalarını açıkça göremeyen bilim insanları onu açmaya çalışırken yanlışlıkla öldürdü.
8. Kim demiş simya bilimi yok diye! Depremler, suyu altına dönüştürebiliyor.
Nature Geoscience dergisinde yayınlanan bir çalışma, metalin çözünür durumdan yoğun tortulara nasıl dönüştüğünü açıklıyor. Queensland Üniversitesi’nden Dr. Dion Weatherley ve Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden Profesör Richard Henley, farklı deprem büyüklüklerinin, sıvı dolu kaya kırıklarını nasıl etkilediğini görmek için matematiksel bir model geliştirdi. Kırılmayla gerçekleşen ani bir basınç düşüşü, içerdeki sıvının genleşmesine ve buharlaşmasına neden oluyor; bu süreç “flaş buharlaşma” olarak biliniyor. Weatherley, “Kırılma hacmindeki değişim, sıvı basıncındaki değişikliğin nedeni” dedi. “Sıvı, düşük basınçlarda aşırı doymuş hale gelir ve çözünmüş çeşitli mineraller çok hızlı bir şekilde çöker”.
9. Bir yıldırım, Güneş’in yüzeyinden beş kat daha sıcaktır.
Bir yıldırım yaklaşık 30 bin Kelvin (29,726 derece) sıcaklığa ulaşabilir. Öte yandan Güneş’in yüzey sıcaklığı sadece 6 bin Kelvin (5,726 derece)’dir. Öncelikle, Güneş’in yüzeyinin aslında en soğuk katmanı olduğunu söylememiz lazım. Çekirdeğine indiğinizde sıcaklığı, yaklaşık 15 milyon Kelvin (yaklaşık 14,999,726 derece)’dir. Atmosferi ise 500 bin Kelvin (yaklaşık 499,726 derece) sıcaklığı bulur.
10. Beyin hücrelerinin alkole tepki vermeye başlaması için sadece altı dakika geçmesi yeterli.
Üç bardak bira ya da iki kadeh şarap içmek, kandaki alkol seviyesinin 0,05 ila 0,06 değişmesine neden oluyor. Aynı değişim beyin hücrelerinde de gerçekleşiyor. Heidelberg Üniversitesi Hastanesi bilim insanları bunları manyetik rezonans spektroskopisi (MRS) ile gözlemledi. Deney sırasında, koruyucu hücrelerde bulunan kreatin ya da hücre zarının bir bileşeni olan kolin gibi maddelerin yoğunluğu, alkol yoğunluğu arttıkça azalıyor. Bu da muhtemelen alkolün hücre zarı bileşiminde bazı değişiklikleri tetiklediğini gösteriyor.

Ailedemutluluk.
 
11. Yağmur B-12 vitamini içeriyor.
Tatlı su ve deniz plankton yosunlarının yaklaşık yüzde 70’i herhangi başka bir metabolitten daha sıklıkla B-12 vitaminine ihtiyaç duyar; bu da B-12’nin fitoplankton topluluğu üzerindeki potansiyel etkisinin farkına varılmasına neden oldu.

13. Fotosentez sırasında bitkiler, insanların göremediği bir seviyede floresan ışığı yayarlar.

“Avatar” filmini izleyenler, Pandora’daki tüm bitkilerin geceleri gezegeni büyüleyici bir biçimde aydınlattığını bilirler. Dünya’daki bitkiler de aynı şeyi yapıyor ama bizim gözlerimiz için değil. NASA’daki bilim insanları, bitkilerde hücre seviyesinde meydana gelen olayları ölçmek için uyduları kullanıyorlar. Malumunuzdur; bitkiler, Güneş ışığını enerjiye dönüştüren fotosentez yoluyla büyür ve gelişirler. Fotosentez sırasında, floresan adı verilen fakat çıplak gözle göremediğimiz ancak yörüngemizdeki uyduların görebildiği bu olayın verileriyle ayrıntılı küresel bir harita oluşturuldu.

14. Ayçiçekleri radyoaktif atıkların temizlenmesinde kullanılabilir.
Fukuşima’daki nükleer kazada radyoaktiviteden etkilenen alanları temizleyen araştırmacılar, çiçekleri teste tabi tuttular ve ayçiçeğinin radyoaktif maddeleri topraktan çekebildiğini keşfettiler.

15. Galaksimiz Samanyolu’nun bir ucundan diğer ucuna seyahat, 100 bin ışık yılı sürüyor.

Yani insanın yazılı tarihinin yaklaşık 5 bin yıl olduğunu düşünürsek; Samanyolu’nun bir ucundaki yıldızın ışığının diğer uca ulaşması, bu tarihin yine yaklaşık 20 katına tekabül ediyor.

16. Peki, ne derece çelişkiler dünyasında yaşadığımızın bir kanıtı olarak; buz ile ateş yakabileceğinizi söylesek…

İhtiyacınız olan temiz ve kalın bir buz parçası, keskin bir bıçak, biraz kuru yaprak ya da ince tahta ve elbette Güneşli bir gün…

17. Big Bang Teorisi’nin ilk kez Katolik bir rahip tarafından teorize edilmiş olması bir çelişki midir yoksa bakış açısı farkı mı; sorun zihniyetimizde olabilir mi?

Adı; Georges Henri Joseph Édouard Lemaitre… O, Leuven Katolik Üniversitesi’nde görev yapan Belçikalı bir Roman-Katolik papaz, astronom ve fizik profesörü. Bugün yanlış biçimde Edwin Hubble’a atfedilen Evrenin genişlemesi teorisini ortaya atan ilk kişi. Hubble’ın makalesinden iki sene önce, 1927’de, bugün Hubble yasası olarak bilinen şeyi türetti ve Hubble sabitinin tahminini yapan ilk kişiydi. Lemaitre, Einstein’ın Genel Görelilik kuramından yararlanarak evrenin genişlediğini söyledi. Ayrıca, “Kozmik Yumurta” olarak adlandırdığı evrenin kökeni üzerine daha sonra “Big Bang teorisi” olarak adlandırılan olayı önermişti. Evrenin bir zamanlar bir atomun içine sıkışmış olduğunu iddia etti, bu atomun parçalandığını ve her yana sıcak gazlar saçtığını öne sürdü.

18. Vücudumuzda, 10/1 oranında değil; vücut hücrelerimizle aynı miktarda bakteri hücreleri mevcut. Aranızda bunu iğrenç bulanlar varsa söyleyelim; yaşam alanı olarak bakteriler için birer dünya sayılırız.

Hijyen takıntısı olanlara duyurulur. Çoğunluğu vücudumuz için faydalı olan bu bakteriler olmasa, yaşamımızı sürdüremeyiz. Onlarla aramızda karşılıklı fayda ilişkisi mevcut. İsrailli ve Kanadalı iki araştırmacı vücudumuzdaki bakteri ve mikropların kendi hücrelerimizden 10 kat fazla olduğu efsanesini çürüttü. Hesaplar; insan hücreleri ve mikroorganizmalar arasında birebirlik bir orantı olduğunu gösteriyor. İsrail, Rehovot’taki Weizmann Institute of Science’dan Ron Milo ve Ron Sender ile Kanada, Toronto’daki Hospital for Sick Children’dan Shai Fuchs’un verdiği bilgiye göre; 70 kilo ağırlığında 1.70 boyundaki “referans insan”da ortalama 30 trilyon insan hücresi ve 39 trilyon bakteri bulunuyor. Bunlar yaklaşık rakamlar; yani bir başka kişide bunun iki katı az ya da çok bakteri bulunabilir. Fakat neticede 10/1 oranından uzak bir rakam ortaya çıkıyor. 10/1 efsanesi 1972’da mikrobiyolog Thomas Luckey’in yaptığı tahmine dayanıyordu.

19. Antarktika’da eriyen buzlar, bölgedeki yerçekiminin azalmasına neden oldu.
Avrupa Uzay Ajansı tarafından yapılan açıklamaya göre; 2009 ve 2012 yılları arasında Batı Antarktika’da yaşanan buz kaybı, değişikliği ölçen GOCE uydusunun verilerine göre, bölgedeki yerçekiminde azalmaya neden oluyor. Yukarıdaki görsel bu azalmanın verilerine ait. Adil olmak gerekirse, yerçekimi değişikliği çok küçük. En önemli sonuç ise bu yeni ölçümler küresel ısınmanın Antarktik’i kökten değiştirdiğini göstermesi. Buzulların “durdurulamaz” ve “geriye döndürülemez” biçimde eridiği ve önümüzdeki birkaç yüz yılda küresel deniz seviyesini birkaç metreye çıkaracağı açıklandı.

20. Çoğu dinozor türü tek bir diş ya da kemik parçasından tanınıyor.

Dinozor uzmanı Don Lessem ve paleontolog Bill Hammer’ın söylediğine göre; dinozor kemik ya da dişleri diğer hayvanlarınkinden genellikle daha büyük fakat her zaman değil. Etçil olanların kemikleri oyuklu ve diğer kuş ve otçul olanlarına göre daha kalın. Jura dönemindeki diğer hayvanların özellikle kafatasları ve pelvisleri dinozorlardan farklı görünüyor.
 
21. Günümüzde atmosferdeki karbondioksit oranı son 800 bin yıl içinde görülen en yüksek seviyede.

Hawaii’deki Mauna Loa Gözlemevi, 1956’dan beri atmosferde ne kadar karbondioksit bulunduğuyla ilgili verileri topluyor. Bu, insan evladının gezegeni nasıl dönüştürdüğünün ve gelecekteki iklim değişikliğinin nasıl gelişeceğinin basit bir ölçütü.

22. Arılar, bomba tespit etmek üzere eğitilebiliyor.

Polis ve askeri personelin yıllardır patlayıcı madde bulmak için köpekleri kullandığını biliyoruz. Gelişmiş Savunma Araştırmaları Laboratuvarı (DARPA)’ndaki 1999’dan beri bal arıları üzerinde çalışan bilim insanlarına göre; arılar, koklama konusunda köpeklere meydan okuyabilirler. Bal üretmek için kullandıkları polenlerin moleküler ipuçlarını arayan arılar, bomba yapmak için kullanılan malzemeler de dahil havadaki diğer parçacıkları kolayca algılayabilirler. Öyleyse TNT’ye, polene tepki verdikleri gibi tepki vermeleri için onları nasıl eğitirsiniz? Herhangi bir şey yaptırtmak istediğiniz bir hayvanı nasıl eğitiyorsanız, aynen öyle. Pavlov’un köpeği misali, belirli bir uyaranı, bir ödülle ilişkilendirerek… Bu arada, insanların da bu eğitim biçiminden azade olmadıklarının bizce aşikar olduğunu söylemeden geçmeyelim.

23. Venüs’teki bir gün, kendi yılından daha uzun…

Venüs’ün Güneş’in etrafındaki bir tam turunu tamamlaması 224,65 gün sürer. Bu, Dünya’daki bir yıldan daha kısa bir süre çünkü Venüs’ün Güneş’in etrafındaki yörüngesi daha dar bir alanı kapsıyor. Buna karşın Dünya’nın kendi etrafındaki bir tam turu 24 saat. Venüs’ün aynı şeyi yapması ise tam olarak 243 gün sürüyor. Diğer bir deyişle, Venüs’te bir gün bir yıldan daha uzun. Ayrıca Güneş Sistemi içerisinde diğer tüm gezegenlerin tersi yönde kendi ekseni etrafında dönen tek gezegen de yine Venüs… Yani Venüs’te Güneş, batıdan doğuyor, doğudan batıyor. Herkes gider Mersin’e, Venüs gider tersine…

24. Domateste insanlarda olduğundan daha fazla gen var. Patateste de daha fazla kromozom…

Gen dizilimi 2012’de deşifre edilen domates, 31,760 gene sahip. İnsandan 7 bin daha fazla gene ve genetik olarak zengin bir mirasa sahip olan domatesin bu özelliğini dinazorları öldüren felakete borçlu olduğu düşünülüyor. Solanum tuberosum ise dünya çapında en çok yetiştirilen patates türü. Tetraploid yani dört set kromozoma sahip olan bu patates türünün 48 kromozomu bulunurken insanlar iki setten oluşan 46 kromozoma sahipler. Yani “patates olmak” deyimini kullanırken bile iki kere düşünün.

25. Parazit ve konak bitkileri arasında genetik bilginin paylaşıldığı bir iletişim mevcut.

Belki de yapraklar esintiyle hışırdadıklarında bitkiler gerçekten birbirleriyle konuşuyorlardır… Science dergisinde yayınlanan bir çalışma, bitkiler tarafından konuşulan yeni bir dile işaret ediyor. Virginia Tech College Tarım ve Yaşam Bilimleri patoloji, fizyoloji ve ot bilimi profesörü Jim Westwood, parazitik ve konakçı bitkilerin genetik bilgileri birbirleriyle paylaştıkları bir diyalog içerisinde olduklarını keşfetti.
 
Geri
Top