Şekerin Akıl Sağlığına Zararları
Şeker ve Akıl Sağlığımız
Şekerin Psikolojimize Etkileri
Şeker Her Zaman ZARARLI
Çoğu kişi çok fazla tatlı ve işlenmiş yiyecek tüketmenin, obezite ve tip 2 diyabet gibi fiziksel sağlık sorunlarının gelişmesine katkıda bulunabildiğinin farkındadır.
Yüksek oranda şeker içeren gıdaların akıl sağlığı üzerine etkisi ise nadir olarak gündeme gelir.
Fakat yapılan birkaç bilimsel çalışma şekerin; öğrenme, ruh hali ve yaşam kalitesi üzerindeki olumsuz etkilerini gösterdi.
Depresyon
Yüksek kan şekeri, ruh hali ile ilgili hastalıkların belirtilerini kötüleştirir. Araştırmalar; yüksek miktarda şeker tüketimini, artan depresyon riski ve şizofreni hastalarının belirtilerinin kötüleşmesi ile ilişkilendirdi. Bu bağlantıyı açıklayan birkaç teori vardır.
Şeker, depresyon ve şizofreni hastalarında düşük miktarda olan BDNF adlı bir hormonun aktivitesini baskılar.
Ayrıca; bağışıklık sistemini, beyni ve vücuttaki diğer sistemleri etkileyen kronik inflamasyonun kökenindedir.
Yüksek şeker tüketiminin olduğu ülkelerde, depresyon oranı da yüksektir.
Bağımlılık
Henüz tartışmalı olmasına rağmen, şekerin bağımlılık yaptığına dair artan kanıtlar vardır.
Şeker ve işlenmiş yiyecekler beyinde, iyi hissettiren bir kimyasal olan dopaminin salgılanmasını sağlar ve geçen zaman içerisinde beynin işlevini değiştirir. Yale Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada milkshake görünüşünün, bağımlı yeme alışkanlıkları olan kişilerde, kokainin beyinde uyardığı ödül merkezini aktifleştirdiği görüldü. 2007’de yapılan bir çalışmada sıçanlar, şekerli suyu kokaine tercih etti. Yağlı ve şekerli ürünlerin verildiği sıçanlar; tolerans gibi klasik bağımlılık belirtileri göstermeye başladı.
Kaygı Bozukluğu
Şeker ve yağ ağırlıklı standart Amerikan diyeti, doğrudan kaygı bozukluğuna sebep olmaz ama kaygı bozukluğu belirtilerini daha da kötüleştirir ve vücudun stresle baş etme yeteneğini bozar.
Şeker; bulanık görmeye, düşünme zorluğuna ve bitkinliğe neden olabilir. Bunlar; endişe ve kaygının arttığı panik atağın belirtileri olarak yorumlanabilir. Yüksek miktarda şeker, kaygı bozukluğunu kötüleştiren titreme ve tansiyona neden olabilir.
Araştırmacılar, kaygı bozukluğu ve şeker alımı arasında bir korelasyon buldu. 2009 yılında yapılan bir çalışmada, sükrozla beslenen sıçanlarda kaygı bozukluğu görülme oranı arttı.
Beslenme planı değişikliği kaygı bozukluğunu tek başına tedavi edemezken, belirtileri azaltabilir, enerjiyi arttırabilir ve vücudun stresle mücadele edebilme yeteneğini geliştirir.
Hafıza ve Öğrenme
Şeker ayrıca, hafıza ve öğrenme gibi bilişsel yeteneklere de etki eder. Kaliforniya Üniversitesi’nde hayvanlarla yapılan bir çalışmada, altı hafta fruktoz solüsyonu alımının sıçanların labirentten çıkma yolunu unutmasına neden olduğu görüldü.
Bu ve diğer risklerin tanınmasıyla, şeker tüketimindeki trendler değişiyor gibi görünüyor. İnsanlar geçmişe göre daha az şeker tüketiyorlar (günlük kalorilerinin %13’ü oranında). Bu oran yine de fazla olsa da, geçtiğimiz on yıla kıyasla şeker tüketimi azalmıştır (10 yıl önce %18). Vücutlarımız hiçbir zaman Amerikan diyetinde olduğu gibi yüksek miktarda şeker alımına ihtiyaç duymaz. Vücut ve zihin karmaşık şekilde bağlantılıdır. İkisinin de sağlığını korumak için doğru şekilde beslenmek gerekir.
Şeker ve Akıl Sağlığımız
Şekerin Psikolojimize Etkileri
Şeker Her Zaman ZARARLI
Çoğu kişi çok fazla tatlı ve işlenmiş yiyecek tüketmenin, obezite ve tip 2 diyabet gibi fiziksel sağlık sorunlarının gelişmesine katkıda bulunabildiğinin farkındadır.
Yüksek oranda şeker içeren gıdaların akıl sağlığı üzerine etkisi ise nadir olarak gündeme gelir.
Fakat yapılan birkaç bilimsel çalışma şekerin; öğrenme, ruh hali ve yaşam kalitesi üzerindeki olumsuz etkilerini gösterdi.
Şeker ve diğer tatlandırıcılara ek olarak; yüksek fruktozlu mısır şurubu, bal, pekmez ve akçaağaç şurubu da bazı akıl sağlığı sorunlarına neden olabilir.
Depresyon
Yüksek kan şekeri, ruh hali ile ilgili hastalıkların belirtilerini kötüleştirir. Araştırmalar; yüksek miktarda şeker tüketimini, artan depresyon riski ve şizofreni hastalarının belirtilerinin kötüleşmesi ile ilişkilendirdi. Bu bağlantıyı açıklayan birkaç teori vardır.
Şeker, depresyon ve şizofreni hastalarında düşük miktarda olan BDNF adlı bir hormonun aktivitesini baskılar.
Ayrıca; bağışıklık sistemini, beyni ve vücuttaki diğer sistemleri etkileyen kronik inflamasyonun kökenindedir.
Yüksek şeker tüketiminin olduğu ülkelerde, depresyon oranı da yüksektir.
Bağımlılık
Henüz tartışmalı olmasına rağmen, şekerin bağımlılık yaptığına dair artan kanıtlar vardır.
Şeker ve işlenmiş yiyecekler beyinde, iyi hissettiren bir kimyasal olan dopaminin salgılanmasını sağlar ve geçen zaman içerisinde beynin işlevini değiştirir. Yale Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada milkshake görünüşünün, bağımlı yeme alışkanlıkları olan kişilerde, kokainin beyinde uyardığı ödül merkezini aktifleştirdiği görüldü. 2007’de yapılan bir çalışmada sıçanlar, şekerli suyu kokaine tercih etti. Yağlı ve şekerli ürünlerin verildiği sıçanlar; tolerans gibi klasik bağımlılık belirtileri göstermeye başladı.
Kaygı Bozukluğu
Şeker ve yağ ağırlıklı standart Amerikan diyeti, doğrudan kaygı bozukluğuna sebep olmaz ama kaygı bozukluğu belirtilerini daha da kötüleştirir ve vücudun stresle baş etme yeteneğini bozar.
Şeker; bulanık görmeye, düşünme zorluğuna ve bitkinliğe neden olabilir. Bunlar; endişe ve kaygının arttığı panik atağın belirtileri olarak yorumlanabilir. Yüksek miktarda şeker, kaygı bozukluğunu kötüleştiren titreme ve tansiyona neden olabilir.
Araştırmacılar, kaygı bozukluğu ve şeker alımı arasında bir korelasyon buldu. 2009 yılında yapılan bir çalışmada, sükrozla beslenen sıçanlarda kaygı bozukluğu görülme oranı arttı.
Beslenme planı değişikliği kaygı bozukluğunu tek başına tedavi edemezken, belirtileri azaltabilir, enerjiyi arttırabilir ve vücudun stresle mücadele edebilme yeteneğini geliştirir.
Hafıza ve Öğrenme
Şeker ayrıca, hafıza ve öğrenme gibi bilişsel yeteneklere de etki eder. Kaliforniya Üniversitesi’nde hayvanlarla yapılan bir çalışmada, altı hafta fruktoz solüsyonu alımının sıçanların labirentten çıkma yolunu unutmasına neden olduğu görüldü.
Oysa besin değeri açısından zengin beslenen sıçanlar ve yüksek şekerin yanı sıra omega-3 yağ asidi eklenmiş besinle beslenenler labirentten çıkış yolunu daha hızlı buldu. Öğrenme ve hafıza oluşumunu sağlayan beyin hücreleri arasındaki etkileşimi hasara uğratan insülin direncine, yüksek şeker diyeti neden oldu.
Bu ve diğer risklerin tanınmasıyla, şeker tüketimindeki trendler değişiyor gibi görünüyor. İnsanlar geçmişe göre daha az şeker tüketiyorlar (günlük kalorilerinin %13’ü oranında). Bu oran yine de fazla olsa da, geçtiğimiz on yıla kıyasla şeker tüketimi azalmıştır (10 yıl önce %18). Vücutlarımız hiçbir zaman Amerikan diyetinde olduğu gibi yüksek miktarda şeker alımına ihtiyaç duymaz. Vücut ve zihin karmaşık şekilde bağlantılıdır. İkisinin de sağlığını korumak için doğru şekilde beslenmek gerekir.