• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu yarışmamız başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de yarışmada görmek istiyoruz...

Sevgi Dıyarının Misafiri

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
SEVGİ DİYARININ MİSAFİRİ

Bütün çiçeklerin açtığı, açmayan tek bir çiçeğin bile kalmadığı, güneşin o sıcak ışınlarıyla kalpleri bile ısıttığı, kuşların rengârenk renklere bezenip gökyüzünü doldurdukları baktığın zaman üzerinde kötülük namına hiçbir şey bulunmayan bir zamanda bir sevgi diyarı varmış. Bu diyarda insanlar o kadar mutlularmış ki bu diyarı gören hirkez rüya gördüğünü düşünür ve bu tatlı rüyadan uyanmamak için bu diyara yerleşip kalırlarmış.

Günlerden bir gün yoldan geçen bir yolcunun tam bu diyarın kenarında yiyeceği ve suyu bitivermesin mi? Ne yapsam diye düşünmüş taşınmış ve oraya gitmekten başka hiçbir yol bulamamış. Daha kapıdan girer girmez kapıda bulunan kapıda bulunan muhafız onu almış ve bir hana götürmüş. Burada yabancı olanlar hemen bilinirmiş, gelen yabancıları başımızın üstünde misafirin yeri var diyerek bu hana getirirlermiş. Tabi adam bu olanlara çok şaşırmış. Çünkü hana getirirlermiş. Tabi adam bu olanlara çok şaşırmış. Çünkü hana getirildikten sonra kuş sütünün bile eksik olmadığı bir sofraya oturtturulmuş. Arkasından istirahat etmesi için kuş tüyü bir yatağa yatırılmış. Adam başlamış kendi kendine düşünmeye.

— Allah Allah! Bu da ne yahu. Bu insanlar ne kadar da misafirperver ve iyi. Yo yoo bu işin içinde bir bit eniği olmalı. Yoksa hiç tanımadıkları bir insana niye bu kadar iyi davranıyorlar. Bir ara onu soymak için böyle yaptıklarını düşünmüş ama parası da yokmuş ki. Sabah uyandığında yine aynı muameleyle karşılaşmış. Sonra hanın sahibi:

—Efendim isterseniz size şehri gezdirelim, demiş.

Buranın nasıl bir diyar olduğunu ve bu kadar ililiğin ne için yapıldığını merak eden adam hancının teklifini kabul etmiş. Çünkü o ömrünün bu zamanına kadar karşılıksız hiçkimseye bir süpürge çöpü bile vermemiş. Eğer onun menfaatine uygun bir şey yok ise düşeni bile yerden kaldırmazmış. Yoldan geçen bir yaşlının çantasını taşımazmış. Ona karşıya geçmesi için yardım etmezmiş. Hacı ile birlikte koyulmuşlar yola. Hanın sahibi ona şehri anlatıyormuş. Misafirin her bir sokağa girdiklerinde hayreti daha da artıyormuş. Ömründe bu kadar temiz sokak bu kadar güzel bir ülke görmemiş. Herkes kendi evinin önünü temizliyor güzelleştirmeye çalışıyor güller ekiyormuş. Zaten sokakta güllerin kokusunun sarmaladığı o muhteşem kokudan başka bir kokuya da rastlamak mümkün değilmiş, herkes birbirene yardım ediyomuş. Tam bu manzaralar karşısında hayretler içinde boğulurken hanın sahibi

- Efendim isterseniz biraz şu parkta oturup dinlenelim, demiş, oturduktan sonra bir bank ileride biri iyi giyimli biri orta halli iki çocuk dikkatini çekmiş. İyi giyimli olan çocuk elindeki portakalın yarısını öbür arkadaşına vermiş. Oysa daha dün kendisi evde tavuk yerken kapıya gelen ve çok aç olduğunu söyleyerek bir parça ekmek isteyen bir dilenciyi azarlayarak kapıdan kovmuştu. Burada ise çocuklar bile ellerindeki yiyeceği başkalarıyla paylaşıyorlar, burası neresi nasıl bir diyar rüyada mıyım yoksa cimcikleyeyim kendimi de uyanayım diye aklından geçirmiş. Kendini cimciklemiş, canı yanınca bunun rüya olmadığını anlamış. Çok merak ediyormuş bunların sebebini ama bir türlü de soramıyormuş.



- Acaba sorsam benim kötü bir adam olduğumu, cimri olduğumu, benim bencil olduğumu mu düşünürler, yo yo kendimi ele vermemeliyim diyerek her seferinde sormaktan vaz geçiyormuş.

Adamın en çok ilgisini çeken şeyin burada hiç yaşlılar evi olmamasıymış. Çünkü burada herkes annesi, babası, dedesi, nenesi ile birlikte mutluluk içinde yaşıyorlarmış. Bütün şehri dolaştıktan sonra misafir:

- Müsadenizle yola koyulayım artık. Gideceğim yere geç kalmayayım diye izin istemiş.

Hancı:

-İyi hoş gidebilirsinde yalnız bizim diyarın bir şartı var demiş. Zaten şaşkın olan adamın şaşkınlığına bir kat daha eklenmiş ve hancıya şartı sormuş. Hancı:

- Bizim diyardan giderken kralımızın yanına uğranır ve Allaha ısmarladık denir haydi buyur gidelim demiş. Birlikte kralın yanına varmışlar. Kral onları çok güzel karşılamış. Biraz ordan buradan konuştuktan sonra misafire bir kese altın vermiş ve bunu yol harcırahı yapmasını söylemiş. Sonunda adam dayanamayarak bunların sebebini sormuş. Bu kadar iyilik hem de karşılıksız ne içindi anlayamadığını söylemiş krala. Kral başlamış anlatmaya.

- Bildiğin gibi zaten diyarımızın adı sevgi. Sevgi, çünkü biz sevgiyle her şeyin üstesinden gelebiliyoruz. Evet karşılık beklemeden sevgi veriyoruz çünkü bizde sahibimizden öyle gördük. Dönde arkana bir bak; tavuklar bizim için yumurtluyor, ağaçlar bizim için meyva veriyor, yağmur toprak bereketlensin diye bizim için yağıyor. Güneş bizim için doğup batıyor. Yani anlayacağın her şey bizim için. Ve bunlar bize bir sevginin karşılığı verilmiş, bizden karşılık beklenmeden, fakat bu güzelliklerin devam etmesi için bizden de aynını yapmamız istenmiş, neden bu kadar güzel şeyleri kaybedelim ki? Biz de aklımızı kullanıp elimizde tutmaya karar verdik, demiş kral. Kralın söylediklerini doğru bulan adam:

- Efendim izin verirseniz ben de bu diyarda yerleşmek ve aklımı kullanmak istiyorum demiş,

Kral bu karardan çok memnun olmuş ve; tabiî ki bizim kalbimiz kim olrusa olsun ona açık diyerek memnuniyetini belirtmiş. Bu hikayede burada bitmiş. Gökten iki elma düşmüş biri hikayeyi okuyanların kucağına biride dinleyenlerin. Yiyip de elmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu anlayıp akıllarını kullansınlar diye.

Yazar: Seher Kılıç
 
Geri
Top