Sevgi yasatan bir iksirdir; insan sevgiyle yasar..
sevgiyle mutlu olur ve sevgiyle çevresini mutlu eder. Insanlik sözlügünde sevgi bizim canimizdir; biz birbirimizi onunla hisseder, onunla duyariz.
Allah, insanlari birbirine baglama konusunda sevgiden daha güçlü bir irtibat unsuru, bir zincir yaratmamistir. Aslinda dünya, köhne bir harabeden ibarettir, onu taptaze ve canli kilan sevgidir. Cinlerin, insanlarin sultanlari; arilarin, karincalarin, termitlerin bile kraliçeleri, bu sultan ve kraliçelerin de tahtlari vardir. Krallar, kraliçeler belli yol ve belli usullerle seçilir ve gelir tahtlarina otururlar. Kimsenin intihâbina ihtiyaç duymadan gelip gönüllerimize taht kuran bir sultan varsa o da sevgidir. Dil-dudak, göz-kulak onun bayragini çektikleri ölçüde birer kiymet ifade ederler; sevgi ise kendinden kiymetlidir. Sevginin otagi sayilan gönül onun sayesinde kiymetler üstü kiymete ulasmistir. Sevgi sancaginin gidip önünde dalgalandigi kaleler, kan dökülmeden fethedilmislerdir. Sevgi askerlerinin ulasabildigi yerlerdeki sultanlar, muhabbet çerisinin siradan birer neferi haline gelmislerdir.
Biz, gözlerimizde sevginin zaferleri, kulaklarimizda onun davulunun, kösünün sesi bir atmosferde yetistik. Gönüllerimiz hep onun bayraginin dalgalanma heyecaniyla atti. Sevgiyle o kadar içli-disli olduk ki, neticede hayatimizi bütün bütün ona baglayip ruhumuzu da ona adadik. Artik biz yasarsak sevgiyle yasar, ölürsek sevgiyle ölürüz. Her nefeste, bütün benligimizde onu duyar; sogukta onunla isinir, sicakta da onunla serinleriz. Bizim harb u darbimizde güm güm sevgi davulunun sesi duyulur; sulh u sükunumuz da yine sevgi mehteriyle sölenlesir.
Binbir fenaligin kol gezdigi su fevkâlade kirlenmis dünyada, her zaman temiz kalabilmis bir sey varsa o sevgi, onca sararip solan gülendam seylerin yaninda hiç renk atmadan güzellik ve cazibesini koruyabilmis bir dilber varsa o da yine sevgidir. Dünyada hiçbir millet ve hiçbir toplumda ondan daha gerçek, daha kalici bir sey yoktur.
Varlik bilinip görülme fitilinin, sevgi çeragindan tutusturulmasi sonucu meydana gelmistir. Eger Hakk'in yaratma sevgisi olmasaydi, ne aylar, ne günesler ne de yildizlar meydana gelirdi. Kâinatlar birer sevgi siiri, yerküre de bu siirin kâfiyesidir. Tabiat kitabi ve eko sistemde her zaman sevginin gür soluklari duyulur. Insanî münasebetlerde de hep onun bayragi dalgalanir durur.
Insanin insanlari sevip çevresine alâka duymasi, hattâ bütün varligi sefkatle kucaklayabilmesi, biraz da kendini bulup bilmesine, kendi mahiyetini kesfedip Yaraticisiyla olan münasebetini duymasina baglidir. O, kendi derinliklerini, kendi özündeki cevherleri duyup hissedebildigi ölçüde, ayni hususlarin baskalarinda da bulundugunu düsünür, hem Yaradana nisbetin hatirina hem de mahiyetindeki cevherlere karsi kadirsinas davranma hissiyle her varligi daha bir farkli görür daha bir farkli duyar ve daha bir farkli degerlendirir.
Bu inceligi sezebilen bir ruh, özü askla yogurulmus Mevlânâ gibi: "Gel, gel aramiza katil; biz Hakk'a gönül vermis ask insanlariyiz! Gel gel bize katil da sevgi kapisindan içeriye giriver, giriver ve evimizde bizimle beraber otur... Gel birbirimizle içten konusalim.. (gönüllerimizle sarmas-dolas olalim da) kulaklardan, gözlerden gizli konusalim.. Güller gibi dudaksiz ve sessiz gülüselim.. Tipki düsünce gibi dudaksiz-dilsiz görüselim.. Mademki hepimiz biriz, birbirimize dilsiz-dudaksiz gönülden seslenelim.. Mademki ellerimiz kenetli, gel bu halden bahisler açalim; El-ayak, gönül hareketlerini daha iyi anlar, öyle ise gel dilimizi tutalim, titreyen gönüllerimizle konusalim.." der ve gönül dilinden bize destanlar sunar.
Dünyamizin, cennet haline gelmesinin ve cennet kapilarinin ardina kadar açilmasinin, açilip bize "buyurun" edilmesinin önemli bir vesilesi sayilan aramizdaki birligi bozmak da neden.! Birlik ve beraberlik, Allah'in muvaffak kilmasinin bir yolu ise, bu ihtilaf ve iftirakin mânâsi da ne!? Ne zaman, bizi birbirimizden uzaklastiran duygulari, düsünceleri, ruhumuzdan söküp atacak ve birbirimizi kucaklamak için yollara dökülecegiz!